Cumartesi Mayıs 18, 2024

Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayanlara bin selam!

 

“ YÜKSEKLER ASLA FETHEDİLEMEZ ETEKLERİNDE MEZARLAR YOK İSE”  

Sınıflar arası mücadele yerküremizin bütününde  kesintisiz bir biçimde devam ediyor. Yerküremizin hemen her parçası emperyalistler ve bilcümle uşaklarının daha fazla sömürü daha fazla yağma ve daha fazla talan hırsları için gerçekleştirdikleri  her türden insanlık dışı uygulamalarla her geçen gün proleterya ve ezilen emekçi halklar açısından daha fazla yaşanmaz hale getirilmektedir. Proletarya ve ezilen emekçiler ise yerkürenin bir çok parçasında çeşitli yöntem ve araçlarla direnmekte karşı koymaktadırlar. Bir tarafta sömürü ve yağmaya dayanan iktidarlarını korumak ve devam ettirmek  için her yolu mübah sayanlar ,diğer tarafta insana yakışır bir yaşam için çaba gösterenler. Bir yanda açlık, yoksulluk, haksız savaşlar ve bu haksız savaşların mağdurları işçiler, emekçiler,  yoksullar kadınlar, çocuklar, diğer tarafta insanların kanları ve canları üzerinden sefahat sürenler.

 Bu amansız ve acımasız bir kavgadır. Ya bu zulüm ve sömürü düzeni devam edecek, ya da kan ve can bedeli bir karşı koyuşla, bu sistemden mağdur olanların birlikteliği sağlanıp onlara öncülük edecek güçlerin ödeyecekleri bedellerle, karanlığın efendileri altedilecektir.

Bedel ödemek ve bedel ödetmek, bu uzun soluklu ve amansız kavganın olmazsa olmazıdır.Sınıflar mücadelesinin  tarihi bu kaçınılmaz gerçeğin tanığıdır. Mao Zedung yoldaşın dediği gibi “mücadele olan her yerde fedakarlık vardır ve ölüm olağandır. Halkın çıkarlarını ve büyük çoğunluğun acılarını yüreğimizde duyduğumuz için halk için öldüğümüz zaman  bu değerli bir ölümdür.”

Bu gerçekliği kavramayanlar ve bu gerçeklikle kendisini, işçi ve emekçileri silahlandırmayanların, bu can bedeli kavganın bırakalım öncüsü olmayı, uzun dönemli olarak içerisinde yer almaları dahi olanaksızdır. Sınıflar mücadelesi tarihi yine bu gerçekliğe de sayısız kez tanıklık etmiştir.Eğer emperyalizmden ve çeşitli türden gerici işçi ve emekçi düşmanı devlet ve iktidarlarından   bahsediyorsak,bu iktidar sahiplerinin iktidarlarını öyle kolayca bırakmayacaklarını bilmeliyiz.  Aksini düşünmek eğer saflık değilse de, açık olarak ezilenleri aldatmaktır. Onları boş hayallerle oyalamak ve bu sistemin devamına hizmet etmektir.

Bizler, onlardan olmadık , olamayız da. Tıpkı enternasyonel proletaryanın büyük öğretmenleri ve sayısız halk demokrasisi sosyalizm ve yüce komunizm davasının yaşam bulması için, yaşamlarını tereddütsüz bir biçimde ortaya koyan önderlerimizin ve öncüllerimizin kanlarıyla kızıllaştırdıkları kızıl bayrağı, kanlarımızla dalgalandırmanın şerefi ve onuruyla hareket edeceğiz.

Bizlerin ölümü kutsama, ölümler üzerinden siyaset yapma gibi bir anlayışı yoktur ve olamaz da. Yalnızca sınıflar mücadelesi tarihinin kahredici yasalarını doğru okuyor ve ona göre kendimizi ve ezilenleri şekillendirmeye çalışıyoruz.Partimizin tarihi bunun kanıtıdır.

Partimiz TKP / ML kurulduğu andan günümüze kadar, en değerli kadro ve militanlarını tereddütsüzce bu kavgada şehit vermekten kaçınmadı.Ülkemizdeki sınıflar mücadelesinin  zorunluluğundan dolayı , bir savaş partisi olarak kendisini vareden TKP/ ML, bu güne kadar, başta kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya olmak üzere dört Genel Sekreterini, yüzlerce değerli kadro ve militanını tereddütsüzce bu onurlu kavgaya adadı.

Şehitlerimiz  büyük  bir  devrimci  cüret  ve  sarsılmaz  bir  inançla  yaşamlarını devrime  armağan  ettiler.  Onlar, özgür  geleceği yaratma  kavgasında  sınıf düşmanlarımızdan  hesap  sorma  bilincimizi  güçlendirdiler. Ve  onlar, devrimci savaşımı  geliştirme  mücadelesinde  ölümsüzleşerek,  komünizmin  yüce bayrağını  devrettiler  bizlere.  Onlar ;  bizi  var eden, geliştirip bugünlere taşıyan, devrimimizin teorisi ve siyasi hattımızın bütünleşen diyalektiğidir. 

Ne demişti Türkiye proletaryası ve ezilen emekçilerin  ve partimiz TKP / ML’ nin komünist önderi İbrahim Kaypakkaya ;

«Devrim için her zaman ölecekler bulunur. Gider gider nice koçyiğitler gider, Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir. Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki; Yüreğimiz kabına sığmamakta, örsle çekiç arasında yoğrulduk, hıncımız derya gibi kabarmakta. »

 

Proletarya partisi 1978 yılında yapmış olduğu 1. Konferansı'nda aldığı kararda, şehitleri tek tek anmanın mümkün olmayacağını öngörerek, Ocak ayının son haftasını "Parti ve Devrim Şehitleri Haftası" olarak ilan etmiş ve şehitleri anmayı bir kampanya temelinde ele almıştır. 

Ocak ayı kavga ve direnişin , hüznün ve öfkenin , kavgada sebat ve kararlılığın, yürünen yolun ne büyük bedellerle ilerlediğinin , demokratik halk devrimi ve sosyalizm yolunda durdurulamaz gidişatın, bir kez daha tarihin ileriye doğru akmak zorunda olan kahredici  yasalarıyla buluştuğu bir aydır.

Ocak ayı da daha çok devrim ve komünizm uğruna hayatını proleter devrimlerin gelişimine adamış, birçok değerli komünist ve devrimcinin ölüm tarihini ifade etmesi açısından, diğer aylardan farklı kılınmış ve son haftası Parti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası olarak ilan edilmiştir. Proletarya biliminin usta teorisyeni ve eşsiz önderi, Ekim devriminin mimarı Lenin yoldaşı Ocak ayında kaybettik. Alman proletaryasının Kararlı önderlerinden Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht'i Ocak ayında kaybettik. TKP'nin önderi ve kadroları olan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Faşist Kemalist diktatörlük tarafından Ocak ayında katledildi. Yine, Ocak'ta kaybettik Meral Yakar'ı, Ali Haydar Yıldız'ı. 

Bizler açısından yalnızca proletarya partisinin değil, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerinin önemi büyüktür ve tüm devrim şehitlerinin yarattıkları değerleri değerlerimiz olarak sahipleniyoruz. Bu yüzden de Denizler’den Mahir’lere ,  Dursun Karataş’ dan Sabolara  , Hatice Yürekli’den Habib Gür’e ,  Osman Yaşar Yoldaşcan’ dan  Mehmet Fatih Öktülmüş’e ,Hasan Ocak ‘tan Süleyman Yeter ‘e ,  Mazlum Doğan’ dan Mahzun Korkmaz’ a  , Erdal Eren’den Bedri Yağan’ a  , Taksim Gezi ayaklanmasında şehit düşenlere ve adlarını sayamadığımız sayısız devrim ve sosyalizm şehidini şehitlerimiz olarak sahipleniyoruz.

Parti ve devrim şehitlerini anmak, sınıf savaşımın da özel bir öneme sahiptir. Zira şehitlerimiz kavganın en önünde   yürüyenler , kavga yolunun açılmasında canlarını ortaya koyanlar, yaşamlarını ortaya koydukları son anlarda dahi, geride kalanlara dersler verenlerdir. Düşman saldırıları ,onların canlarıyla ördükleri aşılmaz duvarlarla engellenir, ileriye atılan adımlar en başta onların ödedikleri bedeller üzerinden gerçekleşir.

 Bu hafta; soylu bir amaçla yani insanlığı komünizm çağına taşıma nihai hedefi ile giriştikleri kavgada şehit düşen enternasyonal proleteryanın  önderleri ve savaşçıları, partimiz TKP / ML’ nin komünist önder kadro ve üyelerinin ordumuz TİKKO ve gençlik örgütümüz TMLGB’ nin kahraman savaşçı ve militanlarının kavgasından öğreneceğimiz bir süreç olarak işletilmelidir.

Yalnızca kolay dönemlerin değil aynı zamanda zor dönemlerin devrimcisi olalım.Mao yoldaşın dediği gibi “ Devrim ziyafet vermeye yazı yazmaya resim

yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez. Devrim, o kadar zarif o kadar rahat ve nazik, o kadar ılımlı, müşfik, kibar, alicenap olamaz. Devrim bir ayaklanmadır. Bir sınıfın bir başka sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir.Dolayısıyla şehitlerimizden bu konuda da öğrenmeliyiz.Çünkü onlar, karşı devrimin en şiddetli saldırılarının olduğu dönemlerde dik durmayı bilmişlerdir. Çünkü onlar karamsarlık ve yılgınlık tezlerinin,  yeni yeni  dünyalar keşfetmenin revaçta olduğu dönemlerde önderimiz İbrahim Kaypakkaya’dan devraldığımız sağlam MLM teorik ve ideolojik zemine bağlı kaldılar. Ondandır ki; 41 yıllık sürece ve içerden ve de dışardan tüm yıkma ve yok etme ,  yolundan saptırma çabalarına rağmen MLM zeminde kalmayı başarmıştır.

Parti ve devrim şehitleri ile ilgili etkinliklerimizi ulusal ve uluslararası alanda içerisinden geçtiğimiz süreçlerle ilişkilendirmek,  proletarya partisinin önüne koyduğu taktik ve stratejik yönelimlerle bütünleştirmek elzemdir. Her etkinliğimiz politik ve pratik olarak partimizin bir adım daha ileriye taşınmasına hizmet etmelidir.

Ülkemiz toprakları her gün işçi ve emekçilerin gençlerin kanlarıyla sulanmaktadır. Taksim Gezi Parkı Ayaklanmasıyla başlayan ve TKP \ ML MK imzalı “Mutlaktır Ülkemizde Devrim , Bir İşaret Fişeğidir Taksim” başliğıyla formüle edilen süreç, ülkemizde sınıf mücadelesinin devrim cephesi lehine ilerleyebileceğinin bariz işaretlerini bizlere sunmuştur. Halkımızın çeşitli katmanları, faşist diktatörlüğün kolluk güçlerinin vahşice saldırılarına ve binlerce yaralı ve şehitlere rağmen, büyük bir öfke ve kararlılıkla sokakları zaptetmişlerdir. Demek ki devrimci mücadeleye yönelik  tüm kara çalmalara ve  umutsuzluk yaygaralarına rağmen can bedeli bir kavganın koşulları vardır. Bu süreç göstemiştir ki, ödenen hiçbir bedel ve şehitlerimizin dökülen kanları boşa gitmemiştir. İşçi ve emekçi halklara öncülük iddiasıyla yola koyulanlar, kararlılıkla yollarına devam ettikleri sürece, bunun somut bir karşılığı olacaktır. 

Yeter ki bağımsızlık halk demokrasisi ve sosyalizm yolunda kanlarıyla harcadıkları emeklerle yükselttikleri kızıl bayrağın daha da yükseklerde dalgalanması için tüm enerjimizi partimiz TKP / ML’ nin taktik ve stratejik yönelimleri doğrultusunda seferber olalım.

Yeter ki şehitlerimizin bizlere bıraktıkları görevleri görevlerimize ekleyerek daha fazla sorumluluk alıp daha enerjik daha özverili daha fedakar olalım.

Yeter ki son anlarında dahi “ Partiyi Güçlendirin “  diyen yoldaşlarımızın parti bilincini ve partiye bağlılıklarını kuşanalım.

ŞAN OLSUN DEVRİM SOSYALİZM VE YÜCE KOMUNİZM  ŞEHİTLERİNE !

ŞAN OLSUN HALK SAVAŞI YOLUNDA SİLAH ELDE TOPRAĞA DÜŞENLERE !

PARTİ VE DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR !

YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ ML ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO  TMLGB !

90782

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar