Salı Nisan 30, 2024

“Süreç kendini yenilenmeyenleri affetmez!”

Dünyada ve Türkiye'de emperyalist-kapitalist sistemin neden olduğu ekonomik politik krizler sıcak savaş şekline bürünmüş; yoksulluk, ölüm, göç, katliamlar dünyanın olağanı haline gelmiş durumdadır. Durum buyken Hindistan, Filipinler gibi birkaç coğrafyadaki Maoist partiler dışında komünizm hayaletinin dolaştığını söyleyebilecek durumda değiliz. Çoğu yerde komünist partiler artık sadece isim olarak mevcuttur. Elbette ki halklar yaşadıkları zulme sessiz kalmıyorlar. Dünyanın dört bir yanında ezilenler ayakta! Fakat bu isyanlar ya kendiliğinden gelişip zaman içinde sistem tarafından etkisizleşiyor ya da başta dini cihatçı örgütler olmak üzere ulusal, kültürel hareketlerin önderliğinde silahlı ya da barışçıl şekilde yaşanıyor. Yani ezilenler tepkilerini göstermekten, canlarını feda etmekten kaçınmamakta ama bu 19. yy. sonu ve 20. yy'ın son çeyreğine kadarki dönemde olduğu gibi komünist ideolojiyle olmamaktadır. En genel haliyle bunun nedeninin komünist partilerin Marksizm'i kendi ülke koşullarına uyarlama ve geçen zamanda ortaya çıkan çelişkilere gör kendini yenileme, konumlandırma yeteneğini göstermemeleri bahsi geçen coğrafyalarda kök salamamalarına, yabancılaşmalarına yol açmıştır.

Bu yabancılaşmaya rağmen başta SSCB'nin ve Çin'in revizyonistleşmesi ve SSCB'nin uzun bir sosyal emperyalistlik döneminden sonra çöküşü, kolektifimizin de çeşitli defalar saptadığı gibi “tasfiyecilik rüzgarlarının” esmesini getirmiştir. Bu rüzgar, halk içinde kök salmayan, ideolojisini yerelleştirip politikasını somut koşulların somut tahliline göre yapamayan KP'lerin bazılarının çatısını uçurdu, bazılarının evini tamamen yıktı, bazıları kapıdan pencereden her tarafından hasar gördü.

Tasfiyecilik rüzgarının etkilerine erken dönemden dikkat çeken kolektifimizin yeterli bir ideolojik-politik-örgütsel hazırlık yapmamış olduğu, sınıf mücadelesindeki yeri ve etki gücüyle ortadadır. Sınıf çelişkilerinin ulaştığı boyutla KP'nin buna cevap olabilme yeteneği arasındaki açı farkı, varlığı sınıf mücadelesine bağlı olan KP'ler için sürekli bir kriz nedenidir. Bu krizlerin tek çözüm yolu aradaki açı farkını kapatmaktır. Yani, sınıf çelişkilerine cevap olabilme yeteneğini kazanmaktır. Buradaki temel mesele, bir KP'nin bahsi geçen açı farkının kökenlerini çözümleyebilmesi, yaşanan krizin yapısal mı yoksa geçici-tekil sorunlar nedeniyle mi çıktığının belirlenmesidir. Eski hatalara tekrar düşmemenin tek yolu budur!

“Gerçeğin gözüne bakmak” zorunluluktur!

Genel olarak krizler mevcut çelişkiler arasında bozulmuş olan dengenin tekrar yeni koşullarda kurulabilmesi imkanını da içinde taşıyan patlamalar olarak tanımlayabiliriz. Krizler, mevcut durumun sürdürülemezliğinin kanıtıdır. Her kriz, çelişkilerin artık yeni bir evreye sıçrayacak olgunluğa geldiğini de gösterir.

Krizler, süreçlere müdahil olamama, yönetememe, karmaşa gibi çeşitli emarelerle kendini gösterir. Bir KP açısından bu aşamadan sonra önemli olan krize girmiş olmak değil bu krizi nedenleriyle birlikte çözümleyip kendini yenileyebilme olanağı olarak kullanabilmesidir. Krizler, bazen kangrenleşmiş sorunların köklü çözümü için önemli fırsatlar olarak ortaya çıkarlar.

Bu nedenle KP'lerin yaşadığı krizler karşısında paniğe kapılıp moral bozmak yerine krizlere ortaya çıkaran çelişkilere, krizlerin niteliğine objektif olarak yoğunlaşmaları, bunun için gerekli mekanizmaları yaratmaları ve krizi KP'nin ileriye doğru bir sıçrama tahtası olarak kullanabilmesi büyük önem taşır.

Ezilen halklar için iktidar savaşımında örgütten başka bir silah yoktur. Bu nedenle KP'lerin yaşadıkları krizlere, hiçbir dolaylı yola sapmadan, “gerçeğin gözlerinin içine bakma” cesaretini göstererek yaklaşmaları hayati zorunluluktur. Kriz dönemleri, çözümün yavaştan alınmasını gerekli müdahalelerde eksik kalınmasının ertelemeci yaklaşımın gelişmesi kaldırılamaz. Bu dönemler devrimci kadroların-militanların tüm yeteneklerini, yaratıcılıklarını, ataklıklarını sonuna kadar kullanmaları gereken dönemlerdir. Stalin'in “her şeyi kadrolar belirler” şiarının her zaman bilincinde olunması gereklidir. “Kim yapacak?” sorusunun cevabı her zamankinden daha fazla “ben-biz” olarak gür sesle verilmelidir.

“Eğer bir siyasal parti, hastalığa doğru ad koymak, hastalığı doğru teşhis etmek ve tedavi çaresini aramak cesaretini göstermiyorsa, o, saygıdeğer bir Parti olamaz.” (Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, s. 141)

Yaşanan hastalıklar krizlerin nedenlerini doğru adlandırmaya ve tedavi edemeyen bir parti saygıyı değer olamaz, çünkü kendi sorunlarına dürüst yaklaşmayan bir parti, sınıf mücadelesinin sorunlarına vakıf olabilme özelliğine sahip olamaz. Sınıf mücadelesinde etkin rol oynayamaz. Zaman geçtikçe güç kaybeder, tarih sahnesinden silinir.

Partilerin yaşadıkları krizlere dair Lenin ve Mao'da çok sayıda yol gösterici örnek bulabiliriz. Bolşevik parti içinde Lenin sayısız krizle uğraşmıştır. 1905 yılında yaşanan parti krizinde görüldüğü gibi parti komitelerine başvurmuş, tüm partiyi sorumluluklarını yerine getirmeyen MK'ya karşı tüzüğün verdiği haklara dayanarak harekete geçirmiştir. (Lenin, S.E., c.3, Parti kongresi isimli makale ve dipnotlara bakılabilir.) Lenin, krizlerin Marksistçe çözümü için harekete geçen devrimci kadrolara yönelik “isyan güzledir” der. (Bir Adım ileri iki Adım Geri, s. 238)

İ. Kaypakkaya'nın önderimiz olması bizler için her zaman övünç kaynağı olmuştur. Bunun başlıca sebebi Kaypakkaya yoldaşın hiç çekinmeden o dönemin tüm otoritelerinin yerlerinden öfkeyle fırlamalarına aldırmadan, hatta TİİKP'nin ölüm tehditlerine rağmen komünist bir kadronun isyanının güzelliğine dayanarak ideolojik-politik-örgütsel olarak mevcut hastalıklı, reformist, revizyonist zeminden kopuş gerçekleştirmiştir. Bu kopuşun, dönemin diğer devrimci çıkışlarından farkı Marksizm'i bu topraklara özgüllemede gösterdiği başarıdır. Kemalizm, Kürt sorunu, Halk Savaşı başlıklarında zamanın fersah fersah ilerisinde belirlemeler yapmıştır. Önderlik budur! Yani yaşanan toplumsal sorunları çözümleyebilmek, gösterebilmek, ileriye doğru koşar adımlar atabilmektir.

Açıktır ki, önderlik belirli dogmalara takılarak bu dogmaları bürokratik bir yapı kurup kutsallaştırarak yapılamaz. Kaypakkaya'nın isyanı da bunlara karşı olmuştur.

Komünist hayaletinin bu topraklarda dolaşması için

Yaşadığımız coğrafyada başta Kürt sorun olmak üzere kadın sorunu, işçi-emekçilerin örgütlenmesi, ekolojik problemler, yarı-sömürgelikle bağlantılı bağımsızlık meselesi, tarım sorunu, dost örgütlerle ilişkiler, dinci hareketlerin gelişmesi, muhafazakar kesimlerin devletin ideolojik hegemonyasında bulunmaları, Alevilik ve diğer inanç ve azınlıkların sorunları, Ortadoğu'daki gelişmeler gibi temel meselelerin “somut koşulların somut tahlili” ilkesiyle ele alınıp iktidar savaşına bağlanabilmesi görevi önümüzde duruyor.

Kaybedecek tek bir saniyenin bile olmadığı bu koşullarda tüm devrimci kadroların yapılacak-yapması gereken işlerde kararlarının net olması, krizi doğuran çelişkilerin yeni sürece uygun olarak çözümlenebilmesine yoğunlaşması kısmi-palyatif adımlara değil bütünsel çözümlemelere odaklanması komünizmin bu topraklarda sadece sınırlı kesimler içinde değil tüm ezilenler içinde bir hayalet olarak dolaşabilmesi için Marksizm'i özgülleştirilebilmesine yönelmesi gereklidir. Sınıf mücadelesine yanıt olamamaktan kaynaklanan krizlerin çözümü ancak sınıf mücadelesine göre kendini ideolojik-politik-örgütsel olarak yenilemekten geçmektedir.

Bu yenileme, azmi ve isteği yaşamın, mücadelenin ta kendisidir. Son yıllarda başta Gezi İsyanı olmak üzere ortaya çıkan kitle hareketlerinin yönlendirilememesi “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şiarını edinmemiz için belirleyici neden olmalıdır. Kaypakkaya gibi bir öndere sahip olan bir partinin gelişmekten, dogmatik/bürokratik zeminden kopmaktan korkması için bir neden yoktur. Yaşanılan yenilenme sancısıdır. Ve açıkça ortaya çıkmıştır ki, “süreç kendini yenilemeyenleri affetmeyecektir!”

 

Bakırköy Kadın Hapishanesi’nden Tutsak Partizan Hiyem Yolcu

47161

ABF Şerden Korunmalıdır!

 

Bu pazar günü Alevi toplumunun yurtiçindeki en büyük ve en üst çatı örgütü olan Alevi Bektaşi Federasyonunun (ABF) Genel Kurulu gerçekleşecek. Selçuklulardan günümüze dek Alevi Kızılbaşların karşı karşıya kaldığı yok sayılma, hor görülme, inkâr, asimilasyon, soykırım ve katliam politikalarına karşı örgütsel bir duruş sergilenmesi açısından bu genel kurul son derece önemlidir. Bu açıdan Alevi toplumunun da beklentileri önemlidir. 

Cenaze töreni için otobüs kalkış yerleri

2 Şubat 2011'de şehit düşen ve geçtiğimiz günlede TKP/ML TİKKO tarafından mezar yerleri açıklanan 5 kadın gerillanın cenazeleri, yarın DNA testi için gönderildikleri Malatya Adli Tıp Kurumu'ndan alınacak.

Beşler için 5 Haziran Perşembe günü saat 13.00'te Dersim Sanat Sokağı'ndan başlayacak ve Asri Mezarlığı'nda sona erecek bir tören düzenlenecek. Törene çeşitli illerden katılım için Partizan,Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri tarafından çağrı yapıldı.

İşte o araç kalkış noktalarından belli olanlar: 

İSTANBUL

* 1 Mayıs Mahallesi

“Kerdoğan”“Herdoğan”

TARİHLERİ KATLİAM, GÜNLERİ KAN! HESAP VERECEKSİN DİKTATÖR

TKP/ML TİKKO Militanlardan Gazi Mahallesi'ndeki çatışmalara ilişkin açıklama

Gezi İsyanı’nın birinci yılında İstanbul’un çeşitli semtlerinde de bir dizi eylemler gerçekleştirildi. Dün akşam saatlerinde Taksim’deki eyleme katılmak üzere yürüyüşe geçen Gazi mahallesi halkı polisin saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Oldukça yoğun gerçekleşen saldırı karşısında direnen kitle gece geç saatlere kadar çatıştı. Çatışmalar sırasında DHKP-C MLKP YDG-H ve TKP/ML TİKKO militanları da yer alarak barikat kurdu. Konuya ilişkin elimize ulaşan e posta TKP/ML TİKKO militanları eylemin ayrıntıları hakkında bilgi verdi. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi.  

Umudu avuç avuç içirenlerin adıdır Beşler

Mazlum bir halkın isyanının çığlıklaştığı bu dağlarda sizden öncekilerin dikkat kesildiği, kulak kabarttığı tarif edilemez acılar yaşanmıştı. Öykülerindeki ölümle, işkence ve sürgünle hesaplaşmak geleceğe sarkmış, devlete duyulan öfkenin tazeliği yüreklerinin kapılarını, sofralarını sizden öncekilere ve sizlere açmıştı. Vartinik kıvılcımının aydınlattığı yüzler acılarını anlayanların yüzlerinde kendi çizgilerini görmüş, dertleşmiş, saf tutmuştu yanlarında. Dersim bağrına basmış, kucak açmıştı umudu avuç avuç içiren isyancılara.

"Sıyrılıp gelen(ler)" le isyan zorunludur!

“Ölçülü olmak ölümcüldür.Aşırılık kadar,hiçbir şey başarılı olmaz.”[2]

Biliyorum; 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ortaya koyduğu “yüzdeler”, “rakamlar” kimilerinin sükut-u hayale uğrattı!

Emma Goldman’ın, “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı,” saptamasını yıllardır telaffuz etmekteki ısrarımdan mı nedir; sükut-u hayale uğrayanlarla ya da “yüzdeler”/ “rakamlar”la uğraşmak yerine “sıyrılıp gelen(ler)”in işaret ettiğini önemseyip, altını ısrarla çizip, “Vurun ulan vurun ben kolay ölmem” diyen gelenektenim…

“İsyanı sürdürüyor, ayağa kalkıyoruz!”

Gezi İsyanı, 1. yılını dolduruyor. İsyanın ruhunun hala sokakları sardığı bugünlerde art arda açıklama yapan dayanışmalar, forumlar ve devrimci, demokratik ve yurtsever tüm kurumlar Gezi İsyanı’nı yıldönümünde alanlarda olmaya çağırıyor.

Dil'in Gerçeği Degil, Gerçeğin Dil'i

Gezi'nin yildonumune

Komunizme salt bir oznel istek, tercih olarak yaklastiginiz surece Marksizmi anliyamazsiniz.

Marksizm iyi olandan soz etmez, kacinilmaz olandan soz eder; onu oznel bir felsefe degil, bilimsel bir felsefe yapan, gercegi her zaman maddi olgularda; uretim iliskilerinde, uretim tarzinda ve uretici guclerle insan iliskilerinde aramasidir...

Bu metin bir isyandır yoldaş yüreklerden

Eğer    

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,

arkalarında doldurulması

mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,

en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,

yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer ...           

Can Yücel

Doğa ve Çevre Sorununa Proletaryanın Yaklaşımı

İnsan doğanın ayrılmaz bir parçası olduğu için doğadaki her olumsuz gelişme insanı da doğrudan etkiler. Bu anlamıyla çevre sorunu, bir insanlık sorunudur. İnsana değer vermeyen bir sistemin doğaya değer vermesi de beklenemez.

Fransa'da Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Anması Gerçekleştirildi!

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 41. Yılında “Mutlaktır Ülkemizde Devrim, Bir İşaret Fişeğidir Kaypakkaya” şiarıyla gerçekleştirilen gece etkinliklerinin sonuncusu, Fransa’nın Metz şehrinde gerçekleştirildi. Yaklaşık 30 yıldır devrimci etkinliklerin nadiren yapıldığı bölgede, böylesi bir etkinliğin yapılıyor olması kitleler açısından oldukça önemliydi. 500’ün üzerinde kitlenin katıldığı etkinlik, saat 14’te, 13 Mayıs’ta gerçekleşen Soma maden işçileri katliamı için hazırlanan sinevizyon gösterimiyle başladı.

Sayfalar