Cuma Mayıs 3, 2024

Tanrıların zulmü

Gerçek tanrılar yıkıldığında ruhani tanrılarda ölecektir. 

7 Haziran genel seçimleri nedeniyle saray sotarıları seçim meydanlarında “din” afyonuna daha fazla sarılmaya başladılar. Bir ellerinde din kitabı, bir ellerinde ise kanlı kılıç ile kitlelerin karşısına çıkıyorlar. Tanrının,  kullarının uymasını istediği eza ve cefa kurallarını ezilenlere veriyorlar, sefanın saltanatını ise kendisine alıyorlar. Buna karşı gelenleri ise tanrının zulüm kılıcıyla boyunlarının vurulacağını ilan ediyorlar. Tanrı kendileri, kullar ise işçi ve emekçiler oluyor.

Sınıflı toplumlardan beri, tanrı ve ezilenler arasında hep sorun yaşanmıştır. Kapitalist toplumla bilikte ezilenler ile tanrılar arasındaki çelişme daha da büyümüştür. Tanrı (sermaye sahipleri) daha fazla sömürü, daha fazla kar, kendisine daha fazla boyun eğilmesini ve biat edilmesini istemiştir. Ancak  ne sömürüde bir sınır olmuş ne de biat etmenin sonu gelmiştir. İşçi sınıfı, tanrının zulmünden bir türlü kendini kurtaramamıştır.

Günümüzün tanrıları ise burjuva sınıfıdır. Elinde kuran, incil, tevrat ya da başka din kitaplarını ezilenlere karşı sallayanlar hiç eksik olmamıştır. Sıkıştıklarında, ezilenler baş kaldırdığında, hemen tanrının kurallarını hatırlatmışlar, uymadıkları zamanda onlara cehennemden cehenenem beğendirmişlerdir. Ve ezilenlere uygulanan ezanın ise asla sınırı olmamış. Sermaye büyüdükçe eziyet artmış ve sömürü katlanarak taşınmaz bir yük olmuştur. Ancak günümüzün tanrıları sermaye sahipleri, yine de doymak nedir bilmemişlerdir.

Sermayenin büyüme isteğinin bir sınırı olmadığı için, ezilenler üzerinde uygulanan eziyetinde bittiği bir sınır da olmamıştır. 

Tanrı (sermaye), hiç bir zaman azla yetinmemiş, işçiye, hep azla yetinmesini, ama daha fazla tanrı için çalışmasını öğütlemiştir. Çile çektikçe daha fazla tanrıya yaklaşabileceğini öğütlenen yoksullar ise, her çileden sonra çilelerin katlanarak büyüdüğünü görmekten bitap düşerek, gerçekleri görmez olmuşlardır.

Burjuvazi, bu dünyayı kendisine almış, olmayan öbür dünyanın cennetini ise yoksullara vermiştir. Burjuvazinin işçi sınıfına verdiği tek şey bu olmuştur. Yaşamı üreten işçiler olmasına karşın burjuvazi işçiyi en alt seviyede yaşamaya mahkum etmiş ve bunun tanrının bir buyruğu olduğunu ise eklemekten geri kalmamıştır. 

Bütün diktatörler ve burjuvazinin siyasal temsilcileri, kitleleri uyutmak ve baskılamak için din yalanına sarılmışlardır. Erdoğan elinde kuran, ağzında ise zulüm salyalarını kitleler üzerine saçarken, diktatörlüğünü daha da pekiştirmekten, sermayesini daha da büyütmekten başka bir düşüncesi olmamıştır. Tek istediği, kullarının kendisine boyun eğmesidir. Kulları, yani, işçi ve emekçiler ona boyun eğdikçe, onun zulüm saltanatı daha güçlenecek, sermayesi ise Wall Street’lerden Riyad'ın dinsel motifli ölüm çukurlu saraycıklarına kadar bir ahtabot gibi her yanı saracaktır. Çünkü o tanrıdır, işçi sınıfı ise onun sermayesini büyüten bir üretim aracıdır.

Sınıflı toplumun tanrıları, ezilenlere, çileli bir yaşam ve ölüm buyurmuş ve uygulamıştır. Tanrıların, kendi aralarındaki egemenlik ve nüfuz alanı için savaştıklarını da yine, işçileri ve emekçileri ölüm meydanlarına sürerek birbirlerine kırdırmışlardır. Afganistan, Irak, Süriye, Yemen, Libya ve dünyanın daha bir çok ülkesinde, tanrılar bir birleriyle tepişirken, ölenler emekçiler olmuştur.

Tanrının bütün buyrukları; yasaklarla, çile çekmekle, biat etmekle, efendiye baş kaldırmamakla, her kötü gününe şükretmekle, daha fazla çalışmakla, azla yetinmesini bilmekle, nefsini tutmakla, bir yanağına tokat yiyince öbür yanağını uzatmakla, zenginin malında gözünün olmamasıyla yüklüdür. Bütün tanrılar, istisnasız bu buyruklarla ezilenlerin üstüne bir kabus gibi çökmüştür. 

Tanrı ve kutsal kitaplar adına hareket edilen her yerde baskılar artarak sürmüş, sömürü, işçinin, yoksulun sırtında biriktikçe özgürlük ve yaşam alanını daralmıştır. Tanrı adı ve onun kutsal kitapları, kitleler üzerinde keskin bir kılıç misali sallandıkça, yasaklamalar artmış, insanın insanca yaşamasının önü tıkanmıştır. Burjuvaziye ve onun devletine daha fazla boyuğ eğilmesi sağlanmıştır. Tanrı kitleler üzerinde bir zulüm sopası olarak gezdirildikçe, kadınlar üzerindeki baskı artarak devam etmiştir.

Ruhani din afyonuyla uyutulan işçi sınıfı ve emekçiler, gerçek tanrıların sömürü ve baskılarını yaşamlarının her anında karşılarında bulmuştur. Bu, polis kurşunu, mahkeme kapıları, hapishane hücreleri, asker katliamı, bürokrasi oyalaması, işyeri patronu ve devlet olarak onun karşısına dikilmiştir. 
İşçiler ve tüm yoksullar, tanrıların buyruğuna uyduğu sürece bunlardan kurtulamadığını da görür. Ellerini açıp göğe baktığında, tanrı yerine gökyüzü gerçeğini, yere bakınca ise tanrıların karanlık gerçek dünyasıyla gözgöze gelir.

 Burjuvazinin tanrısıyla, işçilerin ve tüm ezilenlerin tanrısı asla birbiriyle barışık yaşamamıştır. Varoldukları günden beri keskin sınıf çatışmalarından geçmişlerdir. Burjuvazinin tanrısı zulüm ve sömürü olurken, işçi ve emekçilerin tanrısı sınırsız, sınıfsız ve insanın insanı sömürmediği bir gerçeklik özlemi ve umudu olmuştur.

İşçi sınıfı ve emekçiler, gerçek tanrının burjuvazi olduğunu, burjuvazinin yeryüzü cennetinde, kendisinin ise yeryüzü cehenneminde yaşadığını anladığında, tanrıların zülmünden kendisini de insanlığıda kurtaracaktır. 28 / 05 / 2015


49830

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

UYU EY „YİǦİT“ HALK ;Hasan Hayri Aslan

UYU EY YIGIT HALK

UYRUKEN ÖLÜM ACI VERMEZ İNSANA
UYU SEN!...

Atlar ve katırlar kişniyerek tepişiyorlar… Zavallı, yoksul çaresiz halklar ayaklar altında. Onları peygamber belleyen katiller gariban erlerden birinin kellesini kesiyor kameralar önünde. Katiller karanlık yüzlü, kara sakallı pis birer mahluk, öteki kellesiz gariban cesedin başında kurt işareti yapıyor, ağzı kulaklarında. Kurtların, çakalların, yılanların işgali altında memleket!

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Sayfalar