Cumartesi Mayıs 18, 2024

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!
“Sus!” diyor içimdeki bencil ses. “Baksana, kimse dinlemiyor seni. Dinlenmediğin yerde konuşmak akıl işi değil, ayağa düşürür insanı. Siyasette yıldız olmak istiyorsan biraz ağır ol, kendini yıpratma, herkesle iyi geçinmeye bak.”
Ama başka bir ses, “Hayır, hayır yapma!”diyor. “Yaşamla ölüm amansız bir kapışma halindeyken, gençler vinçlerin ucunda idam edilirken, böyle küçük hesaplarla hareket etmek vicdansızlıktır. İnsansan susmaya hakkın yok. Susmak ihanettir. Sağır duvarlara karşı bile olsa bağır bağırabildiğin kadar. Mutlaka bir duyan olur, bugün olmasa bile başka zamanlarda duyulur feryadın.”
Aslında ağır takılmanın, beyefendi pozlarına bürünmenin ve Napolyon gibi bir devi bile dize getiren entrikacı FOCHE gibi altın fırsatları kollamanın cazibesi gözlerimi kamaştırmıyor değil; siyaseti kurallarına göre oynarsan milletvekili olursun, yıldız olur, el üstünde tutulur, alkışlara boğulursun!
Gel gelelim içimi kor gibi yakan ikinci ses bu ayartıcı bencil sesi boğuyor, ruhumun topa tuttuğu hassas duvarlarını yerle dümdüz ediyor, bir yanardağ feveranı ile beni basit hesaplardan uzak durmaya ve bedeli neyse göze alarak tarihe şahitlik etmeye çağırıyor.
Evet, ben de suçlanma pahasına sizin gibi tarihe şahitlik ediyorum. Hepimiz şahidiz, İran faşist devleti İhsan Fetahiyan, Fesih Yasemini ve Ferzad Kemanger’den sonra Hüseyin Xizri de asarak idam etti.
Şahidiz, Kürt ve Türk siyasetçiler bu gençlerin idamını engellemek için mücadele etmedi. Şahidiz, o melek gülüşlü Hüseyin Xizri’nin genç bedeni vincin ucundaki ipte halka teşhir edilirken, siyasetçiler mikrofonlarda nutuk çekiyordu. Şahidiz, olup bitenlerden habersiz olan Kürt ve Türk halkı bu siyasetçileri avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Şahidiz, Kürt ve Türk medyası bu siyasetçileri altın gibi parlatarak halka sunuyor ve halkın kandırılmasına alet oluyordu.  
Bunları söyledim diye, o tanıdık alaylı dudak büküşlerle yıpratılacağımı ve tecrit edileceğimi biliyorum. Biliyorum ki, hem yandaş, hem de karşı medya bu isyanımı haber yapmayacak.  Ama bunların hiçbir önemi yok. Gençlerin körpe bedenleri toprağın nemli karanlığında çürürken ne önemi olabilir ki?
Bu siyasetçilere karşı asi bir ses yükseliyor içimde: Bu gençler idam sehpalarında can verirken içiniz nasıl rahat ediyor, nasıl uyku uyuyabiliyorsunuz? İdam edilenler sizin çocuklarınız olsaydı yine böyle vurdumduymaz mı olacaktınız? Sizde hiç mi utanma yok? Bilmem ki sizi kime şikayet etsem! Allah’a mı, İhsan Fetahiyan, Ferzad Kemanger,Hüseyin Xizri, Fesih Yasemin’ e mi… yoksa onların anne ve babalarına mı? 17 Ocak 2011
           Mahmut Alınak

VİCDANINIZ RAHAT MI? İRAN DEVLETİ FESİH YASEMİNİ’Yİ DE İDAM ETTİ. EY SİYASETÇİLER, SİZİ TARİHE ŞİKÂYET EDİYORUM!
  Fesih Yasemini’nin idam edildiğini duyunca kendimi sokağa atıp avaz avaz bağırmak, kafamı duvarlara vurmak, kanlariçinde ağıt yakmak istedim. Ne var ki, örselenmiş cesaretim bu isyan çığlığını koparmama yetmedi. Çünkü bazılarının delirdiğimi söyleyerek benimle alay etmelerin korktum. Devletin deli gömleği giydirip beni tımarhaneye kapatması hiç umurumda olmazdı. Ama sözde demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia eden siyasetçilerin beni ti’ ye almalarını göze alamadım. Ah, ah keşke delirmiş olsaydım da, bu olup bitenleri hiç fark etmeseydim.
İran’da sürüp giden bu idamlar hakkında dördü siyasi parti, yirmi iki kuruluşa 23/ 11/ 2009 tarihinde aşağıdaki mektubu gönderdim. Ama hiçbiri cevap vermedi.  “Merhaba,”diye başlayan mektup şöyleydi: 
“Bilindiği gibi İran’da idam cezaları tüm şiddeti ile sürmektedir. Daha birkaç gün önce İhsan Fetahiyan adlı genç idam edildi. Otuzu aşkın insan da idam edilmeyi bekliyor.  
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini adlı kişilerin ise idam edilmek üzere tek kişilik hücrelere alındıkları belirtiliyor.
Günleri, belki de saatleri sayılı olan bu insanlar her an idam edilebilirler. İlerleyen her dakika onları hızla ölüme yaklaştırmaktadır.
Birkaç gün önce idam edilen İhsan Fetahiyan son dakikalarında ailesine yazdığı veda mektubunda: “…Sonbaharda insanın ayaklarının altında gıcırdayan ağaç yapraklarının sesi beni çağırıyor. Hiçbir zaman ölümden korkmadım. Ben ölümün sıcaklığını hissediyorum ve tanıyorum. Çünkü ölüm benim en eski arkadaşımdır.”derken, bize o çok sevdiği kısacık hayatında ölümle nasıl koyun koyuna yaşamak zorunda bırakıldığını söyleyerek, son nefesinde bile İran devletinin zorbalığına dikkat çekmeye çalışmıştır.
İran molla rejiminin uyguladığı terörü hiçbir söz İhsan Fetahiyan’ın bu veda sözcükleri kadar iyi anlatamazdı.
Bu molla devleti dünyada yaşam hakkı başta olmak üzere insan hak ve özgürlüklerinin en ağır bir şekilde çiğnendiği ülkelerin başında gelmektedir. İşte bunun içindir ki, idam cezası pek çok ülkede kaldırıldığı halde İran gerici rejimi bu vahşi cezayı sürdürmekte ısrar etmektedir.
İdam cezası verilen bu insanlar haftalarca akıl almaz işkencelerden geçirilerek adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmışlardır. Daha sonra da kendilerine savunma hakkı verilmemiş, tamamen formalite olan şekli bir yargılamaya tabi tutulmuşlardır. 
Dini, halkı uyutma ve baskı altında tutma aracı olarak kullanan mollaların tüm dünyanın gözü önünde işlemekte oldukları bu cinayetler takdir edersiniz ki, tüm insanlığa karşı işlenen ağır bir suçtur. Çünkü çağımızın hiçbir insanı idamların kana buladığı bir dünyada yaşamayı hak etmemiştir.
Sizce de malum olduğu gibi, yaşama hakkı vazgeçilmez ve dokunulmaz bir haktır. Kişiler ve devletler bu kutsal hakka saygılı oldukları oranda dünya güzelleşecektir.
Yine şiddetsiz bir dünyada huzurlu bir hayat geçirmek de her insanın hakkıdır. Bu nedenle idamların ve şiddetin olmadığı bir dünya için herkes çaba harcamalıdır. Bir vahşet eğilimi olan bu girişimlerin insanlık tarihini kirletmesine artık izin vermemeliyiz. Bunu en başta da kendimiz için yapmalıyız.
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini’ nin yaşama hakkına sahip çıkmak, “Mutlu Dünya” idealimize sahip çıkmak olacaktır. Bu suçsuz ve sahipsiz insanların hayatları her insan hayatı gibi bize emanettir. Biz istersek bu insanların hayatlarını kurtarabiliriz. Etkili bir uluslar arası kamuoyu baskısı yaratıp caydırıcı bir güç olabilirsek, bundan sonra yapılacak idamların da önüne geçebiliriz.
Bu konuda siz değerli kurumlarımıza büyük bir iş düştüğünü takdir edersiniz.
İdam tehdidi altında olan bu insanlar için ne yapabiliriz diye düşünürken, aklımıza Birleşmiş Milletler önünde kesintisiz bir “YAŞAM HAKKINA SAYGI NÖBETİ” tutmak geldi.
Siyasetçiler, aydınlar, milletvekilleri, sendikacılar, dernekler ve öteki sivil kurum yöneticileri olarak bizler, her hafta onar kişilik gruplar halinde her gün bu nöbeti sürdürürsek, içte ve dışta caydırıcı bir duyarlılık sağlayabiliriz.
Düşünüldüğünde daha başka çalışmalar da akla gelebilir. Birlikte yapabileceğimiz çalışmalar hakkında değerli düşünce ve önerilerinizi bildirirseniz bizi sevindirmiş olursunuz. Saygılarımızla”
*  *  *  *
Biz rahat yataklarımızda uyurken, Fesih Yasemin vincin ucuna bağlanan ipte can veriyordu. Yazıklar olsun bize. 8/1/2010           

98332

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Sayfalar