Çarşamba Mayıs 15, 2024

TC Devleti Mafya İle Her Zaman İç İçe Oldu

Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na açık meydan okuması ve ardından sosyal medyada yayınladığı ikinci mektubunda yaptığı küfür ve tehditten sonra bir kez daha devlet mafya ilişkisi tartışma konusu oldu.

Aslında TC’de devlet-mafya ilişkisi hiçbir zaman bitmedi. Hükümete gelen hiçbir partinin de “mafyayı temizleme” gibi bir düşüncesi olmadı. Arada bir operasyon yapılan mafya grupları da devletle “işi olmayan” suç örgütleriyle sınırlı kalmıştır. Hükümetler, bu operasyonlar üzerinden organize suç örgütlerine karşı “büyük bir mücadele” içinde olunduğunun propagandasını yapmış, asıl çete ve mafya teşkilatlarına ise hiçbir zaman dokunmamıştır.

Türkiye’de mafyanın hep ikili bir yönü olmuştur. Bunlardan biri, ülke içi ve dışında uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve çek-senet tahsilatından büyük miktarda paralar sağlayarak sermayeye dönüştürdüğü parayla devlete katkıda bulunmak; ikincisi ise devletin tetikçileri olmalarıdır.

Devlet mafya ilişkileri sadece AKP döneminde değil özellikle 1980’lerden bu yana gündemdedir. En organize olmuş devlet-mafya ilişkisi Susurluk kazasıyla ortaya çıktı. 3 Kasım 1996 tarihinde Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen trafik kazasında Abdullah Çatlı, Gonca Us ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ olay yerinde ölürken, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak ise yaralı olarak kurtulmuştu. Bu kaza, devletin mafya ile olan ilişkilerini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.  Öyle ki, dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Abdullah Çatlı için “Devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır. Onlar bizim için şereflidir” demişti.

Kazanın ardından kamuoyunda yükselen tepkiler eyleme dönüşmüş ve “devlet, siyaset, mafya” ilişkilerinin ortaya çıkartılması ve sorumluların yargılanması için “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” ismi verilen eylemler sonucu Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuş olsa da hiçbir sonuç alınamamış, sonradan açılan davalar da bir bir kapatılarak tüm suç dosyaları tozlu raflarda çürümeye bırakılmıştır.

Komisyon üyesi Fikri Sağlar, yazdığı kitapta, devlet-mafya ilişkilerinin görünen yönlerini kamuoyuyla paylaşmış, ancak o da derin devletin tehditleri altında olayı fazlaca ileri götürememiştir.

Susurluk kazasında ölenler derin devletin sadece çok küçük bir birimiydi. Asıl katiller, uyuşturucu baronları ve gizli silahlı paramiliter grupları yönetenler ise işlerini” yapmaya devam ettiler. Mehmet Ağar, faali meçhul cinayetlerin sorumlusu olarak 17 bin kişinin kaçırılıp katledilmesinden sorumludur. Sonradan 1000 operasyon yapmakla övünen bir katilin yakın zamanda yeniden yüzünü göstermesi ise hiç de şaşırtıcı değildir.

Devlet-mafya ilişkilerinde mafyayı tetikçi olarak kullanan isimlerden biri de bugün demokrasi havarisi kesilen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’dir. Susurluk olayında adı sıkça geçen Mehmet Ağar’a karşı gelişen kamuoyu tepkilerini aşağı çekmek için bir görev değişimiyle İçişleri Bakanlığına getirilen Meral Akşener, kendi dönemini savunarak “ne yaptıysak vatan için yaptık” açıklamasını yapmıştır.

En çarpıcı örneklerden biri de Susurluk kazasında yaralı olarak kurtulan Bucak aşireti ağalarından Sedat Edip Bucak’tır.  Bucak aşireti, her zaman devletçi olmuş ve ulusal mücadele de PKK’ye karşı savaşan bir güç olarak konumlanmıştır. Birçok PKK militanın Bucak Aşireti tarafından katledildiği biliniyor. Aşiret, 1990’dan itibaren yeniden PKK’ye karşı silahlı bir güç olarak öne sürüldü.

MHP de devlet için her zaman paramiliter güçlerin devşirildiği bir parti olmuştur.  MHP militanları sadece ülke içinde değil ülke dışında da devlet adına birçok eylemde ve suikastte kullanılmıştır.

Devlet, MHP’lilerin uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve haraç toplamada önlerini açarak ödüllendirdi. Parti, kurduğundan günümüze kadar Türk devletinin paramiliter bir gücü olarak çalıştı. Kuruluş felsefesi faşist ve ırkçı olan MHP’nin baş düşmanı hep Kürt halkı, önderleri ve devrimciler oldu. 1980 yılında MHP’nin ”Başbuğ”u Türkeş tarafından kurulan “Esir Türkleri Kurtarma Ordusu”, “Türk İntikam Tugayı” ve “Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu” adlı paravan örgütler sayısız cinayetler işledi. MHP, bu örgütleri kullanarak 5 bin devrimciyi katletti.  MHP’nin talimatıyla 24 Mart 1978 tarihinde ilerici olduğu için savcı Doğan Öz bu örgütler tarafından öldürüldü. 8 Ekim 1978 yılında Ankara’da Türkiye İşçi Partisi’nden 7 öğrenci MHP’liler tarafından katledildi.

DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980 günü MHP’liler tarafından öldürüldü. Milliyet Gazetesinin Yazıişleri Müdürü Abdi İpekçi 1 Şubat 1979’da Mehmet Ali Ağca tarafından arabasında kurşunlanarak öldürüldü. 1 Temmuz 1978 tarihinde akademisyen Bedrettin Cömert faşistler tarafından öldürüldü. MHP’nin MİT’le birlikte 24 Aralık 1978’de Maraş’ta gerçekleştirdiği katliamda alevi inancına sahip 120 kişi katledilirken, 200 ev ve 100 iş yeri yakıldı. MHP’liler Mayıs 1980’de Çorum’da Alevilerin yaşadığı Milönü Mahallesi’ne saldırarak 57 insanı katlettiler.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için giden 33 aydın Madımak Oteli’nde diri diri yakıldı. Katliama MHP’lilerin katıldığı tespit edilmesine rağmen, birçoğu yurtdışına kaçırıldı. Örneğin 9 Sivas katliamı sanığı Almanya’da yaşamaktadır.

MHP’li faşistler 1980 yılında darbe yapan cuntacılar tarafından Avrupa’da devrimcilere, Kürt ve Ermenilere karşı yapılan eylemlerde de kullanıldılar. Türk devleti Avrupa’da Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Mehmet Şener ve Oral Çelik gibi faşistleri MİT’in emrine vererek suikast ve cinayetlerde tetikçi olarak kullandı. Mehmet Ali Ağca ve yardımcısı Oral Çelik, 13 Mart 1981’de İtalya’da Sen Pietro Meydanı’nda Papa 2. Jean Paul’e suikast düzenledi. Ekim 1983’te MİT tarafından ilişki kurulan Abdullah Çatlı, Ermenilere karşı yapılan 5 ayrı eylemde kullanıldı. MHP’li faşistlerin Avrupa’da gerçekleştirdiği eylemlerin bazıları şunlardır:

– 1982 yılında TKP-ML aktivisti Ermeni milliyetine mensup Nubar Yalımyan’ın Hollanda’da katledilmesi.

– Fransa’da Asala aktivisti Ermeni Ara Toranian’ı öldürme teşebbüsü.

– 19 Ağustos 1980 tarihinde Almanya’nın Aahen şehrinde TKP-ML aktivisti Katip Saltan’ın katledilmesi.

– 9 Ocak 2013’de Fransa’nın Başkenti Paris’te; Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylamez’in MHP’li MİT ajanı Ömer Güney tarafından katledilmesi.

TC devletinin yurtdışındaki uyuşturucu faaliyeti de MHP’liler üzerinden yürütüldü. Alaattin Çakıcı bu isimlerin başında gelir. Uzun süre Avusturya’da yaşayan Alaattin Çakıcı, 17 Ağustos 1998’de Avusturya polisinin düzenlediği bir operasyonla Fransa’nın Nice şehrinde yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmişti.

1980 askeri cuntası göstermelik olarak MHP’yi kısa bir süreliğine kapattı. MHP, 1987 yılında yeniden seçimlere girerek ırkçılık üzerinden siyaset yapmaya devam etti. 1990 yılından bu yana TC devletinin oluşturduğu derin devletin kurduğu yeraltı örgütlerinde konumlandırdı. Bu yeraltı örgütlerinden JİTEM (Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele) 11 Kasım 1993’te kuruldu. Arif Doğan, Veli Küçük, Cem Ersever tarafından kuruldu. 1990’lı yıllardan 2000 yıllarının ortalarına kadar sayısız katliamlar yaptı. 17 bin vali meçhul cinayet işlemiş ve bu cinayetlerin önemli bir kesiminde ise MHP’liler kullanılmıştır. Kürt siyasetçi Vedat Aydın (5 Temmuz 1991), Musa Anter (20 Eylül 1992) ve daha onlarca Kürt siyasetçi ve aydın JİTEM tarafından katledildi.

Uyuşturucudan elde edilen milyarca liranın paylaşımda birbirine düşen bu çete mensupları, kendi aralarında hesaplaşarak Kasım 1993’te Cem Ersever’i ortadan kaldırdılar. Geri kalan çete mensupları ise işlenen cinayetleri ve yaptıkları katliamları birbirlerinin üzerine atarak kurtulmaya çalıştılarsa da halkın vicdanında katiller sürüsü olarak mahkum oldular.

Devlet ve mafya ilişkisinde kullanılan her tetikçi ve katil, yasadışı işlerde parsayı paylaşarak paylarına düşeni aldılar. Alaattin Çakıcı yurtdışında uyuşturucu işleri, Sedat Edip Bucak Ankara’da haraç işleri, Cem Ersever-Veli Küçük ve Arif Doğan uyuşturucu işlerinden milyonlarca lira kazandılar.

Türkiye’de devlet mafya babalarını ilk defa kullanmıyor. A. Çakıcı’nın tehditleri de bu anlamda ilk değil. Bu filmi defalarca seyrettik. 1996 yılında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a Budapeşte’de Hilton Oteli’nde yumruk atan İsmail Koçkaya’da eski bir MHPli idi. Kumar işleriyle uğraşan İsmail Koçkaya korunup kollanmış ve zamanı geldiğinde de kullanılmıştı.

Devlet sadece dışarıdaki mafya elemanlarını kullanmıyor. Hapishanelerdeki mafya üyeleri de devlet tarafından her zaman kullanılmıştır. Sabancı eyleminden arandığı dönemde teslim olan itirafçı Mustafa Duyar, Sabancı ailesinin istemi üzerine 1999 yılında Nuri Ergin ve kardeşi Vedat Ergin tarafından hapishanede öldürüldü. Keza yakın zamanda Sedat Peker AKP’nin en gözde tetikçisi idi.

Mafya lideri Sedat Peker, mitingler düzenliyor ve bu mitinglerde devrimcileri ve Kürtleri katledip “kanlarıyla banyo yapacağını” söylediğinde buna en çok sevinen yine R.T.Erdoğan değil miydi!  Aynı Sedat Peker Temmuz 2017 tarihinde yaptığı bir açıklamada ”Yüce Allah korusun, eceliyle bile olsa sayın cumhurbaşkanımızın bu dünyadaki misafirliği biterse, onlar diktatör neymiş görecekler. Yüce Allah’ın izniyle onlara yakınlık duymuş, onlarla yol almış, onlarla daha sonrasında yolunu ayırmamış bütün herkesi en yakın bayrak direklerine asacağız. En yakın ağaçlara asacağız” dediğinde yine sesini çıkartmayan bu iktidardı.

Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu açıktan ve defalarca tehdit etmesi planlanmış ve hayata geçirilmiştir. Çakıcı’nın arkasında bizzat iktidar olduğu için rahat hareket etmekte ve açıktan meydan okumaya devam etmektedir. Bahçeli’nin “Çakıcı benim dava arkadaşımdır, Çakıcı bu ülkeye sayısız hizmet vermiştir” sözlerinin başkaca bir anlamı yoktur.

Çakıcı’nın ortaya çıkması bir tesadüf değildir. Ekim 2020 tarihinde kontrgerilla eski subayı Engin Alan, Korkut Eken ile birlikte eski içişleri bakanı Mehmet Ağar ve mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın Bodrum Yalıkvak’ta bir otelde biraraya gelerek yaptıkları bir toplantı sonrası toplu çektirdikleri bir fotoğrafı kamuoyuna servis etmelerinin ardından Çakıcı’nın Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi arasındaki bağ şimdi daha iyi okunmalıdır. AKP-MHP iktidarı, yeni bir kontrgerilla örgütü kurmak istiyor. 1990’larda olduğu gibi yeni faali meçhul cinayetlere adım atmak istiyor. AKP iktidarı, krizle birlikte sonunun yaklaştığını da çok iyi biliyor. Olası bir yeni Gezi veya benzeri bir isyanlarda Çakıcı abileri kullanmak üzere hazırlıyor.

3537

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Sayfalar