Perşembe Mayıs 9, 2024

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

-Bir yılı daha tarihe emanet ederek yeni bir yıla giriyoruz. Devrimci mücadelenin her yeri ve her anı eylem alanına çevireceği bir yılı karşılarken, geride bıraktığımız yılda katliam ve saldırılar yaşandı. Elbette bu saldırılara devrimcilerin de güçlü cevapları oldu. Emperyalizm ve onun kirli eli faşist Türk devletinin aldığı icazetle gerçekleşti bu saldırılar. Gerçekleştirmeye de devam ediyor. Geçtiğimiz yılı kısaca nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Geçtiğimiz yıl bütün dünya halkları açısından sömürü ve yoksulluğun arttığı, savaş ve işgallerin etkisinin daha fazla olduğu bir yıl oldu. Bu gerçeklik, kapitalist emperyalist dünyanın yaşadığı ekonomik ve mali krizin derinleştiğini, çözümsüzleştiğini ve süreğenleştiğini gösteriyor. Emperyalist kapitalist sistem krizinden çıkmak için savaşlarla yol açmaya çalışıyor. Elbette ki, bu savaşları planlayıp örgütlerken bütün hesaplar halkları daha fazla açlığa, yoksulluğa, daha fazla yıkıma götürmek için yapılıyor.

Halklar cephesinden böyle bir yan varken, emperyalistler cephesinde de önemli olanın kendi arasındaki çelişkilerde birbirlerine daha fazla üstünlük sağlama, hegemonyalarını artırma, ellerinde var olan olanakları daha da güçlendirerek, istihdam etme meselesi olduğunu ifade etmek gerekir. Yönelimlerinin ana yönü rakipleri üzerinde daha fazla güç ve üstünlük kazanma çabasıdır. Elbette ki, bütün bunların deyim yerindeyse ağırlıklı faturası dünya halklarına çıkmaktadır.

Örneğin Rusya’nın Ukrayna işgal saldırısında da gördüğümüz gibi oradaki savaşın faturası halklara çıkarıldı. Yine bu savaş karşısında bölgede emperyalist kapitalist devletleri pozisyon almaya çalıştı. Bu da hegemonya savaşının bir parçası oldu. Batılı emperyalist devletler ve ABD, bir taraf oldu. Bu taraf olma halinin halkların özgürlüğü ve huzuru için olmadığını görmek gerekir. Bu savaşta taraf olmanın yegâne sebebi “yeni Rus Çarları” olan Rus emperyalizminin geriletilip, zayıflatılması ve sıkıştırılması ve kendi hakimiyet alanlarını güçlendirmekti. Ukrayna halkının özgürlüğünü ya da demokratik haklarını savunmak değildi. Yine Rus çarlarının şovenizmi ve ırkçılığı körüklemeye çalışırken aynı zamanda Rus halkının savaş karşıtı protestolarına nasıl saldırdığını da gördük. Emperyalistlerin kendi halkına, demokrasiye, özgürlüğe, canlıya, yaşama ve doğaya düşman olduğunu bir kez daha deneyimledik.

Sovyet devriminin güzel yaşandığı yerlerden birisi de Ukrayna idi. Kiev’deki Bolşeviklerin kazanımları, çabaları Ukrayna’da kırıntılar halinde kalan Sovyet devriminin kazanımları da bir anda uçak, havan, obüs saldırıları ile yok edildi. Ve fatura yine Ukrayna ve bölgede yaşayan tüm halklara çıkarıldı.

Emperyalistler arası “istikrar” istikrarsızlığa, “barış” söylemleri savaşa dönüştü.

– Ortadoğu’da neler yaşandı?

– Ortadoğu’da da bu çelişkiler, çatışmalar hiç durmadı. Emperyalistlerin buradaki hesapları, çıkarları dengeleri değiştirdi. Emperyalistler arası çelişkilerden ustaca yararlanmayı bilen Türk devleti, hesaplarını iyi yaparak geçmişten tecrübe edinerek hareket etti.

Türk hâkim sınıfları, çelişkilerden faydalanarak, boşlukları görerek özellikle Irak Kürdistanı ve Rojava’ya yönelik saldırılarını pervasızca artırdı. Buradaki özgür yaşamı, özgür toprakları ve özgürlük fikrini yok etmeye çalışıyorlar.

Türk devletinin amacı sadece toprakları işgal etmek değil. Umudu umutsuzluğa çevirmek istiyor, özgürlük fikrini köreltmek istiyor. Hem halkların yaşamlarını hem de onların fikirlerindeki özgür yaşam inancını yok etmek istiyor. Halkları, başaramayacakları fikrine inandırmak istiyor.

Türk hâkim sınıfları aynı şekilde devrim topraklarımızda da halklara bunu yapıyor. İşçilerin, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların mücadelelerinde de aynı şekilde umutsuzluğu, kazanamayacakları fikrini aşılamaya çalışıyor. Ancak işçiler grevlerde, kadınlar ve LGBTİ+’lar sokaklarda, gençler hakları için direniyor. Biliyoruz ki Türk devleti sadece gençlik, işçi, kadın düşmanı değil aynı zamanda çocuk düşmanıdır. Özgürlük düşmanıdır. Ancak halklar, ezilen kesimler tüm bu saldırganlıklara karşı seslerini yükselttiler.

Rojava’da keza öyle oldu. Saldırılar devam etti. Aralıksız bir şekilde Rojava toprakları adeta bir atış poligonuna çevrildi. Yaşam alanlarına, yaşam kaynaklarına, doğasına, evlerine, suyuna vb. her şeyine saldırdılar. Ama buna rağmen halklar direndi. Karanlığın son anı, aydınlığın başlangıç anı gibidir. Duvara dayandığında ileriye gitmenin anı gibidir. Diyalektik bakış açısını burada yaşayan halkların topraklarına, yaşam alanlarına sahip çıkmasında görebiliyoruz. Aynı şekilde Artshak ya da Dağlık Karabağ halkı için de bunu söyleyebiliriz. Büyük bir Turan ülküsü var. Bunu kabul etmek zorundayız. Pantürkizm ve Panturanizm’le coğrafyaların Türkleştirilme politikası Kafkaslar’da da görülüyor.

Özetle geride bıraktığımız yıl, dünya çapında emperyalistler arası çelişkilerin keskinleştiği ve hatta Ukrayna’da olduğu gibi silahlı çatışmaya evrildiği, bölgemizde yani Ortadoğu coğrafyasında ise başta Türk devleti olmak üzere gerici devletlerin işgal ve saldırılarını sürdürdüğü bir yıl oldu.

Bu saldırılara karşı dünya çapında işçi sınıfı ve ezilen hakların mücadeleleri, grev ve direnişleri gerçekleşti. Coğrafyamızda da ezilen halkların direniş ve mücadeleleri oldu. Bu açıdan geleceği kazanmanın temel dinamikleri alttan alta ilerlemeye devam etti.

“Kaypakkaya coğrafyamızda bütün halkların komünist önderidir!”

– 2023 yılı “Şimdi biz, herkesin gözü önünde yükseklere bir bayrak çekiyoruz. Bu bayrak, proletaryanın kızıl bayrağı olacaksa, onun kızıllığını bozan bütün lekeler, ciddi ve titiz bir çabayla silinip atılmalıdır” sözü ile iddiasını ortaya koyan, ser verip sır vermeyen geleneğin yaratıcısı, mimarı İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişin 50. yılını karşıladığımız bir yıl olacak. Yeni yıla girerken işgal saldırıları altında Kaypakkayacılar bir yılda neler yaptı? Bir yıllık süreci bize özetleyebilecek olsanız neler söylerdiniz?

– Önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın katledişinin 50. yılında onu bir kez daha anmanın, onun ideallerini yaşatmanın görev ve sorumluluğumuz olduğu bilinci ile konuşmak istiyorum. İşçiler, köylüler 50 yıl önce çok büyük bir önderini kaybetti. Çünkü önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya fikirleri ve görüşleri ile karanlığı parçalayan bir ışık olmuştur.

Geçtiğimiz bir yıl da onun ardılları olarak bizler de yaşadığımız bu topraklarda halkı savunmaya, örgütlemeye çalıştık. Onlarla siperlerde yer aldık. Düşmanın saldırılarına örgütlülük, bilinç ve silahla nasıl yanıt olunulacağını duruşumuzla, çalışmalarımızla göstermeye çalıştık. Tüm eksikliklerimize rağmen önemli adımlar attık. Ancak bunu büyütmek, geliştirmek görev ve sorumluluğumuz hala devam ediyor.

– Bu geleneğin takipçileri olarak faşist Türk devletine karşı Rojava savunmasında ve savaş cephelerindeki sürecinize dair neler söylemek istersiniz?

– Önder yoldaş sadece Türkiye halklarının önderi olmadığını görmek, anlamak gerekir. Biz burada klasik anlamda enternasyonal mücadeleden, dayanışmadan bahsetmiyoruz. Ortadoğu coğrafyası emperyalistler tarafından parçalanan, kendi çıkarlarına göre örgütlenen devletlerden oluşmaktadır. Buradaki halklar birbirleriyle kardeştirler. Bazı bölgelerde aynı ailenin üyeleri iki sınırla bölünmüştür.

Bir Kürt şairi olan Ahmed Arif, TC devleti tarafından katledilen 33 Kürt köylüsü için yazdığı “Adiloş Bebe” şiirinde şöyle diyor:

“Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla 

Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, 

Komşuyuz yaka yakaya 

Birbirine karışır tavuklarımız 

Bilmezlikten değil, 

Fıkaralıktan 

Pasaporta ısınmamış içimiz 

Budur katlimize sebep suçumuz, 

Gayrı eşkiyaya çıkar adımız 

Kaçakçıya 

Soyguncuya 

Hayına…”

Yani demem odur ki, şairin de ifade ettiği gibi coğrafyamızda halklar kelimenin tam anlamıyla kardeştir. Ancak emperyalistler ve bölge gerici devletleri halklar arasında sınırlar ve günümüzde duvarlar örerek birbirine düşman etmeye çalışmaktadır. Her bir bölge gerici devletin hakim sınıfı, kendi çıkarları için “komşu”da düşman yaratmakta ve dolayısıyla iktidarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu coğrafyasında enternasyonal mücadeleden bahsettiğimizde aslında kendi mücadelemizden de bahsetmekteyiz.

Bu anlamıyla İbrahim Kaypakkaya Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar gibi coğrafyamızda yaşayan bölge halkları açısından önemlidir. Onun tezlerinin bu toprakların sorun ve ihtiyaçlarına devrimci ve komünist temelde yanıt olduğunu belirtmek gerekir.

Biz burada bunu bir kez daha gördük. Kaypakkaya yoldaş yalnızca Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, köylülerin önderi değildir. O aynı zamanda Ortadoğu, Kafkas, Balkan halklarının da önderidir. Çünkü onun fikirlerinin sınırları yoktur. Sınırları aşan bir özgürlüğe ve karaktere sahiptir. Enternasyonal bir karaktere sahiptir. Çünkü Kaypakkaya’nın üzerinde yükseldiği zemin sınıfsaldır. Böyle olduğu içindir ki, coğrafyamızdaki ezilen bütün sınıflara ve ulusal sorun bağlamında ileriye sürdüğü tezleriyle de ezilen ulus ve milliyetlere yanıt olmaktadır.

Kısacası Kaypakkaya ezilen sınıflara, ulus, milliyet ve inançlara gerçek kurtuluşun yolunu göstermektedir. Bu anlamıyla sömürüden ve baskıdan kurtuluşun, özgürlüğün yolunu göstermektedir.

Biz onun görüşlerine tutunarak, bağlılığımızı sürdürerek ve bunu pratikte mücadele ile geliştirerek devam ettirdiğimiz sürece göreceğiz ki Kaypakkaya yoldaşın Ortadoğu halklarının önderi ve başvurulacak bir kaynağı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Onun fikirlerine ne kadar yaklaşırsak doğruya, özgürlüğe o kadar yakınlaştığımızı görürüz. Dolayısıyla Kaypakkaya yoldaşı Ortadoğululaştırmak gibi bir görevimiz var. Onu güçlü anlayıp, güçlü anlatmalıyız.

Kaypakkaya yoldaşın ölümsüzleşmesinin 50. yıldönümünde önümüzde böyle bir görev bulunmaktadır.

Aynı zamanda özellikle Türk-Kürt uluslarından ezilen milliyetlerden ve inançlardan halkımıza, kadınlara, LGBTİ+lara, Alevilere … kısacası coğrafyamızda sömürülen, ezilen, baskı gören, ötekileştirilen bütün sınıf ve kesimlere Kaypakkaya yoldaşın fikirleri doğrultusunda coğrafyamızda mücadele eden partimizde, halk ordusunda, gençlik ve kadın örgütlenmemizde örgütlenme ve mücadele çağrısı yapmak istiyorum.

Günümüzde Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere devrimci ve komünist önderlere yönelik belli bir ilgi ve saygı var. Bunun bir nedeni elbette AKP-MHP iktidarının faşist saldırganlığını artırması, kitlelerin bu faşist iktidardan kurtulmak istemesidir. Ancak önemle belirtmek isterim ki, Kaypakkaya yoldaşı Kaypakkaya yapan, onu komünist bir önder olmasını sağlayan partili duruşudur. Örgütlü mücadelesidir. Partisiz bir Kaypakkayacılık, örgütsüz bir Kaypakkaya savunuculuğu -elbette kıymetli olmakla birlikte- sadece ve sadece nostaljik bir yaklaşımdır. Son tahlilde halkımızın mücadelesine ve kurtuluşuna katkı yapmaz!

Bunu ifade ederken partimizin Kaypakkaya yoldaşı dogmatik bir tarzda kavramadığını, güncelde yaşanan gelişmelere ve ortaya çıkan yeni yeni çelişkilere göre ele aldığını önemle belirtmek isterim. Bu duruş, partimizin gelinen aşamada kendisini Kaypakkayacı olarak tanımlayan diğer örgütlerden de ayırmaktadır. Partimiz Kaypakkaya yoldaşı “Hesaplaşma, Kopuş ve Yeni Bir Yol” şiarıyla ele almakta ve kavramaktadır. Pratiğine bu yaklaşım yön vermektedir.

Bu temelde özellikle gençlere seslenmek istiyorum. Geleceğiniz ve özgürlüğünüz için halk ordumuzun safları sizleri bekliyor. Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilmesinin 50. yıldönümüne böyle yanıt olmak gerekir. Yeni yılda mücadeleyi yükseltmek, direnişleri büyütmek için partimize ve onun özerk örgütlenmelerine katılım sağlayalım. Anlamlı ve değerli olan budur!

 Buradan dünya ve coğrafyamızdaki halklara bir mesajınız var mı?

– Faşist Türk devleti bugün çok daha ileride bir karakteri oynuyor. O, sadece Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda yaşayan halkların düşmanı değildir. Aynı zamanda Ortadoğu, Balkan ve Kafkas halklarının da düşmanı durumundadır. Dolayısıyla tüm bu coğrafyalarda halklara düşman olan bir fikre cesurca kılıç sallayan bir fikrin önderi hepimizin önderidir. Kaypakkaya yoldaş bir görüş, bir ışık ve keskin bir iradedir. Bundan kaynaklı Kaypakkaya yoldaşı bu topraklarda yaşayan halklara anlatmaya devam edeceğiz. Onların özgürlük sorunlarını ve devrim sorunlarını ihtiyaçlarına uygun şekilde anlatırsak güçleneceğimize inanıyoruz. Tabi bunu yaparken aynı zamanda devrim topraklarımızdaki halklarımıza da anlatmanın yolunu açmış olacağız.

Sonuç olarak, bir mücadele yılını geride bırakır yeni bir mücadele yılına girerken tüm işgallere, kuşatmalara rağmen “direniş” diyoruz. Umudu ve özgürlüğü güçlendirmeliyiz. Yani örgütlenmeliyiz. Karamsarlığa, umutsuzluğa yer vermeyecek kadar net olmalıyız.

Bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Devrimci selam ve saygılar…

1811

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar