Cuma Mayıs 10, 2024

TKP/ML MK SB-KİMSE KUSURA BAKMASIN; GEBERİŞİNİZ NE “GÜZEL” NE DE “TATLI” OLACAK!

Faşist diktatörlük halka karşı en korkunç suçları işlemeye devam ediyor. Sömürü ve zulmün ölüm makinesi yüzlerce canımıza daha kıydı. Acımız ve öfkemiz büyük, yasta değil isyandayız…

Sarsıldıkça, darbe aldıkça, saltanatlarını koruma kaygısı büyüdükçe zalimleşen, en aşağılık yöntemlere başvuran, kitlelerin direniş ve isyanına kudurmuş biçimde saldıranlar, kanlı çarklarını döndürmek için var güçleriyle yükleniyorlar.

Ortaçağın karanlık dünyasına rahmet okutan zorbalığın günümüzdeki temsilcileri, barbarlık ve kölelik düzenini ayakta tutmak için zulmün ve sömürünün en şiddetli biçimlerini uygulamaktan geri durmuyorlar.

Bu yüzden Roboski’de, Reyhanlı’da, Soma’da yüzlerce köylüyü, emekçi ve işçiyi acımasızca katlediyor, bu yüzden nerede savaşan, direnen, karşı duran varsa kurşunlamaya, bombalamaya, yok etmeye çalışıyorlar.

Kemalist-faşist dikta rejimini işletmede bugünün görevlileri olarak işbaşına getirilen AKP’li katiller ve soyguncular çetesi, yeminli bir halk düşmanı Tayyip Erdoğan önderliğinde, kudurmuş bir açgözlülük ve saldırganlık sergiliyorlar.

Suçlarını Allahlarına havale etmeye çalıştıkları bir katliamı, “kader” ve “fıtrat” ambalajına sarmalayıp yutturma derdindeler. Tutmayınca kuduruyor, protesto, tepki ve direniş karşısında çıldırıyorlar. Salyalı katiller sürüsünün destan yazan köpekleri yetmiyor ki bizzat kendileri saldırıyorlar. Halka savurdukları her tekme ve attıkları her tokat, beyinlerinde patlayacak bir öfkeyi büyütüyor.

Kaçınılmaz sonlarıyla bir an önce yüzleşme telaşıyla hareket ediyorlar. Ölüme mahkum olmanın çaresizliğiyle çırpınıyorlar. Yaptıklarını akıl dışılık, hastalık, anlamsızlık diye niteleyenler kendini fazla yormasın, ortada ne yeni yaşanan bir şey, ne de anlaşılmaz bir durum vardır.

Patronlarının açık itirafıydı; kömürün tonunu 140 dolardan 24 dolara indirmenin bir bedeli vardı; “sihirli formülleri”, işçi güvenliğinin hiçe sayıldığı şartlarda, azgın ve vahşi bir kölelik düzeni inşa etmeyi tarif ediyordu.  Bir avuç kömür için yüzlerce ömür çekilip alındı…

Gözü dönmüş bir kar hırsı, özelleştirme peşkeşinin yarattığı zemin, esnek çalışma ve taşeron sistemiyle açılan yol sayesinde işçi güvenliğinin hiçe sayıldığı koşullarda, işçi-emekçi katliamında dünya çapında önde gelen bir yer edinmek hiç de zor olmamıştır.

Bu emsali az bulunan şöhretin eli kanlı sahipleri, Soma’daki son katliamlarını “doğallık”la, “güzel”likle meşrulaştırmaya, arlanmaz bir pişkinlikle neredeyse “sabotaj” diyerek aklamaya çalışmaktadır. Alçaklığın en üst mertebesinde zulmün tadını çıkaranlar, keyiflerini bozmak isteyenler üzerinde estirdikleri faşist terör sayesinde bu vartayı da atlatma çabasındalar.

Geri döndürülemez bir yola girilmiştir. Gezi İsyanı’yla yeni bir döneme evrilen sınıf mücadelesinin isyan ve direniş dinamikleri, süreklilik kazanan bir çizgide sistemin kalelerini sarsmakta, bütün kurumlarını dövmekte ve yıkıcı bir tarzda ilerleme kaydetmektedir.

Yeni çıkarılan yasalarla daha vahşi ve azılı bir düzen için tahkimata girişilmiş, bütün muhalif unsurları ve direniş merkezlerini yok etmeye yönelik bir rejim inşa edilmiştir. Savaş şiddetlenmekte, çatışma bütün toplumu içine alan bir biçimde genişlemektedir. 

Sistemde açılan gediklerin kapanması, yeni atılan dikişlerin tutması, rıza ve biat zehrinin bütün topluma yayılmasını umanlar, bu düşten uyanmamak için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar.

Soma’daki işçi katliamını protesto için, adalet için, hesap sormak için sokakları ve alanları zapt eden işçileri, emekçileri, gençleri durduramayacaklar! Soygun ve kıyım erkinin duvarlarını kuşatmak için seferber olanlar yenilmeyecek!

Çocukları katledenler, 10 yaşındaki çocuklara işkence edip gözaltına almaya çalışanlar şimdiden kaybetmiştir. Her yeri OHAL koşullarına çeviren, ilan edilmemiş bir sıkıyönetim rejimiyle ülkeyi yönetmeye çalışanlar çaresizdir. Her vesileyle biber gazı ve TOMA’ların arkasına sığınanlar tükenmiştir. Patronu, “Hiçbir ihmalimiz yoktur” diyenler bitiktir. Valisi, “Madende aklını kullananlar hayatını kurtarmıştır” diyenler bataktadır. Başbakanı, “Yuh çekersen tokadı yersin” diyenler acze düşmüştür…

Katliamcılıkta Suriye’de halka karşı sarin gazı kullandıracak denli sınır tanımaz bir alçaklık seviyesine ulaşanlar, hırsızlık ve soygunculukta efendilerini dahi hayrete düşürecek bir arsızlık mertebesine erişenler, Soma katliamını “doğal” gösterecek düzeyde gözü dönmüş bir zalimlik sergileyenler, Gezi’den beri çırpınmakta, çırpındıkça batmaktadır.

Bütün ölümsüzlerinin ruhuyla yıkanan halk kitlelerinin, sel gibi boşanan öfkesi karşısında duramayacak, yenilecek, yıkılacak ve def olup gidecekler…

 

SOMA’DA DİRİ DİRİ GÖMÜLEN BİZİZ,  FAŞİZMİ TARİHE GÖMEN DE BİZ OLACAĞIZ!

HALK DÜŞMANI FAŞİST KATİLLERDEN MUTLAKA HESAP SORACAĞIZ!

KAHROLSUN FAŞİST DİKTATÖRLÜK!

YAŞASIN DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ!

YAŞASIN HALK SAVAŞI!

 

TKP/ML MK SB

18 Mayıs 2014

94287

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Sayfalar