Cumartesi Mayıs 4, 2024

TKP/ML-MK-SB :Yeni isyan dalgalarıyla ileri!

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre yazılı bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist Merkez Komitesi Siyasi Büro (TKP/ML MK SB)’nun açıklama metninin tamamını haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:

Yeni isyan dalgalarıyla esmek ve yıkmak için ileri!

Kürt, Türk Çeşitli Milliyetlerden Halkımıza,

TC tarihinin en büyük soygun ve sömürü mekanizmasını inşa eden AKP iktidarı; gözü doymaz biçimde kurulduğu yağma sofrasının, yüz milyarlarca doların döndüğü rüşvet ve peşkeş pazarının en iştahlı safhasında, sınıf mücadelesinin çarklarına takılmış, düştüğü iç çekişmenin çukurunda debelendikçe, pislikler saça saça sürünmeye başlamıştır.

Gezi İsyanı’nın indirdiği darbeyle sersemleyen, ezberi bozulan ve afallayan egemen sınıflar, iktidarı yitirme paniğiyle birbirine düşmüş, ganimet kavgası içinde kendilerini tüketen bir sürüklenme içine girmişlerdir. AKP tarafından “paralel yapı” diye kodlanan Gülen Cemaati, faşist iktidarın koçbaşlığını üstlenen suç ortağından başka bir işleve sahip değildir. 

Durum öyle bir hal almıştır ki, devletin bütün kurumları tarumar olmuş, sistem işlemez hale gelmiş, atılan, satılan, sürülen hâkim, savcı, polis ve bürokratların sayısı onbinlerle ifade edilir olmuştur. Karşılıklı hamleler gerçekleştirilmekte, her gün yeni bir görüntü ya da ses kaseti piyasaya sürülmekte, tehdit ve şantaj salvoları gırla gitmekte, “tencere dibin kara” döngüsü içinde ve itirafçılar eşliğinde aşağılık bir tablo resmedilmektedir.

Bu tablo faşizmin tablosudur. Bu tablo, sömürüyü, zulmü ve alçaklığı resmetmektedir. Bu tablo, nasıl bir düzen içerisinde yaşadığımızı, ülkenin nasıl bir yağma ve talana uğratıldığını ortaya koymaktadır.  Bu tablo, “hukuk”, “adalet” ve “demokrasi” gibi kavramların iğreti bir palavradan ibaret olduğunu göstermektedir.  Bu tablo, halk düşmanlığında sınır tanımayanların ulaştığı inanılması zor bir noktayı tarif etmektedir.

Ortada esasen bizler açısından yeni olan bir şey yoktur ama, ortalığa dökülen ve deşifre olanların pespayeliği ve pervasızlığı karşısında irkilmemek elde değildir. Kendi yasalarını, kendi koydukları kuralları dahi çiğneyen bu gözü dönmüşlük; halka küfürler yağdırmak ve alay etmekle taçlandırılan bir dip noktasıdır. Alçaklık sınırı, Berkin’in annesinin Tayyip isimli faşist katil tarafından miting kitlesince yuhalatılmasına kadar vardırılmıştır. 

Faşist diktatörlüğün AKP iktidarı iflas etmiştir. İçine düştüğü aczi ve sefilliği bertaraf etmek için nafile biçimde çırpınmakta, çırpındıkça batmaktadır. Yönetememe krizi tavan yapmış, çare daha azgın ve pervasız bir idare tarzında aranmaya başlanmıştır.

Yediği darbelerin etkisini azaltmak ve sendeleyerek girdiği seçimler döneminden iktidar ömrünü uzatacak sonuçlarla çıkmak amacıyla, faşist terör ve baskıyı tam tekmil uygulayacak bir sistem revizyonu için peş peşe yasalar çıkarılmakta, koyu bir baskı ve cendere rejimi inşa edilmektedir.

Son yolculuğuna Gezi İsyanı ile çıkan AKP iktidarı yolun sonuna gelmiştir. Startın Gezi ile verildiği isyan ve direniş dalgası yeniden yükselecek, alçaklığı, hırsızlığı ve arsızlığı ayyuka çıkan AKP iktidarı yıkılacaktır. 

Halk güçlerinin doğru bir çizgi ve önderlik etrafında güçlü bir örgütlenmeye sahip olmaması nedeniyle, yerine egemen sınıfların başka bir alternatifi koyabileceği gerçeği, AKP iktidarına son nefesini verdirmek için harekete geçilmemesini gerektirmez. Egemenlerin yıkılan her duvarı ve dağıtılan her mevzisi halk iktidarını kurma mücadelesinin bir adım ileriye doğru taşınması için basamak oluşturacaktır.

AKP iktidarı, yerel seçim sonuçları ne olursa olsun, çekilmesi için yükselecek halk muhalefeti karşısında, benzerleri tarihte sıkça görülen örneklerde olduğu gibi, faşist terörü koyulaştıran bir politikaya gaz verecek, konsolide etmek için çırpındığı kendi taraftarlarını da sokaklara sürme yoluyla “iç savaş” geliştirme hamlesine başvurabilecektir.

Son derece kritik bir evreye girilmiş, egemen sınıf güçleri eliyle emperyalist destekli her türlü müdahalenin gündemleşebileceği bir safhaya doğru yol alınmaya başlanmıştır. Durum egemenler için göründüğünden de vahimdir ve bu kaos ortamında devrim ve demokrasi mücadelesi lehine azami kazanımların sağlanması hedefiyle, halk muhalefetini etkili kılmak için güçlü bir seferberlik hattının kurulması şarttır.   

Bu hattın sağlam biçimde örülebilmesi için Gezi İsyanı sürecinde olduğu gibi en geniş ittifak cephesinin oluşturulması gerekmektedir. Gezi öncesine göre çok daha fazla teşhire uğrayan, halk düşmanı kimliği daha açık deşifre olan ve buna paralel daha da saldırganlaşan faşist diktatörlük karşısında geniş halk yığınları büyük bir öfke biriktirmektedir. “Sandığa gömme” algısı ile 30 Mart’ı bir fırsat görerek beklentiye giren ezilen kitleler, patlamanın eşiğinde gün saymaktadır. Berkin’i selamlamak ve uğurlamak için ayağa kalkan milyonların dindirilemez öfkesi, durumun özeti gibidir…

İşçiler, Kadınlar, Gençler, Her Din ve Mezhepten Emekçiler,

AKP; her türlü devlet olanağını sonuna kadar kullanma, “kutuplaştırma” politikasını var gücüyle işletme ve yıkım halinin getirdiği panik sonucu çevresindeki kümelenme sayesinde, olması gereken düzeyde bir oy düşüşüne ya da çok sayıda belediye yönetimi kaybına uğramayacak olsa da, Türkiye Kürdistanı başta olmak üzere birçok il ve bölgede kayda değer bir gerileme gösterecektir. Bu, büyük bir manipülasyon ve aldatma ile tutunduğu “milli irade/sandık” isimli son dalın kırılması ya da kırılmak üzere çatırdaması demektir.

AKP için seçimler dönemi başlamadan bitmiştir. Son derece emin ve güvenli görüntü vermeye çalışması, hiçbir şey olmamış/yokmuş gibi davranması bu tip rejimlerin doğası gereğidir; mezarlıktan geçerken ıslık çalmaktan başka şansı yoktur. Dün en büyük düşman olarak ilan ettiği “ulusalcı” faşistlerin ve karşı-devrimcilerin bir bölümünü yanına çekmek için “kumpas” manevrası ve tahliyelerine girişse, MGK üzerinden TSK’yı devreye sokan yeni denklemler kurmaya çalışsa ve Kürt kartına sıkı sıkıya sarılmaya çalışsa da kaçınılmaz sonunu uzatamayacaktır. Çırpınacak, sürünecek ve de yenilmekten kurtulamayacaktır…

Bu gerçekliğin en önemli güvencesi Gezi iradesiyle duruma gerçek manada el koyan halk muhalefetidir. Bu irade, bütün zaaf ve eksiklerine karşın yıkıcıdır; yıkım sürecinin işaret fişeği burada atılmıştır. Ezilen, sömürülen, ayrımcılığa uğrayan ve yok sayılan kitlelerin gücü politik sahneye yansımış ve taşları yerinden oynatmıştır.

Bu gücün etkinliğini koruduğu ve sahnede rol oynadığı süre zarfında üretecekleri, demokratik halk devriminin kaderi üzerinde tayin edici katkılar üreteceği içindir ki isyan dalgasının dinamikleri, devrim ve demokrasi güçlerine, bu çatışma denizine var güçleriyle atılma çağrısı yapmaktadır.

30 Mart’ı takip eden, 1 Mayıs ve Gezi’nin yıldönümünü kapsayan dönemde, AKP’nin geride bırakılacağı ve sınıf mücadelesinde yeni parametrelerin oluşacağı bir aşama için tüm gücümüzle hareket geçmememiz gerekiyor. Kürt Ulusal Hareketi’nin “tasfiye süreci”yle pratik olarak hesaplaşmasını da içerecek bu dönem, tarihe kalıcı notlar düşmenin şartlarını barındırmaktadır.

Faşist diktatörlüğe karşı mücadele hattının en sağlam mevzisini tahkim etmek için büyük önem taşıyan devrim ve demokrasi güçlerinin ittifakı pekiştirilmelidir. Bunun için 30 Mart seçimleriyle ortaya çıkacak tablo önemli veriler sunacaktır. BDP ve HDP adaylarının desteklenmesine dair politikamız bütün yerleşim birimlerinde en etkili biçimde işlerli kılınmalıdır. AKP’nin açık ya da örtülü desteğiyle geliştirilen linç kampanyaları ile HDP bina ve konvoylarına yönelik faşist saldırıların püskürtülmesinde en önde saf tutma pratiği sergilemeliyiz.

Dünya çapında tutuşan isyan yangını, krizin pençesinden kurtulamayan emperyalist karargâhları sarsmakta, dağlarda, sokaklarda ve alanlarda ezilen halk ve ulusların bayrağı dalgalanmaktadır. Sömürü ve zulüm zincirinin Türkiye halkasını parçalamak için giderek artan bir enerji ortaya çıkmaktadır. Bu potansiyeli doğru yöne ve hedefe yöneltmek sanıldığı kadar zor değildir. İşçi ve emekçiler bu yolda yene yenile kaderlerine hükmetmeyi başaracaklardır.        

MEHMET, ABDULLAH, ETHEM VE MEDENİ’NİN CESARETİYLE!

ALİ İSMAİL, AHMET VE BERKİN’İN DİRENCİYLE!

GEZİ’NİN RUHU NEWROZ’UN ATEŞİYLE!

KORKMADAN, YILMADAN, DURMADAN SAVAŞACAĞIZ!

HIRSIZLARIN, KATİLLERİN VE ZORBALARIN İKTİDARINI YIKACAĞIZ!

DEMOKRATİK HALK İKTİDARI KURACAĞIZ!

TKP/ML

  MK-SB

20 Mart 2014       

91850

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar