Pazar Mayıs 12, 2024

Yaralı kartalların sığınağı,Dersim

Üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarında o kadar yaşanan acı olaylardan sonra halk kendi trajedisini ifade ederken,telafuz etmekte bile korkunç olan Kılıç artıkları, felaket, kıyamet, ferman, besleme, dönme hep mazlumların ölümleri sonrasında yapılan yakıştırmalardır. Biz Ermeni'ler 1915 soykırımını tanımlarken Medz Yeğern, Büyük Felaket'ten bahsederiz. Süryani, Asuri, Arami, Keldani, Nasturi halkları 1915'de yaşadıkları acı olayları Seyfo olarak tanımlarlar. Seyfo, Süryanice kılıç anlamına gelmektedir. Tarih'de 72 defa katliama uğrayan, 73. ile karşı karşıya kalan Ezidi'ler, ferman olarak görürler. Rum Pontos katliamı, Dersim 37/38'de halka girişilen katliamlar için halk Tertele yani kıyamet olarak görmektedir. Adı ne olursa olsun sonuçta akan göz yaşı ve kanın bu coğrafyadaki adı soykırım-jenosid'dir.

1915'e kadar varlığını sürdüren ve hizmet verebilen yegane eski manastır Halvori köyü yakınların daki tarihi Surp (Aziz) Garabet vankı(manastır)dır. 1938'e kadar ayakta kalan Halvori köyü manastırı 1938 katliam ve kırımlarında yerle bir edilmiştir.Bugün dahi varlığını sürdüren tek yıkık harabe şeklinde kalan Ergan köyünde bulunan Surp Harutyun vank'ı varlığını sürdüren tek örnektir. Buna benzer Xardişar vankı, Garmırak surp Nşan vankı kalıntıları halen mevcuttur.

Dersim tarihinde ermeni'leri anlatırken Mirakyan aşiretinden bahsedilmeden geçilmez. Mirakyan'lar Abdülhamit katliam ve kırımlarından başlayan yok olmalar, 1915 soykırımı ile oldukça azalmışlardır.Ama kendilerini Kürt alevi kimliği kabul eden, dillerini unutmuş olsalar dahi yurtlarında yaşamaya çalışan,aslını inkar etmeyen köklü geçmişleri olan topluluklardır.Yerleşim alanları Derovan,Çukur,Ekiz,halvori,Toruthur Alevi köylerle içiçe yaşayan ermeni'ler her an savaşmaya hazır yiğit gözüpek,iyi silah kullanan insanlar olarak tanınırdı.osmanlı ordusunun 1900'lu yıllarda Dersim'e yaptığı seferlerde,kürt aşiretler tarafından da bilinen Türk ordusunu yenilgiye uğratan yiğitlik ve direnme özellikleri ile tanınan ermeni aşiretidir.Kendilerine göre gelenek ve görenekleri ahlaki değerleri ile tanınan Mirakyanlar kürt aşiretleri tarafından da sayılmakta ve sevilmekteydi.Ermeni kiliselerini ve vanklarını düşman saldırılarından koruyan,Halvori'deki Surp Garabed Vankı'nı (Aziz Garabed Manastırı) da gözlerinin içi gibi korumasını bilmişlerdir.

O dönem Dersim'in sınırları Arapgir, Kemah, Erzincan, Kiği, Palu, Egin, Gürün'e kadar uzanıyor geniş bir alanı kaplamaktaydı.Ermeni'ler ile barş ve dostluk içerisinde yaşayan dersim'liler,osman'lılar tarafından hedef gösterilse dahi onların kötü emellerine,katliamlarına,suçlarına bulaşmamışlar ortak olmamışlardır.Hatta daha ileri giderek aşiretler bizzat silahlı güçleri ile gelerek Ermeni'leri korumuşlardır.Daha içlerde Çarsancak ve Çemişgezek yörelerinde devlet tarafından Ermeniler hedef gösterilmiş saldırılara teşvik edilmişlerdir.Hozat'lı aşiret reislerinden Süleyman Ağa, Çemişgezekli kirve ve akrabaları olan Avedis Efendi'yi korumak için 500 kişilik silahlı gücüyle mahalleyi kuşatır.Kaymakam ve binbaşıyla görüştükten sonra : ''Ben buraya sevgili kirvemi ve akrabalarımı korumaya geldim. Bir tek ermeni'ye dokunulacak olursanız, hepinizi kılınçtan geçiririm'' diyerek akrabalarını ölümden kurtarmıştır. Mazgirt'te ise Temir ağa osmanlı'nın oyun ve galyanlarına getirip ermeni'lere karşı yağma, tecavüz ve öldürmeye hazırlandıklarını görünce grupları uyararak durdurmuştur.

1895 kırımları sırasında Balaban aşireti Gül ağa komutasında Osmanlı ordusuna yardımcı olmuş,asker vermiş,ermeni gençlerinin öldürülmesine bulaşmışlardır.1915'e gelince onun çocukları bu görevi üstlenmişlerdir.Bugün dahi adından çok bahsedilen Diyap Ağa ise ilk önceleri Osmanlı askeri işgallere karşı tavır almış tutuklanmıştır.1908 Meşrutiyet affı ile cezaevinden çıktıktan sonra devlet ile iyi geçinmiş,olumsuz durumlara düşmüştür.Bazı Ermeni gençlerini kırımdan kaçanları devlete teslim etmiştir.Ama büyük oğlu toplu olarak kaçıp kurtulan ermeni'leri devlete teslim etmek isteyen babasına karşı çıkarak bu işin ne kadar utanç verici olduğunu söyleyerek caydırmıştır.

Ama Çemişgezek-Hozat arasında en büyük korumayı yapanlardan biri de Diyap Ağa'nın amcaoğlu Hadişarlı Küçük Ağa'dır. Tehcir'den kaçan Ağtuk köyünün bütün nufüsüna göz kulak olur, güvenli bir şekilde Hozat tarafına geçmelerini sağlar.vAşiret yapılanması içerisinde olan ağalar Ermeni'lere en çok yardımcı olan ve kırımlardan koruyanlar İbrahim Ağa, Beko Ağa, Memed Ağa, Haydaran'lı Hıdır Ağa, Yusufhanlı Fındık Ağa, Xıran'lı Seyit Kasım, Seyit Bektaş ile Seyit Rıza'dır. Bunların içinde Seyit Rıza ile Yusufhanlı Fındık Ağa 1937/38'de beraber idam edilmişlerdir.

TESLİMİ İSTENEN ON BİN ERMENİ

Dostluk ve dayanışmanın en iyi örneklerinden olması bakımından toplu bir vaka olarak bilinen Hozat'ın Mutasarrıf'ı, İbrahim Ağa'ya bir yazı göndererek Dersim kürtleri arasında saklanan 10 bin Ermeni'nin hükümete teslim edilmesi istenmektedir.Bir çok değişik yerden gelen ağalar ilkin bir evde toplanırlar.Mektubu okumuş biri olarak bilinen Nşan Akkuşyan'a okuturlar.Topluca şu kararı alırlar. ''içimizde iki ihtiyar dışında ermeni yoktur. Biri nalbant öteki ise semercidir. Bize çok gerekli olduklarından onları saklamaktayız. Eğer duysak ki dünya üzerinde başka hiç Ermeni kalmamış onları da biz öldürür bitiririz..'' diye cevap gönderirler.

Fakat hükümet işin peşini bırakmaz. Jandarma eşliğinde daha sert bir yazı daha gönderirler. Bu sefer Beko'nun evinde toplanan ağalar uzun uzun tartıştıktan sonra Beko ''benim yanımda erkek kadın toplam 24 ermeni vardır. Ben onların saçının bir telini de teslim etmem '' cevabını verir. Aynı şekilde Beko'nun kardeşi Mehmet de ayağa kalkarak değneğini doğrultur. ''Kardeşimin sözleri ile hemfikir olan bu değneği öperek Ermeni'leri teslim etmemeye yemin etsin.Bu Hazreti Hızır'ın değneğidir.Hızır'ı seven öpsün '' der.Bu çağrı üzerine bütün ağalar ayağa kalkar ve huşu içinde değneği öperek bir tek ermeni bile teslim etmemek üzere yemin ederler.İkinci defa red cevabı yazarak jandarmaya verip hükümete iletirler.Bu olay bütün Dersim'e yayılır.Artık hükümete hiç bir ermeni teslim eden olmaz.Fakat bu durumu devlet ilerde hesaplaşmak için bir kenara not etmiştir.

Tarihte Osmanlı ile Rus'lar arasında süregelen savaşlarda Rus'lar her zaman zaferle ayrılmışlardır.1917 Ekim Devrimi ile çarlığın devrilip yerine Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi Rus ordusunun geri çekilmesi ile sonuçlanmıştır.Bunun üzerine Osmanlı hükümeti ile imzalanan Erzincan mütarekesine göre Ermeni'ler yurtlarına dönüp kendi geleceklerini özgürce belirlemeleri için Lenin-Stalin imzalı bir kararname imzalandı. 31 Aralık 1917. Fakat bu hayat bulmadı.Osmanlı-Rus savaşında Dersimli aşiretler tarafsız kalarak devlete asker vermediler. Ancak kendilerini savundular. Alevi felsefesinde olan mazlumu koruma, ezilene sahip çıkma,hümanist yanlarıyla her zaman ermeni'lerle iyi ve dostane ilişkiler içerisinde olan Dersim'li Kızılbaş Alevi Kürt'ler guruplar halinde kendilerine sığınan Ermeni'leri Rus'ların denetiminde Erzurum'a kadar götürürler. Geri çekilen Rus'lar beraberinde 30 bine yakın Ermen'yi kafkaslara ulaştırırlar. Dersim'de kalmak zorunda olan Ermeniler ise Mirakyanlar ile birlikte direnişe katılarak dağlara çıkıp kendilerini savunurlar. Yaşama tutunmak tanınmamak için Alevi kimliğine geçerek ölümden kurtulurlar.

Fırat'ın iki büyük kolları arasında kalan Dersim,1915 ermeni kırımlarının yaşandığı kazalar ve kanlı sürgün yolları ile çevrilidir.Kemah boğazı bunlardan en belirgin olanıdır. Erzurum,Bayburt, Erzincan'dan getirilen kafileler burada öldürüldüler.Fırat nehri aylarca kan akmış, cesetlerde dışa vurmuş olarak akmıştır. Cesetlerin çokluğundan sular,nehir tıkanmıştır.Çemişgezek ve Çarsancak'tan erkekler önceden kafileler halinde götürülüp Hamidiye Alayları tarafından öldürülürken kadın ve çocuklar Pertek yakınlarında dağlardan Murat suyuna atılmışlardır.Bu durum dönemin konsolosluk raporlarına şöyle yansımıştır.Erzincan'dan bir saat uzaklıkta karşılaştığı bir konvoydan kadınların kendilerine ''kurtarın bizi müslüman olmak istiyoruz,alman olmak istiyoruz,ne isterseniz,yeter ki kurtarın bizi ! Bizi kemah boğazına boğazlamaya götürüyorlar..'' diye haykırıyorlardı.

1915 katliam ve kırımlardan bir şekilde kurtulabilen Ermeni'ler,kimliklerini dinlerini değiştirerek Alevi olarak bölgenin insanı içerisinde kendilerini gizleyebilmişlerdir.Bu durumda olan Ermeni'lerin sayısının azımsanmayacak düzeyde olduğunu,hatta daha ileri giderek Yusuf Halaçoğlu'nun ''Ermeni dönmelerinin ev ev listelerinin devletin elinde'' olduğunun bilindiğini açıkladığında toplumda yankı uyandırmıştı.Bugün bile devlet kademesinde ''Ermeni dönmesi'' olarak belli görevlerde olan insanların devletin bekaası için kimliklerinin açıklanmaması esas alınmıştır.Ermeni'ler üzerinden düşman yaratma,gerekçe üretme konusunda usta olan devlet 37/38 Dersim katliamını yaparken yine Ermeniler suçlu ve sorumlu gösterilmiştir.

Dersim kasabı olarak bilinen general Abdullah Alpdoğan Ermen'ler için Kiğı'da yaptığı konuşmada şöyle demiştir.''daha önce Tunceli'ye yerleşen gizli hristiyan ermeni'ler vardı,bunlar adlarını değiştirmişler ve sanki Türkmüş gibi yaşamışlardır.Dersim isyanında bunların parmağı vardı.Bunlar her türlü anarşinin kargaşanın pisliğin içindeydi''. Sözleriyle 1915'den sonra aradan 22 yıl geç - miş olmasına rağmen tanıklar Dersim'de ''silah,vergi,askerlik ve ermenileri istiyordu'' diyerek halen yok olmamış ermenilerden intikam alarak kesin olarak imha ve yok olması isteniyordu.1937/38 katliamında Ermeni'lerin yaşadığı belli olan Halvori,Zımek gibi alanlar özel olarak hedeflenmiştir.Bugün artık bir eser kalmamıştır.Kin ve nefret dolu saldırılarla işlenen Dersim katliamının bu kadar ağır olmasının bir gerekçesi de ''siz ermeni'leri sakladınız,korudunuz'' olmuştur.

1937/38 Dersim soykırımı'nın sebep ve sonuçlarını öğrenmeye çalışırken,1915'de Ermeni'lerin korunmasını üstlenen,her türlü tehlikeyi gözönüne alan Dersimlilerin insani duruşunu devlet bir kena-ra not etti.Toplu olarak Ermeni'lerin korunması bakımından Dersim örnek il olmuş bedelini de bu yüzden ağır ödemiştir.Bugün dahi örnek olarak gösterilen onurlu,şerefli,vicdanlı idareciler yöneticiler de ermeni'lerin korunmasında görevlerinden alınma ve ölüm pahasına emirlere itaat etmemişler-dir.Urfalı Hacı Halil,aynı aileden 7 kişiyi evinin çatısında gizlemiştir.Konya valisi Celal bey Derzor çöllerinde başlarına neler geleceklerini bildiği için Konya'lı ermeni'lerin tehcirine izin vermemiştir.1915'de Ermeni'lerin göç ettirilmelerini red ettiği için görevden alınan Ankara valisi Hasan Mazhar,2000 Ermeni'yi göç ettirmeyi rededen Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Bey,Malatya Belediye Başkanı Mustafa Ağa Azizoğlu insanları evlerinde saklamışlardır.Malatya'nın kafilelerin geçiş güzergahı olması bakımından İttihat ve Terakki üyesi olan oğlu tarafından ''gavurları koruduğu için'' öldürüldü.Kastamonu valisi Reşit Bey,Yozgat Mutasarıfı Cemal Bey,Erzurum valisi Tahsin Bey de emirleri red eden ve bu yüzden görevlerinden alınan ülkenin değişik yerlerinde görülen vicdanlı insanlardır.

BİZE YAPILANLAR YARIN SİZ KÜRTLERİN DE BAŞINA GELECEK

Toplu olarak görülmesi bakımından ise 30bin Ermeni Dersimde Kürt kızılbaş aleviler tarafında korunmuş kurtarılmıştır.Devlete destek verenler Balaban aşiretinden Gül Ağa,Çarekan'lar,Savalan'lar, Kureşan'lar,Hormek'ler ve Lolan aşiretleridir.Ermeni'lere sahip çıkanlar ise Koçan aşireti İdare İbrahim'dir.Bölgeye kaçan ve göç eden Ermeni'ler Hozat ve Ovacık köylerine dağıldılar.Koçan,Şemkan Karabolan,Ferhadan,Abbasan,Maksudan,Beytan,Kertikan aşiretleri ise Ermenileri korudular.Hizol aşiretine bağlı onlarca köy Palu ve Oxu tarafından kaçan köylülere kucak açtılar.Golan'lı Aziz ağa'nın himayesinde 250 Ermeni'nin bulunduğuna tanıklık edenler olmuştur.Daha iç bölgeler Çarsancak ve Mazgirt üzerinden gelen Ermeni'ler Xıran, Alan,Yusufan,Haydaran,Demanan,Kureşan aşiretlerinin köylerinde saklandılar.

Ermeni olarak yaşamanın ne kadar zor olduğu günümüz koşullarında,ermeni'yi hakaret olarak gören,hedef gösteren aşağılayan cumhurbaşkanının dahi ''benim için ermeni dediler'' diyecek kadar pervazsızlaşan,Rum ve ermeniler aleyhine yürütülen kampanyalar üzerinden iç politikaların dizayn edildiği,devlet yapılanması ile karşı karşıyayız.Aynı şekilde 37 yılında da Seyit Rıza aleyhine yürütülen kampanyalarda ''ermeni'' olarak gösterilmesi boşuna değildir.Seyit Rıza'nın çadırında ele geçirildiği söylenen İncil'ler,haç'lar gibi eşyalar,Seyit Rıza'ya hakaret türünden açıklamalar ile teşhir edilmesi,Seyit Rıza'nın koruduğu Halvori Surp Garabet manastırının değerli eşyalarıdır.Manastırın keşişi ve yakın köylerde yaşayan Mirakyanlı ermeni'ler Seyit Rıza'nın samimi dostlarıdır.Bunun üzerinden kirli propagandaya gerek duymuşlardır.

Tanınmış tarihçi ve yazarlar Dersim soykırımı hakkında açıklamalarda bulunurken Hans-Lukas Kieser ''Dersim 37/38 de uygulanan aşırı şiddetin bir sebebi de bölgede Ermeni'lerin varlığıydı bundan kuşkum yok'' derken,Taner Akçam ise ''kuvetli bir ihtimaldir''tespitinde bulunarak doğruları söylemektedir.H.Lukas-Kieser ''durum öyle noktaya geldi ki 1937'den önce dahi jandarma genç erkeklerin sünnetli olup olmadığını kontrol ediyordu'' diyordu.Yani ''düşman ermeni''dir,algısı yaratılıyordu.Son senelerde ortya çıkan devrimci gelenekten gelen akademisyen,yazar,yapımcı araştırmacı aydınların, paralı ve kaleminden kan damlayan tetikçilerin pabuclarını dama atması,gurur verici gelişmelerdir.

Bugün artık Dersim tertelesi'nin sır perdesi aydın ,yazar ve akademisyenlerin yoğun emek ve çabaları sonucu gerçekler 80 yıl sonra ortaya çıkarılmıştır.Bilgi kaynağından esinlendiğim,Hovsep Hayreni'nin senelere varan yürüttüğü araştırma ve incelemeler sonucu kaleme aldığı ''Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim'' kitabı,Türkiye'de olmayan henüz yayınlanmayan Ermenistan ulusal arşiv,kitaplarından türkçeye aktarark köy,köy il,il soykrımın ve kürt-ermeni ilişkilerin izlerini sürmüştür.Yine Kazım-Nezahat Gündağan'ların Dersim gerçekliğiyle ilgili yaptığı son senelerde en iyi çalışmala rından olan,sabır,inat ve kılı kırk yararak ulaştığı bilgileri belgesel hale getirmiş akdemisyenlerdir.İki Tutam Saç,Dersim'in Kayıp Kızları belgeselleriyle Dersim harekatında ailelerinden koparılan askerlere,köle olarak verilen,Türkleştirilen kız çocukların hikayeleri filme alınmıştır.

Seyit Rıza'nın kirvesi olan Ermeni komutan Boğos Nubar Paşa ağır yaralı olarak esir düştükten sonra son bir kez kendisini görmek istediğini söyleyince ona şu serzenişte bulunur.''kirvem ben öleceğim ama yaralarımı göresin diye çağırmadım seni.Yüzüne karşı söylemek istediğim bir sözüm var yanlış yaptın!Bize yapılanlar yarın siz Kürt'lerin de başına gelecektir.Sözümü unutma,siz de sıranızı bekleyeceksiniz.''Anlatılan bu anektodun seneler sonra olduğu gibi ortaya çıkması,devletin değişmeyen yüzünü,özünü ortaya çıkarmaktadır.

Sur,Cizire,Nusaybin,Hakkari,Şırnak,silop,Yüksekova'da estirilen devlet terörü,yerlerinden yurtlarından koparılan tehcire maruz kalan kürt halkı en zor günlerini yaşıyor.Yediyüz bin insanın evlerinden çıkarılıp,uçaklarla bombalanan şehirlerde taş üstünde taş kalmamıştır.Bunun sorumlusu devletin başında oturan zat'tır.Sadece kral olabilmek,için his ve kin duygularıyla işlenen bu soykırımın bedeli de ağır olacaktır.Bir gün,bir ziyaret sırasında havaalanında elleri kelepçelenip Uluslararas Adalet Divanına çıkarılırsa hiç şaşmamak lazım.

48633

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar