Cumartesi Nisan 27, 2024

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.


Gördüğünüz gibi yıllardır bu mecliste halkın temel tek bir sorunu tartışılmadı ve çözüme bağlanmadı. Tarihte de hep böyle oldu. Parlamento halka değil egemenlere hizmet veren bir aygıt çünkü. Meclis'teki partiler yeni anayasa ümidiyle halkın üç yılını çalmamışlar gibi, bugünlerde tekrar anayasa tartışması başlattılar.
Hatırlarsınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2011 milletvekili seçimini “Yeni Anayasa Bayramı” olarak ilân etmiş, seçim propagandasını da en çok bu yalan üzerine kurmuştu.
Tayyip Erdoğan'ın estirdiği pembe rüzgâr meclisteki diğer partileri ve milletvekillerini de arkasına takınca, iktidar ile muhalefet ağız ağıza verip bir anayasa korosu oluşturdular. Her ağzını açan yeni anayasayı konuşuyordu. Seçimden sonra kendi aralarında bir de uyduruk bir komisyon kurdular. Toplumu öyle bir ümit bombardımanına tuttular ki, neredeyse herkes yeni anayasa düşleriyle yatıp kalkıyordu.


Oysa misyonu düzene hizmet etmek olan bu meclisten özgürlükçü bir anayasanın çıkmayacağı baştan belliydi. Sonra ne olduğunu biliyorsunuz: Komisyon kendi kendisini dağıttı. Böylece partiler seçmenlerine açık açık kazık atmış oldular. Çamurlu bir sahada top oynar gibi seçmenleriyle oynadılar.
Yaşlı tarih gözümüzün içine sokarcasına bize diyor ki, "Siz ezilenler iktidarı devralmadıkça, bin yıl da geçse boyunduruk altında kalmaya ve çamurlu bir sahada ayaklar altında yuvarlanan bir top muamelesi görmeye devam edeceksiniz. Devletin tepesindeki kapışma halkların taraf olduğu bir kavga değildir. Bu kavga Osmanlı'da olduğu gibi kardeşler arası bir post kavgasıdır. Hangi taraf kazanırsa kazansın, kazanan siz olmayacaksınız. "
Şaşmaz bir kılavuz olan tarihin binlerce kez işaret ettiği ve sizin de deneyimlerinizle bildiğiniz gibi, bu düzen sürdükçe özgürlük hayaldir. Ancak bir halk devrimi özgürlükleri getirebilir, özgürlükçü bir anayasayı yapabilir. O devrim ne zaman gelir bilmiyorum; geldiğinde aşağıdaki anayasa metni sosyal medyada sabırsızlıkla onu bekliyor olacak. Halklar iktidarı topyekûn devraldığında bu anayasa önerisinden bir harf dahi alsalar mezarda da olsam bahtiyarlık duyacağım.


İşte o anayasa:
ANADOLU CUMHURİYETLER BİRLİĞİ ANAYASASI
MADDE 1- Anadolu Cumhuriyetler Birliği, yöneticilerin halka bağlı çalıştıkları ve halk tarafından yönetildikleri üç federe cumhuriyetten oluşan federal bir halk devletidir.
MADDE 2- Her federe cumhuriyet iki yüz milletvekilinden oluşan ve halk tarafından görevden alınabilen kendi meclisi ve hükümeti tarafından yönetilir.

MADDE 3-Federal meclis federe cumhuriyetlerin yüzer milletvekili ile temsil edildiği üç yüz milletvekilinden oluşur.

MADDE 4- Anadolu Cumhuriyetler Birliği devlet başkanının görev süresi dört yıldır. Devlet başkanı her seçim döneminde bir federe cumhuriyet tarafından teklif edilen üç aday arasından genel seçimle seçilir. Federe cumhuriyetler adaylarını sıra ile teklif ederler.


MADDE 5- Anadolu Cumhuriyetler Birliği'nin başbakanı ve bakanları federal meclis tarafından üç yıl için seçilir. Başbakan, devlet başkanı gibi federe cumhuriyetler tarafından seçilip teklif edilen üç aday arasından seçilir. Bir federe cumhuriyet iki dönem üst üste başbakan adayı gösteremez.
Bakanlar federe cumhuriyetler arasında eşit sayıda dağıtılır.


MADDE 6- Seçimle gelinen görevlerde gönüllülük esastır. Milletvekilleri ile il, ilçe ve köy meclisleri üyelerinin alacakları maaş asgari işçi ücretinden fazla olamaz.


MADDE 7- Gerek federal mecliste, gerekse federe cumhuriyetler meclisinde her milletvekili yasama faaliyetlerinde cumhuriyetlerde konuşulan herhangi bir dili kullanabilir.


MADDE 8- Federal devletin her yurttaşı istediği federe cumhuriyette yaşama hakkına sahiptir. Bu hakka hiçbir şekilde müdahale edilemez.


MADDE 9- Federe cumhuriyetlerin başkanları dört yıl için genel seçimle, başbakanları ve bakanları ise üç yıl için o cumhuriyetin meclisi tarafından seçilir.


MADDE 10- Cumhuriyetlerin yetki alanları içinde yaşayan tüm etnik ve dini kesimler ve mezhepler eşit ulusal ve dini haklara sahiptir.


MADDE 11- Cumhuriyetlerin yönetiminde halk iradesi mutlak bir dokunulmazlığa sahiptir. Halk milletvekillerini, devlet başkanını, hükümeti, parlamentoyu ve her derecedeki yöneticileri görevden alabilir, yerine yenilerini seçebilir.
Görevden alma seçmenlerin yüzde onu ile teklif edilir, oylamaya katılan seçmenlerin üçte ikisi ile gerçekleşir.


MADDE 12- Halkın federal meclisten veya federe cumhuriyet meclislerinden çıkan kanunları veto etme yetkisi demokratik bir haktır. Bir kanunun halk tarafından veto edilmesi seçmenlerin yüzde onunun teklifi, oylamaya katılan seçmenlerin yarısından fazlasının oyu ile gerçekleşir.
Halkın veto ettiği bir kanun iki yıl mecliste görüşülemez.


MADDE 13- Halkın federal meclise ve cumhuriyet meclislerine kanun teklif etme hakkı temel bir haktır. Seçmenlerin yüzde onu ülkenin genel ve yerel sorunları hakkında meclislere kanun teklifi verebilir. Halkın teklif ettiği kanunlar üç ay içinde görüşülür. .


MADDE 14- Valilik, kaymakamlık, belediye başkanlığı ve muhtarlıkların görev ve yetkileri bu meclislere devredilir.


MADDE 15- İl, ilçe ve köyler, görev ve yetkileri kanunla belirlenmiş seçimle gelen ve halk tarafından görevden el çektirilebilen kendi meclislerince yönetilir. Yerel güvenlik güçleri bu meclislerin yetki ve denetimi altındadır.


MADDE 16- Yargı işleri dört yıl için seçilmiş jüriler tarafından görülür. Yüksek mahkeme yargıç ve savcıları halk tarafından seçilir, gerektiğinde görevden alınır.
.
MADDE 17- Her türlü şiddetin ve suçun nedenlerinin ortadan kalktığı, bu nedenle suçluların ve hapishanelerin olmadığı bir toplum yaratmak cumhuriyetler için vazgeçilmez bir hedeftir.
Hapishaneler üçü tutuklular temsilcisi, üçü cezaevi idaresi temsilcisi ve biri ilçe meclisi üyesi olmak üzere yedi kişilik özerk bir kurul tarafından yönetilir.


MADDE 18- Cumhuriyetler bireyin ve toplumun mutluluğundan ve refahından sorumludurlar.
Her cumhuriyet, yurttaşları birbirleriyle maddi ve manevi dayanışmada bulundukları geniş bir ailedir. Toplum birey için, birey de toplum içindir. Bireyler doğumdan ölüme kadar cumhuriyetlerin bakımı, himayesi ve sorumluluğu altındadırlar.
Halkları hapseden sınırların kalkması ve insanlığın dil, din, ırk ve ülke ayrımı olmadan büyük bir dünya ailesine dönüşmesi cumhuriyetlerin değişmez hedefidir.


MADDE 19- Her siyasi düşünce ve demokratik örgütlenme hakkı mutlak bir dokunulmazlığa sahiptir, bu hakka hiçbir şekilde müdahale edilemez.


MADDE 20- Cumhuriyetleri her türlü iç ve dış tehdide karşı koruma ve kollama görevi halkındır.
Bu anayasanın yapılacak referandumla yürürlüğe girmesinden sonra silahlı kuvvetlerin hukuki varlığı sona erecek, askeri personel kamu kurumlarında istihdam edilecek, er ve erbaşlar ise terhis edilecektir.


MADDE 21- Halkın cumhuriyetleri ve ekonomiyi yönetme hakkı ve yetkisi tartışılamaz, devredilemez.


MADDE 22- Kamuya ait fabrika, çiftlik ve benzer tüm iş alanları çalışanlar tarafından seçilen ve görevden alınabilen temsilcilerce yönetilir.


MADDE 23- İhtiyaç fazlası özel mülkiyet toplumun genel menfaati çerçevesinde sınırlandırılır. Bu amaçla her ailenin değeri beş milyon liranın üzerindeki mülk ve servetleri toplumsallaştırılıp halkın ortak mülkiyetine geçirilir. Elde edilen gelirlerle yatırımlar yapılır, istihdam alanları açılır, halkın ekonomik, sağlık, eğitim, ulaşım, konut ihtiyacı ve sosyal refahı sağlanır.


MADDE 24- Madenler, petrol, enerji, göller, akarsular, denizler ve toprak halkın ortak mülküdür.
Çiftçilerin ihtiyacını karşılayacak araziler ile üç dönümü aşmayan şahsi bahçeler ve konut arsaları bu hükmün dışındadır.


MADDE 25- Cumhuriyetler birer hizmet aygıtı olarak her yurttaşına insanca yaşayabileceği ekonomik imkânları yaratma yükümlülüğü altındadır.
İşsizliği ve yoksulluğu sona erdirmek, iş alanları açmak, çalışmak isteyen her yurttaşa iş temin etmek ve konutu olmayanlara bedelsiz konut vermek cumhuriyetler için bir zorunluluktur.


MADDE 26- Isınma, aydınlanma ve su hizmetleri cumhuriyetler tarafından yerine getirilir; bu hizmetler karşılığında herhangi bir ücret talep edilemez.


MADDE 27- Kamu ulaşımı kara, deniz ve demiryollarında ücretsizdir.


MADDE 28- Her türlü sağlık hizmeti ücretsizdir.


MADDE 29- Kadının erkekle eşit olmasının güvencesi sahip olduğu ekonomik özgürlüktür. Bu nedenle kadının ekonomik özgürlüğü devletin güvencesi altındadır.


MADDE 30- İlköğretimden üniversiteye kadar eğitim ve öğretim ücretsiz ve eşittir. Eğitim ve öğretimin amacı öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkarmak ve bu alanda yetişmelerini sağlamaktır.
İlkokuldan üniversiteye kadar her öğrenci kendi ana dili ile eğitim yapma hakkına sahiptir. Bu hakka hiçbir gerekçe ile müdahale edilemez.
Federe cumhuriyetlerdeki farklı etnik kesimler arasında kardeşlik ruhunun yayılması, dillerin ortaklaşıp zenginleşmesi, dayanışma ve manevi bütünleşmenin sağlanması için her öğrenci ayrıca cumhuriyetlerde konuşulan dillerden birini seçmek ve öğrenmekle görevlidir.


MADDE 31- Yurttaşlar kamu kurumlarında istedikleri dili konuşma, o dille yazışma ve istediği dilden hizmet alma hakkına sahiptir. Bu hizmeti vermek cumhuriyetlerin görevidir.


MADDE 32- Savaşsız ve şiddetsiz bir dünya hedefine ulaşmak, her çeşit savaş araç ve gereçleri ile silah üretimini durdurmak ve orduların varlığına son vermek için başka halklarla ortak çalışmalar yapmak Anadolu Cumhuriyetler Birliği ve federe cumhuriyetlerin ana görevidir.

18 Ocak 2014 (alinakmahmut@hotmail.com)

89324

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

Sayfalar