Pazartesi Mayıs 13, 2024

Yerli Milli Dindar ve Politika

Yerli sözlük anlamında ‘ulusal’ anlamına gelmektedir. Ek olarak ulusa millete ait olan, taşınamayan şeyleride kapsıyor. Milli ise yerliyi içermekle beraber çoğu zaman yerli ile eş anlamlı olarak da kullanılıyor. Yerli bölgesel özelliklerin ölçeğini yansıtırken milli devletin sınırlarının ölçeğini gösteriyor.

Dindar ise belirli bir dinin kurallarına uygun olarak yaşayan kimseyi temsil ediyor. Bu üç kelime Erdoğan siyasetinin sürekli tekrar ettiği, tekrarlar arttıkça inandırıcılık taşıyor gibi görünen üç cehennem halkasıdır.

Eğemen politikanın bu üç sakızı işçi köylü ve emekçileri kuşatmış, mevcut Komprador burjuvazinin aldatmacası günümüz politikası halinde R. Tayyip Erdoğan da simgeleşiyor.

Yerli sanayii demek yerli ürün demektir.Kendi kendine yetebilen ülke özleminin ince hali. Bunun bize geç yansıyan ve gerçekten de gecikmiş olduğu içinde mevcut koşullar degişmediği sürece de mümkün olmayan bir politika olması önemlidir. Üretimin ulus sınırlarını aşıp uluslararası haline gelmesi ile dünya pazarına bağlaşıklığı güçlenmiş her ulusun üretici güçlerine denk düşen bir iş bölümü gerçekleşmiştir. Burada Japonya gibi ülkelerin özel koşulları önemli degildir. (üretim için gerekli hammadde ihtiyacının büyük çoğunluğunu dışarıdan karşılanması durumu gibi vb. ) Bu iş bölümü ülkemizde düşük teknik ve emek gücünün en yoğun sömürüsü üzerine kurulmuş olan tarım ekonomisinin tarım sanayisine dönüşerek değil tarım üretici sınıflarının bir kısmını yıkarak gerçekleştirmesi, kırlardan şehirlere akan emek gücünü güçlü bir milli sermayenin Sanayisi içerisinde değil, yavaş ve geriden takip eden güdükleşmiş, Komprador burjuvazinin çıkarlarına uygun düşen bir sanayi ile sürüyor. Emekçiler seksen öncesi sadece 12 ilde bölgesel olarak dağınık, her ilde farklı üretim koşulların da karşılanmıştır. Bugün 21 ile genişletilmiştir. Emek gücünde bölgesel farklar olduğu gibi proleteryayı oluşturan işçiler, emekçiler, tarihsel farklı koşullarda şekillenmiştir.

Yerli ve milli damgalı bu siyasetin yankı bulması ezilenlerin yaşayışlarının doğrudan sonucudur. Üretimin içinde olan işçiler ve emekçiler, üretilen metaların emperyalist pazara bağlaşıklığını bire bir deneyimliyor ,bu deneyim ulusal bilinci geliştiriyor kendisini milli de ifade ediyor. Bağlaşıklıktan kurtulma isteği de yerli de anlamını buluyor, Proleteryanın kardeşliğinin ifade biçimi de dindarın altında çörekleniyor. Kompradorun politikası ezilen sınıfların duygu düşünce ve yaşayış biçimlerinin ürünü olan anti emperyalist sezgisini orta sınıfların çıkarına bağlayarak siyasette AKP’de somutluyor.

Emekçiler, orta sınıfların en sağ gerici kanadının altında eğemenlere olan bağımlılığını AKP ‘de deneyimlemeyi sürdürüyor. Komprador bu genişlemiş ve yedikleriyle şişmiş sınıfların bir kısmını olgunlaşınca siyasetten tasfiye edecek(tasviye için gıdım gıdım onu kemirecek olan partiyi İYİ Parti olarak piyasaya sürdü. Ayrıca yıkım sonrası için kaçaklara yeni bir evde böylece hazırlanmış oluyor) , ekonomik olarak yıkıma uğratacak ve sermayesini daha da büyüyecektir. Kapitalizmin küçük ve orta sınıfların yıkımı ve işçi sınıfının içine atılması yasası ülkemizde geçmişte darbe dönemlerine denk gelmektedir. 15 Temmuz da gerçekleşen girişimin zayıf kalmasından çıkaracağımız ders, orta sınıfların temsilcisi olan ve onların çıkarlarının en radikal ifadesi olan politikanın yani FETO Hareketinin iktidarı fethetme arzusunu engellemesidir. Bu sınıfların hükümeti idare etmesine izin veren Komprador burjuvalar ekonomik yönün eğemenliğini vermeyeceklerini pratikte göstermişlerdir. Kaplanın dişleri sökülmüş ama kaplan olarak gezmesine müsade edilmiş, egemenlik ve bağımlılık ilişkileri olduğu gibi kalmıştır. R. TAYYİP ERDOĞAN nın Feto darbe girişimi için adresi Amerikan Planı olarak göstermesi boşuna değildir. Öfkesi boşuna değildir. Kompradorun ve Emperyalistlerin şamarı onu afallatmıştır. Elinde ordusu var istese yapabilir denebilir, Ancak ordu sadece orta sınıfları temsil eden bir ordu değil, o cumhuriyet ile kuruluşundan beri Kompradorun ordusudur, homojen yapısında oransal değişiklikler olsa da tehlike erkenden ve geniş kitlelerin desteğini alabilecek genişliğe ulaşamadan engellenmiştir. Komprador, Orta sınıfların ekonomiye egemenlik arzusunu 1960 da Menderes’i asarak göstermişti.

1970 döneminde Deniz’leri asarak Mahir’leri kurşunlarla infaz ederek, İbo’ları işkencelerde katlederek ve 1980 de işçi ve emekçilerin iktidara gelme arzusunu yine bir başka darbe ile darbelemiştir. Emperyalistler ile bağlaşık Komprador sınıfların uluslararası iş bölümü gereği orta sınıfların genişletilmesi, küçük burjuva sınıfların sınıf atlama arzusunu güçlendirmesi, ezilen sınıflarda sağa, burjuva yaşayış biçimini arzulamaya itmiş, ‘kazanarak, çalışarak ‘ bu yaşayış tarzına sıçrayamayacağını bilen ezilen sınıflarda lümpenlik gelişmiştir. Ezilenlerdeki lümpenlik AKP’nin içerisine çöreklenmiştir. Geçmiş dönemlerde işçi köylü ve emekçilerin lümpen yaşayış biçimi özellikle milliyetçi parti ve gruplarda kendini ifade ediyordu. R. Tayyip Erdoğan ezilen sınıfların lümpen proleteryasını polis asker kuvvetlerini gençleştirmede kullanmış, büyük bir kısmı da çeteleşerek ezilenlerin en yoğun yaşadığı alanları kuşatmıştır. Lümpen proleteryanın gelişmesi sınıf bilincinde bir isyan ve ilerlemedir.Çalışarak daha iyi yaşam koşullarını elde edemeyeceğini farketmiştir çünkü. Eğemen sınıfların tarih boyunca İktidarı altında yaşadığını, sınıf bilincinden uzak başka nasıl ifade edebilirdi. lümpenliğin varlık koşullarından biride ezilenlerin bilinçli unsurlarının zayıflatılması, kitle içerisindeki etki alanının daraltılması,genel anlamda Komünist ve Devrimci Mücadelenin geriletilmesi, özelde sadece, işçi köylü ve emekçileri değil küçük burjuva ve orta sınıfların milli kanadının tek kurtuluş yolu olan Demokratik Halk Devriminin temsilcisi TKP /ML ‘nin içte ve dışta saldırı altında olmasıdır. İçte Özellikle Parti tarihinde ki 1994 darbesi, hemen ardından benimde taraf olduğum GÖK ayrılığı, zamandaş olan EMEP ve ÖDP vd. Sapmalar, süreç içerisinde sağ oportunist, ekonomist politikarın sınıf içinde alanını sağ yöne sapanlar sağlamıştır. Bu sürecin evveliyatı dışarıda ezilen sınıfların iktidarlar kurduğu yerlerde eğemenlik yönünün değişmesi(iktidarı kaybetmesi) burjuva sınıflara terk etmesi ile genel bir gerilemenin ürünüdür. Ancak özelde ise tarihsel bir ilerlemenin gerilemesidir. Engels Doğanın Diyalektiğinde Madeninde her ileri hareketi alt biçimleri içerir ama ona inmez der. Yani Sovyetlerin dağılması Çin’in Emperyalist bir devlet haline dönüşmesi kendi ezilen sınıfları için asla bir gerileme olarak değerlendirilemez. Çünkü hareket Çarlık Rusyası koşullarına, Çin Toprak ağaları cennetine dönüşmemiştir. Yani hareket alt biçime inmemiştir. Dünyanın Proleteryası muazzam biçimde büyümüştür. MARX’ın Hindistan’ın İngilizler tarafından işgalini konu alan yazısında, Uyuyan ve geriden gelen üretim ilişkilerinin yıkımını dünya proleteryasını beslediği için desteklemiş, hareketi ezilen sınıfların çıkarına bulmuştur. ‘Yazışmalarda’da Engels bu yazının sonuna kadar arkasında olduğunu yazmıştır. Yine Engels Konut Sorununda İngiliz ve İrlanda kırının yıkılması konusunda aynı tutumu koymuştur. Herşey madde ise ve madde hareket ile var oluyorsa, MLM lerin olmadığı her alanda başka bir şey ile doluyor, Kompradorun adını bile tarihsel hareketten çıkaramayan, Komünistler dar deneycilikle ilerlemeye mahkumdur. Kompradorun ordusuna karşı ordu kurmayı hangi argümanlarla ertelerse ertelesin, o orduyu hiçbir zaman TSK dan yada başka bir yerden zortlatamayacaktır, topluca bir anda kuramayacaktır. Bir ordu kursa dahi o bir Halk ordusu olmayacaktır. Proleteryanın ülkemizde tek başına iktidar olsa dahi onu diğer ezilen sınıfların desteği olmadan sürdürmeyeceğini anlamayan politika nesneli bir türlü anlamayan dar kafalılıktır.bu dar kafalılık, hareketi, ekonomik kategoriye indirgiyor , ‘herşeyi’ bu kategori ile açıkladığını düşünüyor, yöntemi mutlaklaştırıyor. İşte bu dar kafalılığın ürünü olan lafazanlık, kitleden uzaklaşıyor, kitlelerdeki gerilemenin pasif yönünü besliyor. Maoist pratikten uzaklara yelken açanlar, bıraktıkları boşlukların içini AKP doldurunca geçmiş hükümet biçimlerine özlem duyuyor. Bizim anti emperyalist sloğanımız AKP elinde milliye, bağımsızlık arzumuz yerliye sınıf enternasyonalizmi dindara dönüşüyor.

Bu politika dünya da teknikte belirli bir ilerlemenin ve bağlaşıklığın güçlenmesi de FAO (dünya gıda örgütü) ile örgütsel bağını kurmuş ve geliştirmiş olan egemen sınıfları kotalar sistemine tabi kılınarak üretici güçlerini bu çıkar ilişkileri üzerine inşa etmişti, Tarımsal üretim için gerekli olan hammadde ve teknik bu iş bölümüne göre şekillenmiş, yaşama geçtiği alanlarda kırdaki nüfusu tasfiye etmiştir. Cumhuriyet tarihi zaten bu bağlaşıklığın ve tasviyenin tarihi degil mi? Burada dikkat edilmesi gereken şey milli burjuvazinin dolaysız gelişmesi ile yıkılmış bir kır yıkımından söz etmiyoruz. Kompradorun ve

büyük toprak sahipliğinin gelişmesi söz konusu olan. Gübre için azot ihtiyacının yüzde 99unu dışarıdan temin eden FAO anlaşmaları gereği tohum vb üretim için gerekli malzemeler ile yerli olmayan olamayacak olan maddeler bir tercih değil bir zorunluluktur. Üretici güçlerin yani sınıfların kimlik kartıdır. Tarihselliğidir. Hareketidir. Emperyalistler ile bağlaşık Komprador sınıfların ‘isteselerde ‘ milli yerli bir sanayi üretimi mümkün değildir. Bu sınıfların oluşumu milli demokratik bir devrimin ürünü olmaması ile açıklanır. Kompradorun bağımlılıkları ve bağlaşıklığını giderecek araçları elinde olmasına rağmen kullanamaması onun yetenekten mahrumluğunu ifade ediyor.

Mevcut siyasetin sahtekarlığı ülkenin dış politikasının ne olduğundan çok dış politikanın dolar aeuro üzerinden yürütülen kısmıdır. Burada degerlerinin ne olduğu önemli degildir. Bu degerlere üretici güçlerin bağımlılıgıdır. Uyanınca konuşunca dolar yada aeuro nun kaç lira olduğu ile hareketini belirleyen sınıflar söz konusu. Buda bağlaşıklığın ölçüsüdür. Biz ilerliyoruz da dünya yerinde durup bizi mi bekliyor. Oda hareket ediyor. Biz ilerlerken o geriye mi gidiyor da tarihsel çözimlemeler yolunu kaybediyor. Geçmişe baktığınızda bugün için üretici güçlerde bir gelişme görmek neden şaşırtıcı olsun ki? Tarih maddenin hareketi ve onun gelişim tarihi değil mi ki? Maddeden önce atom altı parçacıkların tarihi, sonra maddenin oluşum süreci, sonra maddenin kendi içinde gelişimi, sonra organik maddenin oluşma ve gelişme süreci ve bugün Engels ‘in söylediği gibi maddenin en yüksek biçimi ‘bilinçli madde ‘düşünce. Darwin hayvanlar dünyasında bu gelişmeyi fark etmişti. Yasaları bulmuştu. Bizim teorisyenlerimiz ise maymunun (Kompradorun) gelişmesinden fil (emperyalist, milli, pre kapitalist, az gelişmiş burjuva, çarpık burjuva vd.) çıkarabiliyor. Sınıfların niteliklerini nesnel hareketinden çıkaracağı yerde onu teoride arıyor. AFEDERSİNİZ BEYLER ONU İBRAHİM KAYPAKKAYA 1971 DE BULDU. Egemen sınıfların niteliği bu nedenle tartışma konusu bile değil, konu onun gelişim tarihidir..

Konumuza dönelim. Tarımsal alanda olan bu bağlaşıklığın sonucu yerli ve milli bir şeyin üretiminin olanaksızlığıdır. Burada geçerli olan sanayi de hayli hayli geçerlidir. Hammadde konusunda gümrük verileri yeterli olur. Dünya gazetesi sayfa başlıkları güçlü verilerdir.Dikkate alındığında bağlaşıklığın boyutunu görmemek için kör olmak lazım.

Dindar olmak konusunda ise bu kabuğu ezilen sınıflar kadar güçlü sezebilen kimse yok bu ülkede. Tarihi üretim, ilişkilerinin tarihidir. Doguyla batının guneyle kuzeyin üretici güçlerinin savaşım tarihidir. Bu nedenle hepsinden bir şey taşır. Tarih boyunca ezilen sınıfların duygu istek ve çıkarlarının harman yeridir.

Dindarlık ezen sınıflar için afyondur. Ama halk için nedir? Özlemini iliklerine kadar hissettiği bir arzudur. Neyin arzusu bu? Tarih boyunca çektiklerine karşı kurtulma arzusu. Tarih boyunca geliştirdiği insanca yaşamak arzusu. Bu nedenle düşünce dünyası eşitlik diye bağırıyor .Yaşamın tüm nesnelliği., onu gerçek yaşama kurallarına itiyor. Yaşamın yasalarıyla karşılaştığı oranda isyan ediyor . Bu ezilen sınıfların düşünce dünyasında bir gelişmenin ters görüntüsüdür, Sorun da bu istediği ayakları üzerine dikmektir. 1960da sezgisi doğdu, 1970 de cocuktu, 1980 de kırıldı , 1990 da yoruldu, 2000 de ezildi umutsuzluk kapladı içini, sonuç olarak nihilizme düşüyor . Mevcut çıkar ilişkisini Egemen sınıfların çıkarına bağladı, bağlıyor . Sadece ülkemiz de mi? Amerika, Rusya, Çin vb. Ülkelerin hepsi burjuva sınıf çıkarlarını tek kişi de somutladı . Ezilen sınıfların bu çıkara güçlü olarak yedeklenebilmesi, bizim için bir gerilemeyi ifade ediyor ama sınıfın arzusunu koruduğunun capcanlı olduğunun da kanıtıdır . Bunu yanlış yerde aradığını göstermek de MLM lerin görevidir.

Küçük bir parantez açmak zorunlu, toplumsal hareketler kendini bir kişi de somutlayabilir,. Burada sınıfın,halkın, ulusun kendini bir kişide grupta somutlaması neden sorun olsun. Engels in dediği gibi her toplumsal hareket ve karmaşa kendini tek kişi de tarihe sunar. Premetheus ateş hırsızı, Kanun Solon, kölelerin tepkisi Spartaküs, ezilenlerin vicdanı Davut, Musa, İsa, Muhammed te, Ali de Aziz Bruno da, Şeyh Bedreddin de, Pir Sultan Abdal da, Kawa da, jean Darc ta, göçlerinde Alp Arslan, bilimde İbn-i Sina

da, Piri Reis de Mimar Sinan da, Strabon da, Tarih de, Ticitus, Herodot da, bilimsel sosyalizm Marx, Engels, Lenin, Stalin Mao da, Türkiye işçi hareketi niceliğini Deniz, Mahir de niteliğini İbrahim ile açıklıyor. Sınıfların savaşımının gelişmesinde geçmişte Atatürk tekliği savaş koşullarında sınıfların çıkar birliğinin ifadesidir. R. Tayyip Erdoğan da belirli sınıfların ittifakının Komprador a bağlanmasıdır.

bugün komünist partisi pratiklerine evrilmiş ve ne kadar dağınık olursa olsun devrimci mücadele toplandığındatoplandığında yine kendini iki çizgide ifade edecektir, Proleterya, yine Bolşevik Menşevik ayrımında olduğu gibi yine bir çizgide yine onun en güçlü temsilcisi olan önder çevresinde kendini ifade edecektir. Burada tek kişide somutlaması biçimi yansıtırken neyi yansıttığı önemlidir. Ezilenlerin sınıf çıkarını mı? Yoksa burjuva sınıf ve katmanlarının çıkarını mı? Proleterya demokrasisi işçiler için biçim ve özü iken , burjuva üzerinde diktatörlüktür .Burjuvazinin son sığınağı diktatörlüktür, ancak proleterya için ise ilk biçim ve zorunluluktur, onu çoğulculuk ile gevşetmek politikanın sınıfsal özünü gizlemektir. Ezilenlerin sınıf çıkarını Maoist Parti disiplinine ve iki çizgi mücadelesine tabiliğini anlamamak proleteryanın iktidarını anlamamaktır. Saf toplumculuk, katılımcılık ile sınıf politikasını proleter sınıf çıkarından koparmak demektir.Proleteryanın sınıf çıkarını savunmak ta ‘UZMANLIK ‘ gerektirir ve bu uzmanlık eninde sonunda bir kişi de kendini ifade edebilir Bu hiçte tek kişi yönetimi değildir. Bu proleterya diktatörlüğünün tarihselliğidir. Her toplum kendi tarihselliği ve toplumsal yasalar emrinde sınıf mücadelesini görünür kılar. Bugün R. Tayyip Erdoğan tekliğine biçim yönünden saldırmak, kitleleri ne kadar aydınlatıyor ve ezilen sınıflarda yankı Buluyor. Tek kişi yönetiminin hangi sınıfların duygu düşünce ve isteklerini, yaşamlarını ortaya koyuş biçimlerini yansıttığını anlamayan politika, ezilen ulus inanç milliyet ve sınıfları nasıl aydınlatıp, iktidara getirecektir. R. Tayyip Erdoğan sadece bir kişi değildir, sınıfların Savaşımında, birleşmenin yada ayrışmanın çatışmanın biçimidir.

Bu nedenle tek kişi yönetimi kendi içinde sınıfsal olarak iki ana kanadın(Komprador burjuvazi ile orta sınıfların orta ve sağ kliklerleri) çıkarını ve çelişkisini barındırıyor. Parlamenter sistem içinde bu çıkar ilişkisini ve bağlaşıklığın yapısını değiştirmeye yönelik mücadele de AKP karşısında bu ittifakın bozulması için mücadele eden sınıflar orta burjuvazinin sol kliğidir . Bunun nicelik ve niteliğini gösteren parti de CHP’dir. Faşizmin siyasal temsilcileri burjuva sınıfları içinden orta sınıflara bırakılmış, dönem dönem orta burjuvazinin sağ ve sol kanadınca ya el değiştirmiş yada bu kliklerlerin siyaset ayğıtını yönetemedikleri zamanlarda AFC devreye sokulmuştur. Tek adama karşı en güçlü sert duruş sağın zıddı olan sol kanadın temsilcisi olan CHP nin siyasetidir. Bunun en belirgin farkındalığıyla R. Tayyip Erdoğan M. Kemal in de tek adam olduğunu söylerken sonuna kadar doğrudur. Aradı tek fark sınıfın kendi içerisinde ki zıt kanatlarında yer almalarıdır.

Politika da yasal mücadele, legal alanın kullanımı programın dışına çıkılması durumlarında bu kanatların birinden birine (yetmez ama evette olduğu gibi AKP ye yedeklendiği, hayırda da CHPye yedeklendiği anlaşılmalıdır.

AKP varlığıyla olumlanan kemalist ideolojinin kendisini çoğulculuk ve parlamenter biçimi altında daha da gizlenmesi devrimci koşulların ilerlemesi demek değil tam tersi aldatıcı yönünü sürdürmesi demektir. Kompradorlar Ezilenlere, Cumhuriyet kurulduğundan beri de bu zokayı yutturmuştur. Onun faşist gerici yönünün görünürlüğünün belirgin hale gelmesi, ezilen sınıflarda sezildiği içindir ki CHP de somutlaşmış politika güdükleşmiş ve gerilemiştir. R. Tayyip Erdoğan ezilen sınıflar için ‘denize düşen yılana sarılır’ tutumudur. İktidar a geldiği koşullar devrimci mücadelenin her alanda geriletilmesinden bağımsız değildir. Bu gerileme Kürt Ulusal Hareketinin varlığı ile ateşini canlı tutmuş gezi ile mevzilenmiştir. Durgunluk gibi, görünen devrimci mücadele her tonda genişleyerek kendini ifade ediyor.

Ezilen sınıflar sistemle yüzleştiği oranda genişleyen siyasi yön merkezileşmek zorunda kalacaktır. Bu devrimci örgütlerde birlik ve birleşme olarak açığa çıkacaktır. Sorun burada hangi çizgide olacağı sorunudur. MLM lerin görevi çizgide saglamlık askeri mücadelede günü yakalamaktır bunun içinde ise sürekli hareketli savaş yürütmesi gerekmektedir. Durmak ölüm kayıp ve çizgide ısrarı zayıflatan pratiktir. Politika yaşamı yaşam politikayı belirliyor. Pratikte öyle. Bu nedenle özellikle yerli milli dindar görünümlü politikaya karşı ekonomik kültürel idari ve askeri yönlelerindeki aldatıcı ve sahtekarlığı açığa çıkarmak, halkın sezgisini güçlendirmek, beslemek, iktidara yürümedikçe arzusuna kavuşmadığını kavuşamayacağını yılmadan anlatmak, bu iktidar yolununda İbrahim tarafından TKP/ML aracıyla elde edileceğini bilince çıkarmasını sağlamalıyız. Halk savaşı demek, capcanlı askeri mücadele ile güçlü Komünist Partisi demektir. Diğer devrimci unsurlar için deneyimle öğrenilen ve öğrenilecek olan şey bizim için toplumsal yasaların bilince çıkarılmış halidir. Bu nedenle onu egip büken her türlü sapmaya karşı ideolojik mücadele önem arz ediyor.

Egemen sınıfların krizi kitleleri politikleştiriyor. Bu süreç süreğen sürtünmedeki aşınmanın ani çarpmaya evrilmesini içinde barındırıyor. Egemen sınıflar öncelikli olarak askeri her türlü mücadeleye özelde gerilla savaşına saldırıyor, o yola giden tüm yolları ablukaya alıyor, stratejisi krizin daha da derinleşeceğini haber veriyor.Politikası Ezilen sınıfları askeri gücü olmadan karşılamak üzerine kurulu. Tüm tecrübesini yenildiği alanlardan elde etti. En büyük yenilgiyi Rusya da en geniş yenilgisini Çin de aldı. En çok korktuğu yer de ‘bereketli hilal’dir. Bu bölgeyi en tehlikeli yapan şey ise pratikte Kürt Ulusal Hareketi, teori de Halk Savaşıdır. Seçim dönemini fırsat olarak gören egemen sınıflar, HDP’ye askeri yön ile bağını kestiği taktirde Türkiye Partisi olabileceğini 30.05.2018 tarihli sözcü gazetesinden söyledi.

Ezilen Ulusun çıkarı Kompradorun çıkarına tabii kılınsın diye Afrin işgal edildi, Menbiç her an işgal tehdidi altında. Kompradorun çıkarları ile Emperyalistlerin çıkarlarının örtüştüğü şey askeri tarzın geriletilmesi mümkünse yok edilmesi üzerine kuruludur. Bu askeri yönün zayıflatılmasının bir başka yönü ise ülkemizde Maoizmin teorik varlığı ve pratikte güçlenmesi için koşulların olgunlaşmasıdır.

Ekonomi eğitim ve kültürel alanlarda ki gerileme kitlelerde huzursuzluk yaratıyor, İşsizlik büyüyor, parlamenter demokrasiye güvensizliğini Tek adama karşı adaysızlığı ile belli ediyor.

Emperyalizm ile bağımızı halk savaşı ile koparmadıkça yerli hiçbir şey mümkün değildir. Dindarlık ile örtülü özlemler ancak ve ancak işçi köylü ve emekçiler kendi kanunlarını yapmak için iktidara gelmedikçe mümkün değildir. Musluğun başına kendisi geçmedikçe vergileriyle dolu kasasını yağmalayacak ‘hırsız’ sırasını bekliyordur.

İktidar mücadelesi savaşsız, politika ordusuz gelişmez ve tam tersi. Bu nedenle politikanın sağlamlığı ve onu derinlemesine kavramak demek orduyu beslemek ve büyütmek demektir .

Gerileme denen şey programı zayıflatan iç çelişkilerdir. Sürekli çizgiyi koruduğunu iddia eden ama özünden uzaklaşan pratiklerin varlığından bağımsız olarak yapılan gerileme tespitleri de hatalıdır. Bu sapmaların kendini ortaya koyuş biçimlerine bakalım. Son yirmi beş yıl içinde gerçekleşmiş olan ayrılıklarda Programa karşı kim ‘yeni ‘ bir şey sunmuş. Programın eksik yönlerine yönelik yapılmış bir eleştiri olsaydı, program bu savaşımdan güçlenerek çıkardı. Ayrılanların hepsi tam aksine ‘programa ‘asıl kendilerinin sahip çıktığını çıkacağını iddia ediyor ama bu iddiayı sürdürmek için katıldıkları partinin program ve tüzüğünü ayaklar altına alarak her yolu denediği görülüyor. Tüzüğü madde madde okuyup özeleştri yaptığında tüzüğü ihlal etmediğini söyleyebilecek kaç özne varsa çizgiyi savunan o kadar güç vardır.

Parti programının karşısına elli yıldır kim ne koyabildi. Politika da ki gerileme program a karşı hiçbir şey sunamayanların da ürünüdür. MKP nin 3. Kongre kararları dahi kendi çizgisini açıkça ortaya koyamadığını gösteriyor. O tüm inancıyla samimiyetiyle en azından deniyor, sağa yatmasına rağmen.

Politika ezen sınıfların sadece eğemenliği ile ezilenlerin ‘kandırılmış oldukları tezi ile oluşturulamaz. Önderlerin konuya yaklaşımı bunun bir ilişki, üretim ilişkisi olduğu ve sınıfların yaşayış tarzı yaşamdan anladıkları kadarına yakın olduğu sürece gizli bir anlaşma olarak devam edeceğini söylüyor. Bu nedenle politikayı belirlerken yaşama karşılık gelen gönenç, durgunluk kriz süreçlerini tespit edebilmemiz önemlidir. Türkiye Marksizm i tarihinde kriz haricinde diğer koşulları göz ardı etmiş, kitlelerin yaşam koşullarına göre tutumunu bilince çıkaramamıştır. Sürekli köyde yangın var yangın var diye bağıran adamın durumu değil mi bu? Mesele yangına hazırlanmak değil mi? Politika programı beslemediği sürece program nasıl sınanmış olacak? Ve programın eksikliği yada eskiyen yanları nasıl giderilecek? MLM lerin geçmiş süreçte yaptığı en belirgin hata programı teorik alanda soyut dünyada düzeltme girişimleridir. Her girişim pratikte sapmaya dönüşerek son bulmaktadır. Marksizm’i felsefe alanına hapsetmek, soyut eleştiri ile düzeltmeye çalışmak pratik yönüne eğilmeden pratiğin ilerlemediğini söylemek başlı başına bir totolojidir. Ülkemiz özgülünde sınıfların tarihi geriden (Kompradorun niteliği burada daha net görülüyor) takip ediyor, emperyalist devletlerin ipine sımsıkı sarılmış eğemenliğine bağlaşık bu sınıfların ülkemiz ezilen sınıflarında keskin bir çelişki içinde savaşım vermiyor, çelişki lastik gibi esnek, dönem dönem geriliyor yada gevşiyor. Ülkemiz ezilen sınıflarında geçmişten gelen özellikler(bir lokma bir hırka, dünya fani obür dünya için çalış felsefesi vd.) zihinsel dünyasını doldurabiliyorsa, Mustafa Koç’un cenazesine katılan binlerce işçi ağlaşıyorsa, azdan çoka ,kırdan kente, ilkellikten görece tekniğin ilerlemesini bu sınıfların varlığı ile eşdeğer görmesini sağlayan esneklik ve gevşekliği sürece yayarak sürdürebilmesindendir. devrim deneyimi yaşamış yada burjuva demokratik devrimlerinden geçmiş uluslar ile ülkemiz sınıflarının ezen ezilen ilişkisi arasındaki fark sınıfların tarihsel olarak oluşmuş farklarıdır. Ne Çin ‘e benzer nede Rusya ve Fransa’ ya. Ancak bu esneklik ve gevşekliğin gerildiği zamanda ve yerlerde ezen ile olan bağlaşıklık kopabilir. İbrahim KAYPAKKAYA’nın sınıfların savaşımı tarihinden çıkarıp bulduğu bu yöntem (Demokratik Devrim için Halk Savaşı) ‘parça parça kırdan şehirin kuşatılmasıdır. Ülkemizde üretici güçlerin ilişkileri bölgesel farklar içerdiği gibi, üretici güçlerin farklı din, inanç, mezhep, ulus, milliyet farkları olması, sloğanın bir yerde capcanlı karşılık bulabilirken obür tarafda süt liman olabiliyor. Gezi parkı direnişinde katılım, merkezden uzağa bölgeden bölgeye farkları göstermiştir. 15 Temmuz da öyle. Ülkemizde üretim ilişkileri, sadece sınıfların belirli bir ekonomik kategori içerisindeki ilişkileri değildir. Tarihseldir de, Geçmişinden gelen bir çok eski şeyi de bu kategorik (Kapitalizm) ilişkinin içine sokar. Kategorik açıklama Kapitalizm bu nedenle nesnel ilişkileri tam olarak açıklayamaz. Kategori de kavramların ilişkileri , bizim için ‘gerçek insanlar’ ve gerçek ilişkiler söz konusudur. Gerçek ilişkiler ve gerçek insanların üzerine bir teori kurulacaksa orada İ. KAYPAKKAYA vardır. TKP/ML vardır. Partinin kurulduğu bölgenin tarihi binlerce yılında direniş tarihidir. Bugünde hala savaş alanı olmaya devam ediyor. Proleteryanın öncü gücünün politikasında silah varsa orada ezilen sınıfların devrimci pratiği vardır.Var olduğu içindir ki sınıfların savaşımının biçimlerinden biridir Sadece silahlı biçim kuşanılması yetmez, onun nesnele uyması da gerekiyor, halkı silahlı savaştan silahlı savaşı partiden partiyi hepsinden koparan bir silahlı savaş yada onu hareketten koparıp, oluş sürecini sekteye uğratan her türlü teori sınıf savaşımında ezilen sınıfların sadece özlemini dışa vurur, pratikte ise koşullarında yenilginin adıdır. İbrahim i anlamak bu diyalektik bağı kavramaktır. ‘Doğru ‘ların salt varlığı duyguların beslendiği yerdir. İbrahim ‘doğrudur’. Demeyen kaç MLM var. Doğru yu tanıtlamadan, subjektif onu bilince çıkarmadan, hareketten yoksun doğru nedir ki? Binlerce sayfa doğru kitaplarda dergi ve gazetelerde basılı değil mi?

O zaman halkımızın da dediği gibi ‘anayasamız doğrudur ‘uygulanmıyor, dinimiz adil, eşit insanlar dinidir ‘ama uygulanmıyor. Halkın doğruları soyut dünyada üretilmiş doğrular da değildir. Nesnel hayatta karşılık arayan bulduğunda da yüzlerce yıl yaşatacak koşullara sahip oldukları içindir ki sınıflar kuşaktan kuşağa sıfırlanmış yada sıfıra yakın bilinçle sürüklenerek tarih sahnesinde yerlerini almışlardır.

Bilinç hareketten sonra hareketi soyutlayabilecek verilere ulaştığından ve diyalektik tarihsel materyalizm bilindiği ölçüde kavrandığı oranda soyutlama da nesnel dünyayı bilince çıkarabiliyor, Geçmişi eski ve yeni, doğru veya yanlış, iyi veya kötü olarak incelemeye başlamış isek burada sınıfların hareketinden çok duyguların hakimiyeti söz konusu olur. Bu ezilen sınıfların nesnel dünyadan elde ettiği duyguların önemsiz olduğu anlamında değil, bu duyguların nesnel dünyada gerçek hale gelmesi için mücadele eden öznelerin yani nesnel dünyayı bilinçli bir değişiklik için zorlayan tüm unsurların proleteryanın sınıf çıkarına tabii hareket ‘zorunluluğu ‘anlamındadır. Eğer bu çıkarın ezilen sınıflara dışarıdan taşınması, sınıfın ileri unsurlarının bu tarihsel görevi olmasaydı, ‘MARJİNAL ‘ de olunmazdı.

KAYPAKKAYA yı salt doğru ya indirgemek onu idelalize etmektir. Bugün onun adına çizgisi için yapılan ‘doğru ‘culuk akımı salt soyut doğrucu eşeklerin, hemde yaşlanmış eşeklerin gevezeliğinden başka bir şey değildir.

Geçmişinden, hesap verebilirlikten kaçmanın yollarından biri de bu yoldur. Hareketten uzak yadsıma pratiği kendini doğrunun yüceltilmesi biçimi altında kendini gizliyor. KAYPAKKAYA en doğru, en bilimsel en... Bir doğrunun sonsuz sayıda noktaların görece birbiri sıra birbirine göre dizilişlerinden meydana geldiğini, eğri bir yolda gittiğinizde eğrinin de doğru şeklinde göründüğünü çoğumuz biliyoruz. ormanda yolunu kaybetmiş yön bulma bilgisinden mahrum kişilerin bilincinin zorunluluğu gibi daireler çizmesi KAYPAKKAYA çizgisinden çıkıp tekrar çizgiye girenlerin kaderine benzemiyor mu? Daire çizdikçe izlerin de örtüldüğünü zanneden akıllılar, yol arkadaşları olduğunu unutuyor, siz o izleri silindi zannedebilirsiniz ama aynı yolun arkadaşıyız biz. Ne yaptıklarımızı unuttuk ne de yol arkadaşlığımızı.

Bugün Egemen siyaset ve ideolojisi yerli Milli Dindar görünümlü politikayı yutturuyor, eskimeyen ama yenide olmayan en doğru KAYPAKKAYA’cılık da programın eskidiğini söyleyen teoride sıkışıp yerli Milli Dindar ın sınıf teorisinde karşılığı olan KAYPAKKAYA’cılığa denk düşmüyor mu? Egemen sınıfların sahteliğinin sınıf siyasetine yansıması değil mi sizin KAYPAKKAYA cılığınız. Alan genişlediğinde KAYPAKKAYAnın programı eskimeyecek mi? Yine ve yeniden.O kadar yolu boşu boşuna yürüdükten sonra KAYPAKKAYA’ya raslamanızı tesadüf mü sanıyorsunuz? Teorik ve pratik sapmalardan sonra hangi yolu bulacağınızı sanıyordunuz?

Sömürüyü iliklerine kadar yıllarca yaşayanı hissetmek başka şey o sömürüyü hergün deneyimlemek başka şey, İbrahim i anlamak mı istiyorsunuz? Tüm yeteneklerinizi kapitalist te satın onada bu yeteneklerin sonsuz sömürüsü hakkını verin belki o zaman ‘özeleştrinin ‘hasını verirsiniz. MLM nin tarihsel önemini kavradığınızı pratikte anlatabilirsiniz.

Yaşasın HALK SAVAŞI

YAŞASIN KAYPAKKAYANIN PROGRAMI VE ÇİZGİSİ

YAŞASIN DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ MÜCADELESİ

45630

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Son Haberler

Sayfalar

Taner özcan

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Sayfalar