Pazar Nisan 28, 2024

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

Prometheus’un, Spartaküs’ün, Şeyh Bedrettin’in, Demirci Kawa’nın, Pir Sultan’ın, Mustafa Suphi’nin, Deniz Gezmiş’in, Mahir Çayan’ın, İbrahim Kaypakkaya’nın, Mazlum Doğan’ın hâlâ yaşadığını ve savaştığını kanıtladı…

Tarihin siz(ler)e sunduğu resme iyi bakın; orada “Yeter artık” diyen isyanın diktatörleri nasıl yıktığını göreceksiniz.

Zaten Orhan Veli Kanık’ın, “kelle fiyatına hürriyet” haykırışının anımsattığı ya da Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeğinin anlattığı, gösterdiği de bu değil midir?

“Yokuz, etkisiziz, geçersiziz” sanıyorlardı; ama buradayız!

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) başkaldırısıyla yine ve yeniden geldik. 

Yaptıklarına, tüm baskılara, haksızlıklara karşı buradayız!

Haksızlığa, bastırılmaya, sindirilmeye, ayrıştırılmaya, kibre ve öfkeye direnişin bir sembolü olan; yasaklarla büyütülen diriliş herkese zalimlerin korkak olduğunu, mazlumlardan korktuklarını ve bunda da çok haklı olduklarını gösterdi.

Ötekileştirilen kitleler, mazlumlar, ezilenler zalimlerin karşısında ağacından insanına yaşamı savundular…

“Ne gelir elimizden insan olmaktan başka...” diye haykıran Edip Cansever’in dile getirdiği insan olma sorumluluğu ve onuruyla TOMA’ların karşısında hayatı savunmak için taş(lar)a sarıldılar..

İktidarın taş(lanmay)a ihtiyacı vardı.

Çünkü 76 yaşında bir teyzenin “Başbakan beni hapse atsın ama bu ağaçları bıraksın,” diye haykırmasına karşın, Başbakan, “Ne yaparsanız yapın, o ağaçlar kesilecek,” demişti!

Çok önceleri Karl Marx hatırlatmamış mıydı: “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser…”

Bu kez de öyle oldu. Ancak biraz daha farklı: Bir ağaç kesildi, bir halk uyandı...

Devletin izinsiz, ruhsatsız yıkımı karşısında halk vardı; yani kesilen ağacın kökleri derindeydi.

Hayır; bu zulme “Evet” denilemezdi; denilmedi de!

 “Burayı ihale etmemişler mi? Belediyenin kamyonu burada ne geziyor, niye hafriyat çekiyor? Zabıta araçları burada ne geziyor? İkincisi bu polis şirketin polisi mi? Çok basit bir şey soruyoruz biz. Burada her yaştan, her kesimden insan var. İl koruma kurulu tabiat varlıklarını koruma kararı istiyor. Hani. Yok. Burada engellenmesi gereken nefes alma hakkımızı kullanan bizler değiliz. Burada engellenmesi gereken yasa dışı iş yapan bütün bu kepçeler, dozerlerdir. Duyan arkadaşlar geliyorlar. Onlar gelene kadar sakin, vakur, kararlı, inatçı bekliyoruz. Büyük olan sizlersiniz. Ben bu bölgenin vekiliyim. Hizmetkârıyım. Görevimi yapıyorum. Sorumluluğumu yerine getiriyorum,” diye haykıran Sırrı Süreyya önemli gerçeklerin altını çizerken; egemenler suskundu…

Aslı sorulursa Taksim (yayalaştırılması ve Gezi Parkı) projesinde AKP+CHP’nin oybirliği söz konusuydu.

Ve Gezi Parkı Direnişi tetikleyici bir kıvılcım oldu…

* * * * *

O kıvılcımla başladı herşey.

Erdoğan’ı, totalitarizmi, neo-liberal saldırganlığı yıpratan bir başkaldırı.

Bu tohumların fidana; fidanların ağaca dönüştüğü hâldi; sonuna kadar haklı ve kararlıydı!

“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,/ akar suyun,/ meyve çağında ağacın,/ serpilip gelişen hayatın düşmanı,” diye haykıran Nâzım’ı hatırlatandı. 

Çünkü Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) sırtını bir ağaca dayayıp, yüzünü güneşe çevirerek kapitalizme başkaldırmaktı; düzene karşı isyandı.

Onuruna sahip çıkanların başkaldırısıydı.

Gezi Parkı, sadece İstanbul’da yaşayanların İstanbul’u savunması değildi. 

Yalnızca ağaçların kesilmesini engellemek için de değildi. 

Orada Emek Sineması’nın öfkesi de vardı; 1 Mayıs da, Roboskî de, Reyhanlı da.

Bu tepki yüzde 50 oy alıp, diğer yüzde 50’yi “alkolik”, “marjinal”, eşcinsel, Alevi, “kafası kıyak”, “darbeci”... vs diye ötekileştirenlerin neo-liberal totalitarizmine karşıydı.

Bunun “Kentsel Dönüşüm” diye pazarladıkları bir rant, talan boyutu vardı.

Aslı sorulursa “Kentsel Dönüşüm” diye ambalajlanan saldırı, burjuva yıkımından, şiddetinden başka bir şey değildi…

Neo-liberal rantçıların, kenti AVM’lere dönüştürme saldırganlığı karşısında hayatı savunan Gezi ve sonrası, barbar işgale karşı başkaldırıyordu; hem de tüm ağaçlar ve tüm canlılar için…

Başkaldırı; kıyılarımızı, ormanlarımızı, kamusal alanlarımızı gasp edenlere; coğrafyamızın doğal alanlarını tahrip eden HES’lere, nükleer, termik santrallere; kamusal alanlarımızın tümünü hedef alan rant projelerine; hasılı yaşamın özelleştirilmesine karşıydı.

Ve nihayet özgürlük içindi.

Kolay mı? 

Özgürlük ve doğaya saygı aklın vicdanı olmalıydı; ancak neo-liberal muhafazakârlığın AKP’si buna “Evet” diyemezdi.

Vedat Türkali, “Haramiler kesmiş sokak başlarını. Polisin kırbacı, celladın ipi, spikerin çenesi, baskı makinesi, haramilerin elinde,” diye hatırlatmamış mıydı?!

Evet AKP’nin tahammül edemediği iki şeyden biri insan topluluğu yani örgütlü halk; diğeri ise, ağaç topluluğu yani ormandı!

İş bu nedenle de ilkine biber gazıyla, diğerine de dozerle müdahale ediyorlardı; ama nafile…

* * * * *

Çünkü başkaldırı, bir süredir “Geliyorum” diye haykırıyordu.

1 Mayıs 2013 öncesinde “sendikalar yasası”, “sendika operasyonları”, “füze kalkanı”, “kutlu doğum”, İstiklal’de “masa operasyonu”, “kürtaj”, “üç çocuk”, “Emek Sineması”, “Muhteşem Yüzyıl ve Behzat Ç.” vd dayatmaları… 

AKP hükümetinin 1 Mayıs’ta Taksim yasağı ve saldırganlığı… Taksim ve çevresinden başlayarak her türlü kitle eylemine yasak ve gaz-cop barbarlığı… 

İnönü stadındaki son maçlarına Beşiktaş’tan toplu gitmek isteyen Çarşı Grubu ve on binlerce Beşiktaş taraftarına 1 Mayıs’ı aratmayan yasak ve gaz-toma-su saldırganlığı… 

Saldırgan ve yayılmacı Suriye ve bölge politikasının sonucu gerçekleşen Reyhanlı katliamı… 

Dinmeyen ve iktidar tarafından sürekli küçümsenen, inkâr edilen Roboskî acısı…

Üniversitelere ve statlara yeniden gazcı polisin ve yanı sıra silahlı korucuların sokulması kararı…

THY grevine karşı haydutça grev kırıcılık ve 5 bin polisin havaalanını işgal ederek grevi zorbaca bastırma harekâtı…

İçki yasakları ve içki içen herkesin “ayyaş ve kafası kıyak” olarak aşağılanması…

Metroda el ele tutuşan bir çifte yapılan gerici “ahlâk ayarı”, bunu protesto için metro istasyonunda organize edilen öpüşme etkinliğine sopalı satırlı saldırı… 

Şehir tiyatroları ve kültür-sanat kurumlarını kapatma ve taşeronlaştırma yasa tasarısı... 

Doğa ve orman katliamcısı nükleer santral, İstanbul’a yeni havaalanı ve 3. Köprü dayatmaları… 

Şaşaalı milyonlarca dolarlık “fetih” şenlikleri… 

III. Köprüye Alevileri aşağılayacak biçimde Yavuz Sultan Selim adının verilmesi… 

Bir inşaat işçisinin iş kıyafeti nedeniyle AVM’nin kapısından kovulması… 

Nihayet Gezi Parkı’nın projede bile olmayan bir keyfilikle yıkılıp topçu kışlası ve AVM yapılmak istenmesine karşı direnenlere iki gün üst üste gazlı, tomalı, greyderli, ağaçları kökünden söküp direniş çadırlarını yakmaya varan saldırganlık…

Bu tabloda hava giderek kararırken; her şey ister istemez, o harika “Gecenin en karanlık anı, güneş doğmadan hemen önceki andır,” sözünü anımsatıyordu ki, müthiş bir savaş çağrısı ve zafer haykırışı dört yanda yankılandı: “Her Yer Taksim Her Yer Direniş”!

* * * * *

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) başkaldırısı, Edip Cansever’in, “sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte/ sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel/ o başkası yok mu bir yanındakine veriyor/ derken karanfil elden ele...” dizelerini anımsatan bir toplumsal praksisin miladıdır.

1905 Rus devrimini hatırlatandır. O zaman papaz Gapon’un örgütlediği ve barışçıl biçimde taleplerini Çar’a iletmek isteyen işçiler, kurşunlanarak öldürülmüştü. Katliam karşısında halk daha da öfkelenip Çar’a karşı isyan etmişti. 

Sonra ne oldu? Bu isyan aslında hiç bitmedi ve Şubat 1917’ye taşıdı. Kısa bir süre sonra da Ekim Devrimi’ne uzandı.

Yani kısacası “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”dı...

Sadece 1917 Devrimini mayalayan 1905 mi?

Rosa Parks otobüslerde siyahlara ayrılan bölmeye oturmayı reddettiğinde ırkçı kuşatmanın surlarında açılacak olan ikinci gediğin (birincisi köleliğin kaldırılışı) farkında bile değildi belki. 

Ya da Tunus’da Muhammed Buazizi’nin bedenini ateşe vererek büyük bir yangını körüklemesi gibi…

Başkaldırı, Türkiye toplumunun en azından bir kesiminin, 1980 darbesinden sonra ilk kez sokaklara dökülüp gidişattan duyduğu memnuniyetsizliği olabildiğince net dile getirmesi açısından son derece önemlidir. 

Gezi Parkı Direnişi’nin hızla bir ayaklanmaya dönüşmesi başta Ankara, Adana, İzmir ve Dersim olmak üzere 79 ilde etkisini şiddetle göstermesi, devletin aldığı her önlemin kitleler tarafından boşa çıkarılması ve milyonların zorbalığa, zulme ve şiddete karşı, ellerindeki taşlarla militan direnişi geleceğin fethine yönelik muazzam bir deneyim oldu.

Bir “red” hareketi olarak “kolektif insan olmak şuur”unu temsil eden başkaldırı kapsamı, içeriği, potansiyeli, yarattığı birikimler ve deneyimleriyle tarihsel bir kırılmayı işaretliyorken; devrimci tarihsel momente geçişi simgeliyor.

Cellatları teşhir eden direniş; yok ve hiçe sayan, nesneleştiren sürdürülemez kapitalist egemenlik biçimi karşısında gelişen özneleşme pratiğinde somutlanırken; başkaldırı pratiği isyanın yıkıcılığını ve yaratıcılığını ortaya koydu. Öfke kitleselleşirken, umudu da kitleselleştirdi. Geleceğin avuçların içinde hissedildiği, muktedir olma duygusunun barikatlarda, sokak savaşlarında omuz omuza, yürek yüreğe kazanıldığı muazzam bir tarihsel deneyim olarak iz bıraktı.

Başkaldırı üzerine başlarda değişik spekülasyonlar yapılsa da, hareketin dipten gelen dalga niteliği taşıdığı; toplumsal bir patlama olduğu kısa sürede anlaşıldı.

Aslı sorulursa başkaldırı dinamiği, kitlelerin eskisi gibi yönetilmek istememesiydi. 

Korku imparatorluğunu ve korku imparatorunu korkutan; protestoyla başlayıp direnişe dönüşen başkaldırı hiçe sayılmayı reddeden herkes için bir okul olmuştur. 

Kolektif ruhu; paha biçilmez komünal deneyimiyle başkaldırının en dikkate değer, ufuk açıcı yönü net bir moral üstünlükte bir politik sonuç elde etmiş olmasıydı.

Onlarca yıldır alınan çok sayıda yenilginin ardından gerçekleştirilen bu kazanım, yenilgilerin yarattığı “Uğraşıyor, mücadele ediyoruz ama hiçbir sonuç alamıyoruz, kazanamıyoruz,” biçimindeki yenilgi psikolojisini ve gerilemeyi de yıkmış, bundan sonraki eylemler için de moral, güç ve cesaret kazandırmıştır.

* * * * *

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri), “temsili demokrasi”yi sorgulayan bir kent ayaklanmasıydı.

Başkaldırı, önceki çeşitli pratikleri bir adım ileriye taşıdı. Kent isyanlarına yeni bir boyut, zenginlik kattı. Hatta isyanın yeni biçimlerine örnek oluşturdu. 

“Kenti ve kent merkezini savunmak, bir gerilla tarzı olarak kentte “kurtarılmış”, fiili inisiyatif alanları yaratmak karşı kültürün, alternatif yaşam ve yaşam pratiklerinin boy vermesine olanak sağladı.

Bu yönleriyle başkaldırı önemli bir pratik oldu. Sokaklar gerçek yaşam alanına çevrildi. Sokağın ezber bozuculuğu ve yıkıcılığı, kenti kuşatan sermayenin kesif ve çürütücü havasını yok etti. 

Sermayenin egemenliğinin simgesi olan ve şehrin kalbi niteliğindeki meydanlar direniş ve başkaldırma mekânına dönüştü ve senkronize kent ayaklanmalarını tetikledi.

Devletle kitlelerin ayrışmasında rol oynadı; barikatlar kurdu. Ancak işçi sınıfını harekete geçiremedi. Sınıf ayağı tamamlanmadı. Bu büyük ve yıkıcı eksiklik, siyasi iktidara soluk alma fırsatı verdi.

Başkaldırı açısından kesin olan, sermayenin parlamenter düzeninin karşısına yerleştirdiğimiz kitlesel eylem biçiminin saflarında öğrenilen/ kazanılanlardır. Yozlaşmış, çürümüş bir dünyanın koşulları ve zorunlulukları açısından imkânsız gösterilene uzanmaktır.

Ayrıca kent ayaklanmasının ortaya koyduğu gerçek şuydu: Neo-liberal iktidara, sokakta daha ciddi bir yenilgiyi tattırmadan, bırakalım burjuva düzen içinde “herkes için demokrasi” hayallerini, işçi sınıfı ve kitleler yararına reformlar bile mümkün değildir. 

Tıpkı V. İ. Lenin’in hatırlattığı üzere:

“Çok küçük bir azınlık için demokrasi; zenginler için demokrasi: kapitalist toplumun demokratizmi işte budur. Kapitalist demokrasi mekanizması daha yakından incelendiğinde, her yerde, seçim yasasının ‘küçük’

(sözde küçük) ayrıntılarında (oturma koşulları, kadınlara oy hakkı tanınmaması vb.), temsili kurulların işleyişinde, toplanma hakkına konulan fiili engellerde (kamu yapıları ‘sefiller’in toplantı yeri değildir), günlük basının kapitalistçe örgütlenmesinde vb., vb. -her yerde, demokratizme sınırlama üstüne sınırlama konduğu görülecektir. Yoksullar için bu sınırlamalar, uzaklaştırmalar, dıştalamalar, engeller, özellikle ne kendileri yoksulluk çekmiş, ne de ezilen sınıflar yığınlarının yaşamını yakından tanımış bulunan kimselerin gözüne küçük görünürler -ve burjuva gazete yazarı ve siyasacılarının onda dokuzunun, hatta yüzde doksan dokuzunun da durumu budur,- ama, hepsi bir araya gelince, bu kısıtlamalar yoksulları siyasetten, demokrasiye etkin katılımdan dıştalar, uzaklaştırırlar.”[3]

Noam Chomsky’nin, “Demokrasi, sizden yapmanızı istediğimizi yaptığınız sürece istediğinizi yapmakta özgür olduğunuz bir düzendir,” diye tanımladığı “temsili demokrasi” mi diyorsunuz?

O hâlde bu gerçeği, Edip Cansever’in, “Gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir,” uyarısını ve katledilenlerimizi unutmayın!

Sakın ola sakın, AKP hükümetinin, göstericilere ve uzantılarına karşı tutumu…

Medyaya -üstelik bu sefer medya ile beraber- uyguladığı sansürü…

Demokratik kitle örgütlerine, siyasi partilere, derneklere yönelik baskıyı…

Halka, özellikle gençlere karşı uygulanan şiddeti… 

“Hukuku” hiçe sayan gözaltılar, soruşturmaları…

Gözaltında taciz veya işkenceleri…

Göstericilere silahla saldıranların veya linç gruplarının ya da palalıların kollanmasını…

Polisin, “Katli vaciptir,” tavrını… Ölümleri... Unutmayın!

Her daim hatırlayın, hatırlatın: “Bileğime taş geldi namlu yön değiştirdi” diyeni… “Gel gel bir şey yapmayacağız,” deyip ateş eden polis(ler)i…

Ve “24 saat içinde bu iş bitecek”; “Polisimiz asla hukukun dışına çıkmamıştır”; “Polis gaz sıktı, kalkıp kurşun mu sıktı”; “Gençlerin ölmediği bir dönemden geçiyoruz”; “Dört kişi polise şiddet uygularken öldü”; “Polisin karşısında kitap okuyup tahrik ediyorlar”; “Ethem Sarısülük provokatörlerin attığı taştan öldü”; “Gezi olaylarını Yahudi diasporası tetikledi”; “Faiz lobisinin işi”; “Polise suç atmak için kendi grubu yapmış olabilir”; “Adana’daki eylemcilerin komiser Mustafa Sarı’yı köprüden aşağı attı”; “Gezi liderlerine 2 milyon dolar verildi”; “Gezi olayları bir Alevi ayaklanmasıdır,” diyenleri…

Sonra da AKP, iktidara geldiğinde 14 bin 500 ton olan biber gazı ithalatını sonraki 3 yıl içinde yaklaşık 8 kat artırdığını… 2010 yılında Türkiye’ye ithal edilen biber gazının toplamı 48 bin 569 ton olurken, 2011 yılında 39 bin 712 ton biber gazı alındığı... Türkiye’nin 2012 yılında ithal ettiği biber gazının ise 43 bin 615 ton olarak gerçekleştiğini ve polisin kullandığı gaz bombalar ve plastik mermileri satan ‘NonLethal Technologies’ adlı Amerikan şirketinin, Ekim 2011 ile Aralık 2012 arasındaki 15 aylık sürede, Türkiye’ye yaklaşık 8.5 milyon dolarlık gaz bombası, plastik mermi ve bunları ateşlemeye uygun silah sattığını asla unutmayın/ unutturmayın!

Egemenlerin çaresizliğini bir kez daha kanıtladı direniş; tekerlekli sandalyedeki insana bile saldıran polisin, elinde pala ile göstericilere saldıranların çaresizliğini…

İnsanlar can verdiler; dayak yediler, gözlerini kaybettiler, hastanelik oldular; hiçbiri unutulmayacak/ unutturulmayacak!

* * * * *

Bunlar böyleyken; burada durup, Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) başkaldırısı için kimi ara sonuçları sıralayalım:

Başkaldırı bitmedi; sürüyor; Edip Cansever’in, “hayır hiç yenilmedik, çekildik yalnız/ ve şimdi olduğumuz yerde/ ve ayaktayız...” dizelerindeki üzere…

Kimi “bakış açıları” için kitle hareketi geri çekilmiş gibi görünse de, başkaldırı devam ediyor. Bugüne değin başkaldırı bir dizi iç evrim geçirdi. Bir kuluçka dönemine girildi.

Diriliş, bilinç yükselte yükselte devam ederken; insanlar hâlen umutla bir kıvılcım bekliyorsa, başkaldırı bitmemiştir. Yaşananların her detayı hâlen hatırlanıyorsa, başkaldırı sürmektedir. 

Baskı ve zulme karşı başkaldırı hâlinde biçimlenen toplumsal öfke; neo-liberal talan sürdükçe bitmeyecek; artarak, katlanarak devam edecektir.

Azalan değil çoğalandır; hiç bitmeyecek bir sürecin devamıdır; egemen kâbuslara girdiği üzere.

Yeniden ve misliyle başlayacak, gündemdeki başkaldırıdır. Çünkü hoşnutsuzluk ve hareket bitmemiştir; kaybedilmemiştir de.

Halk mücadelesi daimidir. Haksızlık devam ediyorsa tepki var olacaktır. Hâlâ devam ederken; zaten nasıl olur da bitebilir ki? Başkaldırının saati durmaz, biliyor musunuz?

Kitlelerin yaratıcılığı, gücü, ayaklanmayı besleyip; militan ruhunu güçlendirirken; derin bir sarsıntı yaratan başkaldırının neleri yıktığını önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız. Bir süre için değil, bir süreç olarak devam eden/ edecek olan direniş. Etkisi, önümüzdeki günlerde daha net görülecektir.

Ancak şimdiden görülen: Erdoğan’ın siyasi hayatının ilk büyük yenilgisini aldığıdır. Bu yenilgi yalnızca uzun yıllar boyunca özenle oluşturulmuş Erdoğan imajını alaşağı etmekle kalmıyor; onu siyaseten hükümsüz hâle getiriyor.

* * * * *

Militanlığı ve aşkı büyüten Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği, AKP gibi, liberallerin de pek hoşuna gitmedi (varsın gitmesin)!

Kolay mı? militan duruş ve çatışmalar kitlelerin moralini bozan, daha geniş kesimlerini geri iten ve dağıtan, hareketi zayıflatan, hükümete ve polise saldırı bahanesi veren, marjinal gruplar ve kitlelerden kopmuş bireylerin işidir, vs vs… diyen liberalleri görmemiş, duymamış olamazsınız!

Liberallerin, pasifistlerin, kitlelerin militan mücadele inisiyatifini, barikatları, polise taş atılmasını, Gezi Parkı’nı yıkan iş makinelerinin yakılmasını, bankaların tahrip edilmesini “kültürsüzlük” ve “Vandalizm” olarak sunması, en hafif deyişle saçmalamaktır.

Başkaldırıyı yaratan, polis barikatlarının önünde piyano konçertosu verilebilmesini sağlayan, özgürlük alanını açan militan sokak inisiyasitifinin baş eğmeyen isyancılığı olmuştur.

Hatırlayın, başkaldırıda yüzbinlerce kişi aktif olarak sokak gösterilerinde yer aldı, Onbinlerce kişi polisle göğüs göğüse çatıştı. 

Örneğin 1 Haziran 2013’de Elmadağ-Harbiye arasında 30 bin kişilik bir kitle vardı. Ön saftaki barikat çatışmalarında binlerce kişi, çatışmada artık gaz bombası atmaya mecali kalmamış polis barikatını, taş yağdırarak ezip geçti. Moral bozmak ne kelime, başta Taksim ve Kızılay gibi bir dizi alanın yeniden kazanılmasıyla moral ve özgüveni yükseltti, daha geniş kitlelerin harekete çekilmesini sağladı. Çatışmalı eylemler ülke çapında yaygınlaştı.

Bu militanlık aşkı da besledi. Gezi Parkı Direnişi’nde revirde tanışıp, Gezi’de evlenmeleri engellenen Nuray Çokol ve Özgür Kaya’yı bilmeyeniniz olmasa da, asıl önemli olan Nuray’ın dedikleridir:

“Biz ikimiz mücadeleye devam edeceğiz. Özgür ve Nuray diye bireyler vardı, şimdi bunlar bir oldular. Biz iki ayrı insan olarak düşünmüyoruz kendimizi, Nâzım’ın şiiri gibi hissediyoruz kendimizi. O birlik içinde bir taraftan hayatın gerçekleri var, evimiz, çocuklarımız olacak. Hayata bakışımız nasılsa öyle devam edecek. Bir sürü çapulcu yapacağız. 2023’e çok iyi hazırlanıyoruz. Türkiye gözünü açtı, yandaş medyayı da dinlemiyor. Halkın kendine ait kanalları var artık. Bir şeyler değişecek artık. Halk mücadeleyi öğrenmeye başladı. Güzel bir Türkiye bizi bekliyor bence. Hayalin ne diye sorarsan, sınırların olmadığı, din, dil, ırk ayrımının olmadığı bir dünya hayal ediyorum. Sosyalist bir dünya hayal ediyorum, bu uğurda mücadelemize devam edeceğiz, yeni şeyler üreteceğiz.”[4]

* * * * *

Gezi ile başlayan başkaldırı Eduardo Galeano’nun, “Şimdi yeni baştan başlamalıyız; adım adım, kendi bedenlerimiz dışında hiçbir kalkana sığınmadan. Keşfetmek, yaratmak ve hayal etmek gerekiyor. Bugün düş kurmak, kendi uyanışını görmek her zamankinden daha fazla gerekli. İnsanlığın bencilliğe ve iğrenç bir biçimde para peşinde koşturmaya mahkûm olmadığına inanan birisinin iddiasıdır bu. Bir dinozorun,” diye tanımladığı isyancılarca başlatıldı.

Başkaldırı sürdürülemez kapitalizmin sonuçlarına itiraz ederken; artık mevcut rotada ilerlemenin sorunlu olduğunun; devamının zorlaştığının altını da çiziyordu.

Varılan ufukta artık Gezi’nin tekrarı değil, devrimci süreklilik içindeki kopuş mantığı ile bir üst safhaya taşınması gerekiyorken Fikret Başkaya’nın uyarılarını anımsatmakta yarar var: 

“Eksik olan mücadele değil, tepki değil, itiraz değil, isyan değil. Bu kadar kapsamlı bir saldırıya maruz kalan insanların hiç bir şey yokmuş gibi davranmaları mümkün değildir. Gezi Parkı’na, Tahrir Meydanı’na, Rio de Janeiro’nun sokaklarına, Madrid’in meydanlarına... Devasa kitle ayaklanmalarına bakmak yeterli. Farklı yoğunluklarda da olsa, her yerde mücadele kapsamı ve yoğunluğu artarak devam ediyor ve edecek, çünkü başka türlüsü mümkün değil.”

“Bir hususa açıklık getirmek gerekiyor. Devrim denilen tek perdelik bir tiyatro oyunu değil, bir süreç. Sabah başlayıp akşam bitecek bir şey değil. Eğer öyle olsaydı işler çok kolay olurdu. Önümüzdeki on yıllar devrimci güçlerin kapitalizme/ emperyalizme karşı mücadelesinin derinleşerek, yaygınlaşarak devam edeceği bir dönem olacak.”[5]

Yani soru(n) mevcut potansiyel birikimin nasıl gerçekleneceğiyle ilgili… 

Yani mesele tüm bunları sosyalizmin alternatif toplum projesini bağlamakta…

Devrimin güncelliği fikrine “es” geçmeyen radikal sosyalistler bunu yapabilirler

O hâlde tamamlayayım: Radikal sosyalistler ilk anından itibaren başkaldırının içinde yer aldı; en aktif öznelerinden oldu. Tüm gücünü seferber etti. Son derece iyi bir sınav vererek barikatların ve çatışmaların en ön saflarında, militanca, ölümüne savaştı. Gelişmelere inisiyatif koydu. Direngenliğiyle iz bıraktı.

Başkaldırının muhtevasını kavrayan Radikal sosyalistler son derece olgun tutum ve tavır sergiledi. Çatışma ortamı ve direnişin muhteşemliği kitleleri kaynaştırdı ve birleştirdi. Ruhları ortaklaştırdı. Pratik olarak sistem karşıtlığı ve polise karşı etkin direniş ve çatışma hâli sembollerden kaynaklı problemlerin başından aşılmasını sağladı.

Diyeceklerimi, hikâyemizi en iyi anlatan Edip Cansever’in şiiriyle noktalıyorum:

“vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı

vaktinde anlamanın sevinci mi 

ya da biraz geç kalmanın 

o gereksiz tedirginliği mi 

hangisi

ama belli ki sonundayız herşeyin

en sonunda.”

 

24 Ağustos 2013 17:01:43, Çeşme Köyü.

 

N O T L A R

[1] 25 Ağustos 2013 tarihinde Mamak İşçi Kültür Evi’nin Ankara’da düzenlediği 10. Kültür Sanat Festivali’nde yapılan konuşma; 21 Eylül 2013 tarihinde Ankara-Tuzluçayır’da AKA-DER’in, “Devletin Alevisi Olmayacağız… Asimilasyon Projesi Olan Cami-Cemevi Projesini Mahallemizde İstemiyoruz” başlıklı etkinliğinde yapılan konuşma… Önsöz Dergisi, Güz-1, Ekim 2013…

[2] Paul Auster.

[3] V. İ. Lenin, Devlet ve Devrim, Çev: Süheyla Kaya-İsmail Yarkın, İnter Yay., İkinci Basım, 1999.

[4] Neslihan Koçaslan, Sol, http://haber.sol.org.tr/…siiri-gibiyiz-haberi-76847 [5] Emrah Kuyucaklı, “Sürdürülemezlik, Savaşlar Devrimler ve Direnişlere Dair Fikret Başkaya ile Söyleşi”, http://www.ozguruniversite.org/index.php/fikret-bakaya/guenluek/1346-suerdueruelemezlik-savalar-devrimler-ve-direnilere-dair-fikret-bakaya-ile-soeylei

96572

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Sayfalar

Temel Demirer

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar