Pazartesi Nisan 29, 2024

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

Gabriel García Márquez, "Yüzyıllık Yalnızlık“** adlı meşhur romanında Kolombiya halkının yaşantısını, destansı ve büyüleyici bir
şekilde anlatır. Kolombiya halkının tarihi, sömürgeciliğe ve yerli egemenlere karşı verilen savaşlarla örülüdür. Batılı beyazlar tarafından 1500’lü yıllarda „keşfedilen“ Kolombiya halkı, o günden bugüne kadar beyaz adamın vahşetinden başka bir şey yaşamadı dense, fazla da bir abartı olmayacaktır. Dün beyaz adamlara karşı bağımsızlık savaşı veren halk, bugün ise o beyaz adamların geride bıraktıklarına karşı savaşım veriyorlar.

Beyaz sömürgeci adam, Amerika’ya ulaştığında, ileri derecede gelişmiş üç Kızılderili uygarlığını (Aztek, Maya, İnka) yıktı. Bu uygarlıkların halkları ateşli silahları tanımadığı için, beyaz sömürgeciye karşı gelişmiş uygarlıklarının yıkılmasını ve kendilerinin köleleştirilmesini önleyemediler.

Amerika halkları, beyazlardan „gelin bizi keşfedin“ isteğinde bulunmamasına karşın, var olan bir halkı soykırıma uğratmak ve onların topraklarını ellerinden almanın adı; „tarihi bir keşif“ oluyordu. Bugün, bir çok ülkeyi „demokrasi getirme“ adına bombalayanların atalarıydı, keşfedenler…. Onlar, zorla geldi, soykırım uyguladılar ve bugünde „teröre ve uyuşturucu ticaretine karşı savaş“ adı altında Kolombiya halkına kıyım uygulamaya devam ediyorlar. İşte, son elli yıldır süren savaş, sömürgeci ve yerli uşakların kıyımlarına karşı, halkın var olma savaşımıdır.

Kolombiya halkının mücadele tarihi, sömürgecilik kadar eskidir. Bu mücadele, abartısız 500 yıllık bir mücadeledir. Son elli yıllık mücadele ise, daha örgütlü ve daha ileri düzeyde bir mücadelenin aşamasıdır.
Adını Kristof Kolomb’dan alan Kolombiya, Latin Amerika halklarının bağımsızlık simgesi olan Simon Bolivar önderliğinde İspanyol sömürgecilerine karşı verilen mücadele sonucu 1810 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. 1921 yılında „Büyük Kolombiya“ adıyla Kolombiya, Ekvator, Venezüella ve Panama’dan oluşan bir konfederasyon kurulmasına karşın, 1900’lü yılların başına kadar bu birlik dağıldı. Dağılmanın bir nedeni de, ABD emperyalizmi’nin „böl-yönet“ politikasıydı.

Kolombiya’nın tarihi kanlı bir tarih derken, bunda hiç bir abartı yoktur. Daha doğrusu, silahlı devrim ile silahlı karşı-devrim 500 yıldır karşı karşıyadır.

„Bin Yıllık Savaş“ (1897-1899) Kolombiya‘nın muhafazakarlarla liberaller arasındaki savaşı. Bu savaştan kısa bir süre sonra, egemen oligarşinin köylülere ve çiftliklerde (muz plantasyonları- Latifundalar) çalışan işçilere yönelimi başlıyor.

1920’lerin sonunda işçi ve köylü mücadeleleri gelişir. 1928 yılında, çalışma şartlarının çok kötü olması ve muz plantasyon sahiplerinin çalışanları adeta köle olarak kullanması, sendika ve işçilerin ve toprakları zorla ellerinden alınan köylülerin direnişini de beraberinde getirir. Çiftlik sahiplerinin ve devletin buna verdiği cevap, ikibinin üzerinde çalışanın katledilmesi olmuştur. Bu katliamı daha çok da, ABD’nin meşhur muz tekeli United Fruit Company‘nin (Birleşik Meyve Şirketi) paralı askerleriyle beraber Kolombiya ordusu gerçekleştirmiştir.

Latin Amerika’nın kan damarlarını 1800’lü yılların ilk çeyreğinden itibaren ABD’li şirketler kesmiştir***. Bütün Latin Amerika’yı bir ahtop gibi sarmışlar ve sömürmüşlerdir. ABD’li şirketlerin köleleştirici uygulamalarına karşı çıkan işçiler ve köylüler katledilmiştir. Özellikle United Fruıt Company**** (UFC)‘nin „ünü“ Latin Amerika’da meşhurdur. Latin Amerika halkı arasında bu şirket „El Pulpo“ (ahtapot) olarak adlandırılır. O dönemin ABD gazetelerinden bazıları Latin Amerika’yı „sam amcanın yeni meyve bahçesi“, kimi de „arka bahçesi“ olarak sık sık dile getirmiştir. Ve Latin Amerika ülkeleri için „muz cumhuriyetleri “ denmesini de, yine ABD’li tekellerin aşırı sömürücü ve katliamcı uygulamalarından almıştır. Latin Amerika’nın topraklarının önemli bir kısmı ABD’li şirketlerin elindeydi. Öyle ki, bazı ülkelerin ekilebilir topraklarının % 40’larından fazlası bu şirketlerin „malıydı“. Bugün kısmen azalmış olmasına karşın, hala önemli oranda etkinliklerini korumaktadırlar.

Paplo Neruda’nın bu vb. şirketler ile ilgili bir şiiri vardır. Bir kıtasını buraya alalım:

„…. Ve Yehova dünyayı Coca Cola şirketine / Anaconda’ya, Ford Motor’a ve diğer şirketlere verdi. / Birleşik Meyve Şirketi (UFC kastediliyor YK) ise / en kaymaklısını ayırdı kendisine. / Dünyanın tam orta yakasını/ Amerika‘nın en güzel ortasını…/

Sosyalist düşünceler, daha 1800’lü yılların sonlarına doğru Kolombiya topraklarında yaşayan emekçilere ulaşır. Özellikle 1917 Ekim Devrimi’yle beraber komünist düşünceler ve örgütlenmeler de yavaş yavaş gelişir. Simon Bolivar’ın bağımsızlık düşüncesiyle Marksizm birleşir. Birleştirilir. Simon Bolivar bağımsızlığı, Marksizm ise sosyal devrimi betimler. 1928 yılında muz plantasyonlarında çalışanların direnişinin arkasında Kolombiya Komünist Partisi (CCP) vardır. CPP, bu olaydan sonra hızla örgütlendi ve 1930 yılında ise illegal olarak kuruldu.

1948’lerde egemen sınıfların, özellikle de toprak sahiplerinin köylülere karşı bir savaşı başlar. Genelde bu savaşı egemen sınıflar arası (muhafazkar-liberal) bir çıkar çatışması olarak gösterilmek istensede, bu savaş, toprak ağalarının ve büyük çiftlik sahiplerinin köylülere ve muz plantasyonlarında çalışan işçilere karşı bir kıyım hareketidir. 1948-1963 arası toplam 300 bine yakın insan ölmüştür. Bu nedenle bu kanlı sürece “La Violencia” (şiddet) yılları adı verilmektedir. Bu süreçte liberal kesimlerin de kısmen zarar görmesine karşın, esas olarak köylülere ve işçilere yönelik bir katliamlar süreciydi. Hayatlarını kaybeden, yerlerinden sürülen, emperyalist tekkeller tarafından topraklarına el konulan, büyük katliamlara uğruyan köylüler, zalimlere karşı silahlı direnişten başka kendilerine başka seçenek bırakılmadığı için, hızla örgütlenmeye, silahlanmaya ve mücadeleye başladılar.

1950’lerden sonra artan köylü ve işçi örgütlenmeleri, egemen sınıfların katliamları ve aşırı baskılarıyla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle köylü örgütlenmeleri katliamlarla bastırılma yoluna gidilmiştir. Buna rağmen, CCP’nin köylerdeki çalışmaları 1960’ların başından itibaren bağımsız köy cumhuriyetleri şekline dönüşmüştür.

Kolombiya köylülüğü yoksul ve topraksızdı. 1969-1970 verilerine göre 400 bin topraksız köylü ailesi vardı. Bu tarihe kadar ülke nüfusunun % 77’i kırsal alanlarda yaşıyordu. Tarım alanlarının % 70’i nüfusun % 5,7’nin elindeydi.

Köylülerin silaha sarılmaktan başka hiç bir şansı da yoktu. Ya silaha sarılacaklardı ya da toprak ağalarının eli baltalı-silahlı adamları ve Kolombiya devletinin askerleri tarafından birer tavuk gibi boyunları kesiliyordu ve kesilmeye devam edecekti. Egemen sınıfların silahlı baskılarına karşı, köylülerde silaha sarılmışlardı, salt kendilerini korumak için. Kendiliğinden gelişen bu örgütlenmeler süreç içinde CCP ile birleşti.

CCP’den de kısaca burada söz etmek gerekiyor. CCP, 1917 Eküm Devrimi’nden etkilenen aydınlar ve işçiler vasıtasıyla kuruluyor, işçiler ve köylüler arasında hızla örgütleniyor. 1962 yılı verilerine göre (bu veriler, ABD gizli servislerinin raporları) CCP’nin 8000 aktif 28000’de sempatizanı-destekçisi var. CCP’nin bu gücü, ABD emperyalizmini ve onun yerli işbirliçilerini korkutuyor. İşçilere ve köylülere yönelik saldırıların bu denli vahşice olmasının arkasındaki güç ve nedenleri de kendiliğinden ortaya çıkıyor. Kolombiya devletinin (ABD’nin aktif desteği ile) köylü ve işçi mücadelelerine karşı örgütlediği paramiliter güçlerin örgütlenmesi de Küba Devrimi’nin hemen sonrasında başlar. ABD emperyalizmi, Latin Amerika halklarının devrimini bastırmak için karşı-devrimci güçlerin örgütlenmesine özel bir önem verir. Bu karşı-devrimci örgütlenmeler, daha sonra bütün dünyaya yayılır. Bazı yerlerde, “paramiliter güçler”, bazı ülkelerde “kontrgerilla”, “JİTEM”, “Özel Harp Dairesi”, “ülkücü gençlik”, “komünizmle mücadele dernekleri” ve bazı yerlerde ise “köy korucuları”, şekklinde ortaya çıkarken, “bazı ülkelerde ise “El kaide” vb. adlarla ortaya çıkarılmıştır.

1959 yılında Küba Devrimi’nin gerçekleşmesinin peşinden, ABD emperyalizmi de “arka bahçesi” Latin Amerika ülkelerindeki devrimci gelişmelere karşı daha “uyanık” olamaya, devrimci ateşi anında söndürmeye çalışıyor. Güya, “Küba’daki hatasını tekraralamamak” istiyor. Bu nedenle de Kolombiya’da vahşet üstüne vahşet uyguluyor. Yerleştiği topraklarda uyguladığı vahşeti ve soykırımı diğer halklar üzerinde denemekte bir sakınca görmüyor, tersine, bu politikayı sistemleştirmiş haldedir.

ABD destekli Kolombiya oligarşisi, 1963 yılında köylülere karşı yeniden büyük bir saldırıya girişiti. Bu saldırı sonucu bağımsız köy cumhuriyetleri yıkıldı. Buradan kurtularak dağlara çekilen köylüler, CCP’nin önderliğinde FARC’ı (1964) kurdular. Köy cumhuriyetleri lideri köylü Manuel Marulanda Velez (ölümü 2008) liderliğinde kurulan FARC, Kolombiya’da o güne kadar verilen köylü mücadelelerinin daha bir üst aşamasına, devrimci gerilla örgütü şekline dönüşmesinin ilk adımıydı.

Kırsal alanda köylülerin yer yer kendiliğinden mücadeleleri yer yer ise CCP tarafından örgütlü olarak sürerken, Kolombiya’nın şehirlerinde işçilerin örgütlenmesi ise, deyim yerindeyse “kelle koltukta” olmayı zorunlu kılıyordu. Kırsal alanda köylülere yönelik baskı ve şiddet olayları şehirlerde de işçi ve emekçiler üzerinde sürdürüldü. Halk, kırsal alanda ormanlık ve dağlık alanları mesken tutarak direnişi sürdürürken, işçiler ve emekçiler şehirde örgütlenmek için o kadar özgür değillerdi. Devletin baskısı onlara bir nevi göz açtırmıyordu.

ABD için Kolombiya’nın stratejik önemi büyüktür. Kolombiya, Kuzey Amerikayı karadan Güney Amerikaya bağlar. Burası Kuzeyle Güney arasında bir geçiş yeridir. Aynı zamanda Büyük Okyanus’a ve Atlas Okyanusu’na sınırı olan tek Latin Amerika ülkesidir. Yani, jeo-stratejik bir önemi vardır. Ayrıca, petrol, altın, kömür, demir vb. gibi zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Platin üretiminde dünya ikincisidir. Öte yandan koka’nın uyuşturucu ve çeşitli ilaç yapımında kullanılması, ABD’li tekellerin iştahını kabartmakta ve bunun ticaretini yapmaktadırlar. FARC ve diğer gerilla örgütlerini “uyuşturucu ticareti yapıyorlar” diye anti-propaganda yapmaları, kendi gerçek yüzlerinin açığa çıkmasını önlemek ve FARC’ı yıpratmak içindir. En büyük uyuşturucu kartelleri ABD patentlidir. Ve elbtte, muz şirketlerini de unutmamak gerekiyor. Katliamların ve askeri cuntaların arkasında hep ABD şirketleri varolmuştur.

Ayrıca ve en önemlisi de, burada başarıya ulaşacak olan devrim, Latin Amerikayı ciddi bir şekilde etkileyecek bir potansiyele sahiptir. Kolombiya’nın Simon Bolivar’ı bütün Latin Amerika halklarının Bolivarıdır. Çoğu devrimci örgütler, Marksizm-Leninzm-Bolivarizm olarak kendilerini adlandırır. FARC’da kendini böyle adlandırmaktadır. ABD’nin, “ne pahasına olursa olsun Kolombiya’da terörist faaliyetler bitirilmeli” demesinin arkasındaki gerçekler bunlardır. 06.12.2012
***

* FARC-EP: ( Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia-Ejército del Pueplo): Kolombiya Devrimci Siahlı Güçleri- Halk Ordusu

** Romanın arka kağaında, Marquez şöyle der: „Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız." Yüzyıllık Yanlızlık, Can Yayınları

***1823 “Monroe Doktrini”, ABD’nin latin Amerika’yı ele geçirme planı ve uygulamaya soktuğu tarihtir.

**** UFC, kötü ününden dolayı daha sonra ismini değiştirmiştir. Şimdiki ismi Doyle Food’dur. Meşhur “Chiquita” (çikita) muzu da bunların damgasını taşır. Maalesef, özellikle ABD’li şirketlerin damgasını taşıyan yenen her muzun içinde işçilerin kanları vardır. Diğer emperyalist ülkelerin şirketleri de bunlardan farklı değildir. Bütün tekkeller aynı kumaştan dokunmuştur. ABD’nin Fidel Kastro’yu devirmek için yaptığı “Domuzlar Körfezi Çıkarması’nın arkasında bu şirket vardı.

*****“Dullar Kasabasından Masallar” James Canon, ABİS Yayınları. Bu roman FARC’ı kuran liderin önderliğinde kurulan , Bağımsız, özerk “Marquetalia Cumhuriyeti”nden esinlenmiştir. Ancak, roman, FARC ile paramiliter güçleri aynı kefeye koymaya çalışmış. Devletin vahşiliğinden ise hiç söz etmiyor. Adeta, ısmarlama bir roman izlenimini veriyor.

Devamı: “Yüzyıllık Yalnızlık”ı Yıkan Gerillalar: FARC-EP -2; Kolomiya’da Devrimci Gerilla Örgütleri

106609

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar