Pazartesi Haziran 3, 2024

Nuh'un vurulduğu yerde...Semra Çelebi

Orası benim mahallem. Doğduğum, büyüdüğüm, sokaklarını adım adım bildiğim, 35 yıllık değişimine bilfiil tanık olduğum.

Bir fotoğraf var aklımda. Henüz Yeldeğirmeni'nin tarihi köşkleri "yanıp" kül olmamış, yerlerine müteahhitlerin deniz kumundan yaptığı kağıt binalar yükselmemiş. Üç katlı, küçük bedenimden geniş duvarları, kocaman balkonu, bostana çevirdiğimiz bahçesi olan taş bir evde oturuyoruz; Kürtler çoğunlukta, sonra Yahudi bir aile, Ermeni bir teyze ve bir de Türk olduğunu bildiğimiz Ferdan Teyze ile Ethem Amca...

Sokaklar çocuklarla kaynıyor. Hava soğuksa, şimdilerde dizilerin çekildiği ünlü İtalyan apartmanında, Ankara apartmanının geniş girişinde oynamaya devam. Hiç bitmeyen oyun hali...

1980'lerin başı, daha okula gitmiyorum sanırım. Dizimize kadar kar var, okullar tatil, sabahtan başlayan kartopu eğlencesi gecelere uzamış. En az 30-40 kişi varız sokakta, anneler, babalar çocuklar. Çığlık çığlığa kartopu oynuyoruz. Kimse birbirini incitmiyor, Ester'in verdiği şekerlerle şenleniyoruz hatta.

Sonra yıllar geçiyor, o tahta evler "yanıyor", taş binalar yıkılıyor, Ermeni, Rum, Yahudi komşular mahalleyi tek tek terk ediyor. Mahalledeki kiliselerin, havraların cemaati azalıyor. Pazarları çalan çanın sesi kısılıyor.

Darbenin postalı yürüyor sokaklarda, her tarafta asker. Apartmanlar yükselirken çocuklar da yavaş yavaş sokaklardan çekiliyor. Nuh'un öldürüldüğü Karakolhane Caddesi'ne adını veren Yeldeğirmeni Karakolu'ndan işkence sesleri yükseliyor. Kadıköy'ün devrimcileri, o karakolda günlerce gözaltında kalıyor. Yanındaki fırından ekmek almaya giderken kulaklarımızı kapatıyoruz.

Kadıköy'ün arka mahallesi Yeldeğirmeni, ne Fikirtepe kadar lümpen, ne Moda gibi elit. Haydarpaşa Garı'nı yapan mühendislerin ve hamalların yükselttiği bu mahalle, işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, dar gelirlinin, megakentin merkezinde uygun fiyata yaşayabileceği bir yer, o kadar. İçindekilerin çok sevdiği ama sanki Kadıköy'den hiç görünmüyor gibi.

Kimse birbirine dokunmazsa 'olay' çıkmaz yılları. 90'lar, 2000'ler.

Sonra yıllardır beklenen o an geliyor. Ülkede büyük bir direniş patlıyor. Hissediyorum, hissediyoruz, Taksim kapansa bile Kadıköy bize hep açık kalacak. Öyle de oluyor. Bu çılgın zamanlarda, Kadıköy nefes aldığımız bir yer oluyor. Gezi'ciler, Erasmus'lular, üniversite öğrencileri, sanatçılar bizim mahalleye akıyor, en çok bizim mahalleye. Onlar da biliyor Kadıköy'ün merkezinde bu mahallenin en yaşanılır yerlerden biri olduğunu.

Yıllardır otopark olarak kullanılan alanı forum alanına çeviriyorlar önce, konuşuyorlar, konuşuyorlar. Geceleri film gösterimleri, ramazanda iftarlar. Mahallenin kadınları ve çocukları mutlu, erkekleri temkinli. 'Yetmez' diyorlar; 'Buraya çocuk parkı istiyoruz', yaptırıyorlar. Adına da 'Ali İsmail Korkmaz Parkı' diyorlar.

Kış geliyor. Yıllardır biz mahallelinin önünden geçip üzerine pek de düşünmediğimiz, inşaat halindeki binayı işgal ediyorlar. Türkiye'nin ilk işgal evinde alınteri döküyorlar, yaşanabilir ortak bir mekana dönüştürüyorlar. "Burası bir squat, burada evsizler, sokak insanları kalmalı" diyenlere karşılık "Mahalle bunu kaldırmaz, onlara sormadan böyle kararlar almayalım" deseler de tartışmalar sertleşince, oradan uzaklaşıyorlar. Esnaf çalışması yapıyorlar, onların sorunlarında dayanışma içinde olmaya gayret ediyorlar.

Kızlı erkekli futbol takımı da kuruyorlar, Kobane için yardım da topluyorlar. Her yerde varlar, herkese koşuyorlar. Her eyleme giderken mahallede buluşuyorlar, rengarenk pankartlarıyla yürüyorlar.

Mahalle hızlı bir değişimin içine giriyor. Sanatçılar geldikçe dükkan kiraları, öğrenciler geldikçe ev fiyatları artıyor. Her yerde kafeler, sanat atölyeleri açılıyor, gece yarılarına kadar gençler sokaklarda olabiliyor.

Muktedir konuştukça, mahalle de tüm bu yeniliğe karşın muhafazakarlaşıyor. Değişim birilerini hep rahatsız ediyor. Devletin mahalledeki polisi esnaf olunca, ufak tefek gerilimler de oluyor. Yeldeğirmeni'nin gediklileri olarak bu hızlı değişimden biz de tereddüt duyuyoruz. Tophane'de birkaç yıl önce yapılan saldırıyı anıyoruz sık sık. "Umarız olmaz" diyoruz ama "Yok ya burası o kadar muhafazakar bir mahalle değil ki" diyerek sakinliyoruz kendimizi.

Gezi zamanı camına bayrak asan, sonraki eylemlerde yürüyüş yapanlara küfreden; suratından pislik akan ve dükkanına girenin kavga ederek pişmanlıkla çıktığı bir esnaf, sonunda bütün bu "güzelliklere" duyduğu öfkesini patlatıyor.

Sabah-ATV direnişinde aylarca süren direnişiyle hepimize örnek olmuş bir gazeteciyi, Nuh Köklü'yü, 'Kartopu camını kırabilir' gerekçesiyle bıçaklayarak öldürüyor. Öfkesi Nuh'a değil, dayanışmaya, arkadaşlığa, dostluğa aslında.

Meclis'te iç güvenlik yasa tasarısı görüşmelerinde vekiller şiddete uğrarken, "Diren özgürlük" diyerek nöbet tuttuktan sonra mahallelerinde kartopu oynayan insanlar bıçaklandı bu ülkede. Bu yasa geçerse ülkede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Yeldeğirmeni'nde de.


64417

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Sayfalar