Cuma Eylül 20, 2024

Ahlaksızlığın ve ikiyüzlülüğün belgesidir:

kaypakkaya-partizan
Bizlere ”Kurtuluş Savaşı” diye yutturulan, aslında Birinci Paylaşım Savaşının devamı olan ve sadece Yunan ordusuyla yapılan iki cephe savaşından ibaret olan kavganın, İttihat ve Terakkinin devamcısı Kemalistlere halkın destek verdiğini anlatır resmi tarihçiler…

 

İşte Kemalistlere destek verenlerin, savaşanların gerekçeleri aşağıdaki anlatımların içindedir… Ermeni ulusunun malını mülkünü gaspederek, zenginleşen ya da az da olsa mal mülk sahibi olanlar, savaş kaybedilir de Ermeniler geri gelir ve bu malları geri vermek zorunda kalırlar korkusuyla Kemalistlerle beraber hareket etmişlerdir. Yani mesele vatan kurtarmak değil, gaspettikleri Ermeni malını mülkünü geri kaybetme korkusudur…

Ahlaksızlığın ve ikiyüzlülüğün belgesidir:

”Kayseri Ermenilerine 15 Haziran 1915 yılında gönderilen emir:
-Bütün eşyalarınızı bırakın; mobilyalarınızı, yatak takımlarınızı, el yapıtı eserlerinizi.
-Dükkanlarınızı ve işyerlerinizi içinde herşeyi bırakacak şekilde kapatın.
-Kapılarınız özel bir mühürle kapatılacak.
-Döndüğünüzde geride bıraktığınız herşeyi geri alacaksınız.
-Mallarınızı ve değerli eşyalarınızı satmayınız.
-Hem satanlar hem alanlar hakkında yasal işlem başlatılacaktır.
-Paralarınızı ülke dışında olan bir akrabanızın adına bankaya koyun.
-Çiftlik hayvanlarınız dahil sahip olduğunuz herşeyin bir listesini yapın. Listeleri belirlenmiş yetkililere iletin ki, geri döndüğünüzde eşyalarınız size iade edilebilsin.
Bu ültimatona uymak için 10 gününüz var.”
İnsanlar bu emri okudu ve her ilde farklı uygulanmasına rağmen, herkes sonuç olarak bu emre uymak zorundaydı. Yüzeyde umut verici, olumlu bir emir olarak duyuluyor, ”herşeyinizi geri alacaksınız” deniyor.
Ancak gizli iç yazışmalara baktığımızda, tamamen farklı bir tabloyla karşılaşıyoruz.

İşte Talat Paşa’nın bütün illere 6 Ocak 1916 tarihinde gönderdiği iletişim telgrafı:
”Ermenilerin bıraktığı taşınabilir mallar uzun vadeli koruma için muhafaza edilmelidir.
Ülkemizde Türk işletmelerin çoğalması için, şirketlerin kesinlikle Türklerden oluşması gerekiyor.
Taşınabilir mallar işletmelerin devamlı sağlamlaştırılmasını garanti edecek uygun koşullarda onlara verilmelidir.
Kurucu, yönetim ve temsilciler, saygıdeğer liderler ve elitler arasından seçilmelidir.
Mallar sermayenin yabancıların eline düşmesi riski göz önünde bulundurularak onların isimleri altında kaydedilmelidir.
Türklerin kafalarındaki girişimcilik anlayışı izlenmelidir, bu girişim ve sonuçları Bakanlığa adım adım bildirilmelidir.”

Bu belge ilk okuduğumuzdan tamamen farkı bir belge.
Burada açıkça belirtiliyor ki, ”malınızı aldık, kendi insanlarımıza verdik ve hiçbir zaman geri alamayacaksınız.”

Tarih zaten 1916′ı gösteriyordu, istimlak nerdeyse tamamlanmıştı ve mallar Türklere verilmeye başlanmıştı.

Bu süreci nasıl yorumlayabiliriz? Osmanlı Ermenilerinin büyük bir ekonomik yıkımına işaretti. Yüzbinlerce çiftlik, fabrika, atölye, ev, aklınıza her ne gelirse, bazı şehirlerde pazarların bütünü istimlak edilmişti.
Terkedilmiş mal komisyonuları, bütün malları piyasa değerinin altında tasfiye edip Türklere sattı.
Örneğin, bir çiftliğiniz vardı ve çiftliğiniz 6.000 liraydı, hükümet çiftliğiniz sizden alıp bir Türk’e 5 liraya satıyordu.
Bu sürece istimlak ve sömürgecilik diyoruz; malı almak, onu istimlak etmek ve sömürgeleştirmek, onu Türklere vermek.

Bildirim
-Bazen Ermenilere önceden hiçbir bildirim yapılmıyordu. Jandarmalar evlerine gidiyordu, onlara silah çekiyordu, hemen o anda ayrılmaları gerektiğini ve hiçbir eşyalarını yanlarında götüremeyeceklerini söylüyorlardı.
Bazen üç günleri oluyordu, Kayseri de on günleri vardı…

Organizasyon ve Koordinasyon
Bütün bu süreçlerde yapılanlar eksiksiz bir biçimde kaydediliyor ve İstanbul’a bildiriliyordu. 33 komisyon vardı, hepsi not defterleri tutuyordu…
Bu belgelere şimdilik ulaşamıyoruz ama Ankara’da olduklarını biliyoruz.

Tasfiye
Bu dönemde Ermenilerin banka hesapları hükümet tarafından boşaltıldı ve Maliye Bakanlığı’nın hazinesine aktarıldı.

Sonuç olarak,
Birincisi, bu mallar Türk burjuvazisine, orta sınıfa ve bu mallara ekonominin inşası için ihtiyacı olacak kişilere verildi.
İkincisi, Balkanlardan gelen mültecilere verildi, Balkanlardan sürülen birçok Türk vardı. Fakirdiler ve mala, arsaya, eve ihtiyaçları vardı.
Üçüncü olarak da bu mallar, ordu tarafından alındı veya orduya verildi.
Dördüncü olarak, hükümetin ihtiyaçları için kullanıldı.
Köprüler, okullar inşa edilmesi gerekiyordu ve bu Ermeni parasıyla yapılıyordu.
Üzerine basa basa söylendi: ”Ermeni parasından alın…”
Son olarak techirin masraflarını karşılamak için kullanıldı. Techir ucuz bir iş değildi, jandarmalara, hükümet çalışanlarına, valilere para ödemek gerekiyordu.
Sonuç olarak, Osmanlı Ermenileri kendi yıkımlarını finanse etmiş oldular… ”

(Prof. Uğur Üngör’ün ”Ermeni Soykırımı sırasında yaşanan haciz olaylarını anlattığı sunumdan alınmıştır. Profesör Üngör Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi’nde Tarih konusunda asistan profesörlük yapmaktadır ve Armenian Weekly (Haftalık Ermeni) gazetesine düzenli katkı koymaktadır. Kuzey Amerika ve Avrupa’da sosyoloji ve tarih okumuş ve Soykırım Çalışmaları konusunda Amsterdam Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesini elde etmiştir. Konuşmacının Doktora tezi Oxford University Press tarafından basılmış olan Çağdaş Türkiye’nin İnşası: Doğu Anadolu’da Ulus ve Devlet, 1913-1950 (The Making of Modern Turkey: Nation and State in Eastern Anatolia, 1913-1950.)

1674