Bu ülkeyi Olimpiyatlarda ilk kez Ermeniler temsil etti
1912’de, Osmanlı vatandaşı iki Ermeni sporcu, Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Papazyan, Stockholm’de düzenlenen 5. Olimpiyat Oyunları’nda, atletizm alanında ülkemizi temsil etmişti. İmkânsızlıklar içerisinde Stockholm’e giden, formalarının üzerinde, bizzat dönemin İsveç büyükelçisinin eşinin diktiği Osmanlı armalarını taşıyan iki genç, henüz Atletizm Federasyonu’nun kurulmadığı bir dönemde, Olimpiyatlara katılabilecek sportif gelişimi gösterebilmişti.
Mıgıryan ve Papazyan’ın macerasından ilhamla, Osmanlı Ermenilerinin sporla ilişkisini inceledik. Tarihçi Hayk Demoyan’ın 2009’da Yerevan’da yayımlanan ‘Haygagan Sportı yev Marmnagırtutyunı Osmanyan Gasyrutyunum’ (Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Sporu ve Beden Eğitimi) adlı çalışmasından yararlanarak hazırladığımız bu dosya, Türkiye spor tarihinin çok bilinmeyen, üzeri örtülen bir yüzüne ışık tutuyor.
Göğüslerinde Osmanlı arması
Stockholm’de düzenlenen Olimpiyat Oyunları’na Osmanlı İmparatorluğu’nu temsilen iki Ermeni sporcu katılmıştı. Pentatlon, heptatlon, gülle, cirit ve disk atma dallarında yarışan Mıgırdiç Mıgıryan ve 800 ila 1500 metre koşu alanında yarışan Vahram Papazyan, göğüslerinde Osmanlı armasını taşıyan formalarıyla, ülkelerini başarıyla temsil etmişlerdi. Bu, Osmanlı vatandaşlarının Olimpiyat oyunlarına ilk katılımıydı.
Abdülhamid’e rağmen
İki sporcunun Olimpiyat Oyunları’na gitmesi, aslında, Osmanlı topraklarında bir süredir spora yönelik giderek artan bir ilginin sonucuydu. Özellikle 19. yüzyılın son çeyreğinde, ülkedeki yabancıların ve gayrimüslimlerin öncülük ettiği spor faaliyetleri, zamanla Müslüman gençlerin de katılımıyla büyük ilgi görmeye başlamıştı. Ne var ki, muhalif siyasi hareketlerden çekinen Sultan II. Abdülhamid, kalabalıkların yan yana gelmesini istemediğinden, spor kulüplerinin kurulmasını engellemiş, sportif faaliyetleri engellemeye çalışmıştı. Buna rağmen, 20. yüzyılın ilk yılları, Müslüman, Rum, Ermeni ve Yahudi spor kulüplerinin kuruluşuna tanıklık etti.
Osmanlı ülkesinde yaşayan farklı milletler arasında Olimpiyatlara ilk katılanların Ermeniler olması, sportmen bir nesil yetiştirmek için gösterilen yoğun çabaların bir sonucuydu. Bu alandaki öncülüğü ise, 1886’da İstanbul’da doğan Şavarş Krisyan yapıyordu. Avrupa’da spor eğitimciliği alanında öğrenim gören Krisyan, 1908’den 1915’te öldürülmesine dek, sadece Ermeniler arasında değil Osmanlı sporunun gelişimi için de büyük çaba sarf etmiş, yayımladığı Marmnamarz (Beden Eğitimi) dergisiyle, bir döneme adeta damgasını vurmuştu.
Bebek’ten Babıâli’ye
Olimpiyatlara katılabilmek için Fransa, İngiltere ve ABD’deki etkili kişi ve kuruluşlarla irtibata geçen Krisyan, yoğun uğraşları sonucu iki sporcunun Stockholm’deki oyunlara katılımını sağlamayı başarmıştı. Bu sporcular, Robert Kolej öğrencisi olan Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan’dı. Bebek’te oturan bir gazete bayinin oğlu olan Robert Kolej öğrencisi Papazyan, her sabah Bebek’ten koşarak Babıâli’ye gelir, oradan aldığı gazeteleri yine koşarak Bebek’e getirip babasının dükkânına bıraktıktan sonra Bebek sırtlarındaki okuluna koşardı. Okul arkadaşı Mıgırdıç Mıgıryan ise, varlıklı bir ailenin spora meraklı oğluydu.
Ancak İsveç’e sporcu göndermek masraflı bir işti ve bu yükün altından kalkabilmek ve gerekli miktarı denkleştirmek için, Ardavazt Kulübü bir kampanya başlatarak bağış toplamaya başladı. Marmnamarz’ın duyurduğu bu kampanya için sadece İstanbul’dan değil, taşradan da önemli miktarda bağış toplandı. Örneğin, bağışta bulunanlardan biri, Sivas’taki Bartev Kulübü’ydü. Ardavazt Kulübü üyeleri, bağış toplamak için Arnavutköy’deki Rum Tiyatrosu’nda Fedakâr Gemici adlı bir piyes sahnelemiş, piyeste Vahram da oynamış, izlemeye ise saray mensubu beyler ve hanımlar da gelmişti. Bu yardımlar sayesinde Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan İsveç’e gidebildiler.
‘Türk bayrağı yoktu. Bu durum beni çok üzdü’
1915’te yaşanan katliamlar sırasında hayatta kalabilen ve daha sonra Beyrut’a yerleşen Vahram Papazyan, anılarında, Stockholm’e gittikten sonra yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Sabah Stockholm’e vardığımda, sokakların ve büyük binaların Olimpiyatlara katılan irili ufaklı ülkelerin bayraklarıyla donatıldığını gördüm. Ama hiçbir yerde Türk bayrağı yoktu. Bu durum beni çok üzdü. Nihayetinde vatanımın, Türkiye’nin temsilcisiydim ve ülkeme karşı gösterilen bu çirkin tavır, benim için bir aşağılamaydı. Barınmam için bana ayrılan mekâna varmadan, bir araba tuttum ve doğrudan Türk elçiliğine gittim. Öfkemi anlatacak ve hemen bir çare bulunmasını rica edecektim.”
Elçi taş kesildi
“Türk elçiye kendimi tanıttıktan ve onun tebriklerini aldıktan sonra, ona şunları söyledim: ‘Beyefendi, Stockholm’un havasını içime çekemiyorum. Çantalarımı alıp memleketime dönmek istiyorum. Bütün şehir yabancı bayraklarla dolu ama bir tek Türk bayrağı yok ve bu hem benim hem de vatanım için büyük bir aşağılama. Ancak, öbür uluslarla birlikte benim vatanımın bayrağı da dalgalanırsa burada kalırım.’ Türk elçi taş kesildi. Başka pek çokları gibi, bir Ermeni’nin vatanını bu kadar sevmesine inanamıyordu… Ve gerçekten de, iki saat sonra Türk bayrağı her yerde dalgalanmaya başladı.”
Yarışmalarda Mıgırdiç Mıgıryan pentatlonda bazı iyi dereceler kaydetti ve disk atmada da beşincilik kazandı. Vahram Papazyan ise bin 500 metre koşu yarışmasını önde götürmesine rağmen, son düzlükte yere düşerek derece yapma şansını yitirdi. Yine de, iki sporcu, katılmanın kazanmak kadar önemli olduğu olimpiyat oyunlarının tarihindeki yerlerini almış oldular.
Krisyan’ın Selim Sırrı’ya cevabı
Olimpiyatların hemen sonrasında, Şavarş Krisyan ile yakın arkadaşı olan ve zaman zaman Marmnamarz’a da katkıda bulunan, Türkiye’de spor denince akla gelen ilk isimlerden olan Selim Sırrı (Tarcan) arasında bir polemik yaşandı. Gazetesinde, “26 farklı ülkenin en seçkin evlatları oradaydı; bir tek bizden kimse yoktu” sözleriyle olimpiyatlara Türk sporcuların katılmaması nedeniyle büyük üzüntü duyduğunu belirten Selim Sırrı Bey’e Marmnamarz’da bir cevap veren Krisyan, Ermenilerin de Osmanlı vatandaşı olduğunu, Osmanlı ülkesini temsil ettiklerini ve Selim Sırrı’nın bu tavrının ayrımcılık olduğunu ifade eden şu satırları kaleme aldı:
“Selim Sırrı’nın Hıristiyan Osmanlı ile Türk Osmanlı arasına fark koymak yönündeki çabası canımızı yaktı. (…) Kısa konuşalım. İki Ermeni, kendilerinin ve Ermeni milletinin bir kısmının masrafıyla Stockholm’e gittiler, ama Ermeni olarak değil, Osmanlı olarak… Formalarının üzerinde Osmanlı hilali vardı. Osmanlı sporu Avrupa’da tanınsın diye mücadele ettiler. Osmanlı atletleri olarak alkış da topladılar ama Selim Sırrı hâlâ kalkıp, o iki Osmanlı’yı hiç anmadan, Stockholm’de Türkler yok diye gözyaşı dökme numarası yapıyor. (…) Kelimelerle oynamayalım. Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik sözleri basit sözler değildir. Ulus yaratır ve ulusların geleceğini güvence altına alırlar. Eğer bu memlekette bu sözler sadece bizi kandırmak için kullanılıyorsa, biz bu kelimelerin anlamlarının değiştirilmesine razı gelmiyor ve uyumak istemediğimizi söylemek istiyoruz.”
(Bu yazı, 27 Temmuz 2012 tarihinde yayımlanan Agos gazetesinin ‘Olimpiyat tarihinin gayriresmi sayfası’ başlıklı dosyasından alıntıdır.)