Cuma Eylül 20, 2024

Değerli olan yalnızlık değil, birliktelik

kaypakkaya-partizan
Evet, Gezi direnişi bütün ülkeyi güzel bir festivale, büyük bir halk şenliğine çevirdi. ‘Değerli yalnızlığı’ seçenler istedikleri kadar herkesi yalnızlaştırmak istese de bence şenlik sürüyor. Haydi şenliğe!

 

Ordu Belediyesi tarafından bu yıl 4'üncüsü düzenlenen "Uluslararası Ordu Edebiyat Festivali" açış konuşmasını yaptıktan sonra Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun, çevresini sarmış bir grup gazeteciyle ayaküstü sohbet ederken AKP hükümetinin Türkiye’yi içine soktuğu “değerli yalnızlık” politikasıyla ve bu politikanın aşılmasıyla ilgili “çok değerli” şeyler söylüyor.

Torun şöyle konuşuyor: “Biz asla yalnızlığın değerli bir şey olduğunu kabul edemeyiz. Yalnızlık değil birliktelik değerli. Bizim için tek değerli şey dostluktur, bir arada yaşamaktır, halkların ve ülkelerin kardeşliğidir. Kaldı ki biz Ordu’da asla, ‘değerli yalnızlık’ içinde değiliz. Bakın bugün burada festivalde Yunanistan, Hırvatistan, Bulgaristan, Sırbistan, Slovakya, Suriye, İran, Azerbaycan ve Cezayir’den konuklarımız var. Hep bir aradayız ve dört gün boyunca da Ordu’dan bütün bu ülkelere dostluk köprüsü kuracağız…”

Gerçekten de 3 – 6 Ekim tarihleri arasındaki Uluslararası Ordu Edebiyat Festivali boyunca, hem Türkiye’den hem de yurtdışından gelen sanatçılar ve edebiyatçılar hükümete rağmen yalnızlığın hiç de değerli bir şey olmadığını kanıtladı. Orhan Alkaya’dan Arif Keskiner’e, Cevat Çapan’dan Üstün Akmen’e kadar Türkiye’nin önemli aydın ve sanatçıları yabancı konuklarla ve Ordu halkıyla başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu gösterdi. Festival boyunca, ne bir nefret söylemi duyuldu ne de tehdit. Her yerde müzik, her yerde şiir her yerde edebiyat ve sanat vardı. Ordu Valisi Kenan Çiftçi bile, festival açış konuşmasını korsan bir edebiyat bildirisine dönüştürmüştü ve büyük bir emek vererek hazırladığı belli olan metni 'Sinema ve Edebiyat' konulu panelin başında sundu.

HEPİMİZ İSMAİLİZ!

Hem de bütün bunlar Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna’nın Radikal gazetesi muhabiri İsmail Saymaz’a “Oğlum İsmail, yine rahat durmuyorsun. Sen adi ve şerefsizsin” diye meydan okuduğu günlerde oluyordu. Elbette bu meydan okuma ve tehdit bütün Türkiye’nin gündemini belirlediği gibi Ordu’nun da gündemine girdi. Hatta festivalin önemli programlarından biri olan Basın Özgürlüğü ve Türkiye’de Basın panelinde konu dönüp dolaşıp buraya geldi.

Doğan Tılıç’ın yönettiği panelde, bir gün önce ülkede bir valinin bir gazeteciyi aleni tehdit etmesi aslında ülkede basın özgürlüğü konusunda her şeyi açıkça söylüyordu. Hem panelistler hem de dinleyiciler valinin açıklamalarından dehşete düşmüş bir biçimde meseleyi tartışmaya başladı.

Milliyet gazetesinden Mehveş Evin, İsmail Saymaz’ın Eskişehir valisi tarafından tehdit edilmesinden dehşet duyduğunu anlattı. Evin, her geçen gün artan sayıda insanın kendisine ‘Hala atılmadın mı’ diye sormasının rahatsızlığından da bahsetti. Evin şöyle konuştu:
“İsmail Saymaz’ın Eskişehir valisi tarafından tehdit edilmesinden dehşet duydum. Devlet yetkililerinin aleni olarak gazetecileri tehdit ettiği bir ortam, bütün gazeteciler için son derecede tehlikelidir. Basın bu tehdit karşısında tavrını hem örgütlü hem bireysel ortaya koyması şart. Yoksa bir gün bir vali, yani kolluk kuvveti, öbür gün sokaktaki herhangi biri tarafından kolaylıkla hedef gösterilebilir ve çirkin muamelelere daha çok maruz kalabiliriz.“

Hürriyet gazetesinden Çınar Oskay ise, İsmail Saymaz gibi gazetecilerin tehdit edilmesi yerine saysının artması gerektiğini belirttiği konuşmasında şunları söyledi:

“Ergenekon nedir tam olarak bilmiyoruz. Baykal’ı gizlice kim kaydetti bilmiyoruz. Fenerbahçe şike yaptı mı, tam olarak bilemiyoruz. Faili meçhuller, yolsuzluklar, cemaat vs. İsmail gibi 10 gazeteci daha olsaydı bu tür karanlıkta kalmış şeyleri toplum öğrenebilirdi. Maalesef İsmail gibi gazeteci çok yok. O yüzden ondan korkmaları, onu tehdit etmeleri çok normal. Hem biz gazeteciler hem kamuoyu ona sahip çıkmak zorunda. Hepimiz İsmailiz!”

Basının her geçen gün daha da antidemokratikleştiği ve hem sansür hem de oto sansür uyguladığının vurgulandığı konuşmalarda basın özgürlüğü ve medyada sahiplik yapısının birbiriyle doğrudan ilişkili olduğu da vurgulandı.

FATSA HALK ŞENLİĞİ ANISINA

Türkiye’nin özellikle son yıllarda sosyal belediyeciliğe önem veren kentlerinde bu tür festivaller düzenleniyor. Ordu’nun Fatsa ilçesinde tam 33 yıl önce düzenlenen Fatsa "Halk Kültür Şenliği"  Türkiye’de bu alanda düzenlenmiş şenliklerinden en özgünlerinden ve öncülerindendir. Fatsa’da 8 – 14 Nisan 1980 tarihleri arasında düzenlenen şenlikte ülkenin en önemli kültür sanat isimleri buluşmuş, halk şenliğe büyük önem göstermişti. O dönemin Fatsa Belediye Başkanı Fikri Sönmez ve devrimci arkadaşları askeri darbeden sonra bu şenlik yüzünden de yargılandı.

Uluslararası Ordu Edebiyat Festivali sırasında bir grup gazeteci, yazar, aydın ve sanatçı ana programdan bir kaçış yaparak, bu suçtan da yargılanırken hapiste hayatını kaybeden Terzi Fikri’nin mezarını ziyarete gitti. Sağanak yağmur altında Fatsa Kabakdağı’ndaki mezarlıkta Terzi Fikri’nin mücadele ve hapishane arkadaşı, ÖDP Ordu İl Başkanı Yaşar Durmuş, arkadaşına şöyle sesleniyordu: “Fikri abi, bak İstanbul’dan arkadaşlar gelmiş. Demek ki, biz o dönem iyi şeyler yapmışız. Şimdi birçok yerde insanlar bizim o dönemde yaptığımız şeyleri yapmaya çalışıyor. “

Yağmurun altında sessizce mezarlıktan dönerken Orhan Alkaya’nın şu twetter mesajı düştü ekrana:

“Kabakdağı Mezarlığı'nda Terzi Fikri'yi ziyaret ettik. Hepinize selamı var. Umudu parlatın, birleşin, diyor. Gezi Çocukları'nı gözlerinden öpüyor.”

Evet, Gezi direnişi bütün ülkeyi güzel bir festivale, büyük bir halk şenliğine çevirdi. ‘Değerli yalnızlığı’ seçenler istedikleri kadar herkesi yalnızlaştırmak istese de bence şenlik sürüyor. Haydi şenliğe!         Selami İnce

 

2128