Dersim'in Gözardı Edilen Kimliği... Erdem Özgül
Çocukken hiç anlamlandıramazdım. Evimiz dört dağın arasında dümdüz ovanın ortasına kurulu bir kaç evden biriydi. Bu küçük evde büyük gerilimler olurdu. Maocu gerillalar, Sovyetler Birliği yanlıları ve daha yeni yeni kitleselleşen Kürt ulusalcıları, çelişkinin muhalefet kısmını bu gruplar oluşturuyordu. Bir de iktidar tarafı vardı işin hiç anlam veremediğim yanında duran. Onlar sürekli öfkeliydiler. Sürekli bir şey olmamızı istiyorlardı, havuçla olmadı sopayla ama artık herneyse istedikleri bir türlü olamadık ve onlar hala kızgınlar bize. Dersim'den bahsediyorum. Bir yanı bir arıtma tesisi gibiydi. Dibi oyula oyula Ermeni kiliseleri hem zemin oluyor, köstebeklerimiz bahtlarını mezarlıklarda arıyorlardı. Bir yandan da ASALA'nın silahıyla sesini duyurabildiği yıllardı. Acele biraz da bundan, kalanı da alalım yoksa Ermeniler gelir herşeyi alırlar bizden. Hırsızlık içgüdüsü mü der buna ilgili bilim adamları, tam teşhisi nedir bilmiyorum ama bir büyük kazandı kaynıyordu, herkes olmak istediği oranda o kazanda kaynadı, pişti.
Bugün bu duruma geldik.
Bugün 1980'lerin ve 1990'ların Dersim'i yok artık. Tamamen tersine döndü durum. Kızılbaşlık temel bir inancı dört dağın ve ovaların. Kırmançki ve Kurdi iki canlı anadilinden biri. Özellikle Sosyalist hareketlere çok sayıda kadro veren Dersim merkez ilçe, Hozat, Ovacık ve Pülümür kısmen hala solun etkisi altında olmakla birlikte Kızılbaş dini kimliğini daha önde tutuyor. Mazgirt, Nazımıye Kürt gerillasının ana karnı gibi. Burayı Pertek ve Çemişgezek'te önemli oranda besliyor. Merkez ilçe ve çevre ilçelerin neredeyse tamamında nüfus karmakarışıktır. Örneğin bir köyde yerliler varsa onlar Ermenilikle itham edilir. Ermeni olanlar bunu dışarıya karşı saklar ama kendi içinde de gizleyemezler, çocuklar okula, askere bir yere giderler mutlaka ve devlet tokat gibi çarpar onların yüzlerine Ermeni olduklarını. Soykırım sonrası Batı Ermenileri içinde en suskun koloniyi Dersimli Ermenilerin oluşturmasının bir nedeni de budur bence.
İkinci baskın grup Kırmançlardır, ağırlığı Horosan'dan geldik yalanını söylemeye bayılırdı, artık bıktılar çok azı çiğniyor bu sakızı. Şehrin ve çevresinin baskın kültürünü oluştururlar Kırmançlar. Büyük bir coşkudur Kırmançki, düşünsenize dağ, taş, su, bulut herşey Kırmançki'dir. Bunu söylerken bile coşuyorum.
Bingöl ya da Diyarbakır Kırmançları bizden sonra uyandılar Kırmançki'nin güzelliğine. Son derece güzel, kitapları olan, Qerapete Xaço, Ayşe Şan gibi Dengbejleri, Aram Tigran, Şivan Perwer gibi ses sanatçıları olan, İsveç'te, Almanya'da gazeteleri olan bu dil mükemmel birşeydi. Bir de Mahmut Baksi, Mehmed Uzun gibi şiir mi, yoksa düzyazı mı yazıyor ayırdedemediğiniz yazarları düşünün. Kırmançki, Müslüman Kırmançlar arasında birazda bu sebepten Se kena, Ez som nimaj to sekena? derecesine düşürüldü. İkinci bir kültürel dil olmasa da olur değilde geliştiremiyoruz işte ne yapalım, yoksuluz der gibi bir bahaneyle önemsenmedi uzun süre.
Dersim'de kaynayan kazanı biraz daha karıştırırsak Aşure pekişir. Hemen hemen her büyük köyde Osmanlar derler Osmanlı gönderdiği için, Müslüman Pomaklar vardır, Çerkesler vardır, Türkmenler adları çok anılmasa da gündelik dilden ve Kızılbaşlık ocaklarından da anlaşılacağı gibi iki en kalabalık toplulukdan biridir. Ve tabi olmasa Dersim'in göğü eksik kalır Çingeneler vardır. Pertek ve Çemişgezek arasında Süryani aileler de vardır ama seyfo mu diyelim artık 1915 Ermeni soykırımı mı, yoksa 1938'e mi bağlayalım bilmiyorum bu aileler dillerinden arındırılmıştır. Onlarda diğer Ermeni aileler gibi Hristiyan ananelerini kısmen yaşatırlar ve onların da yaşam şartları oldukça ağırdır. Bir de Rumlardan bahsedilir Dersim'de, ayrıntılı bir araştırmaya girmek gerekir ama bu insanlar Rum değil Hay-Horom'dur. Yani Yunanca ibadet eden Ermeniler.
Kürt uyanışına gelelim. Dünya küçüktür. Bu bir metafor falan değil. Uçakla bir kaç saatte Amerika'ya, ya da Avusturalya'ya gidebiliyorsunuz, dünyanın ta öbür ucuna yani. Beth Nahrin'i, Batı Ermenistan'ı insanını ve toprağını kaybetmiş iki ülke olarak bir kenara kaydedelim ve Kürdistan'a gelelim.
Bütün Kuzey uyanmışken ülkenin orta yerinde Dersim uyumaya devam edemezdi. Beklenenin üzerinde bir hareketlilik kattı Kürt uyanışına Dersim. 1938-1988 yılları, yani 40 yıl var uyumakla uyanmak arasında. Bu uyanışın şöyle de bir önemi var Kürdistan uyuyorken tüm Kürdistan'ı ve dolayısıyla Dersim'i asimile etmeleri maksadıyla köylere kasabalara yerleştirilen farklı etnilerden halkların sonra ki yıllarda doğan çocukları din olarak Kızılbaş oldular, anadilleri de Kırmançki ya da Kurdi oldu. Çerkesçe, Pomakça ya da başka bir dili konuşan beş on aileye rastlayamayız özellikle Dersim'de. Yani devletin özel amacı dil kırımdı. Uyutulduğu yerde kırılmak yerine toplumu sardı sarmaladı Kürt dilleri. Buradan şöyle bir sonuç çıkaramayız yine de oh mis ne dil açısından ne de din açısından asimile olmadık biz. Hayır, böyle olmadı Kafkas ve Balkan göçmenleri Kızılbaş oldular ama bir kültürün içerisine girerken ona kendi renginizi de verirsiniz. Doğal olarak Kızılbaşlık İmam Hüseyin'i yolunun aslanı olarak benimsiyerek Şia renklerini giydi üzerine. Aynı şekilde Horasandan geldik, Türkün özüyük, Türkmenik öyküsü de burada doğdu. Kürtçeyi ya da Kırmançkiyi öğrenenler, günlük hayatı bu dille yaşayanlar, bu ulustan olmayı içine sindiremeyen Dersimli Kızılbaşlarla bir başka yolu yürüdüler. Şia ve Türkmen İran'ın iki önemli görüntüsüdür, Kırmançki'nin çağrışımı diğer Kürt diyalektlerine göre daha Farsi'dir.
İki uzun ve bunaltıcı yol çıktı önümüze, daha köklü geleneklere sahipken biz, Şia İslam ile Türkmen olmak arasında sıkışıp kaldık. Bileşenimizin Osmanlı geçmişinin olması, Ermeniler ve kısmen Süryaniler dışında devlet tarafından ev, tarla gibi mallarla ödüllendirilmesi, Kürt olanlarımızın ırkçılığa varacak Şafi nefreti, getirdi içimizden önemli bir kesimi kimlik bunalımına soktu. Yani Şafiler Kürt ise aman biz olmayalım, diyor bugün kafası en iyi çalışanımız bile.
Kızılbaş-Alevi Kürtlerin Şafii Kürtlere karşı hissettikleri duygu ırkçı bir nefrete varır. Örneğin Ezidilerin nefreti kıyılmaktan dolayıdır. Aleviler kıyılır ama gerek Osmanlı'nın gerekse de Kemalistlerin eliyle Aleviler de çok sayıda Şafii Kürdü kıyar, ve bunu göz ardı ederler.
Henüz çok daha genç bir çocukken Kürt olmanın tuhaflığını kazan gibi kaynayan bir kafayla, çelişkilerimin altında ezilip, cevapsız sorular sormak gibi duygularla karşıladım. Anneannem Sivas Madımak Otelinin yakıldığı günlerde, herkes sonuna kadar mağduriyet söylemlerinin arkasına saklanmışken, söylemese ölecek sanki Kürtçe: O da Kırmanç, biz de Kırmanç'ız, senden yardım bekleyen kendi insanının üzerine gençlerini salarsan, sonunda senin sesini duyacak kimse olmaz işte böyle gibisinden sözler sarfetmişti. Şeyh Sait'i ve Dersim'in ileri gelenlerinin ona ve yoldaşlarına ettiği ihaneti dile getiriyordu. Bu benim için ilginç bir ayrıntı oldu. Kürt olmadığını iddia eden, Kürtleri Kuro olmakla itham eden insanların annesi olan kadın tarihe baktığında böyle hayıflanıyordu. Geçiştirmek yerine sorumluluk kabul ediyordu bir anlamda da. Tabi şu da söylenebilir bir ömür kaçtığı hakikat Madımak'ta onu bir kez daha, kaçamayacağı bir şekilde ele geçirmişti belki de.
Büyüdükçe Kürt hareketlerinin, Kürt yurtseverlerinin arasında gezer oldum ve ilginçtir Kürt partilerinden Şafi olan dostlar, söz tarihe uzandığında büyük bir utançla tarihte Müslüman Kürtlerin Kızılbaşlara yaptığı haksızlıktan bahsederlerdi bana, bize. Bu arkadaşlar bizim aşiretlerimizin onlara ihanet ettiğinden bihaberdiler. Tekrar edegeldikleri söylem bizim Dersim'in mağduriyet söyleminden ibaretti. Burada Alevilerin tarih boyunca büyük zulumler gördüğünü elbette gözardı etmiyorum ama gerek Batı Ermenistan'ın yok edilmesinde, gereksede Kürdistan'ın paramparça edilmesinde Alevi aşiret önderleri de en az suçladıkları Şafi Müslüman Kürtler kadar suçludurlar. Kürdistanın tasfiyesinde iki büyük suç var birincisi Ermeni kıyımında toplu kıyımları üstlenmek, ikincisi Kürt kıyımında da devletin en büyük destekçisi yine Kürtlerin olması durumu, korkunç ama tarihin kaydetiği acı bir gerçek bu.
Bununla birlikte Dersim'i itham etmek yerine tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Dersim her açıdan bir olay yeri gibidir. Diyebilirim ki Kürt hareketinden, onun söylemlerinden en çok etkilenen yine Dersim'dir. Ama şöyle bir özelliği de vardır, bu etkiyi, etkilenmeyi kendi içinde saklarlar. Şöyle de söyleyebilirim; 1980'lerde Diyarbakır zindan direnişleri Dersim'de çok büyük yankılar uyandırırdı. Şehid olan, ya da kendini feda eden direnişçiler, gaziler ve direngen tutuklular, ihanetçiler, tutukluların en belirgin olanları tutuklu aileleri üzerinden Dersim'e taşınırdı. Her toplumda olduğu gibi Mazlum Doğanlar, Necmettin Büyükkayalar onur kaynağıydı. İtirafçılaşanlardan değil ama yoldaşlarının katline sebep olanlardan, karşı tarafa geçenlerden ise utanç duyulurdu. Bu bilinçaltında milli bir özün olduğuna delalet sayılmalıdır.
Kırmanç ve Kurmanç iki Kürt dili. Genelleştirmiyorum ama ben çocukken Zaza olduğumuzu hiç duymadım. Urfa'dan, Kürt inşaat işçileri gelirdi Dersim'e onlar dilimizin Dımılki olduğunu iddia ederlerdi. Biz de Ma Kırmanci me derdik. Dımılkiyi duyuyor ama kabul etmiyorduk. Kurmanci, Kırdaşkiyi ise Kürtçe olarak görüyorduk. Yani içten içe aynı ulus idik ama dışa karşı da korku ve nefret vardı içimizde. Bir Alevi'yi öldüren Şafinin cennete gideceğine inanıyormuş Şafiler diye sık sık duyuyorduk. Bunun dışında Elazığ'a Doktor muayenesi için giden, askere giden, herhangi bir okula giden ve ölen ya da sakat gelenleri nedense hep Şafiler öldürüyordu. Genelde devlet cinayetleri de “şafilere” yükleniyordu yani. Oturduğu masasından haber yapan gazeteciler gibi, lokalden uyduruyorduk.
Burada kolaya kaçmak istemiyorum. Kürt toplumunun parçalanmışlığı, iç nefreti ve devletin bu sayede Kürdistan'ı elinde tutabildiğini bu tablodan görebiliyoruz. Toplumu küçücük parçalara ayırmış ve onun ruhunu nefret aracılığıyla kırmış, un ufak ediyordu devlet. Kürtlere karşı suçlu Kürtler yani. Fiiliyatta da bu böyle, örneğin Dersim'den kalkıyor yüzlerce Kırmanç-Kızılbaş çocuğu Genç, Maden, Kıği gibi kazalara varıyor, orada Türk subayların komutası altında Kürtleri öldürüyorlar. Sonrasında da bu hikaye hep sarıyor. Kürtlerin düşmanları öyküyü böyle kurguluyorlar. Onun için Dersimin önünü açan da içindeki korkuyu büyütende içten içe kabul edilen Kürt olmak durumuydu.
Şeyh Said Dersim'e ayak basmadığı halde güya Dersim'e geliyor ve Seyid Rıza'yı aşşağılıyor ve siz ehl-i kitap değilsiniz elinizden ekmek yenmez, diyor. Bunun üzerine Dersimliler Şeyh'i isyan ettiğinde desteklemiyorlar. Bu cümlenin hiç bir tarihsel dayanağı yoktu örneğin. Uydurma, ama hakikatten daha çok alıcı buluyor bu yalan Dersim’de. Elbette bu öykünün gerisinde Osmanlı var. Alevilerin azala azala gelip Dersim, Koçgiri ve Varto'da sıkışması, bir kısım Kürt Alevinin ise Klikya Ermenistan'ında sıkışıp kalması olayı var. Klikya Ermenisizleştiriliyor. Özellikle Ermeni nüfusu, genellikle de Hristiyan toplumlar Alevilerin kalkanı gibidir Osmanlı şeriatının ağır baskıları altında. Alevilerin açık alanını Müslüman Kürtler değil Hristiyanlar örtüyor tarih boyunca ama örgünün dağıtılmasında Alevilerin büyük bir desteği var. İşin içine Aleviler girmeden örneğin Maraş, Malatya ve Adıyaman Ermeni, Süryani ve Ezidiliği bu kadar kolay yok edilemezdi. Ne oluyorsa bu açıklıkta oluyor, bütün dini ve ulusal gruplar birbirleriyle çatışıyor ve birbirlerinden nefret ediyorlar.
Bu bugün ki Türkiye bütününün de genel sorunudur aynı zamanda. Türkler, Türkmenler, Azeriler, Terekemeler aynı ulusal boydan gelir ama birbirlerinden nefret ederler. Nefretin altında devletin onları mezhepleri dolayısıyla çatıştırması, parçalaması yatar.
Dersim'e geri gelirsek, Dersim'in vazgeçilmezidir Kırmançkisi. İbadet ederken, ölüyü gömerken, düğün dernek kurar, semah çeker, saz çalarken ona dil lazımdır. Bu dil Türkmen aşiretler de dahil Kürtçedir. İster Aynur Doğan'ın anadilini konuşan Kurmançlar olsun bu insanlar, isterse de biz Kırmançkiyi konuşanlar olalım dili göz ardı edemezler, edemeyiz. Kürt olmanın bilincine varamasalar, buna burun kıvırsalar da dil belirleyici unsurlardan biridir. Bu şunun için önemli, deniyor ki Dersim için önemli olan inanç, itikat, çünkü ulus bilinci körleşmiştir. Bu inanması güç çok abartılı bir denklem. Getirin üç beş Dersimli genci bir araya bakalım hangi dili konuşuyorlar, birbirlerini dile nasıl zorluyorlar, asimilasyona nasıl hayıflanıyorlar?
Dersimli entelektüeller bir şekilde Kürt olmanın ağırlığı altında eziliyor, bunun bedelini ödemekten, eksiğini, fazlasını bilince çıkarmaktan kaçıyorlar. Dersim, Soykırım, Alevilik, Sunnilik gibi kavramlar üzerinden havanda su dövüyorlar. Realiteden kaçmak, üstelik karşısında çarpıştığınız devlete de kısmen de olsa kendinizi kabul ettirebilmişseniz çok alaylı bir hale bürünüyor, düşmemek gerek.