Cuma Eylül 20, 2024

Direnmek bizim işimiz...

kaypakkaya-partizan
19 yıllık tutsak yazar Gülazer Akın’dan zindan gerçeğinin birkaç boyutu... Sevk yasak. Üşümek yasak. Yorgan yasak, renkli şal yasak... Uzun dalgalı radyo yasak. Che'nin resmi yasak

 

Keyfi yasaklar artıyor. Sevk yasak. Üşümek yasak. Yorgan yasak, renki şal yasak... Uzun dalgalı radyo yasak. Orta dalga yasak. Che'nin resmi yasak. Yasaklar her geçen gün artıyor”... diyor mektubunda yakın zaman önce "Tencerenin Dibi" adlı romanı yayınlanan Gülazer Akın'ın mektubunu yayınlıyoruz:Değerli Adil abi içtenlikle merhaba,

Epey oldu yazamadım, dilerim bu arada iyisindir ve her şey yolunda gidiyordur öyle yazmamazlık edeceğim bir durum yok, sen bizim değerli abimiz, yoldaşımız, dostumuzsun… En umulmadık anda, zor zamanda hep senden umut dolu satırlar aldık. Ağırlaşan yüreğimiz hafifledi. Sadece bu aralar kendimizle, içeriyle fazla uğraşır olduk yani zindan bu dönemde her zamankinden daha fazla zindan...

Sevk için para istiyorlar
Koşulları daha bir ağırlaştırdılar. Dolayısıyla yoğunlaşma alanımız içe kaydı ve ne yazık ki bu arada sevgili dostları bile ihmal eder olduk. Azardan başlamışlardı ama Bingöl firariyle ellerine malzeme geçmiş oldu ve her gün yeni bir uygulamayla, yeni bir yasaklamayla uyanıyoruz.

Bazen öyle saçmalıklar çıkarıyorlar ki şaşıp kalıyor insan. Başka yere sevk dilekçesi yazıyorsun, dilekçeyi geri getiriyorlar. Hayrola diyorsun, "hesabında bilmem kaç milyar sevk parası olacak" deniyor. “Tamam da daha sevkim çıkmadı ki, hayırlısıyla bi çıksın, o dediğiniz parayı getiririm, bu sadece talep dilekçesi” diyorsun ama fayda etmiyor. “Neye dayanarak yapıyorsunuz” diyorsun. Yasa öyle diyormuş... Yasayı istiyorsun, yasayı çıkarıyorlar, yasada yol masraflarını ödemeyi kabul etmesi yazılıdır oysa. Ama böyle yorumluyorlar. Artık böyle kim neyi nasıl yorumladıysa öyle uyguluyor. Tüm cezaevleri kendilerine nasıl uygun görüyorsa öyle yorumluyor. Şimdi 'ayıkla pirincin taşını' diyeceğim ama ayıklanmıyor.

Üşüyoruz yorgan için doktor raporu istiyorlar
Yorganlarımızı gelip topladılar firar günü. Biz tünel kazmışız gibi. Elyaf yorganları toplayıp götürdüler. 'Tünelde elyaf mı kullanmışlar acaba'' dedik. Baktık yok, fırsat bu fırsat demişler alıp götürmüşler. “Verin, donuyoruz” diyoruz, “genelgede yok” diyorlar. “Genelgede yorgan verilmez diye bir şey de yok” diyoruz, anlatamıyoruz. Mecburen, yorganı olanlar önce revire gidiyor, binbir belayla hastaneye sevk çıkarttırıyor. Birkaç hafta sonra hastaneye gitmeye hak kazanıyor. Onun sınavı, bekleyebilme gücünü gösterme oluyor. Sonra faşist olmayan bir doktora denk gelmek için yol boyu dua ediyorsun. Eğer duan kabul görmemişse ve faşist birine denk gelmişsen, talebin için 'benim alanım değil' deyip anında reddedecektir. "Benim alanım?..." Sanki yorgancı bir uzmanlık alanı varmış gibi... “Benim alanım değil” diyor. Neyse, ortalama birine denk gelmişsen, ne kadar üşüdüğünü, kansızlık başta olmak üzere üşümegillerle ilgili hastalıklarını sıralıyorsun, o da bunlara binaen kan tahlili istiyor. Sen bilmem kaç tüp kan veriyorsun. Sonra sonuçları bekliyorsun ve sonuçlara göre, doktor üşüyebileceğine kanaat getirirse, “yorgan kullanılması uygundur” diye yazarsa hayrına, yorganına bir adım daha yaklaşmış oluyorsun. Bu kez bu "uygundur" imzalı raporunun müdürün önüne gidiyor. Müdür ne zaman "verebilirsin" derse o zaman doktor raporuyla yıllardır kullandığın bir battaniye kıymetindeki öylesine, aslında hiçbir güvenlik zaafı taşımayan yorganını alabiliyorsun. Yakında yıkanmak için kullandığımız su için de doktor raporu isterlerse şaşmayız.

Renkli şal yasak

Türkiye demokratikleşiyor(muş)! Biz de bunu görmek için nasıl çırpınıyoruz bir bilsen Adil abi. Arkadaşa bir fular gelmiş. Şu son moda şallardan. Siyah-beyaz kefiyelerin bi de küçültülmüş ve sarı kırmızı yeşilinden çıkmış ya, daha bir forslu gösteriyor insanı. O fuları -kaç aydır bilmiyorum ama- uğraşıp duruyoruz ve bir türlü alamıyoruz. Yasakmış. Sebep diyoruz. Siyasi parti, düşünce vs. çağrıştıran şeyler yasakmış. Ama diyoruz bu ne bayrak ne flama, sadece fular... “Kültürel bir simgedir, siyasi değil” diyoruz yine de anlatamıyoruz. Şimdi de ayıkla bulgurun taşını diyelim.

Che Guevara’nın fotoğrafı yasak
Hatta öyle ki, beterin beteri de var. Che'nin resmi, resmi çekilen bebeğin tulumunun üzerinde var diye resim verilmiyor.

Uzun dalgalı radyo yasak
Radyolar verilmiyor. Sebep diyoruz, “uzun dalgası var olmaz” diyorlar. Uzun dalgası olmayan radyolar peki? Onların da orta dalgası varmış. En son ise kısa dalgası olanlar varmış, orada da Kürtçe kanalı çekiyor diye yasakmış. “Hani Kürtçe serbestti bu ülkede” diyoruz, “ama o dalgada talimat veriliyor” deniyor. Velhasıl bu aralar verilmeyen bir yığın radyoyla uğraşıyoruz. Denge tv talep ediyoruz, tam sekiz aydır süründürüyorlar. Yani tv müzik kanalı yok, radyo yok.

Teypler zaten yasaklanmıştı
Teypler zaten fi tarihinde toplanmıştı. İçerde bir zaman sonra şarkıların sözlerini de unutuyorsun. Yani kendi kendine de söyleyemiyorsun. Müzik azardan çıkıyor hayatından.

Şimdi neyin neyden taşını ayıklamalı onu düşünüyoruz. Bize de size de kolay gelsin diyeyim bitireyim.

Daha çok vardı ama artık kalsın. Kendinize çok iyi bakın. Biz iyiyiz, direnmek bizim işimiz. İçtenlikle selamlıyor, saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.

Kal sağlıcakla...
11 Kasım 2013
Gülazer

Gülazer Akın
Kadın Kapalı Cezaevi A-5
Gebze - İzmit 

3754