Cuma Eylül 20, 2024

Ermeni soykırımı sırasında kürtlere yapılan zülum

Bu topraklarda Kürtlerin uğradığı zulüm birçok dönem, tarih ve yer olarak da bilinir de Ermeni soykırımı sürecinde yaşadıkları sürgün ve katliamlar pek bilinmez…

 

İttihat ve Terakki’nin ‘Tek millet tek din’ uygulamasında Jön Türklerin hedefinde Kürtlerin de var olduğu pek bilinmez…

Evet 1915 yılında Jön Türkler Ermenilerin kökünü kazımak için soykırımı sürecini en aşağılık şekilde uygulamışlardır ama kendi dinlerinden olan Kürtleri de yerlerinden yurtlarından ederler…

Kışın ölüm yürüyüşüne çıkarılan binlerce Kürt insan eline gerek kalmadan karlar altında son nefeslerini verirler… Bizzat yaşanan katliama tanık olan İsviçreli hasta bakıcı Jakob Künzler, Belge Yayınları’ndan çıkan ‘Kan ve Gözyaşı Ülkesinde’ kitabında anlatır gördüğü kanlı olayları…

İsviçreli hasta bakıcı Jakob Künzler, soykırımı sürecinin öncesinden sonrasına kadar neredeyse 25 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun Urfası’nda (1899-1922) yılları arasında yaşar…

Ermeniler, Türkler ve Kürtler ile kavimler ve dinlerarası ortak yaşam konusunda etkileyici bir deneyime sahiptir ve bu anılarını da bir kitapta ölümsüzleştirmiştir. 1947 yılında İsviçre Basel Üniversitesi tarafından fahri tıp doktorası verilen Künzler, iki yıl sonra Lübnan’da hayatını kaybeder…

Ona güç veren Urfa’da yaşananların tek tanığı olmanın verdiği sorumluluktur… Türk, Ermeni, Kürt, Arap ve Süryani kültüründen ve küçük de olsa Yahudi ve Rum azınlığın da bulunduğu topraklarda halkın yaşadığı acıları anlatır…

Bu tanıklıklardan biri de Sünni Kürtlerin evlerinden, yurtlarından nasıl sürgün edildikleridir…

1916 kışında yaşananlar egemenlerin ayrım gözetmeksizin çıkarları uğruna ulusları nasıl ezdiğinin de göstergesidir…

Jön Türkler başlangıçta Ermenilere yaptıkları gibi Kürtlerin güvenilmez insanlar olduğunu, Rusların tarafına geçebileceklerini bahane ettiler… İlginç olan ilk sürülenler, Birinci Dünya Savaşı’nın başında Ruslara karşı meydanlarda savaşan yüksek rütbeli Kürt subaylardı…

1916 kışında yaşanan sürgün; 300 bin Kürt’ün Cabahcur, Palu, Muş bölgelerinden; Erzurum ve Bitlis vilayetlerinden güneye gönderilmeleriyle yaşandı…

Önce Yukarı Mezopotamya’ya, en çok da Urfa civarına yerleştirildiler. Antep ve Maraş civarına da gönderilenler vardı ama yıkım 1917 yazında Konya ovasına nakillerle yaşandı… Kürtleri kendi vatanlarında bırakmamayı hedef alan bu strateji İç Anadolu’da Türklerin içine karıştırarak onları yavaş yavaş asimile etmekti…

Künzler, sürgün sırasında yaşanan katliamları, insanların hayatlarının nasıl donarak son bulduğunu şu sözlerle anlatıyor (1):

Sürgün konvoylarındaki Kürtlere yapılan muamele, Ermenilere yapılan muameleden çok farklıydı. Yolda hiç eziyet çekmediler, kise onlara dokunamıyordu. Fakat en korkuncu, sürgünlerin kışın ortasında yapılmış olmasıydı. Akşam Kürt kafilelerinden biri bir Türk köyüne geldiğinde, köylüler korkudan hemen kapılarını kapatıyordu. Bu yüzden bu zavallı insanlar kışın ortasında geceyi yağmur ve kar altında geçirmek zorunda kalıyordu.

Ertesi sabah köylüler, donarak ölenler için toplu mezarlar kazıyorlardı. Nihayet Mezopotamya’ya varabilenlerin acıları da uzunca bir süre son bulmadı. Kürtlerin yarı yıkılmış Ermeni mahallelerine yerleştirildiği ve hükümetin ekmek dağıtarak sefalete çare bulmaya çalıştığı şehirlerde önceleri durum idare ediyordu. Fakat köylülerin Kürtlerden çekindiği ve zaten bitmek üzere olan erzaklarını korkuyla onlardan sakladığı köylerde durum farklıydı. Buralarda kıtlık başlamıştı sürülen bu zavallı insanlar arasında.

Ermeniler için yaptığım kurtarma çalışmaları hükümet tarafından hasetle ve kıskançlıkla izlendiği için ve insanoğlu olarak nihayetinde kardeşimiz olan Kürtlerin çektiği acılar beni derinden etkilediği için 1916 yılının Aralık ayında Halep’e gittim. Niyetim oradaki konsolosları bir yardım kampanyası için harekete geçirmekti. Böyle bir kampanyanın, Ermenilere yapılan yardımlar için de olumlu sonuçlar doğuracağına inanıyordum.

Hem Alman konsolosu hem de Amerikan  konsolosu talebimi olumlu karşıladı. Dönüştü yardıma ihtiyacı olanların sayısı hakkında bir fikir edinebilmek için, Suruç ve Harran ovalarındaki köylerden geçtim. 30 bin civarında insan bulunuyordu ve buna her gün kuzeyden gelen yeni kafileler ekleniyordu.

Aralık ayı sonunda konsoloslardan olumlu cevap aldım ve hemen akabinde Amerikan konsolosluğundan Bay B. Yanında 150 bin frankla beraber geldi. Alman konsolosu da 300 Ltq. (7 bin Frank) gönderdi bana. Farklı bölgelerden toptan buğday ve arpa satın alarak, açlık çeken insanlara dağıtma teklifim kabul edildi.”

Künzler çok güvendiği birkaç kişiyle birlikte Ocak ve Şubat aylarında birçok köye tahıl dağıttırmayı başarır. Ancak bir gün kendisi de köylere atla gidip dağıtımı yerinde gözlemlemek istediğinde içini burkan bir şeyle karşılaşır. Buğday sözleşme şartlarına uygun kalitede değildir, değiştirmek ister, köylülüleri başka bir köye yönlendirir. Ama insanlar o kadar açtır ki kötü de olsa buğdayı vermesini isterler…

Köylülerin sonunu ise 1917-18 kışında yeniden başgösteren kıtlık hazırlar… İyi mahsul alınmasına rağmen korkunç bir kıtlık sürgün edilen Kürtlerin hemen hepsinin kurban olmasına yol açar…

Künzler, sadece Ermeni ve Kürtlerin değil, Arapların da Jön Türklerin imha planı dahilinde olduğuna da dikkat çekiyor… Bu da aynı kitapta (2) “Onların budanması gerekiyordu kanlı eylemlerle. Fakat bu plan gerçekleştirilemedi, Arapları ele geçirmek zordu çünkü. Arkalarında İngilizlerin olduğu da biliniyordu. Bir jandarma subayı, Türklerin savaştan galibiyetle çıktıktan  sonra Arapların da hesabını göreceğini, şahsen Arapları kılıçtan geçirmekten çok memnuniyet duyacağını söyledi bana” sözleriyle anlatır…

Leyla Poyraz 

 

(1)Kan ve Gözyaşları Ülkesinde -Dünya Savaşı Sırasında Mezopotamya’da Yaşananlar 1914-1918 (Belge Yayınları) Sayfa 110

(2)Kan ve Gözyaşları Ülkesinde -Dünya Savaşı Sırasında Mezopotamya’da Yaşananlar 1914-1918 (Belge Yayınları) Sayfa 112

3484