Jöntürkler ve Almanlarin amaci Rumlari Tamamen ortadan kaldirmakti-Evin Çiçek
“Yunanların ve Ermenilerin katliamlarını organize eden Jöntürkler ve Almanların amaçları, bu soyları tamamen ortadan kaldırmaktır. Balkan savaşlarından önce ve sonra Yunanlıların, Trakya’dan göçe zorlanmaları başlatılmıştı. Balkan savaşlarından ötürü sürülen Türklere, Asya kesiminde yer bulmak amacıyla, Kios’dan ve Midilli’den, 250 bin Yunan, Yunanistan’a sürülmüştü. Savaş öncesi yapılan baskıların amacı Trakya’dan ve küçük Asya’dan, Yunanları kovarken, bu dönemde Anadolu’daki Yunan soyunu kesinlikle ortadan kaldırmaktır.
….(…)…Bir keresinde Pera Başpiskoposu Konstantinopolis’den, Atina’ya, Krala rica etmeye giderken, kral tarafından kabul edilmiyor. Onun yerine Kraliçe Sophie kendisiyle, saray da kısa bir görüşme yaptıktan sonra şu cümleleri kullanıyor. “Kralın iradesi odur ki hemen Konstantinopolis’a dönün ve orada Türklerle yaşayınız.”
Gerçek şu ki, Almanların suçluluğu ortada. Onların ellerinin Balkanlardaki savaş ve baskıların içinde oldukları görünür biçimdedir. Alman generali Von Jagow, 1914 Nisan’ında Yunanları suçluyordu. Her Yunan’ın panhellenesizmin bir ajanı olduğunu ileri sürerek, bundan ötürü Osmanlı’nın tehlike de olduğunu belirtiyordu.
Bir yandan Yunanistan Kralı bu olan bitenlerin Osmanlı yönetimindeki ajanlar tarafından yapıldığını iddia ederken, Filistin’deki Alman Bankası ve Alman ajansları, Müslümanların, Hıristiyanlara kinlenmelerini sağlamak için, kin telkin etmek için, Müslümanları şiddet propagandasına itiyorlardı.
Almanya, Haziran 1915’de Andrinopl şehrinde imzalanan Osmanlı ve Bulgar antlaşmasından haberdardı. Bu antlaşmanın ikinci maddesine göre;
+ Doğu’da Yunanların ticaret yapma hakları ortadan kaldırılacaktır.
+ Müslüman şirketleri ihracat ve ithalat mallarını sadece Müslüman ülkelere ve kişilere yapacaklar.
+ Yunanlarla bütün ticari ilişkiler kesilecektir.
+ Patrikhanenin hukuki ve dini üstünlükleri kısıtlanacaktır.
+ Yunanca eğitim yasaklanacaktır.
+ Müslüman grupların Hıristiyanlarla evlilik yapmaları zorla teşvik
edilecektir.
POLİTİK JENOSİD:
Konstantinopolis’e özel bir görev için gelen Lepsius adında bir Alman; Haziran 1915’de, Yunanlılara ve Ermenilere yönelik yapılan baskıların tek programlı olduğunu ve bütün Hıristiyanları ortadan kaldırmayı, sadece Müslüman bir devlet oluşturmayı amaçladığını açıklıyordu.
Talat ve Enver, ülkenin gerçek efendileriydiler ve bunların yaptıkları her şey, bütün olan bitenler, Konstantinopolis’da ki Alman Genelkurmayı’nın bilgisi dahilindeydi, biliniyordu. General Liman Von Sanders’in bu konudaki suçluluğu açık ve ispatlıdır. Onun bu sorumluluğu üstünden atmak için Konstantinopolis’de ki bir gazeteye gönderdiği mektup da buna kanıttır. Açıkça bu sorumluluğu üstünden atmak istiyordu.
Mart 1917’de, Yunanistan Dışişleri bakanı M.Callerghis, büyük vezir Talat Paşa’ya gönderdiği bir mektupta, Yunanlıların Ayvalı ilçesinden göçe zorlanmalarından dolayı durumu protesto ediyordu. Talat Paşa bunun üzerine, General Liman Von Sanders’e bir telgraf çekerek, göçe zorlamaların durdurulmasını ister.
General Liman Von Sanders, Talat Paşa’ya cevap verir:
“Eğer bu göçe zorlamaları durdurursak, o zaman Osmanlı Ordusu’nu güvenceye alamayız. Savaş zamanındaki askeri zorunluluklar, siyasal düşüncelerden üstün gelir.
Şu maddeleri referans yaparak, tümünü kesinlikle uygulamak gerekiyor:
1-Seçkinliğin ortadan kaldırılması
2-Grekleri-Yunanları toptan askere alma
3-Mallarına el koyma
4-Zorla islamlaştırma
5-Göçe zorlama
6-Katletme…”
Bütün okullarda Türk dili öğrenimine başlatılacaktır.
Türk müfettişler programları, ders saatlerini tespit edecekler.
Coğrafya, Osmanlı tarihi, Türk terminolojisiyle öğretilecek.
Rum Ortodoks kilisesi, patrikhane rejimine, statüsüne son verilecek. Mallarına el konulacaktır. Mesela Patrikhane Rum genç kızlarının Türkler tarafından kaçırılmalarına karşı çıkarsa, buna müdahale edecek hiçbir yetkisi olmayacaktır. Dolayısıyla bu iş anne ve babaya kalacaktır.
Patrikhane, Marmara kesimindeki göçe zorlamalara karşı protesto yaparken, Talat, Patrikhaneye şöyle cevap verir:
“Bu iş dini şeflerin görevlerine aykırıdır. Siz kendi dini görevlerinizi yerine getirin.”
Yunan sivil ve dini topluluklarının bütün mallarına devlet el koyar. Trakya’da, Marmara’da ve küçük Asya’da olan Yunanlılar, Yunanlılar arasında en fazla acıyı çeken kesimlerdirler. Neden bellidir, “askeri zorunluluklar”…
Mesela Yunanlar, denizaltı gemilerine benzin ya da gıda ürünleri vermekle suçlanırlar.
Anayasanın kabul edilmesiyle ilk Hıristiyanların toptan askere alınmaları başlar. Yasaya göre 31 yaşına kadar olan bütün Hristiyanlar asker olmak zorundadırlar. Bu yaşı geçenler para cezası ödeyeceklerdir. Osmanlı savaşa girince, askere alınma yaşı 48’e çıkarıldı. Ondan sonra sınıflarına katılmayan kişiler için 45 lira ceza alınıyordu. Hıristiyanlar, askerlik yapmaya alışkın olmadıkları için para verip, askerlikten muaf olmak istiyorlardı. Bu parayı temin etmek için de bütün mallarını satıyorlardı.
İşçi taburları; Jöntürkler, işçi taburlarını kurmuşlardı. Bu taburları imparatorluğun iç kısımlarına gönderiyorlardı. Bu taburlar, yol çalışmalarında, inşaatlarda, özellikle Toros tünelinin yapımında, padişaha bağlı bahçe ve tarlalarda çalıştırıyorlardı. İşçi Taburları’na konulanlar İmparatorluğun bütün bölgelerinde yüzlerce kilometre yol yürüyorlardı. Çoğu bu yürüyüşlere dayanamayarak iskelet durumuna geliyorlardı. Özellikle Mezopotamya’nın yakıcı ovalarında ve Kafkasya’nın buzlu dağlarında onbinlercesi ölüyordu. Günlük gıda olarak; bir parça ekmek, ya da iki zeytin tanesi, bir parça kurumuş balık veriliyordu. Elbiseleri yoktu. İşçi taburlarının çoğu tifo ve kolera hastalıklarından dolayı can veriyorlardı. Bunların çoğu jöntürk muhafızları tarafından katledildiler.
Verilen bilgiye göre; 150.000 Grek-yunanlı işçi taburlarında can verdiler .
Konya’daki Hıristiyan mezarlığında her mezara 5-6 kişi gömülmüştür. Aşağı yukarı küçük Asya ve Trakya’da 250 bin Yunan, Yunanistan’a geçmeyi başardı. Bunlardan 40 bini , Makedonya’daki Yunanistan Ordusu’nun hizmetine girdi. Askerden kaçıp yakalananlar, Jöntürklere korkunç işkence yapmaları için olanaklar veriyorlardı. Jöntürkler, onlara işkence yapıyorlardı.
Askerden kaçanların aileleri İmparatorluğun iç bölgelerine göçe zorlanıyorlardı. Ailelere de aynı işkence yöntemleri uygulanıyordu. 300 asker firarisinden ötürü üç ay içinde Kresunde bölgesinde 88 köy tümden imha edildi. Aşağı yukarı 30 bin kişi, kadın, çoluk, çocuk, kış mevsiminde Angora’ya kadar, üzerlerine kendilerine ait hiç bir şeyi almadan, zorla yürütüldüler, göç ettirildiler. Çoğu yolda öldüler. Aralık 1914’de, Ayvalı kenti Jöntürkler tarafından kuşatıldı. Bütün erkekler tutuklandı. Kadın ve kızların ırzlarına geçildi.
Hükümetin cevabı ise şu oluyordu: Bu ilkiydi. İkincisinde, toptan imha edeceğiz. Kadınları tekmeleyip, denize atacağız.
Ticaret; bu arada Yunan ve Ermeni ticareti el koyma yöntemiyle tamamen ortadan kaldırıldı. Hiçbir gerekçe gösterilmeden zengin olanların mallarına el konuldu, talanlar yapıldı. Her Müslüman’ın, Yunanlara ait olan eve girme ve istediğini alıp, götürme hakkı vardı.
…(…)…bir başka şey; Almanlar, angarya sistemini kurmuşlardı. Yunanlar, Müslümanların topraklarını ekip, biçmek zorundaydılar. Kendi tarlalarını ekmeye zaman bulamıyorlardı. Eğer kendi tarlalarında çalışmak isterlerse, Türkler, derhal onlara engel olur ve bütün köyü angarya işinde çalışmaya zorlarlardı. Suları kesilirdi. Onlar, aç ve susuz bırakılırlardı. Daha sonra serseri grupları gönderip, onların mallarını talan edip, onları öldürüp boğazlarlardı.
Bunun için Yunan halkı binlerce kilometre uzaklıktaki dağlara zorla göç etme seçeneğine mecbur kalırlardı. Bu da o dağlarda açlıktan ölmeyle sonuçlanırdı. 1915’te, bu koşullarda, zor kullanılarak, göçe zorlanan insan sayısı 450 bin kişidir.
Göçe zorlama yasası; Konstantinopolis ve Smyrne Hellenesizmin iki büyük merkezidirler. Hiç biri kendisini bu imhadan kurtaramaz. Katledilen Yunan sayısı oldukça yüksektir. Sonuç kesin; Hıristiyanları, köylerinde yaşamaları yerine ya işçi taburlarına, ya hapishaneye gönderirler. Kadın ve çocuklara gelince; onları, Müslüman köylerinin arasında göçe zorlarlar. Bu şekilde boşaltılan köy sayısı bindir.
Bu tür göçe zorlamalar dünya da asla görülmüş değildir. Yalınayak, susuz, ekmeksiz, muhafızlar tarafından sürekli kamçılanan, dövülen, hiç dinlenmeden, uzun bir istikamete doğru yol almak. Binlercesi yorgunluktan, ızdıraptan, yol uzunluğundan can verirler. Yeni doğan çocuk, annesi tarafından terk edilir.
Yolda herhangi biriyle görüşmek, alışverişte bulunmak, tanıdıkla konuşmak yasaktır. Boşaltılan bütün Yunan köylerine türkler ya da İslamı kabul etmiş dönmeler, yerleştirilirler. Panderma’da (Bandırma), Alman generali Liman Von Sanders, din değiştiren, İslama dönmüş olan genç kızlar için bir yetimhane kurar. Oradaki Yunan toplumu için bin liralık alış veriş yapar.
Müslüman köylerine yerleştirilmiş Yunan ailelere ise İslam’ı kabul etmedikleri sürece, kendilerine hiç bir şey satılmayacağı söylenir. Hıristiyan göçmenlere Müslüman olana kadar sadece 20 cantim verilecektir. Ege ve küçük Asya’daki göçe zorlamadan sonra sıra Karadeniz’deki Yunanlara gelir. Korkunç rakamlar; Bitlis eski valisi Rafet Paşa kendisine verilecek görevleri yapmak üzere biçimsel olarak Samsoun-Amissos’a tayin edildi. Sadece Trebizonde kentinden 150 bin kişi göçe zorlandı. Ermenilerin uğradıkları zulme uğramamak için yüzlerce genç kız intihar etmeyi tercih edip, kendilerini ırmağa attılar. Samsoun-Amissos eyaletinde 108 köy toptan imha edildi. Özellikle dağ köylerinde bu sayı daha da fazladır.
Özet olarak; 450 bin Yunan göçe zorlandı ve öldürüldü. 150 bin kişi işçi taburlarında çalıştırılarak, öldürüldüler . 250 bin kişi küçük Asya’dan ve Trakya’dan, Yunanistan’a kaçtı. 350 bin kişi Balkan savaşlarından sonra, büyük savaştan önce göçe zorlandılar. Bu olaylar halen devam ediyor.”
(Jeanne Z. Stéphanopoli Histoire Complete des Massacres-Un Plan Diabolique, Paris, İmprimmerie Chaix, 1919 / MFICHE 4 / Bibliothèque Nationale de France 4 J 719(31))