Cumartesi Kasım 9, 2024

Kitlelere bakış açımız üzerine birkaç not

Kaypakkaya-Partizan
Gerilla mücadelesinde gerillayı düşman karşısında avantajlı konuma getiren beş temel ilke vardır. Bunlar; İnisiyatif, esneklik, gizlilik, arazi bilgisi ve kitle desteğidir. Bunlardan ilk dördü gerillanın hareket kabiliyeti ile ilgilidir. Kitle desteği ise gerillanın kitlelerin savaştaki dinamik ve belirleyici rolüne dair yaptığı vurgudur. Gerilla savaşı, kitlelerin kendisinden teknik donanım olarak daha güçlü, daha düzenli bir orduya karşı vermiş olduğu mücadele biçimidir. Bu savaş basitten karmaşığa, dağınık ve sistemsiz birliklerden düzenli ordulara savaş kabiliyetini geliştiren bir seyir izleyecektir. Vurguladığımız gibi gerilla savaşı kitlelerin demokratik halk devrimini kurmada izlediği temel savaş biçimidir.

 

Bu anlamda gerilla savaşımızın temelinde kitlelerin örgütlenmesi ve savaştırılması yatmaktadır. Ülkemiz koşullarında kendini halk savaşı stratejisi olarak ifade eden devrimin yolu, kitlelerin komünist partisi önderliğinde bu temel savaş biçimi ile birleştiği oranda olacaktır.

Savaş geçmişimiz çerçevesinde halk savaşının genel stratejik rotasını izleyen bir hareket olmamıza karşın gelinen aşamada gerek nicel bir birikime dönüşmesi noktasında kitleler savaşımızın bir parçası haline getirilememiş gerekse de gerilla savaşı kitlelerin içinde kendi özgün mücadele biçim ve araçları yaratılamamıştır. Bunun nesnel nedenleri vardır ama yazımızın konusu bu değildir. Bunları da içermekle beraber esasta kitle faaliyetimizin içerik ve niteliği ile ilgilidir. Hareketimiz belli dönemler kitlelerin örgütlenmesi ve kitlelerin yüzünün gerilla savaşına çevirdiği dönemleri ve buna bağlı olarak güçlü canlanmaları yakaladıysa da bunda süreklilik ve bütünlük oluşturulamamıştır. Bugün gelinen aşamada kitlelerin içinde yaşadığı koşullar her zamankinden daha fazla kötüleşmiş; sosyal hak gaspları, esnek üretim, tarım üretimine getirilen kotalar, Kürt ulusunun maruz kaldığı baskılar, artan kadın intiharları ve cinayetleri demokratik halk devriminin objektif koşullarının her zamankinden daha fazla olduğunu bize göstermektedir. Emperyalist tekeller her zamankinden daha fazla ülkemizde kurumsal bir yapı olarak sömürü ağını derinleştirmiştir. Bunun sonucu olarak işini kaybedenlerin sayısında rekor düzeydedir. Keza, küresel krizin yapısal etkileri yoksulluk oranını da derinleştirerek yayılmaktadır. Ki; sağlık, eğitim vb. alanlara yönelik saldırılara paralel emekçilerin bu temel alanlara ulaşması zorlaştırılmış, sosyal haklar sermayenin tekeline bırakılarak ticaretin pazar alanı genişletilmiştir. Esnek üretim ile de, sömürürünün sınırının olmadığını gözler önüne sermişlerdir.

Yine tarım üretimine getirilen kota bir tarım ülkesi olan Türkiye’de, başlıca tarım ürünleri ihraç edilir durumdan ithal edilir duruma gelmiştir. Köylülüğün üretim alanında maruz kaldığı bu saldırılar, köylü kitlesini yoksullaştırmış, üretim azami oranda düşmüştür. Ürettiği üründen başka geliri olmayan köylüler kendiliğinden bir çıkış yolu aramaktadır. Kürt ulusunun maruz kaldığı baskı yeni yeni biçimler alarak üst boyutta yaşanmaya devam ediyor. Artan kadın intiharları ve töre cinayetleri umutsuzluğun patlama noktalarıdır.

Kitlelerin durumuna ilişkin yukarda genel hatlarıyla vurguladığımız bu gerçeklik gelişim dinamiklerimizin zeminidir. Kitlelerin devrimdeki dinamik rolünü, kavrayış düzeyimizi bu zemin üzerinde değerlendirmek gerekiyor. Kitlelerin savaşımızdaki rolü noktasındaki kavrayışımızda bilinç kırılması yaşadığımız bir gerçektir. Aksi takdirde mevcut durumumuzu başka türlü açıklayamayız. Kitlelere gitmek ve onlarla ilişkilenmede her zamandakinden daha çok nedenimiz vardır. Kitleler yaşadığı sorunlara çözüm yolları ve kanalları aramaktadır. Bundandır ki başkan Mao’nun dediği gibi “kitlelere güven pratik bir sorundur.” Bu sorunun ortadan kalkması için her zamankinden daha çok kitlelere gitmek, kitlelerle ilişkilenmek durumundayız.

Bunları ifade ederken elbette ki kitlelere hiç gidilmediği, kitlelerle ilişkilenilmediği anlaşılmasın. Tam tersine kitlelerin dinamik rolüne yaptığımız vurgularda Türkiye devrimci hareketi içinde özel bir yerimiz vardır. Kitlelere dair vurgularımız güçlüdür, fakat sorun da burada yaşanıyor. Bu kadar çok kitlelerden dem vurup kitleleri örgütlemede ve savaştırmada yeterli adım atamamak genel vurgularımızın ve genel ezberlerimizin bozulmamasının sonucudur. Öyleyse kitlelerle kurduğumuz ilişkide ve bu ilişkinin niteliğinde bir problem vardır. Bu problemin doğru bir şekilde analiz edilip çözülmesi gerekir. Her şeyden önce genel vurgularımızın ötesinde kitlelerin rolüne dair kavrayış ve bilinç zayıflığı vardır. Bunun temelinde ise kitle çizgimizin özümsenmesi ve teorik alt yapısının derinleştirilmesi, pratikte uygulanması ve adımlarının güçlendirilmesi gerekiyor. Bu zayıflığı kitle faaliyetimiz içerisindeki pratik adımlarımızın niteliğinde ve sonuçları itibariyle değerlendirebiliriz. Kitle faaliyetimize damgasını vuran ve pratik boyutta yeterli sonuçlar almamıza engel teşkil eden nedenler nelerdir? Bunları şu temelde sıralayabiliriz.

a) Yüzeysellik

b) Kendiliğindencilik

c) Kitlelerin somut durumuna hâkimiyetsizlik

d) Kitlelerin sorunlarına bakış açımızdaki darlık

e) Kitlelerin kendi sorunlarıyla kendi sorunlarımız arasındaki kopukluk

f) Alışkanlıklarımızın kitle faaliyetimize rengini vermesi vb.

Yüzeysellik vurgusunu niye yapıyoruz? Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, kitle faaliyetimizde ve kitlelerin sorunlarına yaklaşımımızda genel ezberlerimizin ve genel kalıplarımızın dışına çıkmada bir kendini tekrar etme durumu vardır. Ve bu sorun kitlelerin sorunlarını araştırma, inceleme ve analiz etmede ve bunu süreklileştirmedeki sıkıntılarımız bulunuyor. Ve tam da bu noktada pratiğin yol göstericiliği bizim için önemlidir. Gerilla alanı açısından değerlendirdiğimizde; Örneğin bugün Dersim’in kanayan yaralarından biri olan baraj saldırılarına karşı bir duruşumuz var, fakat baraj saldırısının kapsamı ve yaratacağı olası sonuçlar ne kadar araştırılıp analiz edilebildi? Bu anlamda bir bütün içeriğine hâkim olunamayan böylesi bir saldırıya müdahalemiz ve kitle faaliyetinde parçalı bir yaklaşım ve karşı koyuşu yaratır. Ki olan da budur. Bu örnekleri daha da sıralayabiliriz. Koruculuk, karakol yapımları, köylülerin kendi aralarındaki sorunlar (yol, su, arazi vs.) kapsamında da ele alındığında yüzeysel bir ele alış kendini tekrar eden bir pratikten öteye gidemez.  

Bu süreç kendi doğallığı içerisinde pratikte kendiliğindenciliği doğurduğu gibi, müdahalelerimizde sorunu ele alış biçimlerimizde genel kalıplarımızın dışına çıkamamayı yaratmaktadır. Alışkanlıklarımız, mevcut tarzın dışına çıkamayışımız, düşünsel dünyamızda kendisini fazlasıyla hissettirmektedir. Daha fazlasını düşünmek genel çerçevesinden çıkıp daha ayrıntılara inip oradan yakaladığımız parçaları güçlendirip genel bakış açımızı derinleştirebiliriz. Bu da alışkanlıklarımızdan sıyrılmakla olur.

Kitle faaliyetimizde sıraladığımız maddeler kitlelere faaliyetimiz içerisinde verdiğimiz konum ve iktidar bilincimizle doğrudan alakalıdır. Değişim ve dönüşümü ne kadar çok arzuladığımızla ilgilidir. Mevcut düzeni yıkma, yerine Demokratik Halk Devrimini kurma iddiamız ne kadar güçlü ise kitlelerin faaliyetimizdeki konumu o kadar güçlü olur. Eğer bu noktada bir zayıflık varsa bu iktidar bilincimizdeki zayıflıktan ileri gelmektedir. Bizi başarıya götürecek olan MLM ideolojimize göre derinlemesine bir şekilleniş içerisine girmekken diğeri de kitlelerin DHD’deki rolünü kavramak ve bu konuda bir şekilleniş yaratabilmekle olur. Başarıya kilitlenmek, kitlelerle birlikte düşünmek, onlarla birlikte yürümek ve iktidarı onların iktidarı haline getirebilmektir. Aksini ifade eden durumlar ve dahası da çalışma tarzımızdaki küçük burjuva alışkanlıklar bizi başarısızlığa, dar bir çevreye hapsetmeye götürür. Bu, başarıya inanmamaktır.

Genel yaşamımızın devrimcileşmesi dediğimizde ifade ettiğimiz bu çerçeve içerisinde olacaktır. Ki, zaten kendisini günlük faaliyet içerisinde üretmeyen, kendisini kitle faaliyeti çerisinde şekillendiremeyen bir yaşam devrimci bir kimlik özelliğini giderek kaybeder. Devrimcilik, eski olanın yerine yeni olanı koymaksa yeni olan başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi sınıf içerisinden çıkarılacaktır. Bu anlamda sınıfın bilimine yani MLM’ye bunun stratejik yönelimine yani halk savaşına gereken önemi vermeli, bu bilimi kavrayışımızın zirvelerine çıkarmalıyız. Kolektifin tüm militanları kitle çizgimiz konusunda teoriye gereken önemi vermeli ve ilgi düzeyini yükseltmelidir. Teoriye ilgi dediğimizde bizzat teorinin öğrenilmesi ve incelenmesinden bahsetmekteyiz. Bu da politikaya kitlelerin yaşadığı sorunlara ilginin artırılması ve bu sorunların içine girilmesiyle olacaktır. Çünkü kitlelerin yaşadığı sorunlar demokratik halk devrimimizin sorunlarıdır. Bu bakımdan kitlelerin daha özeldeki sorunlarından yani işsizlik kendi aralarındaki anlaşmazlıklar mülklerine dair sorunlar vb.den daha genel sorunlarına kadar barajların yapılması, köy boşaltmalar, operasyonlar, özelleştirmeler, hak gaspları vb.’ne kadar incelenmesi araştırılması ve analiz edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede düşündüğümüzde bulunduğumuz alandaki kitlelerin yaşadığı sorunlar düşmanımızın kitleler üzerindeki etkisi saldırıları bunun kapsamı etki düzeyi analiz edilmeli kitle politikamız bunlar üzerinden şekillendirilmelidir.

Ve dahası her şeyden önce kitlelere gitmek onların kapılarını çalmak gerekir. A/P çalışmalarımızın merkezinde de kitlelerin sorunları istem ve talepleri vardır. Kitlelerin istem ve taleplerine vakıf olmadan bunlar üzerinden A/P çalışması yapılamaz. Zaten bunları içermeyen bir A/P çalışmasından da istenen verim alınamaz.

Sonuç olarak;

Yazımızın başında da vurguladığımız gibi Halk Savaşı Stratejisinin rotasında yürüyen bir örgüt gerçekliğimizin gerilla savaşını büyütme, kitlelerin savaşı haline getirme sorunumuzun olduğundan bahsettik. Bu sorundan bahsettiğimiz yerde kitlelere gitme sorunumuzdan da bahsetmek gerekir. Her şeyden önce mevcut savaş düzeyimiz kitleleri harekete geçirme onların yüzünü mücadeleye çeviren bir boyutta değildir. Mevcut gerçekliğimiz bunun oldukça gerisindedir. Sınıf mücadelesinin görevleri bu gün bizden daha fazla enerji, daha fazla sorumluluk yüklenmeyi beklenmektedir. Pratiğe uygulanma süreci içine girmeyen hiçbir düşünce ve politik kararın eksiklik ve yetersizlikleri görülemez. Bugün eksikliklerimizi konuşuyorsak bu pratiğe girdiğimizin göstergesidir. Fakat yetersizdir! Onun için; daha fazla pratiğe girmeli kitlelerle kurduğumuz bağları daha fazla güçlendirmeli onları kendi sorunlarının özneleri haline getirmeliyiz. DHD’nin omuzlarımıza yüklediği görev budur.

(Dersim’den bir Partizan)

1801