Komşu Ülkelere Savaş Yetkisi ! / H.Demirkaya
Türk egemen sınıfları ve T.Erdoğan liderliğindeki AKP, Suriye’ye yönelik kışkırtmalar vesilesiyle alelacele burjuva meclisinde savaş yetkisi aldı. “Tezkere” kelimesiyle özü, misyonu, amacı gizlenmeye veya “masum”laştırılmaya çalışılan başka ülkelere “savaş ilan etme yetkisi”dir.
Karar, yabancı ülkelere Türk silahlı kuvvetlerinin (TSK’nin) gönderilmesi ve görevlendirilmesi de dahil savaş ilan etme yetkisinin 1 yıllık süreyle hükümete ve başbakanına verilmesidir. Daha önce Irak Kürdistan’ına saldırı yönünde bu yönlü bir kararları vardı. Ancak kapsamı sınırlıydı. Suriye özgülünde alınan karar ise sınırlı olmayan bir savaş kararıdır. Söz konusu yetki, 4 Ekim 2012’de Bakanlar kurulunun kapalı oturumunda alelacele görüşülüp meclislerinde 129 red oyuna karşılık 320 oyla kabul edilerek verildi.
Ortamını hazırladıkları Suriye sınırındaki durum bahane edilse de, bu kararların sadece Suriye’yle sınırlı olmadığı açıktır; Türkiye’nin komşu ülkelerine savaş ilan etme, asker gönderme ve yerleştirme hesabına yönelik bir yetkidir. Emperyalist efendilerinin Suriye sorununda bir biçimde başarı kazanmalarının ardından, İran’a yönelik NATO şemsiyeli bir saldırıda yer almaya yönelik de hazırlık yapılmış olunuyor.
AKP hükümeti ve T.Erdoğan iktidara gelişinden beri efendisi ABD’nin işaret parmağına göre saldırgan bir çizgi izliyor. İktidara gelişinden beri efendisine kendisini kabul ettirmek ve onların güvenine layık olmak için savaş delisi bir çizgi izliyor.
Irak işgali öncesi Tc. ordusunun genel kurmay yetkilileri ABD ziyaretinde birlikte savaşa girme sözü vermişlerdi. Ama bir taraftan da isteksizlerdi; Saddam iktidarının yıkılmasını kolaylaştırmak için efendisi Irak Kürdistan’ını yanına çekmek için bölgesel bir yönetim isteğindedir, Tc’nin karşı olmasını dikkate almayacak, bari birlikte bir nevi kendi elimizle Kürt yönetimi yaratmayalım düşüncesiyle isteksiz olma gerekçesini mecliste “teskere” kararının çıkmasına attı. T.Erdoğan, kendisini iktidara taşıyan efendisine diyet borcunun önemli bir adımını göstermek istemesine rağmen “TBMM” ahırında “teskere”-savaş yetkisi- kararı çıkmayınca T.Erdoğan üzüldü ama kendisinden kaynaklanmadığını efendisinin de bildiği için rahatladı. Ordu ise “teskere” mecliste çıkmadı, üzgünüz görüntüsünü verse de efendisine yutturamadı. Zira efendisi faşist devletin faşist ordusunun devlet ve yönetimi üzerindeki ağırlığını bildiği için yutacak değildi. Hayırsız evlat olmanın, efendiye sadakatsizlik göstermenin bedelini müsait zamanda ödeyeceksiniz demiş oluyordu. … Sonra “erganekon”, “darbe teşebbüsü” vb operasyonlarıyla efendiye sadık olmamanın bedelini bir biçimde ödetiyordu. Tabi aynı zamanda onlar üzerinden de yerini alan çocuklarına gözdağı vermeye devam ediyor.
Irak işgali döneminde ordu efendisine sadakatsizlik gösterdiği için AKP savaş ilan etme kararını çıkaramamıştı. Ancak buna rağmen ordu ve hükümet geri cephede her türlü hava ve lojistik desteğini vermişti. …
Tc. devleti ve R.T.Erdoğan iktidarı, sonraki sürecinde emperyalist efendilerinin ihtiyaçlarına göre verilen görevler doğrultusunda hareket etti. Efendisi ABD’nin Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi(GBOP)nin eş başkanlığına uygun hareket etti ve etmeye devam ediyor.
Bu projenin bir ayağı da İngilizce kısa adıyla MEFTA denilen, bölge ülkeleriyle ekonomik ve ticari ilişkilerin kolaylığını sağlayan bir birliktelik sağlamaktı. Böylece batılı emperyalistlerin malları Türkiye üzerinden gümrüksüz gitmesinin yolu sağlanmış oluyordu. Bu amaçla bölge ülkeleriyle bir çok görüşmeler yapıldı. Ve ilk etapta somut adımı “Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasında “Yakın Komşular Ekonomik ve Ticaret Ortaklık Konseyi’nin” (Close Neighbors Economic and Trade Association Council-CNETAC)” 1 Ağustos 2010 de kurulması karara bağlanmıştı.
Adı geçen bileşenler arasında imzalanan “Deklarasyon ile uzun vadeli stratejik ortaklığın geliştirilmesi ve ekonomik entegrasyona doğru ilerlenmesi”… “Bu çerçevede malların ve kişilerin serbest dolaşımını öngören bir serbest ticaret alanı oluşturulmasını kararlaştırıldığı açıklan”mıştı(http://www.milliyet.com.tr/serbest-ticarette-ilk-adim atildi/ekonomi/sondakika/01.08.2010/1271010/default.htm). Bu çerçevede AKP hükümeti ve başbakan T.Erdoğan birçok görüşme sonrası kalabalık bir heyetle Suriye’ye giderek, ticari-ekonomik 50 civarında anlaşma imzalamışlardı. Takip eden süreçte ortak bakanlar toplantısı yapılıyordu. Yine birçok sınır kapısında karşılıklı kontrolü kaldırıldı. Şu anda yanlış hatırlamıyorsak Nusaybin de birlikte gümrük denetimine geçtiler. Başta bölge ülkeleriyle karşılıklı vizeli geçişleri büyük bir övünçle kaldırdıklarını ilan ediyorlardı. Ve dahası, Tc’nin geçmişte Suriye sınırına döşediği mayınları temizlemeye başladılar. (İhaleyi İsrail’li bir şirkete verme üzerinde kamuoyunda tartışmalar başlamıştı…) Sözde tarıma açacaklarını söylüyorlardı ama açmadılar. … Bütün bu sürece bakıldığında emperyalist efendilerinin istemleri üzerine adım adım planlı bir hesabın yapıldığı ortaya çıkmaktadır…. Şeriatçı gurup ve elamanlarının rahat gelip gitmeleri, eğitim almaları, hazırlık yapmaları ve yine her türlü patlayıcı ve silahların istenen yerlere rahat aktarılması, depolanmasının sağlanması için bunlar gerekliydi. …
Emperyalistler arasındaki güç dengelerindeki değişme ve aralarındaki rekabet ve üstünlük yarışının kızışmasının ürünü olarak, batılı emperyalistler “orta-doğu” bölgesinde yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyorlar. Buralardaki köhnenmiş uşaklarına karşı biriken halk tepkisini de kullanarak, buralardaki güçler dengesini yeniden ayarlamaya çalışıyorlar. Halkın ekonomik, demokratik, siyasal taleplerini iktidardaki simaların değişimine odaklayarak boğmaya çalışıp “muhalif” olanları da kontrolüne almaya çalışarak, onların bir kısmını iktidara taşıyarak, bir süre yıpranmamış güçlerle hareket etmek istiyorlar. Bu hesapla, “Arap baharı” adlandırmasıyla bilinen ülkelerde kitle eylemleri başladı. … Suriye’de de geçen yıl Mart ay’ında başladı. Bir kaç ay sonra efendilerinin desteğindeki Türkiye açıktan “Suriye muhalefeti”ni örgütlemeye, toparlamaya ve organize etmeye başladı. Bir taraftan Suriye devletine muhalif olan bütün kesimleri, her yerde toplayıp Türkiye’ye getirip “Suriye Ulusal Konseyi” adı altında birleştirmeye çalıştılar. Türkiye’de üslenmelerini sağlayarak böylece kendi yönetim ve kontrolleri altında tutmaya çalıştılar. Diğer taraftan “ “Özgür” Suriye Ordusu” (ÖSO) adı altında Türkiye’de silahlı çeteler oluşturdular. Bunlar, Libya, S.Arabistan, Tunus, Çeçenistan vb de getirtilen ve Türkiye’deki el kaide’cilerin de katılımıyla oluşuyordu. Suriye’de de birçok silahlı gurup vardır. Kürtler dışındaki silahlı gurupların çoğunluğunu ABD ve AB emperyalistleri ve ABD uşağı S.Arabistan, Katar başta olmak üzere B.Arap emirliği, Ürdün silahlandırıyor, finanse ediyor ve destekliyor. İsrail de el altında bilgi ve silah sağlıyor…
Türkiye’nin oluşturduğu “ÖSO”u Hatay’da üslenmektedir. Hatay’ın başta Altınözü ve Yayladağ ilçelerindeki kamplar bunlara tesis edilmiş durumdadır. Ana karargahının Apaydın Köyündeki kamp olduğu basına yansıdı. Oluşturdukları Internet sitesinde irtibat adresinin Hatay olduğu ve Türkiye telefonu tesis edildiği yer aldı. Ve yine gündüz Türkiye’de dinlendikleri, akşama doğru Türk devletinin sağladığı araçlarla ve Türk askeri araçlarının refakatiyle Suriye’ye sızıp eylemlerde bulunup geri döndükleri basında yer aldı. Kiralık katil sürülerinin komutanlarının kendileri basına yaptıkları açıklamalarda bunu itiraf ettiler. Buralar aynı zamanda El Kaide-En Nusra’nın da gayri resmi üssü rolünü oynuyor.
Suriye halkının ezici kesiminin, bu yabancı devletler adına çalışan katil sürülerine destek vermemelerinden dolayı ciddi zorluklar yaşadılar. Son dönemlerde gerici Suriye devletinin bu çetelere vurduğu darbelerden dolayı da ağır kayıplar aldılar. Bunun yanı sıra son dönemlerde, 28 Eylül’de aralarında “ÖSO”’nun 2 üst düzey yöneticisinin de bulunduğu silahlı bir gurup ÖSO’dan ayrılarak Suriye yönetiminin saflarına katıldı. 3 Ekim’de de Lübnan- Suriye sınırında 100 kişilik bir silahlı grup Suriye ordusuna teslim oldu. Bu yönlü bir çözülme eğiliminin gelişmesi, onlar ve onları besleyenler safında bir demoralize ve umutsuzluk yarattı. Onların çapulcu ve halka yönelik vahşice eylemlerinden dolayı Suriye halkı, emperyalist ve onlarının uşaklarının Suriye’ye burnunu sokmalarına karşı olan gerçek Suriye halk muhalefetinin de tepkileri sonucu teşhir oldular. Öyle ki, Suriye içindeki emperyalist yanlısı bazı “muhalif” gurupları bile rahatsız etti. Bu durumu tersine çevirmek için Tc devleti ve T.Erdoğan iktidarı harekete geçti, daha açık saldırı ve provokasyonlara girdi. 18 Eylül 2012’de Şanlıurfa‘nın Akçakale ilçesine 300 metre mesafedeki Tel Abyad Sınır Kapısını, Türk güvenlik ve istihbarat güçleri yanına aldıkları bazı katil sürüleri ile birlikte ele geçirdiler.
Ebyad, Suriye’nin Rakka iline bağlı bir ilçedir. Emperyalistler ve uşaklarınca haritaları oluşturulurken bir bütün olan yerleşim yeri ortadan ikiye bölünmüş karşı taraf Ebyad, bu taraf da Akçakale olarak adlandırılmıştır. Karşı tarafta Kürtler Temmuz’dan beri yönetimi ele almışlardı. Sınır kapısı kalmıştı….
Türk devletinin belirleyici rolüyle sınır kapısı ele geçirilip “ÖSO”ya bağlı “Türkmen Nur Hak gurubu” adını verdikleri çetelerini yerleştirdiler. O bölgeye saldırıda 8 de PYD’li katletmişlerdi. (19 Eylül 2012 http://haber.stargazete.com/dunya/ozgur-suriye-ordusu-8-pkkliyi-oldurdu/haber-690225)
Sınır kapısı alanını ele geçirme operasyonunu Televizyonlarda naklen yayınlayarak moral sağlatmaya çalışıyorlardı. Takip eden günlerde atılan havan topu mermilerinden birkaç tanesi sınırın bu tarafındaki yerleşim alanına düşmüştü. Karşı taraftaki Kürtlerde bu taraftaki Kürtlerde tedirgindi. Ama Tc devleti oluşturmak istediği ortamı bekledi. Bu taraftaki Kürtler, “Suriye’de gelenlere yer tesis ediyorsunuz bize de tesis edin, güvenlikli bir bölgeye yerleştirin” demelerine ve bu yönlü gösterilerde bulunmalarına rağmen bu talepleri karşılanmadı. Kamuoyu oluşturacak olaylar beklendi. Ya Suriye devleti yada sınırın öbür tarafına yerleştirdikleri çetelerinin (ki büyük ihtimalle de kendi çeteleri aracılığıyla yaptırıldı) atılan ve 2-3 Ekim’de bir eve isabet eden havan mermisiyle 3’ü çocuk 5 kişi yaşamını yetirip, bir kısım insanların da yaralanmasıyla birlikte o zaman velvele kopardılar.
Olaydan sonra halk kaymakamlığa yürüdü, kaymakamın kaçtığı, oraya giden Bakan F.Çelik de, 2.ordu komutanı Orgeneral Galip Mendi’nin de protesto edildiği basın ve TV’lere yansıdı. Akçakale halkı, basın mensuplarına “Savaşa kesinlikle karşıyız. Ama can güvenliğimiz yok, korkuyoruz. Suriyelilere nasıl kamp kurulduysa bizi de emniyetli yerlere götürmelerini istiyoruz” diyorlardı. (4 Ekim 2012 http://www.hurriyet.com.tr/planet/21622984.asp)
Top atışından 5 kişinin ölmesi, bir çok insanın yaralanması Türk devleti, Akp iktidarı ve T.Erdoğan’ın umurunda değildir. Birkaç Kürt’ten daha kurtulduk diye içte sevinmişlerdir. Ama hesapları için ihtiyaçları olduğundan dolayı iç ve dış kamuoyunda desteğini arttırmak için üzülmüş ve öfkelenmiş numaraları yaptılar ve demagojik söylemler eşliğinde jet hızıyla “savaş ilan etme yetkisi”nin hükümete verilmesi kararını çıkardılar. Açıktır ki savaş kararı çıkarmak için provokasyonu tertipledikleri ortaya çıkıyor. Aynı gün savaş yetkisi kararı alır almaz sabaha kadar Suriye’ye yönelik 70’e yakın havan topu atılarak 20’nin üzerinde asker, birçok tank, askeri araç ve bina imha ettiklerini övünerek açıkladılar. Tabi halka verdikleri can, mal zararından ve psikolojik işkenceden bahsetmediler.
Kuşkusuz bu çıkardıkları “savaş ilan etme kararı”yla bir çok hesap güdülüyor. Bunlardan öne çıkan hesapları şöyle sıralanabilir:
Birincisi, önemli kayıplar alan ve belli dağılmalar yaşayan “ÖSO” dedikleri paralı-kiralık katil sürülerine moral vermektir. Dağılmayın, dayanın-direnin, arkanızdayız, savaş kararı da çıkardık, efendilerimizin desteğiyle birlikte imdadınıza yetişiyoruz mesajı verildi. Ki bu mesajın rolünü onların ifadelerinde vermek daha uygun olur: Tel ebyad‘ı nasıl “aldıklarını” NTV kameralarına anlatan, “ÖSO”ya bağlı Türkmen guruplar” dedikleri çeteler, “Karşı tarafın askerlerini satın aldık, para her şeyin çözümü“dür diyorlardı. Ve ekliyorlardı, “Türkiye’nin Suriye’yi bombalamasından sonra rahatladık”. NTV muhabirlerinin “muhalifler”in toplantısından çektikleri bir görüntü de ise, “Türk ordusunun top atışlarının başlaması, durumu yüzde 99 değiştirdiğini” söylüyorlardı. Devam eden açıklamada ise “dıştan destek gelmezse bu savaş zor biter” demelerinden Türk devleti ve mevcut iktidarın savaş ilan etme kararıyla kime mesaj verildiği ve kimlerin imdadına yetişmek istediği ortaya çıkmış oluyor.
İkincisi, yalnız olmadığını, arkasında batılı emperyalist blok ve saldırgan gücü NATO’nun olduğunu her vesileyle hatırlatarak, bölge ülkelerini dolaylı tehdit etse de, Suriye devletini direk tehdit ederek korku ve göz dağı vermek, mevcut organizasyonunu bozup, başka düzeneğe sokmaktır. Suriye egemen sınıfları ve güvenlik güçleri saflarında bir korku, panik, kaygı, demoralize yaratıp parçalama ve saf değiştirmeleri sağlama hesabı gütmektedir.
Üçüncüsü, Afganistan, Irak, Libya da yapılan kitlesel katliamlar ve yıkımlar hatırlatılarak, halka korku verip saf değiştirmelerini sağlama hesapları yapılıyor.
Dördüncüsü, özel olarak da Suriye Kürtlerine gözdağı veriliyor. Osmanlı işgalci katliamcı ruhuyla onların torunları Türkler geliyor. “Özerklik”, “bölgesel yönetim” vb’ni aklınızdan geçirmeyin. Şimdiden, ya hemen kiralık katil sürülerim “ÖSO” ya bırakın, yada gelip sizi ezerim ve öylece “ÖSO” güdümüne sokarım mesajı vermek istiyorlar.
Beşincisi, Kürtler de dahil bütün Suriye “muhalefet”i, akıllı olun, birleşin, efendilerimizle birlikte sizler üzerine hesap kuruyoruz, anlaşmamaya devam ederseniz efendilerimle birlikte veya efendilerimin izin ve desteğiyle gelir ezeriz, Suriye işgaline karşı çıkan muhalif güçleri de ezeriz, iktidar nimetlerinden de mahrum bırakarak, sadakat gösterenleri iktidara taşırız mesajı veriyor.
Altıncısı, Tc.devleti ve AKP hükümetinin bu kadar savaş histerisiyle dolu olmasının ve sabırsız olmasının esas nedeni, efendilerinin kendisine verdiği görevler ve efendisine sadakat göstermeyi ispatlamasından daha çok, Suriye de bir Kürt yönetiminin oluşmasına tahammülünün olmamasından geliyor. Suriye Kürtleri daha organize olmadan, kendi yönetimlerini oturtmadan, onlara bunun fırsatını bırakmamak için nefesini enselerinde hissettirmek istiyor ve bir an önce saldırmak istiyorlar.
Tc devleti ve Akp iktidarı, savaş ilan etme kararı çıkarmadan önce ve takip eden günlerde, Tel Abyad Sınır Kapısının yanı sıra, Hatay Cilvegözü Gümrük Kapısı’nın karşısındaki Suriye Babesselam Sınır Kapısı’nı, Karkamış’taki Cerablus Sınır Kapısı’nı ve Kilis Öncüpınar Gümrük Kapısı’nın karşısındaki Esselame Sınır Kapısı’nı, komuta ettikleri “ÖSO” katil sürülerini de yanına alarak askeri ve sivil araçlarla gidip sınır kapılarındaki asker ve görevli memurları öldürerek ele geçirip “ÖSO” çetelerine bıraktılar. Tc devletinin sınırdaki askeri ve istihbarat örgütlerinin desteğiyle oralarda bulunmaktadırlar.
Suriye devletinin, provokasyonlara bahane yaratılmaması hesabıyla 10-15 km ye kadar Türkiye sınırına havadan ve karadan yaklaşmama kararıyla da birlikte, Tc.nin “Tampon bölge” hesapları fiilen hayata uygulanmış bulunuyor.
Türk devleti ve AKP hükümeti, çeşitli milliyetlerdeki Türkiye halkının büyük çoğunluğunun genelde başka ülkelere, özgülde Suriye’ye yönelik bir savaşa karşı olduğunu biliyor. Bir çok defa kamuoyu yoklaması yaptırdılar, hepsinden de halkın %65 ile %85 arası oranın savaşa karşı olduğu çıktı. AKP ise her vesileyle Suriye’ye yönelik savaş propagandası ve provokasyonları yaptı. Daha fazla tahammül edemedi, dayanamadı ve öncülük ettiği çeteleriyle sınır kapılarına saldırdı, kiralık katil sürülerini oralara yerleştirdi. Koruması altına alarak iç kesimlere sızdırıp eylemlerde bulundurarak geri sınır boylarına çekip bu tarafta dinlendirmektedir. Suriye’nin Türkiye’ye sınır bölgesinin büyük bölümü Kürtlerin kontrolünde. Ancak sınır kapılarını Türk devletinin saldırı ve provokasyonlarına yol açmaması için Kürtler henüz ele geçirip yerleşmediler. Suriye asker ve memurları vardı. Buraları, hem Kürtlerin ele geçirmesine tahammülleri olmamalarından dolayı harekete geçme ihtiyacı duymaları, hem de en zayıf halka gördüklerinden ve bir taraftan çetelerine moral kazandırırken, diğer taraftan “tampon bölge” fikirlerini hayata uygulamak için adım atılmak istediler. Suriye yönetiminin oralara saldırmasına zorlayarak iç içe geçmiş yerleşim yerlerinde provokasyon ortamı yaratarak iç kamuoyununun da desteğini yaratacak bahaneler bulurum veya oldu bittiye getiririm hesabı yaptılar. Sonuçta öyle de oldu. Suriye yönetimi Tc güçleriyle karşı karşıya gelecek fırsatı vermemek için “ÖSO” çeteleri yerleştirilen yerlere hava gücünü ve kara gücünü sürmedi, uzaktan havan topu atmakla yetindi. Suriye devleti bu durumuyla Tc ile savaşa girmek istemediğinden dolayı, bilerek ve hedef gözeterek Türkiye tarafındaki yerleşim yerlerine havan topu atmayacağı açıktır. Ya kaza olmuştur, ya da Suriye devlet güçleri atmamıştır, Türk devleti “ÖSO” denilen çetelerine attırmıştır. Ve hemen iç ve dış kamuoyunu yaratmak için yaygara kopararak çıkarmak istediği savaş ilan etme kararına bahane yaratmıştır. Provokasyon ve demagojik söylemler eşliğinde savaş ilan etme yetkisi halka dayatıldı. Kendilerini haklı çıkarmak, kalkın desteğini arkalarına almak ve haksız savaşın yıkım ve yüküne katlanmalarını sağlamak için her türlü provokasyon, yalan ve demagojiye başvurmaya bundan sonrada sistemli olarak devam edeceklerdir. Bu durumu görerek ve hesaba koyarak uyanıklığı elden bırakmadan yüzlerini ortaya çıkararak halk kitleleri içinde teşhir edilerek tepki gösterilmesi sağlanmalıdır….
10 Ekim 2012 / H.Demirkaya