Ne Zamanki Dersime Gelir:Sinan Toprak
Ne Zamanki Dersime Gelir
CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu seçim vesilesi ile Dersime gidiyor. Otobüsün üstüne çıkıyor ve "Sevgili Tuncelililer!.." diye başlıyor konuşmaya. Konuşması boyunca "Tunceli" deyip duruyor. Sesi kentin dört bir yanına dağılıyor. Kılıçdaroğlu böyle bağıra bağıra konuşurken ara sokaklardan birinde kahvede yaşlı bir amca oturmuş çayını yudumluyor. Onu gören kahveci "Amca" diyor "sen niye gitmedin hemşehrini dinlemeye?" Yaşlı adam demli çayından bir yudum, sigarasından bir nefes alıyor, kahveciye dönüp şöyle diyor: "Vallayi kaveci efendi, Kemal bey Tunceline gelmiş. Ne zamanki Dersime gelir, ben de o zaman giderim onu dinlemeye."
Önce Onu Söyleyin
Dersimde, allahın da yerini unuttuğu bir köy. on iki eylül öncesi dönem. nasıl oluyorsa bir grup devrimcinin yolu, bu unutulmuş köye düşüyor. türkçesi zayıf yaşlı bir amcanın evine konuk oluyorlar. "amca biz halkın kurtuluşuyuz" diyorlar, ve amcaya sıkı bir propaganda yapıyorlar. onlardan bir müddet sonra yine bir kaç devrimci geliyor. onlar da "amca biz halkın yoluyuz" deyip, uzunca konuşuyorlar. derken, bir üçüncü grup konuk oluyor amcaya. "amca biz halkın birliğiyiz" deyip, ömrünün son günlerini yaşamakta olan amcaya onlar da sınıf bilinci aşılıyor. üçüncü grubun ardından köye yine bir kaç devrimcinin yolu düşüyor. doğru amcanın evine gidiyorlar. "amca" diyorlar "biz halkın gücüyüz..." bu ziyaretlerden usanmış olan amca, "ero yavrum" diyor, "bu halk kimdir, bizden ne istiyor. önce onu söyleyin, sonra konuşun kadanızı alam!"
Polis Basar Masar
70'li yılların ortası. devrimcinin biri, sokakta çocukluk arkadaşına denk geliyor. uzun zamandır görüşmemişler. sarmaş dolaş oluyorlar. devrimci "gel bize gidelim, misafirim ol" diyor. "oturur eskiyi yad ederiz" diye de ekliyor. arkadaşı da kabul edince, yola koyuluyorlar. yalnız arkadaşı, politikaya bulaşmayan, orta karar bir imiş. neyse, varıyorlar eve. duvarda dönemin devrimci önderlerinin resimleri asılı. misafir hafiften bir tırsıyor ya, belli etmemeye çalışıyor. biraz sonra bizim devrimcinin oğulları geliyor, misafire hoş geldin demeye. misafir "allah bağışlasın, ne tatlı çocuklar bunlar böyle, isimleri nedir" diye soruyor. "bu ibrahim, bu mahir, bu deniz, bu hüseyin, bu yusuf, bu da ulaş" diyor devrimci. misafir ayağa kalkıp "abi bana müsaade" diyor. şaşıran devrimci "hayırdır, ne oldu? daha yeni geldik. hele dur bi yemek yiyelim, biraz muhabbet edelim, nereye böyle" diyor. misafir "abi" diyor "sen beni ev diye aldın hücre evine getirdin. biraz sonra polis molis basar, neme lazım, ben iyisi mi gideyim."
Sakın Ele Geçme
70'li yıllar. Polis harıl harıl bir devrimciyi arıyor. Şurada olabilir, burada olabilir diye sağa sola sürekli baskın düzenleyip, sıkı sıkı kimlik kontrolü yapıyor. Bir gün apolitik adamın birini kimlik kontrolünde çeviriyorlar. Aradıkları kişiye benziyor diye gözaltına alıp, sorgu merkezine götürüyorlar. Adamcağız, "ben o değilim, bakın benim adım şu, filankesim" diyor ya, polisler ellerindeki fotoya bakıp, "bırak ulan yalan söylemeyi, bu kimlik sahte, sen o'sun" deyip verediyorlar sopayı, dayağı, işkenceyi. İki haftalık ağır bir sorgu sürecinden sonra, sorguladıkları adamın aradıkları kişi olmadığını anlayıp bırakıyorlar. Bir benzerlikten ötürü dünyanın işkencesini görmüş olan adam gazeteye ilan veriyor: "Sayın X, sana benziyorum diye gözaltına alınıp, iki hafta işkenceye maruz kaldım. Birader ne yap ne et, polisin eline geçme. Benzerine bunu yapan, aslını kesin öldürür. Bu arada, benim de elime geçme. Kabahatin yok bu işte, biliyorum ama, yine de yakalarsam bana benzediğin için seni fena döveceğim. Allah yardımcın olsun."
Osman Anamızı Beller
yine 70'li yıllar. iki alevi demokratı gözaltına almışlar. gözleri bağlı sorguya götürmüşler. alevilerden biri diğerine "can, uzun tutmazlar bizi. bizim öyle illegal bir işimiz yok. bir iki soru sorar bırakırlar. endişelenme" demiş. öteki "umarım. bakalım!" diye yanıt vermiş. sorgulamayı yapan polis "ulan benim adım ebubekir, adamı bülbüle çeviririm ben!" diye bağırıp bol dayaklı bir sorgulama yapmış. sorgudan sonra, savcıya götürmüşler iki aleviyi. iyimser alevi "polisin adeti işte, illa ki gözaltına aldıklarını dövecekler. şimdi savcı bizi bırakır" demiş. pesimist olan yine "umarım. bakalım!" diye yanıt vermiş. adı ömer olan savcı hakaret ede ede ifadelerini aldıktan sonra, iki aleviyi tutuklama talebiyle hakime yollamış. iyimser alevi "savcı da işte polisin aklına uyuyor. ama bak, hakim bizi kesin bırakır" demiş. pesimist alevi, yanlarında duran polis memuruna "af edersiniz memur bey, bizim meseleye bakacak hakim beyin adı ne acaba, biliyor musunuz" diye sormuş. polis "osman, osman bey" diye yanıt vermiş ters ters. pesimist alevi arkadaşına dönüp "ebubekir dövdü, ömer sövdü, osman da kesin anamız beller" demiş.
Allahtan Yangın Çıkmamış
İki metreye yakın boyda, 120 kilo ağırlığında bir köylü bir gün kasabadaki akrabalarının yanına gider. İki üç gün boyunca sofraya konmuş ne varsa siler süpürür, kırıntı bile bırakmaz. Öyle çok yer içer ki, ev sahipleri de şaşalar. Gece vakti misafir köylü rahatsızlanır. Apar topar hastahaneye götürürler. Doktor ve hemşireler hemen müdahale ederler, adam yoğun bakıma alınır. Biraz sonra doktor çıkar ve adamın akrabalarının yanına gelir. "Nesi var dohtor" diye soran adama, "Valla beyfendi, hastada mide yanması var" diye yanıt verir. Oturduğu yerden denileni dinleyen adamın karısı, doktora şunu der: "E bööle okuz gibi yerse, midesinde yanma olur tabii. Allahtan yangın mangın çıkmamış!"
3000 Ossa Ne Oluuu
eskiden arabaların motor gücünü anlatmak için "şu kadar beygir gücünde" denirdi. işte o zamanlar köylünün biri kendisine bir araba almış. sorana sormayana "şu gordüğün tomofil var ya, tamı tamına 300 beygir gucünde" deyip şişiniyormuş. bir gün arabasını temizlerken, evinin önünden geçmekte olan bir köylüsünü yakalamış. ve başlamış yine arabasını methetmeye. "biliyon mu bilader, şu benim tomofil var ya, 300 beygir gücünde" demiş köylüsüne. köylü, otomobil sahibine şöyle bir ters bakış atıp şunu demiş: "aman be hacı, o beygirler mıstaali'nin beygirleri gibiyse, 300 ossa ne oluu 3000 ossa ne oluu!"