Önderlik Ve Çalışma Disiplini Üzerine
Kitle hareketleri taşkın sular gibi kabardığı zaman yasak ferman dinlemez, önüne konulan engelleri yıkar geçer. Yeter ki örgütlensin, doğru bir önderlik altında hareket etsin. Gezi İsyanı emekçi halk kitlelerinin AKP hükümetine (dolayısıyla devlete) öfkelerinin göstergesiydi ve anti-faşist nitelikteydi. 17 Aralık’ta patlak veren ve egemen sınıflar arası çelişkinin bir yansıması olan yolsuzluk, rüşvet, kara para, altın kaçakçılığı kitlelerin öfkesini büyüttü ve anti-kapitalist niteliğe büründürdü.
Her iki hareket (esas olarak Gezi) komprador burjuva kesimlerde korku; emekçi halk kitlelerinde cesaret, devrimci saflarda yenilenme yarattı. Ancak aradan geçen zamana rağmen devrimci saflarda yeterince yenilenme, bir güçlenme olmadığı görüldü:
“Gezi’nin bu daha başlangıç, mücadeleye devam sloganının kendi ellerimizde somutluk kazanması için her alandaki yoldaşlarımızın Haziran’dan bugüne hangi mahallede, hangi alanda yeni somut işlerliği olan bir örgütlülük oluşturduk diye sorması elzemdir. Her çatışmaya girmek, her gösteride olmak, yürüyüşlere katılmak önemlidir. Ama sadece katılan durumundaysak, aylardır bu durumun önüne geçebilmek için yeni politikalar oluşturamamışsak, mevcut örgütlenmemizde belirgin bir gelişme olmamışsa, devrimciler olarak acilen mücadele anlayışımızı sorgulamamız gerekmektedir. Yazdığımız yazılar, çıkardığımız dergi ve kitapçıklar bizim için entel sorgulamalar değildir. Devrimci teori yaşama geçirilmek için üretilir.”(Özgür Gelecek, sayı: 84)
Gezi İsyanı’ndan geriye şehit düşen, gözünü kaybeden, komada kalan, yaşam mücadelesi veren, tutsak düşen, işinden atılanların sorunları kaldı ve bunların hepsi devrimcilere yeni sorumluluklar yükledi. Dolayısıyla ele alınması, ailelerin yakınlarının örgütlenmesi, mücadele edilmesi gerekmektedir. Bugün artık bir talep olarak orta yerde duran bu sorunlarla ilgilenmeden, kitlelerle ilişki içine girmeden, faaliyetlerini birbirine bağlamadan, örgütlü bir muhtevaya başvurmadan ve böylelikle proletaryanın öncü kurmayı ile buluşturmadan, bu çalışmalar içinde kadrolar yetiştirmeden Gezi’den ders çıkarmak, direnişi daha ileri taşımak olanaksızdır.
Oysa mücadeleye anlam katacak, ona devrimci bir nitelik katacak, kadrolarda savaşçı ve militan bir şekilleniş yaratacak olan devletin saldırılarına karşı mücadele etmektir. Elbette tüm bunların gerçekleşebilmesi için sağlam ve doğru bir önderliğin olması gerekir. Bu olmadan ne kadar doğru görüşler ve belirlemeler olursa olsun bir anlam ifade etmez.
“Devrimci teori yaşama geçirilmek için üretilir” belirlemesi önemlidir. Çünkü devrimci teori yaşamdan elde edilir, yine yaşama geçirilir ve onun içinde doğrulanıp desteklenir. Pek tabidir ki; teori pratikle birlikte ve pratik içinde oluşur. Mao yoldaş buna “teori pratik birliği” der. Bu durumda teorik çalışma pratik çalışmaya dayanır ve pratik faaliyetle doğrulanıp desteklenir. Bu sebeptendir ki pratikle sımsıkı bağlılık içindedir.
Teorik görüşlerimiz halk kitlelerinin yaşamındaki gelişme, onların önüne yeni görevler koyduğu için ortaya çıkmıştır. Kitlelerin yaşamındaki gelişmelerin ortaya koyduğu yeni görevlerin bir an önce yerine getirilmesini sağlar, bir güç haline gelir demektir. İşte teorimizin örgütleyici, harekete geçirici, değiştirici, dönüştürücü rolünün önemi burada kendisini gösterir. Diğer bir deyişle Gezi vesilesiyle teorik belirlemelerimiz ortaya çıkıyorsa bu direkt olarak emekçi halk kitlelerine gerekli olduğu içindir. Çünkü teorinin örgütleyici, harekete geçirici, değiştirici, dönüştürücü etkisi olmadan, kitlelerin yaşamındaki sorunlarının çözümü olanaksızdır.
Teori ile pratiğin birliği diyalektik bir zorunluluktur. Bilgi sürecinde teori ve pratik çabamızın birbirleriyle sıkıca bağımlı olan bilincimizin ve eylemimizin iki yanıdır. Teori düşünce alanındaki bilgi, pratik eylem alanındaki bilgidir. Nesnel gerçekler duyular yoluyla bilincimize yansır. Yani duyularımız dışımızdaki olayı, olguyu alır, bilincimize aktarır. Teorik bilgiyi de bu oluşturur.
Şu halde teorimizi yaşama geçirmek için uygulamamışsak eylemsel bilgiden yoksun kalmışız demektir. Bu ise teorimizin yenilenmemesi, pratikte gelen bilgiyle desteklenmemesi anlamına gelmektedir.
Eylemsel bilgi, teori ve pratiğin birlikteliği bizim bilinçli ve amaçlı eylemlerimizde ifadesini bulur. Eylemlerimiz içinde bulunduğumuz (ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel, sanatsal vb.) koşullar itibarıyla belirlenir ve elbette yine bunlarla belirlenmiş bilincimizin katkısıyla gerçekleşir.
Görüldüğü gibi bilgi; algısal ve mantıksal bilginin bütünüdür. Mao yoldaş bunu şöyle izah eder: “Bilmenin asıl vazifesi algı yoluyla düşünceye adım adım nesnel şeylerdeki içsel çelişkilerin, onların kanunlarının ve bir süreç ile bir diğeri arasındaki içsel ilişkilerin kavrayışına, yani mantıksal bilgiye varmaktır.” Demek ki bilgi pratiğimizin bir ürünüdür. Sınıf mücadelesinde elde ettiğimiz bilgi dışımızdaki gelişmelerin bilincimizdeki yansımasıdır. Ama bu yansıma yeniden pratiğe dönerek onunla doğrulanmadıkça bilgi olmaz.
Eylemlerimiz hiç kuşkusuz belli bir sonuç elde etmeye yöneliktir. Sonuç almak, amaçlananı gerçekleştirmek demektir. Bu ise; nesnel gerçekliği bilmek, onu tanımakla gerçekleşebilir. Şu halde nesnel gerçeklik hakkında bilgilenmek, işleyişini, yapısını bilmek, yani bilinçli amaca sahip olmak gerekir. Bu olursa nesnel gerçekliği değiştirmek, ona yeni bir nitelik kazandırmak mümkün olur.
Eylemlerimiz esasen nesnel olan, gerçek olan tarafından belirlenir. Bunun bilgisini edinerek, bilinçli amaca ulaşmak, gelişme sürecinde öznel etmenlerin gücü ve rolü iyice artar.
Tarihimiz kolektifimizin pratiğinin start noktasıdır. Eylemlerimizin sonunda kendisini gösterir. Bu bilimdir. Her hareketimiz, eylemimiz teorimizin uygulamasıdır. Teorimizin yanlışlığı-doğruluğu burada kendisini gösterir ve bize deneyim, tecrübe burada kazandırır.
Tecrübe; kitlelerin teorimizi benimseyip, benimsememeleri, kendi hayatlarını değiştireceğine inanıp inanmamalarıyla kazanılır. Diğer bir deyişle onların denetimiyle, teorimizin test edilmesiyle kazanılır. Pek tabidir ki bizim ve kitlelerin pratiğinin teoriden bağımsız yanı yoktur, onunla mutlaka bağı vardır. Bu bize harekete geçmeden önce teorimizi kadrolarımıza, dolayısıyla emekçi halkımıza iyi bir şekilde anlatma görevini yükler. Bu görevi yerine getirmediğimiz zaman kadrolar dolayısıyla kitleler teorimizin yol göstericiliğinden yararlanamaz.
Bir teorinin, bir eylemin, bir hareketin başarıya ulaşması için her şeyden önce doğru bir önderliğe, doğru bir plan ve programa ihtiyaç vardır. Bunu yapabilmek, başarıyı yakalayabilmek için faal, aktif, çalışkan, kararlı, ısrarlı, azimli kadrolara sahip olmak gerekir. Ancak bu nitelikte hazır insan bulunmayacağı için yetiştirmek, bu niteliğe eriştirmek gerekmektedir.
Çalışmaları kampanyalar biçiminde örgütlemek, enerjiyi; çabayı doğru bir şekilde kullanmak demektir. Eylemlerin, çalışmaların tek bir hedefe kilitlenmesi, amaca doğru götürülmesi, olanak ve imkanların bu doğrultuda seferber edilmesi ancak böyle mümkündür.
Devrimci mücadele bilinçli bir mücadeledir. Hedefi, amacı belli, planı, programı olan bir mücadeledir. Bu temelde yürütülmeyen devrim mücadelesi başarılı olamaz, hedefe ve amaca ulaşamaz! Başarı, bilinçli bir çaba, disiplinli bir dayanışmayla elde edilir. Bu olmadan gelişmek, mevziler kazanmak, düşman saldırılarını boşa çıkarmak, kadrolaşmak, kitle ilişkisini geliştirmek, kalıcılaştırmak, güçlenmek mümkün değildir.
Tüm bunlar kararlı, fedakar kadrolarla hayata geçirilir. İdeolojik netlik, sağlam duruş bu bakımdan önemli bir yerde durmaktadır. İbrahim Kaypakkaya’dan sonra kısa zamanda derlenip toparlanmada geriye kalan az sayıda kadronun bu niteliklerde olmasının payı vardır. İdeolojik netliği, örgütleyici yeteneğiyle Süleyman Cihan örnek bir önderdir. Militan yapısı, savaşçı niteliğiyle Atilla Özkan, Selahattin Doğan, İsmail Hanoğlu, M. Zeki Şerit ve daha nice kadrolar örnektir. Bu özellikler davaya bağlılık, çizgiye güven, ideolojiye inançtır. Kollektif bu tür kadrolar sayesinde ayağa kalktı, sınıf mücadelesindeki yerini aldı, militan ve savaşçı çizgiye kavuştu, kitlelerde güven yarattı, ilişkiler kurdu, geliştirdi, kalıcılaştırdı.
Tepeden tırnağa silahlanmış komprador burjuvaziye, onun baş destekçisi emperyalizme karşı militan ve savaşçı bir yapı oluşturmak doğru ve sağlam bir bakış açısına sahip olan inançlı ve bilinçli kadrolara sahip olmakla mümkündür.
Nesnel gerçek ve bilgi inançlı olmanın kıstaslarıdır. MLM bilimi ve pratiği sınıf bilincini oluşturur. O halde hedeflediğimiz devrime ve onu gerçekleştireceğimize inancımızı arttırmak için bilgi edinmeliyiz. Tarihimizden pratiğimizden edinmeli, sınıf mücadelesinin her alanındakiyle pekiştirmeliyiz.
İyi ve sağlam kadrolara sahip olmak, kalıcı ve sıkı kitle ilişkileri yakalamak, savaşçı ve militan bir çizgiye sahip olmak çetin muharebelerden geçmekle mümkündür. Kampanyalar bu bakımdan eğitici ve öğreticidir. Sevk ve idare, yani önderlik yeteneği de bu sayede kazanılır.
Önderlik; bir eylem, bir çalışma bir araya getirilen gruplar, bir merkezde toplamak, ahenk içinde hareket etmelerini ve birbirlerini tamamlar şekilde çalışmalarını denetlemek, koordine etmek demektir. Geçmiş bizi çalışmalardan da tecrübe edildiği gibi kampanya boyunca bir araya getirilen gruplara önderlik etmek aynı zamanda emekçi halk kitlelerine de önderlik etmek demektir. Bu sebepten ağır ve zor görevler önderliğin omuzlarına binmektedir. Bunun önemini görmek, meselenin tek başına kararlar almak, talimatlar vermek olmadığını, doğru plan programlar yapmak, yol, yöntem göstermek olduğunu anlamak gerekmektedir. Plan ve program ne kadar doğru olursa olsun çalışma yöntemleri doğru bir şekilde oluşturulamaz, ihtiyaca cevap verecek değişiklikler zamanında ve yerinde yapılmazsa, ortaya yeni sorunlar çıkar.
Bir kampanya örgütlenirken önderlik, bu tür çalışma gruplarını oluşturmak, görev ve yükümlülüklerini bu şekilde yerine getirmek durumundadır. Bu nedenle onların gayret ve çabalarını verimli kılabilmek için imkan ve olanaklar sunabilmelidir. Önderlik görevlerini yerine getirebilmenin yolu sorunlarla uğraşmak, çözüm yolları bulmak, öğrenmesini bilmekten geçer. Önderliğin hazır bilgiyle yetinmek ya da kararlar almak, talimatlar vermek değildir tek başına. Çalışma grupları arasında kararları anlatmak, kavratmak, örgütlemek, gruplar arasında iyi ve sıkı ilişkiler kurmak, sevk ve idare etmektir aynı zamanda. Böylece gruplar teoriyi hayata uygulamak için kararlar ve program etrafında toparlanmış, hedefe doğru hareket etmiş olacaklardır. Kampanya süresince kampanyayı örgütleyecek, kitle bağlarını geliştirecek, sağlam ve kalıcı ilişki yaratacak, kitle faaliyetlerini organize edecek, birbirine bağlayacak ve daha ileri boyuta taşıyacak, örgütlü yapıyı güçlendirecektir.
Çalışma gruplarına önderlik etmek, gruplarda yer alan kadroların ideolojik, siyasi durumlarına daha yakından bakabilecek, çalışmalarındaki ileri, faal, yaratıcı, üretken yanlarıyla görmüş, yanlışları, yetmezlikleri olduğunda müdahale edecek, böylece sorunlara çözümleyici yaklaşımlarını sağlamış olacak demektir.
Demek ki kampanyalar hem önderlik görevlerinin yerine getirilmesine, hem kadroların yetiştirilmesine, hem kitle ilişkilerinin geliştirilmesine, hem devrim cephesinin büyütülmesine ve elbette teori, pratik ilişkisinin sağlanmasına hizmet edecektir.
Kitle hareketleri mücadele potansiyeli, hareket kabiliyeti, eylem pratiği, imkan ve olanakları, bunları kullanma biçimi, deney ve tecrübeleri bakımından sınıf mücadelesine muazzam değerler taşımaktadır. MLM’lerin bunlardan öğrenmesi; devrimci mücadeleyi güçlendirecek görüş ve disiplinler oluşturması, kitleleri bu görüşler etrafında örgütlemesi gerekmektedir.
Teori pratik diyalektiğinde olduğu gibi bir alanda bir faaliyete önderlik ile kitleler arasında ilişki “kitlelerden kitlelere” anlayışı ile ancak sağlanır. Bu anlayış, yani “kitlelerden kitlelere” anlayışı önderliğin, önderlik ile kitle ilişkilerinin, doğru fikirlerin hayat hakkı bulmasının ne demek olduğunun anlaşılmasını sağlar. O zaman yürütülen çalışmalar boşa gitmemiş, önder kadrolar kitlelerden kopuk kalmamış olacaklardır.
Gezi hareketinin ortaya çıkardığı yeni durumu kendi eksikliklerimizi gidererek önderliğin kitlelerle ilişkisini sıkılaştıracak, kadroları tanıyıp olumlu, olumsuz yanlarını açığa çıkaracak, faaliyetlerini denetleyecek şekilde ele almak gerekmektedir.
Bu çalışma ve öğrenme yöntemini değerlendirmeli, hem önder kadrolar yetiştirme, hem kitlelerle kadro ilişkisini sıkı tutma, hem kitlelere önderlik etmenin yol ve yöntemlerini bu deneyimlerin ışığında zenginleştirmiş oluruz.
Kampanyaların öğretici bir diğer yanı da, örgüt işleyiş ve disiplinlerinin oturtulması, alt üst ilişkisinin bilince çıkarılması, kavrayışa geçirilmesi; demokratik merkeziyetçiliğin anlaşılması, iş bölümünün doğru bir şekilde yapılması, sorumluluk bilincin geliştirilmesi, ruhi şekillenme birliğinin, davranış ve hareket tarzının ortaklaştırılması, amaç ve hedefe kilitlenilmesi, militan ve savaşçı kadro tipinin yaratılması ve bu sayede örgüt ile kitleler arasında sıkı ve kalıcı ilişkilerin sağlanması gibi kazanımların elde edilmesidir.
İstenilen noktaya varabilmek için daha önce de belirtildiği gibi iyi bir program oluşturmak gerekmektedir. Oluşturulacak program sade ve anlaşılır olmalıdır. Neyin nerede, nasıl uygulanacağı, sonraki aşamanın ne olacağı belirlenmelidir. Varılmak istenen nokta veya hedef (amaç) netleştirilmelidir. Çalışmalar buna göre örgütlenmeli, gevşeklik gösterilmeden, yılgınlık içine düşmeden yürütülmeli, kararlı ve azimli bir şekilde davranılmalıdır. Bu şekilde hareket edilirse başarı elde edilir, program hayat hakkı bulur. Aksi durum dağınıklık yaratır, çalışmaları sekteye uğratır, moral motivasyon bozar, istenilen kadro tipi yaratmaz, kitle ilişkisini geliştirmez, devrim cephesinde yeni cepheler yaratmaz.
Hülasa kendisini örgütleyen, kısır döngüde dönenip duran değil, kitleleri örgütleyen, zenginleşen, güçlenen, önderlik kapasitesini geliştiren olmalı, görevlerimize dört elle ama sıkı bir şekilde sarılmalı, emeğimizin hakkını vermeli, teori pratik diyalektiğini uygulamalıyız… (Tutsak Bir Partizan)