Pazar Kasım 10, 2024

Pontos Rum Soykırımı Karadeniz'in Namus Davasidir

kaypakkaya-partizan
Pontos / Pontus meselesine resmi tarihin bakış açısı inkara dayanır. Bu inkar yer yer Karadeniz’de Rumların hiç yaşamadığı biçiminde, yer yer de ‘yaşadılar ama azdılar’, ‘onlar da zaten işbirlikçi’ idiler biçimindedir.

 

Soykırımı ise ağızlara bile alınmaz, alınmak istenmez…

Pontos ya da Pontus sözcüğünün kendisinden bile ürkerler.

Resmi tarihe göre Pontos / Pontus sorunu, başta Yunanistan olmak üzere dış güçlerin ortaya attığı suni bir sorundur.

PONTOS (KARADENİZ), YUNANİSTAN’IN DAVASI DEĞİLDİR

Yunanistan’ın Megalo İdea (1) doğrultusunda Pontos’da ve tüm Anadolu’da emelleri olduğu iddiasıyla, aslında Pontos diye bir sorunun olmadığını, dahası Pontos’ta Rum kalmadığını anlatmaya çalışırlar.

Yunan ordularının İzmir’e çıktığı 1919 yılından sonra Venizelos’un (2) Karadeniz’deki Pontos Rumlarını kışkırttığını iddia eder; Amasya ve Trabzon metropolitlerinin Venizelos’a yazdığı telgraf, mektup vs. den bol bol alıntı yapıp, makalelerine, kitaplarına koyarlar ama Venizelos’un hiç bir şekilde Pontoslu Rumlara destek olmadığını yazmazlar. (3)

Resmi tarihçilerin iddialarının aksine Pontos davası hiçbir zaman Yunanistan’ın davası olmamıştır. Kimi Pontoslu liderler (4) Yunanistan’a bel bağlayarak 1916-1922 yılları arasında sorunu çözmek istemiş olsa da, Yunanistan emperyalist efendilerinin çıkarı gereği hiçbir zaman bu davaya sahip çıkmamıştır. Yunanistan yer yer Pontos’u iç ve dış politikada malzeme olarak kullanmak için birtakım şeyler söylemişse de, asla samimi olmamıştır. Örneğin 1923 sonrası oraya sürgün gönderilenlerin birçoğu hala kendilerini Yunanistanlı olarak görmemektedir. Pontos Soykırımı’nın ancak 75 yıl sonra, 1994 yılında Yunanistan Parlamentosu tarafından tanınması da bu samimiyetsizliği ortaya sermektedir.

PONTOS RUM SOYKIRIMI

1. JÖNTÜRK DÖNEMİ (İttihatçılar)

İttihat ve Terakki’nin “Anadolu’yu Müslüman Olmayanlardan Temizleme Operasyonu” 1915 yılında Ermeni Tehciri ve Soykırımı ile 1,5 milyon Ermeninin, 500 bine yakın Asuri /Süryani’nin katledilmesiyle başlamış oldu. 1916 yılından itibaren ise iki yıl sürecek “Rumların Techiri” ile bu süreç devam etti. Ancak asıl soykırımı uygulamaları 1919 yılından sonra gündeme geldi.

2. JÖNTÜRK DÖNEMİ (Kemalistler)

Mustafa Kemal’in İstanbul Hükümeti ve İngilizlerin onayı ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a müfettiş olarak atanmasının ardından, orada yaptığı ilk iş, yerel çetelerle irtibata geçip, Pontos Rumlarını toptan imha girişimine başlamak olmuştur.

Kolej öğrencileri, tiyatrocular, edebiyatçılar futbol takımı oyuncuları darağacında idam edildi…

Dağlara çıkan partizanların geride bıraktıkları köylerinde tek bir canlı bırakılmadı…

Direnişçiler, mağaralarda, kiliselerde, gemilerin kazanlarında diri diri yakıldılar…

Öğretmenler, gazeteciler, esnaflar İstiklal Mahkemelerinin kararlarıyla asıldılar…

Tek bir köy kalmadı Pontoslu Rumların kanlarıyla sulanmadığı, Karadeniz’in bütün dereleri kırmızı aktı yıllarca…

HER DÖNEMİN ADAMI KATİL TOPAL OSMAN

Topal Osman bu iki dönemin de baş aktörlerindendir. Birinci Jöntürk döneminde 17 Ermeni’yi boğarak öldürmekten hakkında dava açılıp suçlu bulunmuşsa da, Kemalistler onu ikinci Jöntürk döneminde de baştacı yapmış, cezasını affetmiş ve Pontos Rumlarına yönelik katliamlarda kullanmıştır. Özellikle savunmasız köylülere karşı giriştiği vahşice katliamlarla nam salan Topal Osman, Kürtlerin vahşice öldürüldüğü Koçgiri katliamında da kendisine bağlı gönüllü alayı ile yer almış ve cinayetlerini burda da sürdürmüştür.

Mustafa Kemal’in birçok kirli işinde kullandığı Topal Osman yine Mustafa Kemal’in emriyle daha sonra infaz edilmiştir.

Bu iki Jöntürk döneminde 1914’den 1923 yılına kadar Karadeniz’de toplam 353.000 Pontoslu Rum katledilmiştir.

1921 Ekim’ine kadar 303.238 Pontoslu Rum’un katledildiğini kilise ve cemaat kayıtlarından biliyoruz. 1923 yılına kadar da bu sayıya 50 bin kişinin daha dahil edildiği yine Patrikhanenin, kiliselerin tutanaklarından ve tanık anlatımlarından anlaşılmıştır. Bu sayılar daha sonra birçok araştırmacı ve tarihçi tarafından da onaylanmış ve Pontos Soykırımının bilançosu 353.000 olarak belirlenmiştir.

1921 Ekim’ine kadar kıyıma uğrayan Pontos Rumlarına ilişkin bilgiler şöyledir:

134.078 Amasya, Samsun, Giresun

27.216 Niksar

38.434 Trabzon

64.582 Tokat

17.479 Maçka

21.448 Şebinkarahisar

303.238 Toplam (5)

1923 LOZAN MÜBADELE ANLAŞMASI (6)

Bu antlaşma sonrasında Rum göçmenler, 1928 Yunanistan nüfus sayımına göre hesaplandı. Bu sayımda Yunanistan’da doğmamış, yaşları 7’nin üzerinde 1.224.849 kişi olduğu tespit edildi. Bunların 1.104.216’sı Türkiye’den gelmişti:

Anadolu’dan 624.954

Doğu Trakya’dan 256.635

Pontos’dan (Karadeniz’den) 182.169

İstanbul’dan 38.458…

Ancak, Türkiye’den kaçanların bir bölümünün öldüğü, bir bölümünün ABD, Batı Avrupa ülkeleri, Avustralya gibi üçüncü ülkelere göç ettiği gözönüne alındığında, toplam sayının en az 1.250.000 olduğu anlaşılıyor.

Türkiye tarafında ise rakamlar çelişkili. Bir rakama göre, toplam mübadil sayısı 456.720 (7) İskan Tarihçe’sine (1932, İstanbul, Hamid Matbaası) göre 499.239’u buluyor. Mübadele İmar ve İskan Vekaleti’nin 1924 yılı bütçesinde ise Ağustos ayında 458.000 mübaadile iaşe verildiği belirtiliyor.

MÜBADELE, SOYKIRIMIN ÖRTBAS EDİLMESİ ANTLAŞMASIDIR

Mübadele, Kemalistler tarafından Lozan’da önerilmiş ve Yunan tarafının kabulüyle de, İttihatçıların başlatmış olduğu “Anadolu’yu Müslüman Olmayanlardan Temizleme Operasyonu” tamamlanmıştır. Bu antlaşma ile insanlar sadece yerlerinden, yurtlarından, köklerinden koparılmamış, aynı zamanda tüm mal varlıklarına el konulmuştur. Bu antlaşma gerekçe gösterilerek, tarihi mal varlıklarına dair itilaflı durumlara ilişkin, Türkiye’de çıkarılan yasalarda Rumlar hep hariç tutulmuştur.

Ama daha vahim olanı ise, Pontos Rum Soykırımı örtbas edilmiş ve Yunanistan da buna destek vermiştir. Ortodoks Rumların hamiliği sıfatıyla bu antlaşmaya imza atmakla Yunanistan, 1923’den önce yaşananların hesabının sorulmasını resmi olarak engellemiş ve yaşanan soykırımına ilişkin tek kelime dahi etmemiştir.

Yunanistan’ın Pontos davasının ne kadar arkasında olduğunu ortaya seren bu gerçekler ışığında hala Pontos davasının arkasında Yunanistan’ın olduğunu iddia etmek büyük bir yalandır.

Yunanistan, Türkiye devleti ile birlikte Mübadele antlaşması ile sürgünlerin ve onların yaşadığı acıların sorumluluğuna ortak iken, aynı zamanda soykırımının örtbas edilmesini sağlayarak suç ortaklığı yapmıştır.

YUNANİSTAN’DA YAŞAYAN PONTOSLULARIN DURUMU

Aradan geçen 90 yıla rağmen, nerdeyse beş, altı kuşak geçmesine rağmen, Yunanistan’da yaşayan gencinden yaşlısına Pontoslulara ”Nerelisiniz?” diye sorduğunuzda, alacağınız yanıt ”Pontosluyum”, ”Giresunluyum”, ”Samsunluyum”, ”Trabzonluyum” vb. dir.

Ve yine Osmanlı’nın ”Ya dininizi, ya dilinizi değiştireceksiniz”(8) baskısına dillerini değiştirerek, Türkçe konuşmayı ve Ortodoks olarak yaşamayı seçen şu anda Yunanistan’da yaşayan Batı Pontosluların birçoğu evlerinde hala Türkçe konuşmaktadırlar.

MÜBADELE SONRASI YAŞANANLAR

Yunanistan’da Müslümanların bıraktıkları emlakın gelen Rumlara yetmeyeceği çok açıktı. Hükümet, bu emlakı kendisi değerlendirerek göçmenlere yeni evler yapmaya başladı. Bu iskan programı, 1940’da hala tamamlanamamıştı. Bu tarihte 2.Dünya (Paylaşım) Savaşı’nın kapıyı çaldığı, Almanların Yunanistan’ı işgal ettiği, büyük açlıkların yaşandığı, ardından içsavaşın geldiği hatırlanırsa 1950’lerde Pontoslu Rumlar hala perişandılar. 1956’da toplanan 7. Mülteciler Kongresi’nde, Pontoslu Rumlar şikayetlerini dile getirdiler. Yunan hükümetinin 1930’da tasfiye yetkisi aldığı Müslüman malvarlığını kötüye kullandığı iddialarında bulundular.

Bir Pontoslu aileden gelen Yunanistan’da milletvekilliği de yapmış Mihalis Haralambidis bu durumu, “Mübadele sonrasında Yunanistan’a sürgün edilen Pontoslular ucuz iş gücü olarak kullanılmış, onların etnik kimlikleri, yaşam durumları vb. görmezlikten gelinerek, onların sözcülüğüne soyunulmuştur, Yunan egemen sınıflarınca, tarihlerini, geleneklerini, dillerini yeni nesillere aktarmada uygun bir ortam sağlanmamıştır. Sürgün edilenlerin anıları, tarihi olgular, örf ve adetler yeni nesillere sağlıklı aktarılamıştır. Anılar karışmış, unutulmuş ve giderek yok olma tehlikesiyle karşılaşmıştır” sözleriyle anlatıyor.

PONTOS RUMLARI HALA SÜRGÜNDE

Haralambidis’in söylediklerine bakılırsa, Pontoslu Rumlar yüz yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, yaşadıkları onca acıya, geçen bunca zamana rağmen hala sürgündeler.

Anadolu’ya gelen mübadil ailelerin çocukları, torunları ise asimilasyona çabuk uyum sağlamış, göçmenlik psikolojisinden kurtulmuşlardır. Çok azı dışındaki çoğunluk ise yoksul olarak yaşamlarını sürdürmekteler…

PONTOS DAVASI BİZİM DAVAMIZDIR

Sürgün edilen Pontoslu Rumlar kadar, geride kalanların yaşadıkları da önemlidir. Birçoğu “yaşamak” için, geçmişini unutmaya çalışmış, çocuklarına, torunlarına yalan hikayeler anlatarak, unutmayı yeğlemiştir. Egemenlere kendilerinin en iyi Müslüman, en iyi Türk olduğunu ispat etmekle ömür tüketmişlerdir.

Her şeyden önce bu topraklarda 3 bin yıl yaşayan insanlar, bu topraklarda soykırıma uğratılmıştır. Öncelikle bunun hesabı sorulmalıdır. Her Karadenizli, ister Türk, ister Laz, ister Gürcü, ister Ermeni, ister Rum olsun bu zalimliğin hesabını sormakla yükümlüdür. Pontos Soykırımı, Karadeniz’in namus davasıdır. Sadece Karadenizlilerin değil, tüm insanlığın davasıdır.

Bugüne kadar resmi tarihin anlattığı yalanlara karşı, gerçeklerin açığa çıkartılması için seferber olunmalıdır.

Soykırım suçluları deşifre edilmeli, soykırımın sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucuları yargılanmalıdır, mahkum edilmelidir.

Geçmişine dair kuşkular taşıyan onbinlerce Karadenizlinin geçmişlerini öğrenmelerinin yolu açılmalı, düzmece sahte belgeler yerine Osmanlı’nın gerçek tapu ve nüfus kayıtları ortaya çıkarılmalıdır.

Bu konularda yapılacak her türlü çalışma için arşivler açılmalı, bölgede yapılacak çalışmalara, bilimadamlarına ve araştırmacılara izin verilmelidir.

Bu dava Yunanistan’ın ya da diğer herhangi bir devletin davası değildir; bunun böyle olmadığını tarih bize göstermiştir. Bu dava öncelikle Karadeniz’de ve Yunanistan’da yaşayan Pontosluların ve Karadeniz’de yaşayan her etnik kimlikten insanların, İNSANLIĞIN davasıdır.

————-

(1) Megali İdea ya da Megalo İdea (Yunanca: Μεγάλη Ιδέα “Megali Idea”, “Büyük Fikir”), Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alarak, Bizans İmparatorluğu’na son verdiği günden beri yürürlükte olan bir Yunan ülküsüdür. Bizans İmparatorluğu’nu bir Helen İmparatorluğu olarak kabul eden Yunan milliyetçileri, Megali İdea adını verdikleri büyük ülküleri ile eskiden Bizansa ait olan tüm toprakları yeniden elde ederek, Konstantinopolis (İstanbul) başkent olmak üzere, büyük Helen İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı hayal etmektedirler.

(2) ELEFTERİOS VENİZELOS: Yunanistan’ın 1910 ile 1933 yılları arasında dönem dönem başbakanlığını yapan Elefterios Venizelos 1864 yılında Girit’te dünyaya gelir. Hukuk eğitimi alır. Girit’in Osmanlı’dan ayrılması mücadelesinde ön saflarda yer alır. Resmi tarihin sayfalarında o, Türk düşmanı bir Yunan siyasetçi olarak anlatılır. Hakkında yazılı çizili olumsuz birçok şey vardır, siyaset ve edebiyat yazımında… Özellikle de Osmanlı’nın Birinci Paylaşım Savaşı sonrası yenik düşmesinin ardından, İzmir’e çıkarma yapan Yunan ordusunun başkomutanı olması münasebetiyle. Tarih, her ne kadar Venizelos ile Mustafa Kemal’i bu süreçte karşı karşıya getirmiş olsa da, ki bu çok kısa sürecek bir karşı karşıya olma durumudur, onlar aslında aynı hırsla, aynı efendiler için, kendi yaşadıkları topraklardaki emekçi insanlara düşmanlık yapmışlar ve yaşamları boyunca da dost kalmışlardır.

(3) http://devrimcikaradeniz.com/2013/12/10/venizelos-turk-dusmani-midir-bilinmez-ama-mustafa-kemalin-dostudur/

(4) 1882-1906 arasında Giresun Belediye Başkanlığı yapan Kaptan Yorgi Paşa’nın oğlu Konstantin Konstanidis önderliğinde 4 Şubat 1918’de Marsilya’da ‘Tüm Pontuslular Kongresi’ adıyla bir konferans düzenlenir. Bu toplantılarda Trabzon merkezli bir ‘Pontos devleti’ fikri ağır basar. Her iki toplantı da, öyle resmi tarihçilerin propaganda ettiği gibi Yunanistan devletince desteklenmez. Hatta tam tersine Venizelos, Yunan Kralı ile yaşadığı iktidar kavgasından dolayı, (Kral, Alman Kralıyla akrabadır ve 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Almanların cephesindedir) yeni süreci galip emperyalist cephenin politikalarıyla yönlendirmek ve efendileriyle çelişki yaşamamak derdindedir. Bu yüzden de Pontos Rumları’nın Trabzon merkezli bir Pontos devleti kurma fikrine sıcak bakmaz. Bu arada Pontos’da hem dini olarak hem de politik olarak önemli iki isim daha vardır: Samsun Metropoliti Germanos ve Trabzon Metropoliti Hrisantos. Germanos, Yunanistan’a bağlı bir Pontos hayal etmektedir. Ve bu hayal Makedonya’dan Kafkaslara kadar uzanan bölgede yaşayan Rumların tek bir çatı altında yaşamasına, yani bildik ‘Megali İdea’ya dayanmaktadır. Bu yüzden Germanos partizan hareketini, Yunanların olası bir Anadolu işgaline destek güç olarak görmekte ve Pontos Rumları’nın özgürlüğünün Yunanistan devletinin ve tabii 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın galip devletlerinin eliyle olacağını düşünmektedir. Hrisantos ise Pontos Rumları’nın Yunanistan ile bir ilgilerini olmadıklarını söyleyip kimi zaman eski Bizans’ı yeniden kurma fikrine, kimi zamanda bir arada yaşama fikrine sıcak bakar. Buna rağmen o da başta Rusya olmak üzere, Yunanistan’dan beklenti içerisindedir. İttihatçılara güvenir, ayrılık olmadan kurulacak yeni bir devlet içinde pekala bir arada yaşayabileceklerini de savunur. Trabzon’da Vali Cemal Azmi Bey‘le (Ermeni Soykırımı’nın birinci derece sorumlu İTC’lilerdendir) Hrisantos işbirliği içindedir, hatta şehri bir süre birlikte idare ederler. İlişkileri o kadar iyidir ki, Azmi Bey Rusların işgalinin ardından şehri terk ederken yönetimi, Hrisantos’a bırakır. Kendine ve kitlelere güvensiz bu her iki Metropolit, Pontos’ta Rumlar açısından çok önemli bir etki gücüdür. Bu yüzden ortaya çıkan partizan hareketi, bu iki bakış açısına karşı ideolojik bir duruş oluşturamaz ve yer yer onların etkisinden kurtulamaz.

 

(5) Resmi Belgelerle Avrupa Savaşından Önce Türkiyeli Rumlar Üzerindeki Zulüm-Pontos Trajedisi 1914-1922 Kara Kitap, Alexander Papadopoulus, Pencere Yayınları, Ocak 2013, Sayfa 194

(6) Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi veya Değişimi, 1923 yılında Lozan Antlaşması’na ek protokol uyarınca Türkiye ve Yunanistan’ın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutmasına verilen addır. Bu uygulamaya Lozan Antlaşması sırasında karar verildiği için kısaca Lozan Mübadelesi de denir. Göçe tabi tutulan kişilere ise mübâdil denir.

(7) Devlet İstatistik Enstitüsü Yıllığı 1929-1939, Ankara 1990 DİE’nin 1929-1939 istatistik yıllığında, gelen mübadillerin yerleştirildikleri yerler hakkında veriler:

Edirne 40.041

Balıkesir 33.138

Bursa 32.075

Tekirdağ 22.237

İstanbul 32.773

İzmir 31.867

Kırklareli 19.920

Samsun 16.277

Kocaeli 15.530

Niğde 15.668

Manisa 11.872

Onur Yıldırım’ın (Diplomasi ve Göç, Bilgi Yayınları, 2006) bildirdiğine göre, Peladis’in Yunanistan Mültecileri 1913-1930 kitabında, Türk mübadillerin kökenleri şöyle belirtiliyor:

Makedonya 329.098

Eski Yunanistan 5.910

Epiros 1.133

Girit 23.021

Nea Aigaiou 9.184

Diğer 19.800

Bunların toplamı 388.146’ya ulaşıyor. Yazar bunlara önceden Batı Trakya ve adalardan kaçan 130.000

mülteciyi de ekleyerek Müslüman mübadil sayısını 518.146’ya çıkarıyor.

(8) 17.yüzyılın ortalarında Osmanlı’nın Pontoslu Rumlara ’’Ya dininizi, ya dilinizi değiştireceksiniz’’ baskısı üzerine Batı Pontos’ta yaşayan (Samsun, Giresun, Ordu, Tokat) Rumlar, dillerini değiiştirerek Türkçe konuşmaya başlamışlar, Ortodoks olarak dini inançlarını sürdürmüşlerdir. Ancak Doğu Pontos’ta yaşayanlar ise (Trabzon, Rize, Gümüşhane) dinlerini değiştirip Müslüman olmuşlar, Rumca konuşmaya devam etmişlerdir. (Ama bu bölgede de başka bir durum ortaya çıkmış, Müslüman olduğunu söyleyenlerin çoğunun gizli Hristiyan oldukları 19.yüzyılda Hristiyanlara yönelik yapılan bir yasal düzenleme sonrası anlaşılmıştır. Bkz. http://devrimcikaradeniz.com/2013/08/05/karadenizde-gizli-hristiyanlik-cryptochristians/)

Tamer Çilingir

4224