Sessiz bir parti işçisi : M. Ali Elalmış
Kaypakkaya Partizan
Adı Mehmet Ali ELALMIŞ tı Mardinli Arap milliyetinden yoksul bir ailenin çocuğuydu. Bir yoksulun olabileceği kadar mütevaziydi. Sefalet düzeyinde yoksul olmasıydı onu devrimci düşüncelere karşı duyarlı kılan. Hamal babasının bir araya gelmez yoksul iki yakası, sefalet dolu aile yaşamıydı yüzünü gökyüzüne çeviren neden.
Kendisiyle ilgili birkaç satırı bile aşmayan sınırlı yazı, onun yoksul yaşamının geride kalanları olarak algılanabilir. Onunla ilgili geride kalan, sıra neferlerinin yaşamlarında göze batmayan özellikler kadar sessizdi.
1990 yılına bir görevi yerine getirmeye çalışırken düşman tarafından katledilen M. Ali Elalmış, en kötü koşularda dahi kendisine verilen görevi yerine getirerek örnek bir komünist olarak ölümsüzleşti. M. A li Elamış ‘ın şehit düşmesine neden olan dolandırıcı M. Kemal T aymaz 1991 yılında Partizanlar tarafından ölümle cezalandırıldı.
Adı Mehmet Ali ELALMIŞ tı Mardinli Arap milliyetinden yoksul bir ailenin çocuğuydu. Bir yoksulun olabileceği kadar mütevaziydi. Sefalet düzeyinde yoksul olmasıydı onu devrimci düşüncelere karşı duyarlı kılan. Hamal babasının bir araya gelmez yoksul iki yakası, sefalet dolu aile yaşamıydı yüzünü gökyüzüne çeviren neden.
Kendisiyle ilgili birkaç satırı bile aşmayan sınırlı yazı, onun yoksul yaşamının geride kalanları olarak algılanabilir. Onunla ilgili geride kalan, sıra neferlerinin yaşamlarında göze batmayan özellikler kadar sessizdi.
Onu 12 Eylül öncesi Demirciler Çarşısı’nda işçilik yaparken tanıdım. Ortanın altında boyu, sürekli gülümseyen yüzü güzel bir insan, dost bir emekçi olduğunu ilk bakışta anlatıyordu. Ona devrimi ve devrimciliği anlattığımda duyarlı ve ilgili yaklaşımını dün gibi anımsıyorum. Söylenenleri anlamaya, anladıklarını başkalarıyla paylaşmaya çalışıyordu. Her hafta sonu çalışma içinde kirlenen, pas içindeki iş elbiseleri çıkarılır temiz elbiseler giyilirdi. Ve sonra küçük esnafların, işçilerin gittiği kahvehanelere gidilirdi. Orada devrimin ve Proletarya Partisi’nin propagandası yapılırdı. Her bir yoldaşımız mutlaka işçilerin oturduğu masalara dağılarak otururdu. Böylece kahvehanede çeşitli semtlerden ve başka iş kollarından olan işçilerle tanışılır, tanışma sohbetleriyle başlanan konuşmalar devrimin ve partinin propagandasıyla devam ederdi. Hemen her hafta sonu gidilen kahvehanelere Mehmet Ali yoldaş hafta içinde de uğrardı. Ve onunla mutlaka yeni bir emekçiyle tanışmış olarak karşılaşırdık. “Köşede bucakta kalmış” sessiz ünsüzler, garibanlar, ezginlerle bu kadar kolay tanışan onlarla bu kadar kısa sürede dost olan çok az yoldaşın olduğunu belirteyim. Belki farklı tabaka ve kesimlerden emekçilerle tanışmak için başka yoldaşların belli olumlu özellikleri olabilirdi ancak en sessiz, kimsesiz, sahipsiz, “köşede kalmış-kaybolmuş” insanlarla en rahat ve en kolay tanışan, onlarla dostluk kuran yoldaşların başında gelirdi. Bunun neden olduğu o kadar çok açık ki.Her kuş kendi sürüsüyle uçar. Mehmet Ali yoldaş da kendi sürüsüyle uçardı. Onun en belirgin özelliği buydu.
O, yoksulların en yoksuluydu…
Devrimci yaşamı da onun bu özelliğini değiştirmedi. Her yoldaş halkla ilişki kurmada, olanaklar yaratmada belli düzeyde sıkıntı yaşarken, onun en az sıkıntı yaşadığını belirteyim. Sobacı, demirci, kalaycı, çırak ve kalfaları, tuğla yapımında içki fabrikasında çalışan işçilerle, simitçi, tatlıcı çocuklarla, işsiz yoksul insanlarla tanışan, onlara yönelik devrimci propaganda yapan yoldaşlar içinde mutlaka Mehmet Ali yoldaş vardı.
Amed, yoksulluğun direnişin tarihi şehri… Nasıl ki Dersim’de devrimci faaliyet yürütmek bir ayrıcalık ve onursa tarihi Amed şehrinde de devrimcilik yapmak onur ve şereftir. Amed halkının kendine özgü güzellikleri ve isyankâr devrimci özellikleriyle ayrı bir yerde durduğunu her Amed’de faaliyet yürüten her devrimci rahatlıkla söyleyebilir. Bu toprakların çocukları mazlumdur. Dostuna dost düşmanına düşmandır. Puştluk, kalleşlik, hayınlık yazmaz kitabında. Yoksuldur ancak bir o kadar da onurludur. Mertliği, yiğitliği sınanmayacak kadar gerçektir. Sokak ve duvarlarına yazılacak kadar yalındır yaşamı. Bedenleri (surları) kadar eskidir direnişi ve isyan geleneği. Sevdiklerine kul olur. Saygıda kusur bilmez.
Bu toprakların devrimcilerinden biri olan Mehmet Ali yoldaş aslen Mardinli idi. Ancak onun kişilik özelliklerine rengini veren Diyarbekir (Amed)’in mert ve yiğit özellikleriydi, onun toprağının rengiydi üzerinde taşıdığı izler. Yoksulluk ve yokluk içinde geçen yaşamı boyunca bazen tek başına kalsa da o devrimci iddiasında hiçbir zaman vazgeçmedi. Yıllarca ağır zindan koşullarına, en barbar işkencelere rağmen devrimci kimliğinden asla ödün vermedi. O güzel gülen gözleriyle mazlum duruşuyla her zaman onurlu bir partizan kalmasını bildi.
Nerede kalmıştık?
Toplumsal yaşamın ağır ve zor koşullarını, devrimci mücadelenin sayılmayacak çile ve dert dolu ağırlığını her defasında ölüm pahasına yaşamasına rağmen “Nerede kalmıştık” diyen çok az sayıda yoldaşlardan biriydi. Evet yoldaş, “nerede kalmıştık?” deme cesaretini bir Amedli emekçi kararlılığıyla gösterecek kadar diri duran yoldaşlardan biriydi. Tas-fiyeciliğin bunaltıcı rüzgârına karşı tıpkı Amed bedenleri gibi dimdik direnmişti. Sevgili yoldaşım, canım kardeşim Mehmet Ali doğduğu toprakların yiğitliğini biz Partizanlara bir kez daha getirmişti.
O yine en zor görevi üstlenme cesaretini gösterdi. Zor görevlerin ismini anmaktan, illegal işlerin yanına bile yaklaşmaktan korkanların hiç de az olmadığı bir dönemde gerillanın lojistik sorununu çözme görevini üstlendi. Gerillanın silaha-teçhizata ihtiyacı olduğunu öğrendiğinde bu işi çözme talebini ilk o dile getirdi.“Yaparız, gider getiririz yoldaş” cümlesi o kadar yalın ve akıcıydı ki onun yalın akıcılığında, Dicle’nin yalınlığını, akıcılığını gördüm. O en sıcak ve dayanılmaz günlerde gerillanın umudu olmayı gösterdi. Görevi kabul etmesinin ardından onunla ikinci bir kez görüşme imkânım olmadı. Onu sağlam bir yoldaşa teslim etmiştim. İçim rahattı. Onunla ilgilenen yoldaşların güvenilir yoldaşlar olduğundan kuşkum yoktu. Ve ben bu işin güvenilir ellerde olduğundan, partinin işinin halledileceğinden de kuşkum yoktu.
Yıllar süren tutsaklığım süresinde onunla ilgili ölüm (kayıp) haberini aldığımda haberi getiren yoldaşa ne diyeceğimi, ona ne anlatacağımı bilemedim.
Sonradan yoldaşlar anlattılar. Gerillanın lojistik ihtiyacını temin için gittiği doğduğu topraklara, zamanında yollanmayan paradan dolayı hainler tarafından katledildiğini, mezarının bile nerede olduğunun bilinmediğini… Lojistik için kendisine teslim edilen parayı kendi bireyci çıkarı için kullanan bir hainin partinin adaletinden ve hesap soruculuğundan kurtulamadığını anlattılar.
Ve ben M. Ali Elalmış yoldaşımı düşündüm. Nasıl ve nerede vurulduğunu düşündüm. Kendisini alçakça katledenlere nasıl haykırdığını düşündüm. Birlikte yaptığımız silah dolu illegal gece yürüyüşlerini düşündüm. Sıra sıra dizilmiş emekçi kökenli Partizanların silah taşıyan yürüyüşünü düşündüm. Doğduğu topraklardan savaştığı topraklara sayısız illegal geçişlerini düşündüm.
Onu Amed’den bilirim!
Mehmet Ali yoldaşın, beyni paranın kirli rengiyle kirlenmiş karşı devrimciler karşısında haykırışını, yiğit ve mazlum sesini duyuyorum. “Alçaklar beni vuracak-sanız vurun! Eğer beni durduracağınızı düşünüyorsanız aldanıyorsunuz. Beni vu-racaksanız hodri meydan! Beni vurmazsanız, namertsiniz!” Onun baş eğmez halini görüyorum. Boyun bükmez, direngen tavrını bilirim. Onu Amed’den bilirim. Onu, yiğit halkın yürekliliğinden bilirim. İşkencehanelerdeki yiğit sesinden tanırım. Onu zalime boyun eğmez Partizan tavrından bilirim.
Yaşamı gibi ölümü de sessiz insanların ölümü gibi oldu. Şimdi onu, omuzlarında taşıyan işçilerin, öfkeli hamalların, sessiz
kalabalığın derin ve sessiz yürüyüşünde görüyorum. Onu şimdi, omuzlarında taşıyanların arkasında yürüyenlerin arasında sessiz illegal yürüyüşünde görüyorum. “Ben ölmedim” diye haykıran yiğit sesini duyuyorum. Onu evsiz, yurtsuz, kimsesiz, adressiz kalabalıklar arasında görüyorum. Onların arasında ona sarılmak istiyorum. Ve onlara Mehmet Ali yoldaşı, yiğit Partizanı anlatmak onun dinmeyen öfkesini gökyüzüne haykırmak istiyorum. Onu sürgün yiyen, gidip de dönmeyen, dilini konuşamayan emekçilere anlatmak istiyorum. Oturup bağdaş kurmuş gerillalara, köylere sessiz gece yürüyüşü yapanlara, düşmana ansız baskın yapan yoldaşlara anlatmak istiyorum. Yoksul damsız Kürt emekçilerine yoksulluktan, kölelikten kurtuluşun konuşmasını yapan gerillalara anlatmak istiyorum.
Seni en çok anlayacak olan, yürekleri öfke dolu, sessiz gece yürüyüşü yapanlara anlatmak, seni yüreğime gömmek, dönüp Amed’e anlatmak istiyorum.
(Dersim’den bir yoldaşı)
3627