Son Tango
1970’li yıllar, hemen hemen üçüncü dünya ülkelerinde bir birine benzer, sanki karbon kağıdı ile yazılmış bir senaryonun uygulandığı zaman dilimidir. Dünyayı kuşatan bir sol dalgaya karşı Amerika kendi çıkarlarına uygun olarak askeri seçenekleri sahneye uyarlamış ve her darbe olan ülkede işkence, kayıplar, ölümler sıradan bir olay haline gelmiştir. Acının, sindirilmişliğin, direnişin, kavganın iç içe geçtiği ve hüzün ile, açlık, nefret ile sevgi ve para için her şeyini satanların yan yana yaşamak zorunda olduğu günlerdir.
Özcan Özer o yılların bir zaman dilimini kendi ülkesinden çok uzakta Arjantin liman şehrinde bir barda yakalamıştır. Olaylar; liman işçilerinin ve müdavimlerinin olduğu bir Arjantin barıda geçmektedir. Sahne, barın içi ve liman iskelesidir. Oyuna adını veren sahne ilk olarak bizi karşılar. Son tango adını sevgililerin hayallere ulaşmadıkları bu dünyada göçmeden (intihar etmeden) önce yaptıkları son beden dili, kısaca isyandır.
İki genç aşık, tutku ile son bir kere barda tango oynarlar ve iskeleden kendilerini denize bırakırlar. Sessiz ve isyanın bedende dile gelişidir. Bütün salon bardır, bizler aynanın arkasından salona bakarken, aynı zamanda kendi tarihimize göz atıyor gibiyiz. Önümüzde duran ayna iki yüzlüdür, bir yüzünde Arjantin’de yaşanan bir isyan ve direniş sesleri, öte yüzünde bizim sessizliğimiz. O yıllar içinde yok olan acı yıllarımız…
Kader dansı seven aynı zamanda geçinmek için vücutlarını satmak zorunda kalan insanları bir limanda buluşturmuştur. Toplumun en alt tabanını oluşturan bu emekçi insanların o günlere ait yaşanmışlıkları bir söylem içinde, tangonun ritmi eşliğinde bize sunulmaktadır. Aşk ve çaresizlik. Seçme şansı bile olmayan kaderin çizdiği çizgiyi yaşamak zorunda olan bir grup insan. Parası olanın her şeyi satın aldığı, tükettiği ve üretimin olmadığı bir liman barında, zaman tükenirken, insanlarda ekonomik baskının altında ezilirken, buna neden askeri darbenin sert dalgaları barın duvarlarına vurmaktadır. İşçi hareketi ile ilgilenen bir sendika örgütçüsü olan Pedro, karşılığını gördüğü bir aşk içindedir ama zaman onların romantik zaman geçirmesini değil, ayrılmak zorunda oldukları ve birbirlerine çok yakın ama aynı zamanda çok uzak durmak zorunda oldukları günlerdir. Pedro’nun sevgilisi ve barın en güzel ve bar sahibesinin kızı olan Maria, başı dik ve yaşama dirençli bir şekilde bakmaktadır. Ne yazık ki onun kaderini en yakın arkadaşı değiştirecektir, çünkü en yakın arkadaşının hazırladığı ortam ile Amerikan şirketleri ile ortak iş yapan Jose, parasının gücü ile Maria’yı bir seçime zorunlu bırakır ve evlenir. Jose gerdek gecesi yeni karısını aynı anda iki adama satmıştır. Jose yeni insan tipini temsil etmektedir, her şeyi para ile ölçen, para ile gören bizim dünya bakışımıza göre namusunu da satmaktadır. Her şey para içindir, her şey para ile değiş tokuş edilir. Yaşadığımız çağın tipik liberal düşüncesine çok yakındır. Maria elini kana bulamıştır, polis tarafından aranmaktadır. Tek bildiği ve kendisini güvende hissettiği limana geri döner. Barda yeni bir cinayetinde ortamını hazırlar. Pedro, Jose ile kavgaya tutuşur ve Jose ölür. O kargaşada bar içinde yaşayanlar bir anlamda kendi güçsüzlüklerini diş bilediklerinin üzerine kaba baskı olarak gösterir ama cinayet ve koruma içgüdüsü ağır basmıştır. Pedro kaçar. Pedro hem işçiler örgütlemeye çalıştığı için hem de cinayet için aranır ve kısa sürede yakalanır.
İşkence sahneleri ve bildik ifadeye zorlamalar. Duvarlar yeni sesleri içine hapseder. Göz kapalıdır ve işkence gören onurlu bir duruş sergiler. Yurtsever, devlet görevliler ile yüzleşir. Yüzleştirir bizleri. Devlet görevlisi devleti savunur ve devletin tercihi Amerikan çıkarlarını korumaktır. Şimdi soru şu, kimin çıkarı daha önemlidir, devletin mi, halkın mı? Öldürülen Jose, yer altını temsil etmektedir ve devlet görevlileri (işkenceci polisler) bile kurtulduklarına sevinmektedir ama gözleri açık olmasına rağmen gözleri kapalı ve işlerini yapmaktadır.
Pedro içeride yatar ve çıkar. Değişen bir şey yoktur. Devlet Amerikan çıkarlarını korurken, baskı, zulüm altında halkını tutmaya devam etmektedir. Halkın hayal gücü (barda yaşayanlar) para ile sınırlıdır. Para olunca tercih yapma hakkının olduğunu düşünmeye devam etmekteler. Pedro döner ama fazla yaşayamaz, vurulur. Ölür. Bunun üzerine Maria limana gider ve kendisini denizin dalgaları arasına bırakır. Tıpkı son tangosunu oynayan aşıklar gibi. Sevdiği ile atlayamaz, çünkü sevdiği kendisinden önce bu dünyadan uzaklaşmıştır.
Oyun kısaca böyle öyküleşir. Aynanın arkasından bara bakarız.
Oyunun tüm oyuncuları kendilerine verilen görevi en iyi bir şekilde yapmışlar. Muhteşem yüz ifadelerini aynanın öteki tarafına yani bizlere ulaştırdılar. Müzik, dans ve sözler bir biri ile uyumlu, bir anda Arjantin’de yaşanan bir barın içinde kendinizi bulabilirsiniz.
Işık seçimi karakterlerin o anlık ruh hallerine uygundur, ışık ve seslerin zaman zaman azalıp, aydınlanması ile seyircide ki, yani bizlerdeki dikkatimizin dağılmasını engellemiştir. Her birimiz duvara asılı olan ama gerçekte olmayan sahneyi kaplayan aynadan salona bakarken, yaşanan trajedinin ve dansın yaratmış olduğu tutkuyu sanki daha önceden yaşanmışlık hissi içinde, yabancısı olmadığımızın öykünün içinde çok başarılı bir sahne düzenlemesi ile karşı karşıyayız. Her bir hareket ince ince hesaplanmış, planlanmış ve o ince ayarlar ile göndermeler ile her bir oyuncu verilen görevi en iyi şekilde yerine getirirken, doğaçlama hissi veren doğallık ile bize ulaştırmışlardır.
Yazan Özcan Özer yerinde olsaydım belki son sahneyi biraz daha değiştirir, belki de yönetmenin yerinde olup küçük bir dokunuş ile başlangıç (giriş sahnesinde olduğu gibi) aynı olabilir miydi? Oyunu yazan ve yöneten elbette tecrübeli iki insan, onlar benden daha iyi bilecekler ama son sahnede başlangıç sahnesini gözüm aradı ve o intihar sahnesinin başka bir şekilde verilebilinir miydi?
Eğlenceli, muhteşem bir müzikal izlerken, aynı zamanda tarihin bir dönemi ile yüzleşmek isteyenlerin kaçırmaması gereken bir oyun, sahnelerde olmaya devam edecek… Fırsatı olanların kaçırmaması gerektiği bir tiyatro ile buluşma ihtimali sahnelerde yerini almaya devam ediyor. Sahne tozuna yazılan bu şöleni görün derim…
İsmail Cem Özkan
SON TANGO | İSTANBUL DT
2 perde | 2 saat 10 dakika
Yazan : ÖZCAN ÖZER
Yöneten : MURAT SARI
DEKOR TASARIMI: MURAT GÜLMEZ
GİYSİ TASARIMI : AKIN TEZER TUNALI
IŞIK TASARIMI: AYHAN GÜLDAĞLARI
BESTECİ : CEM İDİZ
DANS DÜZENİ: TANJU YILDIRIM
MÜZİK DİREKTÖRÜ:MELİKCAN ZAMAN
KOREOGRAF: TANJU YILDIRIM
YÖNETMEN YARDIMCILARI : PINAR DAMCIOĞLU, MERT SEZGİN
ASİSTAN:GÜZİDE ARSLAN
SAHNE AMİRİ: ŞAFAK DOĞAN YALÇIN
KONDÜVİT: ONUR KAAN ÇELEBİ
IŞIK KUMANDA: GÖKHAN GÜLÇEBİ
DEKOR SORUMLUSU: DURSUN ÖZALP
AKSESUAR SORUMLUSU: TANER ŞAVŞAT
ERKEK TERZİ: KADİR METİN
KADIN TERZİ: BURCU SARI
PERUKACI: BELKIS BALABAN
OYUNCULAR
SELİN TEKMAN
BARIŞ BAĞCI
ENGİN DELİCE
MURAT KAPU
ARİF BURAK YILMAZ
METİN BEYEN
MERT SEZGİN
ALİ ÇELİK
HAZAL ERDAL
ZELİHA GÜNEY
SEDAT SAVTAK
HİLAL KUVVET
KERİM ALTINBAŞAK
AYŞE GÜNYÜZ
KÖKSAL ÜNAL
ASLI İKTU
GÜZİDE ARSLAN
TUĞBA ÖZOĞLU
LALİZER KEMALOĞLU
NİHAL USANMAZ
DEVRİM SARICA
ONUR ERTAMAN
HANDE GENÇÖRNEK
SENCER ÇAKAL
ALPER AKSOY
GÖRKEM KOYUNCU
BÜŞRA GÜNİ
EDA ŞAHİN
TANER ŞAVŞAT
ORKESTRA
MÜGE ÖZNALCI
HANDE GENÇÖRNEK
EDWARD ARİS
GÖRKEM KOYUNCU
ONUR ERTAMAN
HANDE GENÇÖRNEK
MURAT SARI
HAZAL ERDAL