15 Haziran 1915 Beyazıt Meydanı: Darağacında 20 Ermeni sosyalist-Erol YEŞİLYURT
Geçtiğimiz yıl, Gezi İsyanı günlerinin önemli gelişmelerinden biri 15 Haziran 1915’de Beyazıt meydanında 20 Ermeni devrimci’nin asıldıkları yer olan Beyazıt meydani ve Gezi Parkında Türkiyeli ve Ermeni sosyalist ve demokratların katılımıyla anılması oldu.
Paramaz (Madteos Sarkisyan) ve 19 Ermeni devrimci’nin biyografileri, kısmen mevcut olan mahkeme tutanakları ve idamları sırasında hazır bulunan ve Papaz Kalust Bogosyan’ın anılarını okuduğum zaman Paramaz ve yoldaşlarını anmak için neden 98 yıl beklediğimiz gibi bir soruyu sormaktan kaçınamadım. Sorunun bir yanıtı Ermeni soykırımı ve resmi inkar politikaları ile bağlantılı, diğer bir yanıtı da Türkiye solu ve özellikle Mustafa Suphi önderliğinde kurulan TKP’nin aldığı ideolojik politik pozisyonda saklıdır.
Açıktır ki, TKP, bir yandan Türkiye solu’nun doğum tarihini kendisiyle özdeşleştirirken diğer yandan Osmanlı tarihi içindeki sosyalist ve anarşist akımları da içeren bir dizi hareket, parti ve mücadeleyi kendi tarihinin bir parçası olarak görmedi ve böylece, resmi söylemi değişik biçimlerde tekrarlayarak Paramaz ve yoldaşları dahil asılan, katl edilen ya da yurtlarından zor yoluyla atılan sosyalistlerin tarihsel mücadelelerini ve anılarını canlı tutmak gibi bir girişimde bulunmadı.
Lenin’in ezen ulusal ve ezilen uluslar arasındaki ayrımda ifadesini bulan ortodoks pozisyondan yola çıkarak bir değerlendirme yaparsak, 19.uncu yüzyılın Ermeni devrimcilerini, 20.inci yüzyılın Kürdistanlı devrimcileri ile karşılaştırarak ezen ülke solunu temsil eden TKP ve diğer akımların – istisnalar vardır- geniş oranda Türk milliyetçiliğinden etkilendikleri ve bütün eleştiri ve radikalizmlerine rağmen resmi söylemin ideolojik sınırları içinde bir sosyalizm anlayışına sahip olduklarını örneğin, ‘Vatan’ ve Vatan’ın savunusu’ gibi ideolojik söylemleri sorgulamadıklarını sonucuna varmak kaçınılmazdır. Ancak, eleştirimizi daha da ileri götürmemiz ve geçmiş kuşakların mücadelelerini ve ne gibi talepleri dile getirdiklerini öğrenmemiz gerekiyor. İnanıyorum ki, böyle bir okuma geçmiş kuşakları bir ‘kurbanlar’ kategorisine indirgeyerek onlara bir kez daha edilgin bir röl yüklenmesinin önüne geçeceği gibi, diğer yandan da özeleştirimizi geliştirmemizi ve nasıl bir gelecek tasarladığımızı soyut sloganlar dışında ifade etmemizi sağlar.
Yukarıda değindiğim okumanın önemli bir kısmı Paramaz ve yoldaşlarının üyesi oldukları Sosyal Demokrat Hınçak Partisi (SDHP) ve tarihi ile ilgilidir. SDHAPi, Avrupa’da üniversitelerde okuyan Ermeni öğrenciler tarafından 1887’de İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulur. Birkaç ay sonra Parti’nin resmi yayın organı «Hınçak» gazetesinde bu politik örgütün ilk programı yayınlanır. 1890 yılında SDHP’nin 250 şubesi vardır; bunlardan 114’ü Batı Ermenistan’da, 86’sı Amerika Birleşik Devletleri’nde, 36’sı Kafkasya’da, 10’u İran’da, 4’ü de Avrupa’dadır. (Kaynak: Meri Koçar, «Ermeni-Türk toplumsal-politik ilişkileri ve XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başlarında Ermeni Sorunu» – Yerevan Devlet Üniversitesi Yayınları,Yerevan-1988, Rusça versiyonu, sayfa 229.)
Osmanlı tarihinde kurulan ilk sosyalist parti ünvanını taşıyan SDHP’nin 1910 yılında yayınlanan ve mahkeme belgeleri yer arasında yer alan tüzüğüne baktığımızta SDHP’nin 1910 yılında yayınlanan programlarında aşağıdaki talepleri dile getirdiklerini görüyoruz:
‘’Osmanlı topraklarında yaşayan (Türk, Ermeni, Kürt, Arap, Rum, Bulgar ve diğerleri) çeşitli unsurların birleşmesiyle oluşan halkın, bugün tâbi oldukları idarî, malî, ekonomik şartlar ve çeşitli vergiler işçi sınıfının yıkılmasına ve yok olmasına sebep olacaktır.
Bu halk bugün öyle bir ekonomik dönemde bulunuyor ki bir taraftan üretimde kapitalist düzen başgöstermekte ve diğer taraftan eski tarz üretim yavaş yavaş sona ermektedir.
Derebeylik sisteminden kalma alışkanlıklar da üretici sınıfın ilerlemesine ve yükselmesine yapay engeller oluşturmaktadır. Bundan başka bu derebeylerin artıklarıyla burjuva sınıfı, ülkenin siyasi ve ekonomik yönetimini ele geçirmeye çalışmaktadır. Bu suretle sosyal örgütleri, sırf ait oldukları sınıfın çıkarlarının sağlanması için kullanmaya da çaba göstermektedirler.
İşte şu açıklanan sebeplere dayanarak bir sosyal demokrat partisi -nitekim Hınçakyan Örgütü – için bütün Osmanlıülkesinde yani Ermenistan, Makedonya, Arabistan, Arnavutluk ile Osmanlıülkesinin diğer bölgelerinde sosyalist toplumsal örgütlerin oluşturulmasıen ileri derecedeki amaçları meydana getirdiği gibi aşağıda belirtilen talepler de toplum için en düşük seviyedeki hedefi teşkil etmektedir. Şöyle ki:
Halkın kendi geleceğine egemen olma esasını sağlayarak Osmanlı ülkesindeki halkın, üretici sınıfın siyasî işlerine müdahale edebilme imkânını sağlamak. Bu sınıfın kültürel ve ekonomik ilerlemesine engel olabilecek bütün sebepleri kaldırmak ve neticede üretici sınıfın bütün eğilim ve isteklerini tam bir serbestlik ile dile getirebileceği siyasi şartların sağlanması ve bu uğurda çalışanlar için ağır bir yük olan zor şartların yavaş yavaş düzeltilerek üretici sınıfın kendi gerçek durumunu anlayabilmesini sağlayabilmek ve bağımsız bir siyasi topluluk halinde örgütlenmesini bu sınıfın toplumsal görevini yerine getirmesi konusundaki çalışmanın neticelenmesini kolaylaştırarak, içinde bulunduğu şimdiki toplumsal şartlar ile en büyük hedefe doğru adım atılan bir gelişme olmasınıelde etmektir.
Bu sebepler ve değerlendirmelere göre Sosyal Demokrat Hınçakyan Örgütünün isteklerinin asgarisi, meşru bir esasa dayalı ve parlamenter meşrutiyete uygun olup, bu yolda çalışarak meşrutiyet ve demokrasi esasına dayalı yeni bir örgütü oluşturmaktır. Bu örgütün temel şartları aşağıdadır.
1- Ülkenin siyasî, ekonomik ve toplumsal bütün meselelerini ve işlerini mutlak bir egemenlikle incelemek ve karar vermede tam yetkili, kanun yapıcı bir kurulun kesinlikle oluşturulması ki süresi iki sene olacaktır.
2- İller, sancaklar, kazalar ve nahiyeler hakkında tam idarî yetki genişliğinin verilmesi.
3- Gerek kanun koyucu kurul ve gerekse il, sancak, kaza ve nahiyeler bağımsız yönetim kurullarıiçin yirmi yaşında olan her kişinin hakkıyla millet, kavim, sınıf, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın seçilebilmesi ve aday olabilmesi.
4- Genel, eşit, gizli ve doğrudan doğruya oylarla seçim sisteminin kabulü ve her seçimden önce nüfus sayımının yapılması.
5- Seçimin her yerde aynı anda ve resmî tatil günlerinden birinde yapılması.
6- Halk temsilcisi sıfatına sahip olanların hepsine devlet hazinesinden yeterli miktarda ödeneğin yapılması.
7- Referandum sisteminin kabulü.
8- Her türlü unvanın kaldırılmasıyla millet, kavim, mezhep ve cinsiyet ayırmaksızın her kişinin kanun önünde eşit sayılması.
9- Basın ve söz ve vicdan hürriyetinin, toplantıların, örgütlenmelerin, seçim mücadelelerinin, grevin, uluslararası işçi birliklerine katılmanın tamamen serbest olması.
10- Kişilerin, meskenlerin ve yazışmaların saldırılardan korunması
11- Dinî kuruluşların harcamalarının her bir mezhebe bağlıolanların yardımlarıyla karşılanması.
12- Herkese ayırım yapmaksızın askere alma sisteminin uygulanması ve barış zamanında askerlik hizmetinde milis sisteminin uygulanması.
13- Eğitimin genel ve lâik olarak mecburî ve ücretsiz olması. Hükümet tarafından ve her bölgenin bağımsız yönetim kurullarından ihtiyacı olanlara yardım edilmesi. Erkek ve kız çocukları için sanat eğitiminin verilmesi.
14- Eğitimin kendi ana dili ile yapılması şartıyla her bir unsurun ilk, orta ve yüksek dereceli okullar açabilmesi ve adı geçen okullarda resmî dilin öğrenilmesinin zorunlu olması şartıyla hükümet tarafından ve yerel bağımsız yönetim kurullarından bütün unsurlara para yardımı yapılması.
15- Her kişinin anadili ile sözlü ve yazılıifade hakkıolması. Ülke halkını oluşturan unsurların çeşitli unsurların lisanlarının resmî kurumlarca ve herkesçe eşit tutulması.
16- Yargılamaların masrafsız olarak yapılması, adlî işlerde anlaşma taraflarına ücretsiz hukuki yardım yapılmasıve jüri sisteminin getirilmesi.
17- Herkesin, memurları, alışılageldiği üzere, oluşturulan jüri heyeti huzuruna yargılanmaya çağırabilmesi.
18- Geçiş izni ve pasaport uygulamasının kaldırılması.
19- Yer değiştirmenin, her türlü sanatla uğraşmanın ve ekonomik girişimlerin tam bir serbestliğe ulaşması.
20- Haksız olarak suçlanan, tutuklanan ve hapis cezasıalan kişilere tazminat ödenmesi.
21- İdam cezasının tamamen kaldırılması.
22- Hastaların parasız olarak tedavisi ve sağlığı korumaya yönelik çalışmaların ücretsiz olarak yapılması.
23- Uluslararasında ortaya çıkacak anlaşmazlıklar ve çekişmelerin uzlaşma yoluyla çözümü.
Halkın ekonomik durumunun düzeltilmesi aşağıdaki şartların uygulamaya konulmasına bağlıdır.
1- Dolaylı vergilerin tamamen kaldırılması.
2. Vergiler konusunda bugün yürürlükte olan sistemin kaldırılmasıyla belirlenen miktarın üstünde geliri ve mirası olanlara kademeli olarak vergi uygulanması.
3. Köylülerin hükûmete olan her türlü borç ve ödenmemiş vergilerinin affedilmesi.
4. Zorla, ücret ödemeden iş yaptırmanın (Angarya) kaldırılması.
5. Düyûn-ıUmûmiyenin kaldırılması.
Halkın Osmanlı ülkesindeki ekonomik özel şartlarını, işçi sınıfının maddî, manevî ve sağlık koşullarıgöz önüne alındığında çöküşü getiren dayanılmaz bir durum ortaya çıktığından aşağıdaki şartların uygulanması talep edilir.
1- İşçilerin günde sekiz saatten fazla çalışmaması.
2- Haftada bir kez kırk iki saat aralıksız olarak dinlenme.
3- Belirlenen bu zaman dışında olağan üstü hizmet talebinin yasaklanması.
4- Halkın çalıştığı bütün ekonomik işlerde gece mesaisinin kaldırılması.
Yalnız gece mesaisi, ilmî ve esaslıbir uğraşiçin veya işçi örgütleri açısından herkesin ve en çok üreticinin çıkarlarına uygun olursa o halde geçerli olabilecektir.
5- Gece hizmetlerinin süresinin beş saatten fazla olmaması ve bu sürenin bir gündeliğe eşdeğer olması.
6- On dört yaşından küçük olan çocukların çalıştırılmaması ve on dört yaşından on yedi yaşına kadar olan erkek ve kız işçilerin günde yalnız altı saat çalıştırılması.
7- Kadınların bedeni yapılarına aykırı görünen işlerde çalıştırılmaması. Doğumdan dört hafta önce ve altı hafta sonra hizmetten muaf tutulması ve bu süre zarfında aldığıücretin eskiden olduğu gibi ödenmesi.
8- Kadın çalıştırılan fabrikalar veya diğer işletmelerde emzirilen ve küçük yaşlarda olan çocuklar için çocuk bakımevleri kurulması ve süt veren kadınların her üç saatte bir, yarım saat süreyle çalışmayı bırakması.
9- Hükümetçe sermayedarlardan alınacak özel vergi ile bir fonun oluşturulması. Araştırılarak, işgöremez durumda veya kısmen ya da tamamen sakat olan işçilerin geçimlerini sürdürebilmesi için bu fonla hükümet tarafından sigorta sisteminin kurulması.
10- İşletmeler veya girişimciler tarafından işçi ücretinden her ne suretle ve her ne isimle olursa olsun hiçbir şekilde indirime gidilmemesi (örnek para cezasıve benzeri gibi)
11- Halkın her çeşit ekonomik çalışmalarında yeterli miktarda kontrol şefi atanması ve bunların gözetiminin, ücretle hizmet edilen bütün işlere ve hükümete ait girişimlere kadar yayılması. Kadın çalıştırılan işletmelerde de kadın kontrol şeflerinin atanması. İşçi tarafından seçilip ücretini hükümetten alan işçi temsilcileri, işçilere ait kanunların uygulanmasına çalışacaklar. İşin, değeri ölçüsünde üretimde kullanılan hammadde ile çıkan ürünün kabul edilip edilmemesi gibi konularda kontrol hakkı.
12- İşçi ücretinin mal ile ödenmesi şeklinin kaldırılması. Ücretin kayıtsız şartsız para ile ödenmesi. Ödeme için çalışma saatleri içinde olmak şartıyla hafta içinde özel bir günün seçilmesi.
13- Girişimciler tarafından işçilerin barınmasıiçin ayrılan yerlerin sağlık koşullarına özen gösterilmesi. Buraların iç düzenine ve ücretin doğru ve adaletli olarak ödendiğine dikkat ederek yerel bağımsız idare heyetleri tarafından seçilen kişilerin işçi temsilcileri ile beraber kontrol etmeleri.
Bu suretle memleketin bütün hukukuna sahip vatandaşlık ve kişisel haklara sahip olan işçilerin hukuku ve hayatının girişimcilerin keyfi muamelelerine karşı korunması.
14- İşçi ücretine asgarî sınır belirlenmesi.
15- Ücret karşılığında hizmet edilen işletmelerde fabrikatörlerin müdahalesinden arındırılmış olarak sıhhi ve tıbbi durumların düzenli olarak denetlenilmesi. Masrafları işyeri sahiplerine ait olmak üzere işçinin ücretsiz olarak tedavi edilmesi ve hastalıkları süresince ücretlerinin önceden olduğu gibi ödenmesi.
16- Çalışanları koruyan düzenlemelerin girişimciler tarafından ihlali durumunda bunların cezaya çarptırılmaları.
17- Girişimcilerin ve işçilerin eşit olarak seçecekleri temsilcilerden oluşan ekonomik kuruluşların hepsinde işçiye ait mahkemeler oluşturulması.
18- Yerli veya dışarıdan gelecek işçiye iş bulmak için üretimin bütün aşamasında işçi örgütü temsilcilerinin gözetimi altında çalışma borsaları kurulmasıve bu konuda yerel bağımsız yönetim kurullarının mecbur tutulması.
Osmanlı ülkesinde endüstri henüz gelişmemiş olduğu gibi toprağa sahip olmanın da ufak ufak arazileri idaresinde bulundurmak şeklinde olduğu bilinmekte ise de yavaş yavaşzenginler tarafından arazilerin toplanıp, biriktirilip sanayiinin büyük ölçekte yapılmasına çalışılmakta olmasından, Sosyal Demokrat Hınçakyan Örgütü toprak meselesi hakkında da aşağıdaki hareket tarzını kabul etmektedir.
1- Köylülerin kendi toprağından serbestçe yararlanmasına engel olacak her türlü düzenlemenin, işlemlerin ve yerel adetlerin kaldırılması.
2- Kulluk usulünün tamamen kaldırılması.
3- Arazi sahiplerinin toprağınıekip biçen ortakçılarına karşı açgözlülüğünü engelleyecek kanun ve düzenlemelerin yapılması.
4- Her ne suretle olursa olsun ırgatların elinden zorla alınan arazinin gerçek sahiplerine verilmesi.
5- Hükûmet ve yerel bağımsız yönetim kurullarının koruma ve yardımları ile önce onaylarını almak şartıyla sahipsiz arazide göçmenlerin iskânı.
6- Kendi araçlarıile ziraat yapan küçük arazi sahiplerine hükûmet ve yerel bağımsız yönetim kurulları tarafından kolaylık sağlanması. Şöyle ki:
1- Tarım ile ilgili aletlerin ve takımların temini ve ithal edilmesi ile bu ziraî donanımlardan adı geçen çiftçilerin ücretsiz olarak faydalanabilmeleri.
2- Tohumluğun ve toprağın verimini artıracak maddelerin satın alınmasıve sağlanması.
3- Toprak mahsullerinin ve ziraî ürünlerin pazarda satışı.
4- Ziraatçilik ve çiftçilik hakkındaki bilgilerin yayılmasıiçin konferans yerlerinin ve örnek çiftliklerin kurulması.
7- Küçük toprak sahiplerinin tâbi oldukları ağır vergilerin hafifleştirilmesi.
‘Sosyalist-milliyetçi’’ olarak tanımlanan bir parti olan SDHP tüzüğünün üçünçü bölümünde, Osmanlı imparatorluğu toprakları içinde yaşayan milletler arasında eşit ilişkileri esas alarak ayrılmayı red ederken, aynı tüzüğün beşinçi bölümünde örgütlenme ilkelerini enternasyonalist bir çerceve içinde belirleyerek her milletin kendine ait sosyalist örgütleri kurması ve bu örgütlerin daha üst bir yapı içinde biraraya gelmesi savunulur. Sanırım burada çıkarılması gereken önemli ders, Ermeni milliyetçiliğinin ayrımcılığa karşı, eşit haklar talep eden bir çizgiden bağımsız bir Ermenistan hedefine geçerken taleplerinin dinlenmemesi, uğradıkları baskı ve zülmün ve buna paralel olarak mülksüzleştirmenin yoğunlaşarak sürmesinin oynadığı röl olmalıdır. Vurgulanması gereken diğer bir noktada başka bir bakış açısından birlikte yaşama ve ayrılık çizgilerinin birbirine paralel olarak varolduklarını öne sürersek, ayrılık yönündeki tercihin Ermeni toplum ve örgütlerinin bir önceliği haline dönüşmediği bir dnemde soykırımın gerçekleştirildiği, ve böylece, birlikte yaşama imkanının bizzat egemen ulusu temsil eden devlet tarafından ortadan kaldırıldığıdır.
Üçüncü Bölüm
Millî meseleler açısından çeşitli milletlerin siyasî hukuku tamamen korunacaktır. Bir milletin diğerine üstünlüğü tamamıyla reddedilecektir. Her millet kendi tarihi varlığıyla toplumsal bir unsur teşkil ettiğinden çeşitli baskılara uğramaksızın serbestçe gelişmesine hizmet edecek her türlü araçtan yararlanacaktır. Milletlerin kesin eşitlik ve kendilerine has özelliklerini koruması, ilişilmemesi ve dokunulmaması tamamen korunmuş bir hak olduğundan her bir milletin, gelişmesine ve büyümesine, toplumsal, ekonomik ve siyasî hiçbir şekilde engel olunmayacaktır.
Beşinci Bölüm
Sosyal Demokrat Hınçakyan Örgütü, Osmanlı Devleti’nden ayrılma eğilimlerini (Separatisme) bütünüyle reddeder. Sosyal Demokrat Hınçakyan Örgütünün bu ana tüzük kararlarını onaylayan ve kabul eden güzel ahlaklı ve yirmi yaşını tamamlamış her şahıs; millet, mezhep ve cinsiyet ayırmaksızın örgüte girebilir.
Osmanlı ülkesindeki milletler arasında dil ve kültür açısından çok önemli farklar olup bunların etkisinden kurtulmak mümkün olamayacağına göre Osmanlı ülkesinde sosyal demokrat örgütünce sosyalist ve sosyalizme ait yayınların genelleştirilmesi için en uygun yolun, bütünü örgüte üye olması şartıyla her millet için özel örgütler meydana getirmektir.
Sosyalizm açısından Sosyal Demokrat Hınçakyan Örgütü her milletten sosyal demokrat şubeler meydana getirmeye çalışacaktır. Bunların genel kurullarıda uluslararası sosyal demokrat genel örgütünün bir şubesi olacaktır.
* Bu yazı Mesele’nin Mayıs sayısında yayınlanmıştır.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)