22 Kasım 1986 Yılında Ölümsüzleşen 9’ların Kızıl Anılarını Selamlıyoruz!

Hapisten çıkmıştı çoğu… Kısa süre şehirlerde kalıp örgütsel çalışmaları yürüttükten sonra, Parti konferansına delege olarak katılmak üzere Dersim’e gerilla bölgesine tereddütsüz yürüdüler. Silah kuşanıp gerilla savaşı siperlerinde konumlandılar. Gerilla birliği çok geçmeden düşman saldırısına maruz kalarak büyük bir çarpışmaya girdi. Bu çarpışmada yedisi konferans delegesi, ikisi parti savaşçısı olmak üzere toplam 9 yoldaş, 22 Kasım 1986 günü Dersim-Ovacık kırsalında düşman tarafından hunharca katledildi. Yoldaşların katledilmesi partimiz açısından ağır bir örgütsel darbe oldu. Alınan bu ağır darbe partimizde birikmiş sorunları ateşleyip gün yüzüne çıkararak önemli sonuçların yaşanmasına vesile olan bir süreç oldu.
Katledilişlerinin yıl dönümü vesilesiyle, Mehmet Kemal Yılmaz, Ünal Küçükbayrak, Zeki Uygun, Rıza Sökmen, Hüseyin Tosun, Ali Rıza Boyoğlu, İbrahim Polat, İsmail Doğan ve Kamile Öztürk yoldaşların anıları önünde saygıyla eğiliyor, onlar şahsında tüm devrim ve parti şehitlerini anıyor, mücadelelerini selamlıyoruz…
Bağımsızlık, Halk Demokrasisi, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinde ölümsüzleşen yoldaşlarımızı unutmadık, Sosyalizm için Sosyalist Halk Savaşı mücadelemizde yaşatacağız. Mücadele ve kararlılıklarını kılavuz alırken, onlardan öğrenerek ilerliyoruz… Slogancı değiliz, onların mücadele ve kahramanlık yazan yaşamlarını slogan ediniyoruz! Onlar bir tarihtir, yazdıkları devrimci tarihe bağlıyız, bu tarihten öğrenerek ilerliyor, ilerletiyoruz… Onların tecrübeleri öğretmenimizdir. Ondan öğrenmeliyiz…
22 Kasım 1986 yılında ölümsüzleşen 9 yoldaşın partimiz için anlamı büyüktür. Yoldaşların ölümsüzleşmesi parti tarihimizde sadece ağır bir kayıp olarak yer edinmez. Aynı zamanda belli tarihsel gelişmelerin de başlangıcı olarak anlam taşır bu süreç… Ve bu süreç neredeyse partimizin genel tarihine de ışık tutan ya da o tarihle örtüşen bir süreçtir.
***
1976 yılında Koordinasyon Komitesi (KK) Hizibi diye bilinen ayrılık, hareketimizin ilk ayrılığı olmakla birlikte, büyük ve köklü bir örgütsel ayrılık tecrübesiydi de. Bu ayrılık aynı zamanda hareketimizin aldığı ilk örgütsel yenilgiden sonra yaşadığı ‘‘bölgesel dönemi‘‘ takiben giriştiği toparlanıp merkezileşme çalışmaları sürecinde gündeme geldi. Hareketimiz ilk yenilgisini almış ve bu yenilgiyi atlatmak üzere ilk konferansını gerçekleştirerek merkezi yapısına kavuşmayı planlarken ilk ayrılık tecrübesini yaşadı… Böylece, merkezileşme çabası baltalanmış ve fiilen ertelenmiş oldu. Hareketimiz 1978 yılında ilk konferansını gerçekleştirerek 1973 örgütsel yenilgisinden sonra merkezi yapısını inşa edebildi. 1978 ve 80 yıllarında değişik çaplarda örgütsel hiziplerle tanıştı. 1980 AFC’siyle birlikte ikinci örgütsel yenilgisini aldı. 1981 yılında ikinci konferansını gerçekleştirerek yeniden merkezi yapısına kavuştu. Bu yıllar da çeşitli hiziplere tanık oldu… Her konferans ve aynı zamanda her yenilgi dönemleri adeta hizipler doğuran süreçler olarak işledi… Nitekim gerçekleştirilmesi gerekip de bir türlü gerçekleştirilemeyerek 1987 yılına sarkan üçüncü konferans da hizip veya ayrılığa şahit oldu. Ve elbette ayrılık konferans dönemine denk gelmekle birlikte, ağır örgütsel darbelerin alınıp örgütsel tasfiyeciliğin yaşandığı döneme de denk geldi ki, hemen her ayrılık ve hizip vakıasının ortak özelliği, konferans ve örgütsel yenilgi ya da ağır örgütsel darbelerin yaşandığı döneme denk gelmesiydi…
1987 yılında gerçekleştirilmesi kararlaştırılan 3. Konferans dönemi ağır örgütsel darbelerin alınmasına ve ikinci büyük ayrılığın yaşanmasına şahit oldu. Bu ayrılıkta, gerilla bölgesinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılan konferansın, 22 Kasım 1986 yılında konferans delegeleri olarak Batıdan gerilla bölgesine gelen yoldaşların düşman tarafından katledilmesinden hemen sonra gündeme gelen ‘‘konferansın gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi ya da konferansın nerede gerçekleştirilmesi gerektiği‘‘ üzerine yaşanan ve son tahlilde ayrılığa neden olan tartışmalar ve tavırlar doğrudan belirleyici oldu… Yedisi konferans delegesi olmak üzere 9 yoldaşın düşman tarafından katledilmesinden sonra, 2 MK’cılar olarak bilinen kadrolar(esasta dönem önderliği) bölgeye ve dolayısıyla konferans alanına gelmeyi yanlış bularak gelmeme tavrını geliştirip, konferansın başka yer ve zamanda yapılması tartışmalarına girdiler. DABK olarak bilinen Dersim gerilla bölgesi örgütü bu tavır, öneri ve tartışmaları belli gerekçeler temelinde doğru bulmayarak konferansın kararlaştırıldığı yer ve zamanında yapılmasını istediler. Derinleşerek boyutlanan tartışmalar neticesinde 1987 ayrılığı yaşandı… Ayrılık nedensiz değildi ama nedenlerine rağmen yanlıştı. Her süreç kendi iç özellikleriyle anlaşılıp açıklanabilir elbet. Tamamen sebepsiz ve keyfi şeklide bir ayrılık olamazdı. Fakat sebeplere ve hatta haklı bir çok neden ve dayatmaya karşın, ayrılık gerekli değil, yöntem olarak da hatalıydı…
Ayrılıklar ve hizipler pratiği öğretici derslerle doludur. Hemen her ayrılık ve hizipler vakıasının örgütsel yenilgi, ağır darbe koşulları ve konferans dönemlerine denk gelmesi tesadüf değildir, olamaz da. Dolayısıyla, her ayrılık ve hizip gibi gelişmeler kendi somutunda değerlendirilip sonuçlandırılırsa da, genel anlamda yaşadığımız ayrılık ve hiziplerin yanlış olduğu gündeme geliş şartları bakımından da desteklenmektedir.
22 Kasım 1986 yılında delege yoldaşlar ölümsüzleşmeseydi 87 ayrılığı yaşanmazdı-yaşanmayabilirdi. Yaşansaydı da başka bir ayrılık olarak ve başka bir içerik ve biçimde gerçekleşirdi. Neden 87 ayrılığı yaşanmazdı? Çünkü yoldaşların ölümsüzleşmesi diğer kadrolar ve parti üzerinde etki göstererek yeni tartışmaların gündeme gelmesine, tartışmaların daha keskin uçlarda yaşanmasına yol açtı. Burada 87 ayrılığının sorumlusu ve suçlusu ölümsüzleşen delege yoldaşlardır sonucu çıkmaz, kasıt bu da değildir zaten. Anlatmaya çalıştığımız, ayrılık vb gelişmelerinin ekseri yenilgi-ağır darbe gibi koşullarda yaşanması gerçeğidir. Konferans dönemlerinin de aynı biçimde ayrılık gibi gelişmelerin yaşandığı dönem olması da anlamlıdır. Konferans dönemleri yoğun ve ciddi tartışma süreçleridir ve bu tartışmalar doğru yürütülmediği taktirde bunların ayrılıklara varması mümkündür. Yenilgi ve ağır darbe koşulları da en zor koşullardır ve bu koşullarda ideolojik kırılmaların ve savrulmaların yaşanması, dolayısıyla örgütsel sorunların gündeme gelmesi anlaşılırdır. Ayrılık ve hizipleri bu zeminde anlar ve açıklarsak, onlara karşı silahlanmış olup daha doğru davranır ya da yönetiriz. Şüphesiz ki, bu şartlardan bağımsız olarak ideolojik-siyasi çizgide gündeme gelen derin farklılaşma ve çizgileşmeler de ayrılıklara yol açar ve bu ayrılık biçimleri esasta doğrudur. Bazen, yenilgi vb koşullarında değil, bilakis gelişme dönemlerinde de ayrılıklar gündeme gelmekte-gelebilir. Bunlar da ilerleyen yönelimle gerileyen yönelim-tutum arasındaki olağan çatışma durumlarıdır ki, bu ayrılıklar da anlaşılırdır…
Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın idealleri ve mücadelelerini yaşatarak zafere taşımak için ayrılıkları değil, birlikleri geliştirmeliyiz. İdeolojik-siyasi temelde gelişip önlenemez ve kaçınılmaz olan ayrılıklarda sorun yoktur; bunlar haklı-doğru ayrılıklardır. Ama bu zemine sahip olmayan ve dolayısıyla önlenebilir olup da kaçınılmaz olmayan ayrılıkları önleme konusunda çok daha bilinçli hareket etmemiz şarttır. Bu, devrimin istediği olmakla birlikte, ölümsüzleşen yoldaşlarımızın ideallerinin gerçekleştirilmesi için de gereklidir.
Ölümsüz yoldaşlarımızdan öğrenmek, onların ideallerinden olduğu kadar, pratiklerinden de öğrenmektir. Birlikleri geliştirmek, mücadelede kararlı ve fedakar olmak, cesaretli ve atılgan-militan olmak, siyasi iktidar için savaşı ilerletmek öğrenmemiz ve uygulamamız gerekenlerdir… Hesapsız ve dürüst olmak, parti, devrim ve halka bağlı olmak onlara bağlılığın şartıdır. Onlardan öğrenmeli, onları yaşatmalı, bunun için devrimde ısrar, mücadelede kararlı olmalıyız. 9’ların kararlılığını, feda ruhunu, militanlık ve cüretini kuşanmalı, miraslarını büyüterek devrimle taçlandırmalıyız. Onlara karşı sorumluluğumuz budur… Anılarını yaşatacağız!…
Devrim görevimiz, savaş yolumuz, ölümsüz yoldaşlar kılavuzumuzdur…
Son Haberler
Sayfalar

IŞİD ve Kürd Koridoru
Çoğu zaman karmaşık görünen şeyler özünde çok basittir.Rojava’da gerçekleşen IŞİD saldırıları da bunlardan biri.İzlediğimiz tüm karmaşaya karşılık asıl mesele Kürdistan’ın,daha özelinde Kürdistan petrollerinin Akdeniz’e çıkışı ile ilgilidir ve Türkiye’nin önce El Nusra,sonrasında da IŞİD’e verdiği desteğin altında Kürdistan’ın uzun vadede Akdeniz’e çıkış şansının bugünden akamete uğratılması ve Kürdistanlı nesillerin sömürgecilerine mahkum bırakılması politikaları yatıyor.IŞİD’in Musul işgali ve ardından Şengal saldırısı gerçekleşince Güney Kürdistan’ı diğer parçalardan ayrıştırıp Dubaileşt

TKP/ML TİKKO: “Kobanê Direnişi Direnişimizdir!”
TKP/ML TİKKO Ortadoğu Bölge Komitesi yaptığı açıklamayla Kobanê Direnişini selamlayarak Direnişi sahiplenme çağrısında bulundu. “Kobanê Direnişi direnişimizdir” diyen TKP/ML TİKKO, tüm örgütlü güçlerine ve devrimci-demokrat kesimlere de direnişin aktif parçası olma çağrısında bulundu.

TKP/ML TÎKKO: Berxwedana Kobanê berxwedana me ye
Komîteya Herêma Rojhilata Navîn a TKP/ML TÎKKO bi daxuyaniyeke nivîskî berxwedana Kobanê silav kir û wiha got: “Em vê berxwedana biesil weke berxwdana xwe dibînin.”

IŞİD Neden Yenilecek-Irfan Aktan
IŞİD’in Kobanê’de iki sebepten ötürü daha şimdiden yenilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Birinci sebep Kobanê halkının bölgeyi terk etmesi, öbürü de IŞİD’in, Kürt sivillerinin boşalttığı bölgeleri doldurabileceği bir “halkının” olmayışı. Daha da ileri gidip şunu söyleyebiliriz ki, IŞİD Kobanê’ye doğru ilerledikçe yenilgiye daha da yaklaşıyor. Üstelik bu iddiamızın dayanakları YPG lehine atılmış sloganlara değil, doğrudan tarihsel deneyimlere bağlanabilir.

Sahi Ergenekon gitmiş miydi? Yeşil Ergenekon geldi - Dursun Ali Küçük
*Derin devlet ve Yeşil Ergenekon işbaşında!
AKP hep Ergenekon’un tasfiye edildiğini söyledi. Ama bu koskocaman bir yalandı. Kemalist Ergenekon gitti, yerine Yeşil Ergenekon geldi.Sadece değişen kişilerin yer değiştirmesidir. Anlayış-zihniyet ve politika olduğu gibi duruyor.
Biri kızıl Elma’yı öne çıkarırken diğeri Neo-Osmanlıcılığı öne çıkarıyor.RTE cumhurbaşkanı oldu, artık başbakanın söyleyecekleri şeyleri o söylüyor. Davutoğlu emanetçi gibi. Yeşil diktatörlük kuruldu.

YDG: Rojava ve Şengal İçin; Direnişe Omuz Ver, Dayanışmayı Büyüt!
Yeni Demokrat Gençlik, Rojava ve Şengal'de yaşanan gelişmelere dikkat çekmek, dayanışmayı ve direnişi büyütmek amacıyla bir kampanya başlattığını duyurdu.
"Rojava ve Şengal İçin; Direnişe Omuz Ver, Dayanışmayı Büyüt!

12 Eylül düzen (iniz) dir!
“Tarih uyanmak için
uğraştığım bir kâbustur.”[1]
12 Eylül’ün kaçıncı sene-i devriyesindeyiz? Bunun bir önemi yok! Aslolan, kara Eylül’ün “müesses nizam” açısından hâlâ yaşamakta, yaşatılmakta olduğudur!
“Eylül” deyip geçmeyin; “bitti” falan demeyin…
Eylül bir söylentiye göre “kara güneş”in ayıdır. Kara güneş, Fransız şair Nerval’in kullandığı bir mecaz. Şarkının “bazen neş’e bazen keder” dediği gibi bir şey. Melankoli, depresif olma hâli ya da “Winter is coming/ Kış geliyor” dedirten…

Ortadoğu ve İslam Dünyasında Katliam Geleneği-Sait Çetinoğlu
Ortadoğu’da Siyasal İslam son günlerde İslam devleti/ IŞİD-İD eliyle muazzam bir güç devşirdi. Irak ordusunun Sünni bölgesinde (Musul) örgüte teslim ettiği ağır silahlar ile durdurulamaz bir güce ve hareketliliğe ulaştı. Irak’ın sünni bölgesini kontrolüne alıp taban oluşturarak adım adım vahşetini ve etki alanını genişletip ilerleyerek, son yılların en büyük etnik temizliğine – soykırımına imza atmaktadır.

Partizan: “Erkek egemenliğine karşı mücadelemiz sürecek”
Geçtiğimiz günlerde Yeni Demokrat Kadın tarafından “En yakınımızdaki kadın düşmanı ise öfkemizin her daim hedefidir!” başlıklı yazı yayınlanarak; uzun yıllardır Partizan Dergisi çevresinde devrimci mücadele yürütme iddiasında olan Selçuk Bulut’un kadın düşmanlığı teşhir edilmesinin ardından Partizan da konuya ilişkin açıklama yaptı. Açıklamayı olduğu gibi yayınlıyoruz.

Gazze direniyor, Şengal yanıyor
6 Temmuz 2014 tarihinde “Koruyucu Sınır Operasyonu” adı altında başlattığı askeri operasyonuyla, Siyonist İsrail Devleti’nin faşist yüzü bir kez daha dünyanın gözleri önüne serildi. 2000’in üzerinde insan bomba ve füzeler- kurşunlara katledildi. 500’e yakın çocuk evinin önünde, parklarda, sokaklarda, yolda, okulda, oyun oynarken minicik bedenleri bombalarla parçalanarak katledildi. 10 binin üzerinde insan yaralandı. Yüz binlerce insanın evi yıkıldı. Kalacak bir yer bile bulamadılar.

Agos, Ermeniler, ‘bnagalez’ler :ROBER KOPTAŞ
Bir süredir basında ve sosyal medyada Türkiye Ermenilerinin siyasi pozisyonları üzerinden bir polemik yürüyor. Şahsen, bu tartışmaya dahil olma niyetinde değildim. Değildim, çünkü, insanların etnik kökeninin siyasi çekişmelere malzeme yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Ancak, iş gelip Agos’un yayın çizgisini formatlamak niyetli bir medya mühendisliği çabasına dayanınca, bir cevap kaçınılmaz oldu.