Salı Nisan 22, 2025

3. yılında Ezidî Soykırımı ve Cihangir Ağa

3 Ağustos 2014 tarihinde Türk Devleti destekli barbar ve insanlık düşmanı IŞİD çeteleri tarafından soykırıma uğrayan mazlum Mezopotamya halkından olan Ezidilerin soykırıma uğradığı, acılarla dolu kara gündür. 4000 yıldır yaşadığı Mezopotamya’da birçok defa fermanlarla karşı karşıya kalan halk, tüm dünyanın gözleri önünde bu sefer 73. kez soykırıma maruz kaldı. Irak Kürdistanı’nda gerçekleşen bu insanlık dışı olayın faillerinin siyasi sorumluları ile uygulayıcılarının kim veya kimler olduğu, tespit edilerek uluslararası mahkemelerde hesap vermeleri ve hak ettikleri cezalara çarptırılmaları acil ve zorunluluk haline gelmiştir.

Irak, Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, Rusya ile Batı Avrupa ülkelerinde sayıları 1 milyona varan Ezidiler en kalabalık nüfus olarak Irak Şengali’nde bulunmaktadır. Şengal bugün Ezidilerin anavatanı sayılmaktadır. Sayıları 700 bine yaklaşan Ezidiler, IŞİD çetelerinin saldırıları sonucu, yaşadığı toprakları terk ederek Rojava’ya, Güney Kürdistan’a, Türkiye’ye kaçıp gelebilenler ise Avrupa’ya sığınma talebinde bulunmuşlardır. 400 bin insanın soykırımla yüzyüze kaldığı, binlercesinin öldürüldüğü, evlerinin yakılıp yıkıldığı, 5000 kadın ve çocukların kaçırılarak tecavüze uğrayıp köle pazarlarında satıldığı,100’den fazla toplu mezarın olduğu ağır bir yıkım ile sadece Ezidi’ler değil tüm insanlık karşı karşıya kaldı.

IŞİD’in, Musul ile Telafer’i ele geçirmesinden sonra aynı yol güzergahında bulunan Şengal’e saldıracağı herkes tarafından biliniyordu. Gece 02’de başlayan saldırılardan sonra, KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Peşmerge’lerin, silahlı güçlerin Şengal’i terk etmesiyle savunmasız halk, IŞİD ile karşı karşıya kaldı. “Biz sizi koruyacağız”, “yerlerinizden ayrılmayın” denilerek halka güvence verildi. Silahlanmak isteyen halka engel de olunmuş, halk yüzüstü bırakılmıştır. Hewler (Erbil)’den gelen emir doğrultusunda hareket eden Peşmerge, arkalarına bile bakmadan Şengal’i IŞİD’e teslim etti.

Halkın barbar çetelerden kurtulmak için tek çaresi Şengal dağlarına sığınmak oldu. Binlerce insan öldürüldü. Bilançosu çok ağır oldu. “Şeytana tapanlar, sizi öldürmeye geldik” diyerek saldırı yapıldı. Gruplar halinde erkekler ile kadınlar, çocuklar ayrılarak aileler bir daha görüşemeyecek şekilde koparıldı. Erkekler öldürüldü. Kadınlar, çocuklar Rakka, Halep, Musul’a kaçırıldı. Müslüman olmaya zorlandı. Kabul etmeyenler anında infaz edildi. Kız çocuklarını vermek istemeyen kadınlar kendilerini uçurumlardan aşağı attılar. Savaşın ganimeti olarak gördükleri kadınlar ve 9 yaşındaki çocuklara kadar tecavüz ettiler. Esir aldılar, Arap şeyhlerine sattılar. Tüm bunları “Müslümanlık ile cihat” adına yaptılar.

4000 yıldır Mezopotamya’da yaşayan Ezidiler kendilerine has gelenek ve görenekleri olan azınlık bir topluluktur. İnançlarından dolayı, tarihte çeşitli defalar katliam ile karşı karşıya kalmışlardır. Her sabah dualarını güneşe doğru,72 millet adına eder, sonra kendileri için dua ederler. Ulusal kimlikleri olmadığı için dini topluluktur. Ezidi, Kürtçe’de “Allah’a inananlar” anlamına gelen “Ezdam” kelimesinden türemiştir. Ezidi inancına göre Güneş, hayatın kaynağı ile Işık’tır. Bu yüzden Güneş kutsaldır. Ezidilerin kıblesi Güneş’tir. Sabah, akşam dualarını ederken Güneş’e dönerler. Yılda 3 kez oruç tutarlar.

Ezidilikte, semavi dinlerin aksine Peygamber inancı yoktur. Ama İncil ile Kuran’ı kutsal olarak görürler. Ezidiler Allah’ın insanlara peygamber göndermeksizin de doğru yola gidebileceğine inanırlar. Semavi dinlerdeki peygamberleri kabul ederler. Cennet ile cehennem olmadığına inanan Ezidiler, ahiret olarak da Ruh ile bedenin ölümünden sonra başka bedene dönüşerek varlığını sürdürdüğüne inanırlar. Ezidiler için çarşamba günü kutsal kabul edilir. Allah’ın dünyayı Çarşamba günü yarattığına inanırlar. Yeni yıla giriş olarak, 13 Nisan’dan sonra gelen ilk Çarşamba Yılbaşı Bayramı’dır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de yaşayan azınlıkların güvencesi olması gerekirken aksine Ermeniler, Ezidiler, Aleviler için sarf ettiği sözler unutulmamıştır. Ayrıştırıcı, hedef gösteren ve nefret söylemleri ile doludur. % 99 Müslüman olan, din üzerinden siyaset yapan Erdoğan’ın Ezidiler için “bunlar ateist, bunlar zerdüşt, bunlar yezid” gibi nefret ve aşağılayıcı söylemleri bir cumhurbaşkanından duyduk. Halen Türkiye’de 500 civarında yaşayan Ezidilere bu tahammülü gösterememiştir. Ezidileri İslam dünyasında yaşanan Kerbela olaylarından sorumlu tutan, kötüleyen zulmün sembolü olan Yezid’in, Ezidilerle bir ve aynı göstermek Erdoğan’ın kin dolu politikalarının göstergesidir. Oysa Ezidiler ile Yezid’in bir alakası yoktur.

“HPG ile YPG sayesinde yaşıyoruz!”

BM ile AB’nin dahi müdahale etmediği, halkın kendi kaderi ile baş başa bırakıldığı Şengal soykırımında, IŞİD barbarları 7’den 70’e herkese karşı en ağır katliamları yaptılar. Televizyonlardan naklen, elimiz, kolumuz bağlı seyrettiğimiz soykırıma, insanlık adına tüm değerleri korumak için HPG/YPG (Halk Savunma Birlikleri) müdahale etti. 8 Ağustos’ta bölgeye intikal eden 12 kişilik gerilla gurubuna, KDP’nin yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de müdahalede bulunarak bazılarını tutukladı. Geri kalan gerillaların IŞİD’in ağır silahlarla donanmış çetelerine karşı savaşarak unutulmayacak bir tarih yazdılar.

İlk önce Şengal halkının güvenli bir şekilde kaçmasını sağlamak için “güvenli koridor” açarak, yüz binlerce insanın dağlara, kimisinin Rojava’ya, Erbil, Dahok’a kaçmasını sağladılar. En kötü kırımların yaşandığı Koço köyünde, insanlık koridoru sayesinde kurtulanlar HPG/YPG gerillalarına olan sevgi ve saygılarını ifade ederken “HPG/YPG’liler bizim için öldüler”, “Gerillalar 3 gün boyunca yemek yemediler, yemeklerini bize ve çocuklarımıza verdiler”, “Onlar sayesinde yaşıyoruz, unutmayacağız” diyerek minnet duygularını göstermişlerdir.

Ortadoğu coğrafyasında dört parçaya bölünmüş ola Kürdistan topraklarının özgürlük ve bağımsızlığı için mücadele eden Kürt ulusal kurtuluş hareketleri homojen bir yapı değildir. Görüş ayrılıkları olsa bile ulusal çıkarlar söz konusu olduğu vakit asgari müştereklerde birleşilmesi gerekmektedir. KDP, Barzani yönetimi, Kürtlerle değil eli kanlı Türk devleti ile işbirliği içerisinde olmayı her daim politika haline getirmiştir. Türk Devleti’nin kirli propagandalarına alet olarak karşısına PKK ile YPG’yi alarak düşmanca davranmaktadır. Türk Devleti’nin “böl ve yönet” politikasına alet olmuşlardır. Türkiye Kürdistanı’nda süregelen soykırımlara sessiz kalmış, işi Erdoğan ile siyasi, ekonomik ilişkilerini geliştirerek Şengal’e operasyon yapılmasına kadar ileri götürmüştür.

Şengal’in “yeni bir Kandil olmaması” için Şengal’de HPG güçlerine saldıracak kadar düşmüştür. Şengal saldırılarında bulunan Peşmergeler, Kürt kardeşlerini ve en değerli Kürt gazetecisini öldürmekten çekinmemişlerdir. Beş yıldır Suriye’de süren savaşta, harabenin, ölümlerin, kırımların sorumlusu olan Erdoğan’ın binlerce konteynır ile IŞİD’e silah sevkiyatını artık “sağır sultan” bile duydu. Durdurulan MİT tırlarında, Suriye’de “Türkmen kardeşlerimize, gıda ile sağlık malzemesi” gönderiyoruz diye yakalanan tırlarda, askeri malzemeler çıktığı belgelendi. Olay uluslararası boyut kazandı. Erdoğan’ın kabarık savaş suçları dosyasına eklendi.

İşte bu silahlar sayesinde IŞİD, Şengal’de katliamlar serisine imza atmıştır. Erdoğan, Türkiye’de meşruiyetini yitirmiş, hile, şantaj ile iktidarını koruyan bir politikacı haline gelmiştir. Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi başkanı Barzani’nin de Erdoğan’dan hiçbir farkı yoktur. Başkanlık döneminin süresi bitmiş olduğu halde, görevini devredecek herhangi bir emare henüz görünmüyor.

İktidar koltuğunu bırakacak gibi değil. İki yıldır kapalı olan parlamento işlemez durumdadır. Kararları tek başına alarak ülke ve uluslararası ilişkilere karar veriyor. Parlamenterlerin Erbil’e gelmesi yasaklanmıştır. Tek başına aşireti ile ülkeyi yönetmektedir. Parlamenter sistem çökmüştür. Dünyanın sayılı petrol yataklarına sahip Irak Kürdistanı’nda halkın durumu içler acısıdır. Halk varlık içinde yokluk yaşamaktadır. Ulusal zenginlikler aşiret veya ailenin çıkarları için kullanılmaktadır. Barzani ile Türkiye arasında imzalanan 50 yıllık petrol sözleşmesinden kimsenin haberi olmazken, memur ile çalışanlar aylarca aylıklarını alamamışlardır. İşte bu atmosferde yapılması planlanan referandumun, kurtlarla çevrili coğrafyada ne kadar sağlıklı olacağı tartışma konusudur. Erbil ile Bağdat arasında kalan Şengal Ezidilerinin 2014 Soykırımı’ndan sonra statülerinin ne olacağı, ana gündem oluştururken, Barzani Ezidilerin özerk yönetimlerine şiddetle karşı çıkmaktadır. Ezidilerin statüsünün anayasal güvence altına alınmadığı sürece Şengal’in geleceği, Bağdat ile Erbil’in keyfi tutumuna kalmıştır. Yaşanan tecrübe ışığında “ordusu olmayan bir halk yenilmeye mahkum” olduğu için, inşa edilen YBŞ (Ezidi Savunma Birlikleri), YJŞ (Ezidi Kadın Birlikleri) Ezidi halkının güvencesi olmuştur. Özerk yönetimler sayesinde ancak varlıklarını devam ettirmek isteyen Ezidilerin, olası bir referandumda Barzani’nin kararıyla, Şengal’in oylamanın dışında tutulması ayrı bir problem teşkil edecektir. Kendilerini Kürt olarak ifade eden Ezidilerin “Müslümanların olduğu coğrafyada yaşamak istemiyoruz” talebi ve ısrarı göz ardı edilirse, yeni yeni fermanlara davetiye çıkarmak demektir. Ezidilerin anavatanı olan Şengal’de yaşanan soykırımın izlerini sürmek, tarih yazılımı, belge, tanıkların anlatımlarını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışmak, Kürt entelektüel, yazar ve gazetecilerin görevleri arasındadır. Okuma ve yazmadan senelerdir mahrum bırakılan bir halkın gelecek nesillere bırakacağı hiçbir şey olamaz. Bu bilinçle hareket eden son yıllarda, Şengal soykırımını dünyaya kalemi ile duyuran, Kürt halkının yetiştirdiği güçlü kalemlerinden Nujiyan Erhan (Tuba Akyılmaz) bilinçli olarak, Kürt Peşmergeleri tarafından öldürüldü. Şengal’in Xanasor kasabasında, kış koşullarında çadırlarda yaşama tutunan Ezidilerin çığlıklarını dünyaya duyururken Kürt “kardeş”leri tarafından öldürüldü. Barzani’nin, Türkiye’de Erdoğan ile gerçekleştirdiği ziyaretin hemen ardından Şengal’e düzenlenen saldırıda birçok HPG gerillası ile Gazeteci Nujiyan’ın hedef seçilerek, kafasından vurularak öldürülmesi Erdoğan-Barzani işbirliğini ve art niyeti ortaya çıkarmıştır.

Ezidi-Ermeni halkları arasında bir dostluk köprüsü; Cihangir Ağa…

Tarihten bu yana 73 kez fermanlara maruz kalan ama yok olmayan, soykırımcılara inat hala varlıklarını sürdüren Mezopotamya’nın kadim halkı Ezidiler ile Ermeni halkının dostlukları eskiye dayanmaktadır. 1912 nüfus sayımına göre Türkiye’de sayıları 38 bin olan Ezidiler,1915 Ermeni soykırımı sırasında Süryani, Kildani halklarla soykırımlarla karşı karşıya kalınca, kendilerini hiçbir zaman güvende görmedikleri Müslüman topluluklardan arınarak Hıristiyan halklarla beraber ölüm yolculuklarına dahil olmuşlardır. Ermenilerle beraber Doğu Ermenistan’a sığınmışlardır. Ermeniler, Süryaniler, Kildaniler güvenli alanlar olarak gördükleri Ezidilerin anavatanı sayılan Şengal’e sığınmışlardır. En güçlü aşiret olan Hamo aşiretinin reisi olan Hamo Şerro, Ermeniler, Süryaniler, Kildanilere sahip çıkarak ev sahipliği yapmıştır. Açlığın, kıtlığın ve hastalıkların kol gezdiği yıllarda 1914-18 yıllarında, barınma ile yemek sorunlarına yardım eden Hamo Şerro, Osmanlı’nın, Ermenileri talep etmesine rağmen, ölüm pahasına teslim etmemiştir. Hıristiyan halkları ölümden korumuştur. Arap çetelerinin saldırılarından koruyarak güvenli bölgelere geçmelerine yardımcı olmuştur.

Soykırımdan kaçarak Kafkaslar’a sığınan Ermeniler ile Hıristiyan halklar, yeni inşa edilen ulus devlet sürecinde Osmanlı’nın saldırılarına maruz kalmışlardır. Antlaşmaları çiğneyerek Kafkaslar’ı ele geçirip Türk cumhuriyetlerine açılma rüyası ile yaşayan Osmanlı’nın tüm planı Ermenilerin tarihe geçen 1918 Mayıs, Sardarabat Direnişi ile durdurulmuştur. Kazım Karabekir komutasında Erivan’a saldırıya geçen Osmanlı birliklerine karşı ulusal direnişe geçerek, 7’den 70’e herkes, bir karış vatan toprağı için seferber oldu. Kilise çanları, işgalci Osmanlı ordularına karşı halkı savaşa çağırdı.

Yerevan şehrinin savunmasında General Movses Silikyan, Karakilise’nin Tovmas Nazarbekyan, Başaparan ise Drastamat Karoyan (Dro) komutasında birlikler savunmaya geçerken, Ermeni halkının efsanevi komutanı Antranik (Paşa) Ozanyan da Fedai gurupları ile savaşa katılmıştır. Aynı zamanda Antranik Paşa’nın silah arkadaşı olan, Ezidi halkının önderi olan Cihangir Ağa da 1500 kişilik birlikleri ile Anayurt Savunmasında yer aldı.

Başaparan cephesinde savaşlara katılan Cihangir Ağa, Osmanlı’nın oyununu bozmuş Yerevan’ın kuşatılmasını engellemiştir. Ezidi halkının savaşçıları büyük kahramanlıklara imza atarak savaşın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Osmanlı orduları geldikleri gibi geri dönmüşlerdir. Antranik Paşa’nın yol arkadaşı olan Cihangir Ağa’nın doğum yeri Van’dır. 1915 soykırım yıllarında Van direnişlerine katılmış, halkın güvenliğini sağlamış oradan Doğu Ermenistan’a göç etmiş, Ezidi halkının önderidir. Bugün dahi Ermenistan’da Cihangir Ağa unutulmamış, yeni nesillere anısı, mücadelesi anlatılarak öğretilmektedir. İsmi, birçok yere verilerek yaşatılmaktadır.

BM ile AP oturumlarında soykırım mağdurları olan Lamia Başar ile Nadia Murad’ın konuşmalarından sonra tüm üyelerin gözyaşları arasında Ezidi Soykırımı Kabul edildi. Ama halen bugün bir yaptırım gücü olmadı. Suçlular halen iktidarlarda yeni yeni kırımlara devam etmektedir. Şengal, Kobane, Munbiç, Tabka özgürleşirken Rakka’da IŞİD can çekişiyor. PYD, HPG, Enternasyonal Devrimciler, Partizan savaşçıların mücadelesi ile savaşın sonuna yaklaşırken bundan en çok rahatsız olan Erdoğan olmaktadır. Bunun için savaşın bitmesinden yana değildir. Bu yüzden Efrin ile Rojava’yı işgal için taciz atışları ile provokasyon peşindedir. Her ne yaparsa yapsın, İttihat ve Terakki yöneticilerinin savaştan sonra insanlığa karşı işledikleri suçlardan yargılandıkları gibi, Erdoğan ile beraber suç işleyen savaş konsepti de muhakkak yargılanacak hak ettikleri cezaya çarptırılacaktır. Ezidi Soykırımı’nı Unutmadık, Unutmayacağız!

49456

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar