Salı Kasım 5, 2024

Aforizmalardan bugün (ümüz) e uyarılar[*]

“Hayat yaşandığı kadardır... Ötesi ya hatıralarda bir iz, ya da hayâllerde bir umuttur.”[1]

Zor; hem de pek zor(lu) günlerden geçtiğimiz; zamanın ruhunun da böylesine biçimlen(diril)diği güzergâhtayken; işlerin iyi gitmediği bir “sır” değil…

 ‘Schindler’in Listesi/ Schindler’s List’ filmindeki, “Karanlıktaysan gölgen bile seni yalnız bırakır,” repliğinle veya Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, “Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericiydi,” diye betimlediği bir hâl yaşa(tıl)dığımız…

Hani “Bu dönemde çıkan günlük gazeteleri okuyup, dar kafalı bürokratların palavralarını dinleyince, insan bir sürü deliyle bir akıl hastanesine kapatılmış olduğunu sanıyor ve dehşete kapılıyor,”[2] denilen; ya da Jean Baudrillard’ın “Artık toplumsallaşmayı belirleyen şey kuramsal sınırlar değil, haber miktarıyla iletişim araçlarının karşısında geçirilen saatlerdir,” saptamasıyla vurguladığı üzere…

Bir cinnet bu!

Hem de Boris Vian’ın, “Biri çıksa hani.. Ve her şey bir gün çok güzel olacak dese.. Ne olur sanki?” tepkisini sonuna dek hak edeninden…

Bu kadar da değil! Ötesi, fazlası da var!

Ama bunlar bile fazlasıyla yetiyorken; en iyisi “Kendi düşlerini anlat,/ ötekinin düşlerini dinle/ Başka nasıl kurulur yeni bir dünya?” dizelerini anımsamak Ahmet Oktay’ın…

Sonra da Franz Kafka’nın, “Bir gün, her zaman yaşadığınız günlerden birine uyanmama ihtimalinizi düşündünüz mü hiç?” sorusunun yanıtı hayâl etmek…

Bu yani başka bir yaşam mümkün; yeter ki isteyip, diyetini ödeyerek; kendi tarihimizi yapalım…

Yeter ki Lev Tolstoy’un,  “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir,” cümlesindeki gerçeği idrak edebilelim…

* * * * *

Tam da bunun için kulaklarımda Rosa Luxemburg’un, “Okuyor musun? Okumalısın, sana yalvarırım! İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor,” uyarısı çınlayıp duruyorken; aforizmalardan bugün(ümüz)e dersler çıkarmaya çalışıyorum.

Sorunun kimilerinin çözümü göremeyişi; kimilerinin de sorunu tarif edemeyişi olduğu koordinatlarda; “Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil seyirci kalıp hiçbir şey yapmanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir,” uyarısıyla Albert Einstein’ı anımsamamak mümkün mü?

Ya “İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir,” diyen Lev Tolstoy’u; ya da “Bir türkü söylediler, duydunuz mu../ Bir kuşu vurdular, gördünüz mü../ Böyle neden susuyorsunuz böyle/ Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü?” sorusunu dillendiren Özdemir Asaf’ın dizelerini…

* * * * *

Wilhelm Reich’ın, “Bir insanı ele geçirmek için bencilliğine hitap etmeniz yeterlidir,” saptamasındaki üzere olağanüstünü “olağan” diye dayatan cinnetin (vahşet ya da yabancılaşma; ne derseniz deyin!) orta yerinde “Yavaş yavaş ölürler/ Alışkanlıklarına esir olanlar,/ Her gün aynı yolları yürüyenler,/ Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,/ Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,/ Bir yabancı ile konuşmayanlar,” dizeleriyle herkesi uyaran Pablo Neruda haksız olabilir mi?

Hem de çok önceleri Ronald David Laing, “Normal dediğimiz şey baskılamanın, inkârın, bölünmenin, yansıtmanın, içe atmanın ve yaşantı üzerindeki diğer tahripkâr eylemlerin bir ürünüdür. Varlığın yapısına toptan yabancılaşmadır,” demişken…

* * * * *

Görmek yetmez, kavramak gerek: “Bugün” dedikleri “olağan”, “Doğruyu güçlü kılamayanlar ‘güç’e ‘doğru’ dediler,”[3] tarifindeki zorbalıktan başka bir şey değildir.

“Ne zaman insanların arasına çıksam daha az insan olarak geri dönüyorum”; [4] veya  “Düşüncesizlik, günümüz dünyasında her yere girip çıkan garip bir misafirdir”;[5] ya da “Zamanımız böylelerine hayran işte, böyle günün türküsünü çığıranlara! Gösterişler, kırıtmalar altında köpüğe benzer boş bir beyin. Bununla en parlak, en ince görüşlü insanların ağzından girip burnundan çıkmayı becerirler. Oysa içlerini yoklarsanız, bir üfürmede su kabarcıkları gibi patlayıverir neleri varsa,”[6] türünden görüngüler üreten söz konusu zorbalık karşısında “tevekkül” yerine; “Canavarlar cehenneme gidecekmiş; cehennem yaptıkları kötülüğü, mahvettikleri hayatı geri getirebilir mi?”[7] sorusunu yaygınlaştırılmalı…

Evet, soru(n)ları yüksek sesle haykırmak gerek!

Çünkü José Saramago’nun, “Bence insanlık bir akıl hastalığına tutulmuş durumda ve bu hastalık onları söylenen bütün saçmalıklara inandırıyor”…

Çünkü Søren Kierkegaard’ın, “İnsan kendisini sessizce kaybeder. Kaybettiği başka her şeyi fark eder kendini kaybettiğini anlayamaz”…

Çünkü Ahmet Erhan’ın, “Bıçağın kemiğe dayandığı yerlere geldik/ Kanayan bir yerimiz de yok/ Alışkanlıktan tütün basıyoruz her yanımıza”…

Çünkü La Edri’nin, “Biz, ‘Hayır’ demeyi, ‘olmaz’ demeyi beceremeyen insanlarız... Yorgunluğumuz bitmez bizim,” betimlemelerindeki bir karanlık bu…

* * * * *

Söz konusu karanlığın yaygınlaştırdığı, “Yuvarlanan bir taşı hayâl et. Bu bize özgürlüğü anlatmaz,”[8]  türündeki edilgenliğin orta yerinde olmak meselesi müthiş önem kazanıyor.

Tam bu noktada doğruda durmanın ve yapmanın felsefesine mündemiç olmak için öncelikle, Sokrates’in, “Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, işe önce kendisinden başlamalıdır,” uyarısı kulağa küpe edilmeli ve “Herkes doğru insanı bulmak ister, yanılmamak için. Oysa kimse uğraşmaz, doğru insan olmak için…” diyen Sigmund Freud’a kulak verilmelidir.

* * * * *

Olmanın da, mücadelenin de sorunu burada boy veriyor.

O hâlde “Ne yapmalı” mı?

Öncelikle, Karl Marx’ın, “Biçimi ne olursa olsun, toplum, insanların karşılıklı eylemlerinin ürünüdür. İnsanlar kendileri için şu ya da bu biçimde bir toplum seçmekte asla özgür değildirler. Üretici güçlerin belirli bir gelişme aşamasını alırsanız, ticaretin ve tüketimin belirli bir biçimini bulursunuz. Üretimin, ticaretin ve tüketimin belirli bir gelişme aşamasını alırsanız, buna denk düşen bir toplumsal düzen, buna uygun bir aile, bir zümre veya sınıf örgütlenmesi, tek sözcükle, buna denk düşen bir ‘sivil toplum’ (société civile) bulursunuz. Böyle bir toplumu alırsanız, buna denk düşen ve aslında toplumun resmi görüntüsünden başkaca bir şey olmayan ‘politik devlet’i (état politique) bulursunuz,”[9] uyarısını “es” geçmeden; kendi köklerimize, mücadele tarihimize tutunarak; sert rüzgarların göğüs germeliyiz.

Gelenek(imiz)e de, geçmiş(imiz)e de sahip çıkmakta hiçbir tereddüde düşmeden; “Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur,”[10] gerçeğine sarılmalı ve “- Niçin kaybolmuş fotoğrafları arıyorsun? Elinde bir makinen var.

- Görüyorum.

- Yeni fotoğraflar çeksene. Hatta o kaybolan fotoğrafları.

- Ama onlar hayâllerimdi...”[11] biçiminde nostaljilere saplanıp kalmamalı…

Evet, tam da böylece geçmişin/ hataların, yeni keşiflere açılan kapılar olduğunu bilinciyle (ve de abartmadan!)  geride bıraktığımız köprüleri yıkma cesaretiyle ilerlemekten başka çaremiz olmadığını görelim, gösterelim…

Geri dönüşlerin, kaçışların, yaşama karşı işlenen suç olduğundan şüphe duymayan bir cesarete sarılmak ve Friedrich Nietzsche’nin, “Cevapları, diz çökerek ve gözleri kapalı arayanlardan daha cahil ve işe yaramaz insanlar yoktur,” uyarısını not etmek gerek!

* * * * *

Şimdi ayağa kalkma zamanı; hem de “Ya şimdi ya hiç” kararlılığıyla Özdemir Asaf’ın, “Kalmak Türküsü”nü terennüm ederek:

“Söyleyecek sözü olan anlatsın/ İsterse içine yalan da katsın/ Yeter ki kendinden, bizden söz etsin/ Yalanı doğruyu sezer gideriz/ Neler gördük neler bu güne kadar/ Daha gidilecek yerlerimiz var/ Bizi buralarda unutamazlar/ Kalacak bir türkü söyler gideriz.”

Evet, şimdi akıntıya karşı kürek çekme zamanı hem de; Samuel Smiles’in, Herkes akıntıyla birlikte yüzebilir, ancak cesaretli olanlar akıntıya karşı yüzmeyi deneyenlerdir”; Zora Neale Hurston’un, “Annem her fırsatta çocuklarına güneşe doğru zıplamalarını öğütlerdi. Güneşe ulaşamazdık ama hiç olmazsa ayaklarımız yerden kesilirdi”; Farid Farjad’ın, “Güzel konuşmak, ince düşünmek, hâlden anlamak, sevmek, düşeni kaldırmak, ağlayanı güldürmek, hep bedava biliyor musunuz?” uyarıları eşliğinde düşünceye hayatiyet katanın davranış, eylem (ve eyleminde karakter(imiz)) olduğunu unutmadan yani bir şey yapmazsak hiç kimse olamayacağımız bilerek…

Ve de Josip Broz Tito gibi, “Kimsenin bir şeyini istemiyoruz, bizim olan hiçbir şeyi vermiyoruz,” deyip; Martin Luther King’in “Her şeyin sonunda düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız,” haklı uyarısının da altını ısrarla çizerek!

* * * * *

Bunları yapabilmek için “Kendimiz”den başka çaremiz yok; tıpkı şairin dediği gibi, “Çaresiz değilsiniz, çare-SİZ’siniz!”

Hatırlamakta fayda var!

Hermann Hesse’nin, “kendi kafasıyla düşünemeyecek ve kendi kendisinin yargıcı olamayacak kadar rahatını sevenler, yasaklara olduğu gibi boyun eğerler”; Harper Lee’nin, “Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim”; Mahatma Gandhi’nin, “Vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım,” uyarıları bizim/ kendimizin yapmak eylemine/ davranışına mündemiçtir.

* * * * *

“Eylem/ davranış” dedik…

Bu konuda  “Her şeyi çok ciddiye alıyordum, sanki ölümsüzmüşüm gibi,” diyen Jean Paul Sartre’ın içtenliğiyle ve Franz Kafka’nın, “Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter,” kesinliğiyle; Johann Wolfgang von Goethe’nin, “Asıl mucize kendine inanmaktır; sonrası hep olağan şeyler” ya da Walter Bagehot’un, “Hayattaki en büyük zevk, insanların yapamazsın dediği şeyi yapmaktır,” aforizmalarını hayata geçirmek ve başka türlü bir yaşamın mümkün olduğunda ısrar gerek…

Kolay mı? Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, “Böylesine güzel bir gökyüzünün altında, bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?” sorusuyla karakterize olan kapitalist cinnet dünyasında; “Denizi seviyorsan dalgaları da seveceksin. Korkarak yaşarsan yalnızca hayatı seyredersin,” Friedrich Nietzsche’nin saptamasına hak vermemek mümkün mü?

Oscar Wilde’ın, “Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur”; Andre Gidé’in, “Hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılır,” deyişi eşliğinde değil elbette!

* * * * *

Ölümün ve iktidarın karşısında başka türlü var olmak imkânsız…

Hem de Lucius Annaeus Seneca’nın, “Ölümün çevresinde koparılan yaygara ölümün kendisinden daha çok korkutur”ken; ve Bertolt Brecht’in ifadesiyle, “Karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyor”ken; ve de Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, “Bir katilden daha câni insanlar gördüm. Umudumuzu öldürenleri gördüm… Herkesi öldürüyoruz, sevgili dostum. Kimini kurşunlarla, kimi sözlerle, kimini yaptıklarımızla ve kimini de yapmadıklarımızla,” sözlerindeki üzere…

Üstüne üstülük: “İnsanları baskı altında tutmak, kalıcı olan tek felsefedir. Korkudan ve kölelik düzenine duyulan saygıdan kaynaklanan o teslimiyet var ya, azizim,” dedi Marki ve tavana bakarak devam etti. ‘Şu çatı, başımızın üzerinde durarak gökyüzünün içeri girmesini engellemeye devam ettikçe, köpekler de kamçıya itaat etmeyi sürdürecektir’,”[12] gaddarlığıyla burun burunuyken!

* * * * *

Yine ve yeniden başlamak zorundayız; hem de süreklilik içindeki kopuş cüretiyle…

Tamam, soru(n)lar da, sıkıntılar da bir hayli çok ve çoğalıyor da!

İşlerin iyi gitmediği de “sır” falan değilken; şimdi   “Yeni bir keşif için yeni yerler değil yeni gözler gerekir,” diyen Marcel Proust’a…

Ya da “Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar,” saptamasıyla Nelson Mandela’ya…

Veya “Dünya herkesi kırar; ve sonra, bazıları işte o kırık yerlerinden güçlenir,” uyarısıyla Ernest Hemingway’a kulak vermek gerekiyor…

* * * * *

Bizi, “İnsan” kılan en önemli özekliğimizin ısrar ve tutku olduğunu bilmeyen var mı hâlâ?

Bu böyleyse; insanın en zorlu düşmanın da, kendi zayıflığı olduğu kuşku götürmez!

Ayrıca düşünebilen herkesin insan olması, insan olan herkesin düşünebildiği manasına gelmiyorken; Jean Paul Sartre, “İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir”; Lev Tolstoy da, “Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur,” diye ekliyor.

Şimdi üzüntü, kayıtsızlık, iç çekiş ve köşeye çekilme zamanı değildir!

Evet, “İnsanın varoluş biçimi dramdır, çünkü dünyada kendi seçmiş olmadığı bir yaşantının ortasına atılmış bulur kendini insan, üstelik her an önündeki değişik olanaklardan birini seçmek, yaşıyor olabilmek için bir şeyler yapıp yakıştırmak konumundadır.”[13]

Ancak bilinmez de değil: “Bir insanın canı ne kadar sıkılıyorsa, o denli farkındadır kendisinin.”[14]

Ayrıca “İnsanı, kendi üzüntüsü kadar yenilgiye uğratan bir başka şey yoktur,” diyen Amin Maalouf’a eklerler “Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur,” diyen Voltaire ve “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın,” çığlığıyla Lev Tolstoy ve de “Ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa; ama gülebilmek için birini ağlatma ve çıkarların için hiç kimseyi satma!” bilgeliğiyle Honoré de Balzac…

* * * * *

O hâlde Martin Heidegger’in, “Şu düşündürücü çağımızda, daha da düşündürücü olan, bizim hâlâ düşünmüyor olduğumuzdur”; ve Haruki Murakami’nin “Haddinden uzun düşünmek, hiç düşünmemiş olmaktan farksızdır”; ve de Theodor W. Adorno’nun, “Düşünmeyi sevmemek çok geçmeden düşünmeyi becerememeye dönüşür,”[15] uyarıları eşliğinde daha fazla düşünmek; düşünmekle yetinmeyip görmek ve bunlarla birlikte çoğalarak eylemekle mükellefiz…

Bakmanın yetmediği; görmenin gerektiği mükellefiyet konusuna gelince; Carl Gustav Jung’un, “Hayatta en acıklı şey, bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir”; Frantz Fanon’un, “Sizi sömürgeleştiren yabancıların sizde yarattığı en büyük yıkım, zamanla sizin kendinize onların gözüyle bakmanızı sağlamalarıdır,” deyişleri müthiş yararlı ve zihin açıcıdır…

Bu kadar da değil! William Shakespeare’in, “Pırlantaların en değerlisini içimde taşıyorum, o da vicdanımdır,” değere duyulan gereksinime de; en az Paulo Coelho’un, “Asla vazgeçme. Unutma ki anahtarlıktaki son anahtar, her zaman kapıyı açan anahtardır,” biçiminde ifade ettiği umut kadar “olmazsa olmaz”ken; ilkeli bir tavır da vazgeçilemezdir…

Albert Einstein’ın, “İnsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil, prensipleri ve inançlarıdır”; Ivan Sergeyeviç Turgenyev’in, “Kişilik, sayın bayım, en önemlisi budur işte: İnsanın kişiliği bir kaya gibi sağlam olmalıdır, çünkü her şey onun üzerine bina ediliyor”; Edward Young’un, “Bir insanın en büyük sermayesi, taviz vermediği karakteridir,” diye tarif ettikleri ilkesel kişiliklilik; bir bağlanma biçimidir ki; bunu da en iyi Stefan Zweig’ın, “Özgürlüğün yolu tüm dünyaya karşı tek başına kalmak bile olsa kendi inancına bağlı kalmaktan geçer,” deyişi tanımlar…

Bu da risk almasını bilen; Thomas Stearns Eliot gibi, “Sadece fazla ileri gitme riskini göze alanlar ne kadar ileri gidebileceğini öğrenir,” diyebilen hayâlperest cüretkârlıkla mümkündür…

* * * * *

Sakın ola, “Hayâl” deyip geçmeyiz!

Victor Hugo’nun, “Yokluklar hayâllere engel değildir”…

David Hume’un, “Hiçbir şey, insanın hayâl gücü kadar hür değildir”…

Virginia Woolf’un, “Bir hayâli öldürmek, bir gerçeği öldürmekten daha zordur”…

Charlie Chaplin’in, “Eğer korkmazsan yaşam harika olur. Gerekli olan cesaret, hayâl gücü”…

Hannah Arendt’in, “Hayatı, hayâl gücünde tekrar etmeden tam anlamıyla yaşamak mümkün değildir”…

Mark Twain’ın, “Hayâllerinizi küçümseyenlerden uzak durun! Ruhu küçük insanlar başkalarını da daraltmak, azaltmak ister… Dün kurulan hayâller bugünün mücadelesi, yarının umududur,” demeleri boşuna değildir asla…

Thomas More’nun, “Eğer onur kazançlı olsaydı herkes onurlu olabilirdi,” notunu düştüğü her onurlu insanın vazgeçilmezlerindendir cüretkâr hayâller…

Onlarsız yani cüretkâr hayâller olmadan hayatta kalıcı izler bırakmak, dünyayı değiştirme eyleminin parçası olmak olası değilken; Ralph Waldo Emerson’un, “Yol sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeyin, yol olmayan yerden gidin ki; ardınızda bir iz bırakın,” uyarısına uygun bir duruş da; Tony Morrison’la birlikte, “Uçmak istiyorsan, seni aşağı çeken her şeyi bırak,” diyebilen bir iradeden yoksun olamaz!

Kimileri buna “Delilik” diyebilirse de, bunu ciddiye almayınız. Çünkü Bernard Shaw’ın, “Bize bir kaç deli gerek, şu akıllıların yol açtığı duruma bak!” diye tarif ettiği bugünde; “İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır,” diye seslenir Paulo Coelho hepimize!

* * * * *

Buraya kadar değindiklerimiz aslî ekseni; Sigmund Freud’un, “İnsanların çoğu özgürlüğü gerçekten istemezler; çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve insanların çoğu da bundan korkar,” notunda açığa çıkar; aslolan özgürlüklerimize sahip çıkabilme sorumluluğumuzken; “Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter,” diye seslenir Nelson Mandela hepimize/ herkese!

Özgürlükten mi söz ediyorsunuz? O hâlde Epictetus’un, “Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niye bu günden başlamıyorsun?” uyarısı eşliğinde her gün hayata cüretle yeniden başlamakla mükellefsiniz…

Bunun için “ateşli bir sabır”a yani “ısrar”a muhtaçsınız; malum: “Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına,” der Pablo Neruda…

Özgürlük; sadece bir “iddia”yla sınırlı değil; yapabildiğimiz/ eyleyebildiğimiz kadardır…

Yoksa “beklemek”le betimlenen, Andrey Tarkovski’nin, “Hepimiz bir şey bekleriz. Mesela ben, hayatım boyunca bir şeyler bekleyip durdum, bütün hayatım boyunca sanki tren istasyonunda bekler gibiydim, bütün zaman boyunca sanki yaşadığım hayat gerçek değildi de bir tür bekleyişti,”[16] tarifindeki açmaz değil…

* * * * *

Tamamlıyorum: “Hâlâ yalan içinde yaşayan, yalanın içinden doğruya doğru uzanmaktan fazla bir şey yapamaz”ken;[17] Pablo Neruda’nın, “Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz,” ısrarıyla; Bob Marley gibi, “Artık hep hayâl ettiğimiz yeni bir başlangıcı değil; hiç düşünmediğimiz mutlu bir sonu istemeliyiz”; ve Jean Jacques Rousseau ile birlikte, “Beni mutsuz kılmak için dışlayarak yalnız yaşamaya mahkûm eden insanların, mutluluğuma benden çok hizmet ettiklerini gördüm,”[18] diyebilmeliyiz…

Anton Çehov’un, “İçinde yaşadığınız evren ile içinizde yaşattığınız evren arasında kurabildiğiniz bağ kadar mutlu olursunuz,” gerçeğinin altını çizerek Hilmi Yavuz’un, “ne zaman diye sorma,/ ne zaman yaprağın fetreti gülün kıyamına/ gülün kıyamı ağacın isyanına dönerse/ işte o zaman”; ve Birhan Eroğlu’nun, “İnsanlığa dair ne varsa,/ oradan başlayalım bu sabah,” dizeleriyle noktalayalım satırlarımızı…

 

11 Kasım 2018 12:57:57, İstanbul.

 

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No: 209, Aralık 2018…

[1] Pablo Neruda.

[2] Max Stirner, Biricik ve Mülkiyeti, Çev: Selma Türkis Noyan, Kaos Yay., 2013.

[3] Blaise Pascal, Düşünceler, Çev: İsmet Zeki Eyüboğlu, Say Yay., 2005.

[4] Irvin D. Yalom, Bugünü Yaşama Arzusu, Çev: Zeliha Babayiğit, Pegasus Yay., 2017.

[5] Martin Heidegger, Olmaya Bırakılmıştık, Çev: Mesut Keskin, Avesta Yay., 2013.

[6] William Shakespeare, Hamlet, Çev: Yeşim Mısırcı, Paraf Yay., 2011.

[7] Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, Çev: Nihal Yalaza Taluy, İş Bankası Kültür Yay., 2007.

[8] Gilles Deleuze, Spinoza Üzerine Onbir Ders, Çev: Ulus Baker, Kabalcı Yay., 2008.

[9] Karl Marx-Friedrich Engels, Devlet ve Hukuk, çev: Rona Serozan, Ayrıntı Yay., 2016, s.26-27.

[10] John Berger, Görme Biçimleri, Çev: Yurdanur Salman, Metis Yay., 1999.

[11] Ferit Edgü, Leş, Sel Yay., 2010.

[12] Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi, Çev: Meram Arvas, Can Yay., 2011.

[13] José Ortega y Gasset, Sistem Olarak Tarih, Çev: Neyyire Gül Işık, İş Bankası Kültür Yay., 2011.

[14] E. M. Cioran, Gözyaşları ve Azizler, Çev:İsmail Yerguz, Jaguar Kitap, 2015.

[15] Theodor W. Adorno, Minima Moralia, Çev: Ahmet Doğukan-Orhan Koçak, Metis Yay., 2005.

[16] Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, Çev: Mazlum Beyhan, Agora Yay., 2018.

[17] Ludwig Wittgenstein, Kesinlik Üzerine + Kültür ve Değer, Çev: Doğan Şahiner, Metis Yay., 2009.

[18] Jean Jacques Rousseau, Yalnız Gezenin Düşleri, Araf Yay., 2012.

18648

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Temel Demirer

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar