Çarşamba Kasım 13, 2024

Ararat'a sevdalı bir komünist: Nubar Ozanyan

Rojava’daölümsüzleşen TKP/ML üyesi TİKKO komutanı Nubar Ozanyan’ın şehadetinin ardından yoldaşları Ozanyan’ı anlattı. Şişli Karagözyan Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Stepan Melkonyan, 1964 yılından itibaren yetimhanede aynı sıraları paylaştıklarını aktardı. Aynı sıralardan Armenak Bakıryan, Nubar Yalım, Hayrabet Honca, Manuel Demir, İmam Boztaş ve Hrant Dink de geçmişti.

Yetimhaneden Devrimci Bir Kültür Doğdu

Melkonyan o günleri şöyle anlattı: "Çoğunluk okula doğudan geliyordu. İstanbul'dan katılan çok azdı. Gelenlerin çoğu Türkçe bilmiyordu zaten. Kürtçe konuşuyorlardı. Önce Türkçe öğreniyor, sonra Ermenice öğreniyorlardı. Ortaokul ve liseyi Üsküdar'da Surp Haç Tıbrevank'ta okuduk. Bizim dönemimizde okul müdürümüz Mıgırdiç Margosyan'dı. Bende öksüz yetim büyüdüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. Hepimiz aynı durumdaydık. Sabah kalkardık altıda top oynardık, büyükler (Hrant Dink, Armenak Bakırcıyan) bizi kovalarlardı. Nubar'la köşe kapmaca oynardık, okulun en yaramazları bizdik."

"Nubar'ın karakteri anlatılmazdır. Paylaşmayı çok severdi en başta. Kendi giyinmez giydirirdi. Yırtık gömleği alır dikerdi, 'bunu ben giyeyim yenisi sen giy' derdi. Hiçbir zaman lüks diye bir şey tanımadı. Sadeliği severdi."

Öte yandan sporcu kişiliğini yine arkadaşından öğreniyoruz: "Halterde başarıları vardı. Onun antremanlarda Naim Süleymanoğlu'ndan daha ağır kaldırdığı doğrudur. Peki nasıl olur, sen daha ileri pozisyondayken nasıl engellendin diye sordum. Şunu dedi bana: Ondan ağır kaldırdığım ilk antremandan sonra antrenörlerim tarafından açıkça uyarıldım ve dışlanmaya başlandım.

En son iki ay kadar önce buradaydı. "Biraz daha işimiz kaldı" dedi. Çok acele ediyordu gitmek için. Gitmesi gerekiyordu; 'Bir yıl daha işimiz kaldı' dedi en son.

Kulakları duymuyordu. Roketatar kullandığı için bir kulağı neredeyse işitmez hale gelmişti. En son IŞİD'in hezimete uğradığı Enternasyonalist Özgürlük Taburu baskınında da çok sayıda roket kullanmıştı. Kulakları zarar görmüştü ama işitme cihazını takmıyordu.

Benim burada çok rahat ediyordu. Hatta dedi ki en son zamanlarda; buraya bir ranza ayarlayalım. Çünkü yetimhane zamanında ranzamız vardı ikimizin (gözleri dolarak).

Suzan Suzi şarkısını çok severdi. İnternetten açıp dinledik son zamanlarda. Sasna Şaran oyununu da severdi (Ermeni halayı). Bir de ülkesini çok severdi. Hayrenik derdi. Her zaman oraya karşı bir özlemi oldu. Karabağ'daki savaş arkadaşı Monte Melkonyan'ın mezarının yanına gömmek isteyenler oldu."

Filistin Kampında Bilgilerini Yoldaşlarıyla Paylaştı

Partili yoldaşı Levon Azgaldyan ise Filistin ve Karabağ yolculuklarını anlattı.

"Nubar'la tanışmamız 1991 yılıda, TKP/ML'nin Filistin'de kurduğu gerilla kampında oldu. Bir şafak vakti kampa yaklaşırken, kampın nöbetçilerini uzaktan gördüm. Nöbetçilerin arkasında bir kişi sabah sporu yapıyordu. Nubar'la ilk karşılaşmam orada oldu.

Kamp yaşantımız boyunca diğer tüm yoldaşlardan farklı özelliklerini gördüm. Nubar diğerlerine göre çok daha disiplinli bir arkadaştı. Hiçbir şekilde aykırı veya keyfi davranışına rastlamadım. Askeri anlamda o kampta daha önce Filistinlilerin verdiği bir eğitimden geçtiği için kamp yönetimi de onun bilgilerinden yararlanıyordu. Mesala patlayıcılar üzerinde yoğunlaşmıştı. Kimya konusunda yetkinliği vardı. Günlük hayatta kullandığımız çeşitli maddeyi patlayıcıya dönüştürebiliyordu. Bir el yazma defteri vardı hatırlıyorum. Onlarca patlama metodunu not almıştı. Kampta verdiği derslerde onlardan yararlanıyordu."

"Daha sonra kamptaki eğitimini tamamlamış olanlar ülkeye döndük. Gerillalarımızın yoğun olarak bulunduğu Dersim'e geçtik. Dersim bölgesinde faaliyetler sürdürülürken birkaç yıl önce ayrılan doğu anadolu komitemizle yeniden birleşme görüşmeleri başlamıştı. Ardından yoldaşlarımız bizi farklı bir ülkeye gönderme kararı aldılar. Oradaki çalışmaları düzene sokma ve lojistik destek sağlama amacıyla Nubar ve ben görevlendirildik. Ermenistan'a girişimiz kaçak yollardan gerçekleştirilecekti."

Karabağ'a Geçmek Kolay Olmadı

"Gideceğimiz bölge Sovyetler Birliği'nden yeni ayrılmış bir yer olduğu için enformasyon konusunda sıkıntılar vardı. Neyle karşılaşacağımızı da bilmiyorduk. Sınırı geçişin de çok zor olacağını tahmin ediyorduk. Ay ışığının olmadığı birbuçuk iki saatlik bir zaman dilimi içersinde biz Türkiye tarafında siperlerde nöbetin tutulduğu bir yerden, Ermenistan tarafına geçmek zorundaydık. Yaklaşık beşyüz metrelik bir alanı aşmak zorundaydık. Bu alanda ne gibi zorluklarla karşılaşacağımızdan haberimiz yoktu. Bulunduğumuz yerden siperleri gözleyebiliyorduk. Askerlerin seslerini duyabiliyorduk. Geldiğimiz nokta öyle bir noktaydı ki geri dönüşü olmayan bir sınırdaydık. Geri dönersek ayışığına yakalanıp görülme tehlikemiz vardı."

"Azgın bir nehir olarak bildiğimiz Aras Nehri'nin aslında çok cılız bir nehir olduğunu orada anladık. Suyu geçerken herhangi bir sıkıntı yaşamadık. İleride tel örgüleri gördük. Telleri incelediğimizde aslında bu alanın Aras'ın yatağı olduğunu fark ettik. Suyun hemen hemen onda birine düştüğünü, tellerin de erezyonu önlemek amacıyla yerlere serildiğini fark ettik. Ayışığı yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı ama biz Türkiye tarafındaki tehlikeli bölgeyi geçmiştik. Daha sonra çok derin bir hendekle karşılaştık yaklaşık üç metre boyundaydı. Hendeği görünce eğer buraya tek kişi gelseydik karşılaşacağımız durumu gördük. Birbirimizi sırtlayarak hendekten iniş ve çıkışı gerçekleştirdik. Elli metre sonra aynı hendekten bir tane daha vardı. Aynı şekilde geçtik. Bir uğultu geliyordu sürekli ama anlayamadık ilk zamanlarda."

"Meyve bahçelerine vardığımızda önümüze çıkan tellerin yüksekliği beş metreydi. Bu tel örgülere tırmanmak mümkün değildi. Burada Nubar yoldaş pratik zekasını ortaya koydu. Tellerin direklerini tek tek kontrol etti ve birinde bir gevşeklik hissetti. Direği aşağı doğru eğmek için kırkbeş dakika kadar uğraştık. Sonuçta ağırlığımızı direğe verdiğimiz anda mancınık gibi bizi diğer tarafa fırlattı. Uğultu gittikçe yükseliyordu. İlerledikçe gözetleme kuleleri belirginleşmeye başladı. Biraz gözlemin ardından kulelerde asker olmadığını fark ettik. Ancak bu sefer de uğultunun kaynağını gördük. Aras Nehri bir kanala yöneltilmiş ve bu kanaldan korkunç bir debiyle akıyordu. Beton kanalın genişliği yaklaşık on metreydi. Daha önce geçtiğimiz cılız suyu göz önüne alırsak Aras Nehri'nin büyük bir kısmının yatağından çıkarılarak kanala aktarıldığını gördük. Bu kanala girmek mümkün değildi. Biz de kanalın üzerinde bir köprü aramaya başladık. Köprüyü bulduk ancak zamanımız daralıyordu. Henüz Arası geçememiştik."

"Köprünün üstünde sarmal tellerle örülmüş tuzaklar bulunuyordu. İnsan temas ettiği zaman sinyal veren bir mekanizma varmış. Köprüyü geçmemiz bu yolculuğun en zorlu kısmıydı. Nubar yoldaş olmasa asla geçemezdim. Pratik zekası çok yüksekti. Sabah beşe doğru biz Ermenistan topraklarına varabildik. Burada ilk işimiz yolu bulup köylü arabalarını durdurmak oldu. Biri bizi şehre götürdü. Bu ülkedeki faaliyetlerimiz dört ay kadar sürdü. Bu süre sonunda ben dönmek zorunda kaldım. Oradaki çalışmalar tamamen Nubar yoldaşın üstüne kaldı."

Ulaş'ın Şehit Olmasına Çok Üzüldü

"Rojava'ya geçtikten sonra bu yıl içersinde benimle irtibata geçti. Öldürülmeden bir buçuk ay önce buradaydı. Dersim'de çok yoğun operasyonların olduğunu ve bazı yoldaşlarının sığınaklardan çıkamadığından bahsetti. Ama mutlaka oraya ulaşmak istiyordu. Bu amaçla üç kere Dersim'e gitti. Ardından Rojava'ya döndü. Dönmeden önce yaptığımız sohbetlerde Ulaş Bayraktaroğlu'ndan bahsetti. İnanılmaz derecede üzgündü. Aralarında samimi ilişkileri olduğundan bahsetti. İlk defa aynı örgüt içinde olmadığımız birinin ölümüne bu kadar üzülen birini görmüştüm. Çok öfkeliydi."

"Burada kaldığı süre içinde yirmi yıl önce tanıdığım Nubar'dan hiçbir şeyin değişmediğini gördüm. Nerede olursa olsun sabah beş buçukta yatağında görmek mümkün değildi. Aynı disiplinle devam ediyordu. 61 yaşında olmasına rağmen çok sağlıklı ve atletikti. Mütevazılığında hiçbir değişim yoktu. Hiçbir zaman boş durmazdı. Yediği yemekten kullandığı giysilere kadar 'bunu atmamız gerekiyor' dediğine şahit olmadım. Onun için her şey değerlendirilebilirdi."

Çevirileriyle Bir Çok Konuyu Aydınlattı

"Türkiye devrimci hareketinin eksik kaldığı belli konular vardı. Bunlardan biri Doğu Halkları Kurultayı belgeleri, TKP'nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'yle yazışmaları, Ermenistan Komünist Partisi'nin yazışmaları, Hınçak ve Taşnag'ın arşivleri Türkçe'de mevcut değildi. Tüm bunların çevirisiyle ilgileniyordu. Bitirdiği iki eseri var: Biri "Kafkasların Lenin'i Stepan Şahumyan", diğeri de "G.K. Orjonikidze ve Ermenistan'da Sovyet İktidarının Kuruluşu" kitabıdır. Yarım kalan çalışmalarını yoldaşlarının tamamlamasını umut ediyorum.”

Kaynak: ETHA

43954

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar