Cumartesi Kasım 30, 2024

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu. Fransa derhal, İsviçre kendi yasalarının usullerinden dolayı biraz gecikmeli iade işlemlerini gerçekleştirdi. Yunanistan’da ise yoğun kamuoyu baskısı ve Yunan-Alman devletleri arasındaki politik gerginliğin yarattığı basıncında etkisiyle “iddialar Türk devletinin tipik iddialarıdır” gerekçesiyle iadeyi ret etti ve beraat kararı verdi.

Bu operasyon Alman devletinin belirlediği yasaları ihlalden dolayı değil, 129/b maddesinin “başka ülkede terör faaliyeti” kapsamında gerçekleşti. “Kaypakkaya anma etkinliği”, “TKP/ML’ye maddi olanak yaratma”, “Rojava’ya karşı politik duyarlılık” gibi bir dizi gerekçe operasyonun nedeni olarak gösterildi.

Bu operasyonun ATİK’le sınırlı olmadığı, bir bütün devrimci-demokratik faaliyeti hedef aldığı, demokratik halk devrimi-sosyalizm ve komünizm mücadelesinin “terör kapsamında” saldırıya maruz kaldığı, ezilen ulus ve halklara karşı taşınan devrimci duyarlılığın cezalandırılmaya çalışıldığı açıktı. Yani saldırının muhtevası yalın kat politikti. Mesele tüm demokratlar, aydınlar, devrimciler için ciddiye alınması gereken bir durumdu. Bu politik gerçeklik hala geçerlidir ve yakıcıdır.

Ki bu operasyondan konuya dair duyarlılıkla birlikte açığa çıkarılan tablo durumun boyutunu gözler önüne sermiştir. Alman parlamentosunda verilen soru önergesindeAlman devletinin tüm devrimci, demokratik kesimleri hedef alacak şekilde soruşturma furyası yürüttüğü deşifre olmuştur. Birçok devrimci-demokrat örgüt, kurum ve kişi ATİK operasyonundaki gerekçelere dayanarak soruşturma altındaymış. Türk-Alman devletlerin ortaklığı büyük bir politik saldırının ilk adımını ATİK’e saldırarak başlatmış. Soru önergesiyle açığa çıkan tablonun buzdağının görünen yüzü olduğu bilinmelidir. Devrimci demokrat faaliyetlere yönelik saldırının kapsamı daha geniş ve büyüktür. Özellikle Ortadoğu eksenindeki büyük çalkalanma ve alt üst oluşun karşısında emperyalist güçler ve yerli uşaklar bütünü kapsayacak şekilde odaklanmış bir politik saldırı ve temizlik peşindedir. Kendi sistemlerine karşı muhalefet eden komünist, devrimci ve demokratlar bu saldırının her zaman ki gibi en önemli hedeflerinden birisidir.

Son olarak ise İsviçre’nin Mehmet Yeşilçalı’yı Almanya’ya iade etme gerekçesi tüm politik mültecileri hedefleyen bir tablo yaratmıştır. Yeşilçalı’nın iade gerekçesine dayanarak Faşist Türkiye cumhuriyeti “kırmızı bültenle” aranan tüm politik tutsakların kendilerine iade edilmesi yönlü bir girişimde bulunmuştur. İsviçre’nin iade kararının emsal teşkil ettiğini, aynı gerekçelerle kendi taleplerinin de karşılanması gerektiğini belirtmektedir. Bu eksende bir hukuki ve politik süreç başlatmıştır. Avrupa Birliği’nin kirli Ortadoğu ve göçmen pazarlıkları ekseninde Türkiye’yi güvenli ülke ilan etme projesiyle birlikte düşünüldüğünde politik saldırının kapsamı daha anlaşılır olacaktır. Şimdi ATİK operasyonu kapsamında yaşanan her gelişme ve durum Türk egemen sınıfları tarafından tüm devrimci-demokrat kesimlere yönelecek şekilde kullanılmaktadır.

Bu eksende ATİK operasyonuna devrimci, demokrat kesimler kendi dışında bir sorun olarak yaklaşma lüksüne sahip değildir. Sembolik destek ve dayanışma, saldırının kapsam ve boyutuna denk gelmemektedir. Zira saldırı sadece ATİK ile sınırlı değildir. Büyük resmin bir parçasıdır. İlk hamlesidir ama son olmayacaktır.

ATİK operasyonu ve bu davanın karşısında alınacak tutum, buna karşı yürütülecek mücadelenin boyutu devrimci-demokratların etrafında oluşmuş gerici kuşatmanın daha ilk adımda boşa çıkarılması açısından önemlidir. Bu karşı koyuş ne kadar güçlü ve kararlı olursa yeni saldırılara karşı daha donanımlı ve o saldırıları boşa çıkarma durumu yaşanacaktır.

ATİK operasyonu ve davasının etkisi, yaygınlığı, hedefleri ve niteliği gözden kaçırılmamalıdır. Bu süreçte elde edilecek başarı devrimci-demokratik mücadelenin alanının genişlemesi anlamına gelmektedir. Yeni saldırıları daha ilk mevzide karşılama anlamı taşımaktadır. Bu süreç birliğimizi, ortak kaygımızı ve büyük paydaşlığımızı öncelemeli ve pekiştirmelidir.

15 Nisan bu operasyonun yıl dönümüdür. 16 Nisan’da Nünbergde bu eksende kitlesel bir protesto yürüyüşü yapılacaktır. Yine 3 Haziran’dan itibaren yargılamalar başlayacaktır. Bu sürece tüm devrimci demokrat kesimlerin duyarlı olması, en aktif en etkin şekilde bu saldırıyı göğüsleyecek bir konumlanış alması zorunludur, esaslı bir görevdir. Tüm duyarlı, ilerici, devrimci, demokrat kesimleri ATİK tutsaklarını sahiplenmeye, politik alanımızın darlaştırılmasına karşı  meşruiyetimizi, mücadelemizi daha fazla genişletmeye davet ediyoruz.

46773

MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]

“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]

 

Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…

Ne demeli? Nereden başlamalı?

Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…

“Demokratikleş-me paketi”

“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]

 

Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.

Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.

“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Sayfalar