ATİK yalnız değildir çünkü ezilenlerin mücadelesi vardır :Sefa ünal

Alman emperyalizmi, Türkiye’nin “terörizmle” ortak mücadele gibi ağzının sularını akıtacak, zaaflı yanını kullanarak işlerini yürütmeye, politikasını kolaylaştırmaya çalışmaktadır. Şimdide ATİK operasyonuyla TC’yi tavlamaya kıvama getirmeye çalışmaktadır. Alman emperyalizmi ATİK operasyonuyla kendi yasalarını çiğneyecek, mülteci hak ve özgürlüklerini ayak altına alacak, imzaladığı uluslararası anlaşmaları yok sayacak kadar kendinden geçmiştir.
Gerçekleşen operasyonu siyasi ve hukuki temelde iki ayak üzerinden incelemek ve mücadele hattını da bu eksenlerde iç içe geçirerek sürdürmek gerekir. Elbette ATİK operasyonu esasen siyasi saiklerle gerçekleşmiştir. Ki hukuki boyutuna bakıldığında operasyonun siyasi karakteri daha bir açık ve net görülmektedir.
Alman devleti ATİK operasyonunu 11 Eylül’ün hemen arkasından çıkardığı “terörle mücadele” kapsamındaki faşist karakterli yasaya dayanarak gerçekleştirmiştir. Bu yasanın 129/a-b maddeleri kendi ülkesinde herhangi bir suç işlememiş olmakla birlikte, başka bir ülkede “terör faaliyeti” yürütüyor olmayı suç kapsamına sokmaktadır. Alman devleti bu yasayı Türkiye’de faaliyet yürüten TKP/ML örgütüne üyelik şeklinde işleterek uyarlamıştır. Alman yasalarına göre ise TKP/ML “terör örgütü” listesinde yoktur. Bir bütün ortaya atılan iddialar ise Alman devletinin yasalarını ihlal eden bir durumun olduğuna işaret etmediği gibi, tutuklama çıkardığı bütün ATİK üyeleri Türk devletinin politik baskısına maruz kaldığı için ya bizzat vatandaşlığa kabul edilmiş ya da politik mültecilik oturumu verilmiş kişilerdir. Alman devletinin iddialarından birisi Rojava için faaliyet yürütmek, buradaki Kürt direnişine destek olmaktır. Oysa aynı Alman devleti Barzani üzerinden Kobani’ye silah ve lojistik destek sağlamış, çeşitli düzeylerde YPG ve PYD temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bu açıdan da tam bir iki yüzlü ve kendini inkar eden bir düzlemde durmuştur. Temel iddialar ve suçlamalar bu eksendedir. Altı tamamen boş, kendi yasalarıyla çelişkili bu durum operasyonu yalın kat politik nitelikleriyle gün gibi açığa çıkarmaktadır.
Operasyonun politik amaçları ve hedefleri esasa oturmaktadır. Alman emperyalizminin politik hesapları Türk devletiyle çakışma noktası yakalamaktadır. Birincisi, Avrupa’da ki politik mültecilerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır. Gerek Avrupa gerekse de Türkiye ile ilgili politik amaç ve hedeflerine uygun mücadele yürütmelerini engellemek, inanç ve değerlerine bu tür operasyonlarla yabancılaştırmak ve bir bütün işçi ve emekçilerle ilişkisini zayıflatmaktır. İkincisi, devrimci-demokratik faaliyetleri “kriminalize” etmektir. Terör umacası ile bu faaliyetlerin meşruiyetine gölge düşürmek ve kazanılmış hakları bu şekilde tırpanlamaktır. Üçüncüsü, Alman emperyalizminin TC’nin faşist sisteminden azami oranda beslenecek politik iklimi yaratmasıdır. Demokratik, devrimci ve ilerici hareketlerin Türk egemen rejiminde mücadelesini genişletecek, yaygınlaştıracak ve var olan politik krizi derinleştirerek ezilenler lehine yeni olanak ve örgütlenme alanları yaratacak çalışmalarına “burjuva demokrasisi” ile darbe vurmaktır. Faşizmin devrimcilere daha güçlü saldırmasına uluslararası alanda meşruiyet ve açık destek sunmasıdır. Dördüncüsü, Ortadoğu’da Kürt silahlı direnişinin devrimci, demokratik diğer güçlerle kaynaşmasını, dayanışmasını engellemeye çalışmaktır. Aynı zamanda gericilere rağmen gelişen ve büyüyen bu dayanışmayı yasadışı, gayri-meşru ilan ederek var olan olanaklarıyla engellemeye, sabote etmeye çalışmasıdır.
Bu politik amaçlar emperyalist gericilikle Faşist Türk devleti ne kadar sorun yaşarsa yaşasın devrimcilere, demokratlara ve sisteme muhalif olan tüm hareket ve kesimlere düşmanlıkta stratejik ittifaklarını gölgelemeyeceğini göstermektedir. Bu uğurda hiçbir masraftan kaçınmadığı gibi aynı anda birçok Avrupa ülkesini harekete geçirerek merkezi bir operasyon yapmaktan geri bırakmamaktadır. ATİK operasyonu Almanya merkezli gelişse de Avusturya, Fransa, İsviçre ve Yunanistan’da seferber edilerek gerçekleştirilmiştir. Almanya faşist TC ile öyle sıkı bir çalışma yapmıştır ki AB kapsamındaki yasaları da kendi kirli çıkarlarına payanda yaparak bahsi geçen devletlerin yasalarını da adeta büyük güç ukalalığıyla paspasa çevirmeyi dayatmıştır.
Almanya’ya Yunanistan’dan Atılan Tokat!
Bu gerici politik hesaplara ve kirli çıkar ilişkilerine karşı yürütülecek karşı kampanyada aynı şekilde politik olmak zorundadır. Emperyalizmin ve egemen sınıfların siyasal ve ekonomik olarak ezilen halk kesimleri üzerinde ki sömürü, baskı ve sindirme politikası karşısında mücadele yürütenlerin faaliyetlerinin hedef olması meselenin politik ve sınıfsal niteliğini oluşturmaktadır.
Buna karşı ilk ve en etkili karşı koyuş Yunanistan özgülünde olmuştur. Yunan devletinin Almanların baskı ve dayatmasıyla gerçekleştirdiği operasyonda 2 ATİK üyesi tutuklanmıştır. Bunun yanında 2 ATİK üyesi de mültecilik sorunları kapsamında tutuklanmıştır. Yunanlı komünistler, devrimciler ve demokratlar bu hukuksuz ve tamamen politik nedenlerle gerçekleşen operasyona karşı hızla örgütlenmiş ve karşı kampanya başlatmıştır. Öncelikle yaygın bir kamuoyu çalışması başlatılmış, konuya duyarlı tüm kesimler bilgilendirilmeye ve bu eksende duyarlı kılınmaya çalışılmıştır. Bu noktada bildiri, afiş, broşür, basını bilgilendirme gibi yaygın bir çalışma örgütlenmiş, diğer yandan SYRİZA üzerinde baskı kuracak diplomatik kanallar çalıştırılmıştır. Meselenin politik karakterinin ve hedefinin altı çizilerek çalışmalar yürütülürken, diğer yandan gönüllü avukatlar grubu ile hukuki mücadele cephesi de açılmıştır.
Süreç iki aşamaya ayrılmıştır. Birinci ve öncelikli olarak kısa sürede sonuçlanacak Almanya’nın iade talebinin gerçekleşmesini engellemek ve tutuklananların serbest bırakılmasını sağlamaktır. İkincisi ise Almanya’nın tamamen politik nedenlerle Türkiye ile ortak yaptığı bu operasyonun çökmesini sağlayacak ve ATİK özgülünde komünist, devrimci ve demokratik faaliyetin meşru bir hak olduğunun altını daha güçlü bir şekilde çizmek ve ona yeni alan ve olanaklar yaratmak mücadele hattı örmek olmuştur. Birincisi ivedi, öncelikli ve basamak işlevi görecek görev iken ikincisi soluklu, derinlikli ve gelecek yeni saldırıları püskürtecek ve karşılayacak şekilde ele alınmıştır. Bunun ilk karşılığı iltica sorunu nedeniyle tutuklanan ATİK üyesinin kısa sürede serbest bırakılması olmuştur. Bunun yanında İnterpol araması olduğu gerekçesiyle tutuklanan ATİK üyesi de gerekli prosedürler ve bekleme süresi tamamlandıktan sonra serbest kalmıştır.
Nihayetinde kamuoyu oluşturma, alanlara çıkma, diplomatik kanalları kullanma ve güçlü bir hukuki eksende çok yönlü yürütülen mücadele ile Almanya’nın iade isteği Yunan temyiz mahkemesi tarafından oy birliği ile ret edilmiştir. ATİK üyesinin, Almanya’nın iade talebinin ve isnat edilen suçların tamamen soyut olduğu ve Türkiye’nin anti-demokratik ve sudan sebeplerle şekillenen talebinden farkı bulunmadığı gerekçesiyle derhal serbest bırakılmasına karar verilmiştir. Böylece Yunan mahkemelerinde Almanya’nın operasyonun anti-demokratik, gerici siyasi mülahazalarla gerçekleştiği teyit edilmiştir. Bu süreç özellikle Yunanistan’ın reformist-solcu hükümeti SYRİZA’nın yeni hükümet olmasından kaynaklı sorunu kamuoyuna anlatmak ve duyarlı kılmak için zorlu bir durum yaratırken, diğer yandan Alman emperyalizmine karşı oluşmuş büyük tepkiden dolayı kolaylaştırıcı bir yanı içermekteydi. Bu kolaylaştırıcı ve zorlu yanları kavrayarak mesele politize edilmiş, bir program oluşturulmuş ve aşama aşama hayata geçirilmiştir. Nihayetinde haklılığa olan inanç ve kararlılıkla yürütülen mücadele hem kanallar açılmasına olanak sunmuş hemde sonuç alıcı girişimlerle hedefe odaklanmayı sağlamıştır. Sonucunda ise ciddi bir kazanım elde edilmiştir.
Bu karar hem ciddi bir politik kazanım hemde hukuki kazanımdır. ATİK’in sudan sebeplerle kriminalize edilmeye çalışılmasına karşı açılmış önemli bir gediktir. Dava henüz başlamadan bu kararla altı boşaltılmış, gerici bir politikanın hukuk kullanılarak gerçekleştirilmeye çalışılması deşifre olmuştur. Bu basamak ATİK operasyonlarına karşı yürütülecek mücadelede önemli bir kaldıraç işlevi görecektir, görmelidir. Almanya’da yürüyecek davaya karşı ciddi bir politik ve hukuki hazırlığın, devrimci ve demokratik faaliyetlerin bu davaya saldırarak genişletilmesi olanakları vardır.
Öncelikli Ve Zayıf Halkalar Koparılmalıdır!
Bu eksende ATİK operasyonuna karşı ciddi bir hazırlık ve seferber olma hali sağlanmalıdır. Öncelikle bu operasyonun politik hedefleri ve yönelimi konusunda bir netlik sağlanmalıdır. Bu en geniş kamuoyuna duyurulmalı, devrimci ve demokratik kesimlerle sorunu sahiplenecek şekilde ortak hareket zemini oluşturulmalıdır.
Bu süreci karşılarken öncelikli halkalar ve zayıf noktalar hedef olarak belirlenmelidir. Buralardan dosyaya saldırmalı faaliyetin esas hedefi olan Almanya yargılanmasına soluklu hazırlanılmalıdır. Elbette bunun yanında Türk devletinin ülkede devrimci ve demokratik kesimlere yönelecek dar ve geniş kapsamlı saldırılarında bu şekilde zemini kaydırılmalıdır. Dolayısıyla ilk yönelinmesi gereken halka Almanya’ya iade duruşmalarının olacağı Fransa, İsviçre üzerinde kamuoyu baskısı yaratmak olmalıdır. Davanın bütünlüğünü bozmadan, politik hedefini gözden kaçırmadan iadelerin engellenmesi ve tutuklu olanların serbest bırakılması hedeflenmelidir. Bu eksende özellikle Yunanistan mahkemesinin aldığı karar emsal niteliğindedir. Almanya’nın herhangi bir hukuki ilişkisi olmaksızın 11 Eylül’ün gerici yasalarını dayanak yaparak iade ve yargılama talebi boşa çıkarılmalıdır. Bu eksende özellikle ilgili ülkelerin kamuoyu üzerinde sistemli bir bilgilendirme ve duyarlılık oluşturma çalışmaları örgütlenmelidir. Konuya duyarlı ülkenin komünist, devrimci, demokratik kamuoyuna meseleyle ilgili dosyalar oluşturarak ortak mücadele çağrısı yapılmalıdır. Yine sorunun politik mültecilerin hak ve özgürlüklerini ilgilendiren yanı dolayısıyla diğer Türkiyeli örgüt ve partiler, kitle örgütleri vs ‘ye belirlenmiş ortak bir programla gidilmeli ve bu eksende “dayanışma ve özgürlük komisyonları” kurularak çalışmalar yürütülmelidir. Hem ilgili ülkelerin komünist, devrimci, demokratları hem de Türkiyeli ve diğer ülkelerin politik mülteci örgütleriyle birlikte organize bir faaliyet gerçekleştirilmelidir. Bu eksende sokak ve kitle ayağı bir yandan yürütülürken diplomatik kanallarda kullanılarak hükümetler ve mahkemeler üzerinde kamuoyu basıncı oluşturulmalıdır.
Yine aynı şekilde meselenin hukuki boyutu küçümsenmemeli ilerici, devrimci avukatlar soruna duyarlı kılınmalı, konunun uzmanı avukatlar çeşitli biçimlerde sürece dahil edilmelidir. Bu eksende güçlü ve sağlam bir hukuk ayağı örgütlenmelidir.
Bu ülkelerin dışındaki faaliyetler bu eksendeki çalışmaları besleyecek şekilde yapılmalıdır. Elçilikler önünde eylemler, konuya özel ve genel operasyon kapsamında dayanışma ve destek içeren metinler üzerinden ulaşılabilecek tüm kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, siyasi partiler ve kurumlar, aydın –yazar ve sanatçıların imzalarının alındığı geniş bir dosya oluşturmak gibi faaliyetler örgütlenmelidir. Bu iade davaları üzerinde ciddi bir basınç ve sonuç almak için güçlü bir politik araç olacaktır.
Yine özellikle faşist Türk devletinin zindanlarında uzun süre kalmış ve baskılara karşı Ölüm Oruçları gerçekleştirmiş ve bu yüzden ciddi sağlık sorunları olan yoldaşlarımız Almanya zindanlarında tutulmaktadır. Bu yoldaşların ciddi sağlık sorunları söz konusudur. Buna rağmen ağır ve zorlu zindan koşullarında tecrit altında tutuluyorlar. Bunların derhal serbest bırakılması için Almanya eksenli faaliyetler örgütlenmelidir. Bu eksende özellikle hekim örgütlerine özel çağrı yapılmalı, sağlık sorunları özel bir çalışma olarak örgütlenmelidir. Zira bu koşullarda zindanlarda tutulmak açık insan hakları ihlalidir. Konuya duyarlı insan hakları örgütleri bilgilendirilmeli Alman hükümeti basınç altında tutulmalıdır.
Devrimci Demokratik Mücadele Yargılanamayacak, Başaramayacaklar!
Bu özgün ve öncelikli meseleler sürecin ilk yüklenilmesi gereken ve koparılması gereken halkalarıdır. Ancak bunun ötesinde esas meseleye ciddi bir politik hazırlık yapılmalıdır. Sorunun politik muhtevası asıl olandır. Devrimci ve demokratik mücadelenin politik alanı daraltılmaya çalışılmaktadır. Almanya’nın gerçekleştirmek stediği yargılama asıl hedeftir. Özel ve öncelikli sorunlar bu asıl hedefe sıkı bir şekilde bağlanmalıdır. Operasyonun ve davanın özü hedefe konmalıdır.
Bu bağlamda bütün faaliyet alanlarında dayanışma ve desteği basitten karmaşığa, yakın olandan uzak olana doğru ören, örgütleyen bir planlama yapılmalıdır. Kamuoyunu bilgilendirecek, konuya duyarlı kılacak merkezi ve yerel ölçekli bildiri, afiş, bröşürler hazırlanmalı ve yaygın dağıtımı yapılmalıdır. Kamuoyunda temsiliyeti bulunan kişi ve kurumların mümkün olan biçim ve içeriklerle destekleri sağlanmalıdır. Alman kamuoyunu duyarlı kılacak, Alman hükümeti üzerinde basınç oluşturacak her olanak zorlanmalı, her fırsat değerlendirilmelidir. Bu eksende ATİK’le ilgili bilgilendirici dosyalar hazırlanmalı demokratik tüm kurumların bilgilenmesi dolayısıyla da desteği sağlanmaya çalışılmalıdır. Ön yargısız ve sınırlar koymaksızın bu çalışmalar örgütlenmelidir.
Yine hali hazırda ATİK’in kamuoyuna açtığı imza föyü vardır. Bu imza föyleri etkin bir çalışmayla yaygınlaştırılmalıdır. Konuya duyarlı kamuoyunun bulunduğu her etkinlik aynı zamanda bu çalışmanın mecrası olmalıdır.
Geniş kitlelere ulaşacak iletişim araçları ve olanaklar kullanılmalıdır. Basının gündemine hem hukuki boyutuyla hem siyasi boyutuyla sokulmalıdır. Bu noktada verili olanakların yanında yeni olanakları yaratacak koşullar gözden geçirilmeli, gerekli girişimlerde tutuk değil atak olunmalıdır.
Bu ve buna benzer yaygın soluklu, koordineli bir faaliyet örgütlenmelidir. Dönem dönem profili yüksek, dönem dönem ise rolentide yürüyecek mücadelenin öncelikli ortaya çıkan gündemlerinden kopmaksızın ancak süreklilik kazanmış bir faaliyet örgütlenmelidir.
Alman emperyalistlerinin kendi yasalarını da aşarak, kendi hukuk normlarını zorlayarak gerçekleştirdiği bu operasyonun bir bütünlük içerdiği asla unutulmamalıdır. Bu operasyonun Türkiye devrimci ve demokratik mücadelesine yönelen bir özü ve dolaysız sonucu vardır. Bu operasyonun ve yürüyecek davanın karşısında örülecek mücadele hattı Türk egemen sınıflarının konumlanışını ve mücadeleye yönelik yönelimini belirleyecek özellikler taşıdığı unutulmamalıdır. ATİK operasyonuna karşı yürütülecek mücadele, elde edilecek başarı, gösterilecek direnç devrimci ve demokratik mücadelenin alanını genişletecek, yeni olanakların oluşmasına vesile olacaktır. Ne kadar başarılı ve dirençli bir faaliyet örgütlenirse daraltılmaya çalışılan mücadele alanımız genişleyecek, meşruiyet sınırı büyüyecek gericiliğin pervasızlığı terbiye edilecektir. Bu aynı zamanda ezilen halk kesimlerinin politik mücadelesine ciddi bir katkı olarak eklenecektir.
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)