ԲարեւՆուպարՃան Merhaba Nubar Can…

Aradan geçen iki yıl zarfında zamansız bir anda aramızdan ayrılmanı hiç beklemiyorduk.
Ve hiç de kabullenmedik. Dostların, arkadaşların, yoldaşların tüm yakınların arasında şok etkisi yarattı. Yıkıldık, kaldık…
Rojava’dan Başur’a, Bakur’danYerevan’a kadar ne kadar da sevenin-soranın olduğunu bizi bırakıp gittikten sonra anladık, yaşadık ve gördük. Mütevazilik, çıkarsız davaya bağlı kalmanın, alçak gönüllü ve mert bir Partizan olmanın yarattığı sevgi seline bizi bırakıp gittikten sonra tanık olduk…
Yoldaşlığın, paylaşmanın, fedakarlığın, ezilenin, hor görülenin her zaman yanında olurken, iyi erdemlerin sıralamakla bitiremeyeceğimiz şekilde hepsinin senin üzerinde toplandığı, hele hele bugünkü zor koşullarda parmakla gösterilen ender Partizanlardan birisi olduğunu, ilerlemiş yaşına rağmen senin şahsında gördük.
Şehit düştüğüne halen inanamıyorum. Her zamanki gibi halini hatırını sormak, derin bir sohbete dalmak içimden geliyor. Ama askeri üniforma, Parti amblemi altında çekilen ve bizlere gülümseyen resmini hatırladıkça o zaman seni yıldızlara uğurladığımızı hatırlıyor ve kendimi toparlıyorum.
Seni hiçbir zaman üzmek istemezdim. Ama bazı gerçekleri söylemek zorundayım. Senden hemen sonra çok geçmeden her zaman seninle beraber, en zor anlarda senin yanında olan Serdar Can’ı da kaybettik. Belki de seni kaybetmenin derin üzüntüsüne kalbi dayanamadı.
O Amed’de, sen ise Derik’te aranızda TC’nin ördüğü aşılamayacak, uzak zannedilen derin duvarlarla örülmüşken ne kadar da yakınsınız.
Zamansız bir vakit aramızdan ayrıldıktan sonra, bir yıl geçmeden hasret ve acılara dayanamayan sürgünde yaşayan babanı da Nisan 2018’de kaybettik. Zaman bütün değerlerimizi bizden almaya devam ediyordu. Sakın ha üzülme, kendine dert etme. Senin yokluğunu ailene hiç hissettirmedik.
Yoldaşların aileyi bir an olsun yalnız bırakmayarak, son yolculuğunda bulundular…
Bize, arkana bakmadan mücadeleyi devrederek gittin…
Hakikat savaşı devam ediyor… Ճշմարտութեանպատերազմըշարունակվումէ…
Uyanan ve ayakları üzerinde durmaya çalışan Kürt halkının, ağır bedeller ödeyerek Ortadoğu karanlığının içinde yeni bir düzen, yeni bir toplum amacıyla yürüttüğü mücadele her geçen gün güçlenerek büyümektedir.
Kazanımların bir gün bütün bölgeye yayılacağının farkında olan gerici faşist iktidarlar ile başta TC’nin başı diktatör Erdoğan’ın rüyalarını kaçırmaktadır. Bu yüzden sınırlara duvarlar örmüş olmamış, şimdi de IŞİD çetelerini “güvenli bölge” adı altında Rojava’ya yerleştirerek işgal gayreti içerisindedir.
ABD ile Rus emperyalistlerine uşaklıkta sınır tanımayan Erdoğan, iki emperyalist devlet arasındaki çelişkileri kullanarak, NATO’nun en kalabalık ordusunu Rojava sınırına yığınak yaparak işgal tehditleri savurmaktadır. Bunun adı soykırımdır.
Arap, Kürt ve Hıristiyan halklar yeni bir soykırım ile karşı karşıyadır. Böyle bir çılgınlık yapması halinde savaşın bütün bölgeye yayılacağı, sorumlusunun Erdoğan olacağı ortadadır. İşte şu anki Rojava’da durum böyledir.
Peki biz bu savaşın neresindeyiz? Her zaman her koşulda belirttiğin sorun, bugün açık ve net olarak kendini gösteriyor.
Türkiye’de gerçek komünistler ile naylon sosyalistler-komünistleri birbirinden ayıran esas mesele Ermeni sorunu ile Kürt sorununa bakış açısıdır. Karşı çıkanlar her zaman İttihatçı damardan beslenenler, red ve imha politikalarının destekleyicileri olmuştur.
Bu güruh, ahlak ve vicdanen sınıfta kalmışlardır.
Geleneğimizin içinde de görünen bu anlayış Kaypakkaya’cılar ile naylon komünistler arasında da baş göstermiş, Kaypakkayacılar bunlarla arasına kalın bir çizgi çekmesini bilmişlerdir.
Rojava Devrimide tarafını belli etmiştir. Senin de içinde bulunduğun Partizan geleneği ilk günden bu yana direniş, özgürlük ve mücadeleden yana olmuştur.
Ama bedeli de çok ağır olmuştur.
Geleneğimiz bugünlere gelene kadar yüzünü iki kere Ortadoğu’ya çevirmiş ama her defasında kendi kendini fesh ederek başarısızlıkla sonuçlanmıştır. O dönemden bize miras kalan sadece Ozanyan ile Serdar Can olmuştur. Bunlar tesadüfi değildir.
Ve bugün Rojava gerçekliği ile geleneğimiz ayakları üstüne oturmuş ise bunun öncüleri sizler sayesinde oldu.
Demek ki istenildiğinde, doğru politikada ısrar ve sebat gösterildiğinde başarılı olunuyormuş.
İşte bugünlerin esas yaratıcıları sizler oldunuz …
Madalyonun öbür tarafında ise sana sevindirici haberlerim var. Geleneğimizin içinde bulunduğu kaos ve bunalımdan çıkması için gösterdiğin emek ve çabanın sonuçları görülmeye başlandı.
OHAL şartlarında birçok defa Dersim kırsalına giderek yoldaşlara ulaşma gayretin sonuçsuz kalmıştı. Her seferinde engellenen çaban önce ‘Örgütleme Komitesi’ sayesinde devam ettirildi. Sonra da 47 yıllık Parti tarihinde I. Kongre yapılarak taçlandırıldı.
Dil öğrenme konusunda ne kadar yetenekli olduğunu hem Paris’ten hem de çevirilerinden hemen anlaşılıyor. Paris’te Fransızca’yı çok kısa bir süre zarfında öğrendikten sonra Türkiye’den gelen ilticacılardan hemen hemen yardım etmediğin kimse kalmamıştır.
Herkese karşılıksız yardımda bulunmuşsundur. Yine Ermenice’den Türkçe’ye kazandırdığın hazine değerinde Şahumyan ve Orjonokidze’yle ilgili eserler Türkiye’de bir ilk olmuştur. Merak etme, emek ve çaban boşa gitmedi.
Sen ölümsüzleştikten sonra, çevirdiğin “Hristiyan Protestanlar ve Kızılbaş Mezhebinin Doğuşu” kitabı da okuyucularla buluştu.
Karabağ savaşının devam ettiği en zor günlerde ambargo ile kuşatılmış Ermenistan’da elektrik, ekmek ve gaz sıkıntısı altında yaşama tutunmaya çalışan Ermeni halkının acılarını ancak yaşayanlar bilir.
Halkın çaresizlik içerisinde gelenekselleşmiş kesin her evde bulunan kütüphanelerden kitapları ısınmak için yakarken tarihi değerdeki kitaplara senin nasıl sahip çıktığını biliyoruz. Bu anlamda zengin kitaplığından bir sürüsü halen bizlere emanetindir.
Türkiye’de saklı, yazılmayan tarih ile senin her zaman her fırsatta tarihi gerçekleri anlatımlarını unutmayacağız…
Türk Devleti Kürt halkından sonra her zaman Hristiyan halklar için bir tehdittir.
Artık Türkiye’de kırıntıları kalan Hristiyan azınlıklar, Suriye’ye tehcir olmuş aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen tehlike halen geçmemiştir. Türkiye ve IŞİD tehlikesi bitmemiştir.
Süryaniler, Kildaniler TSK ve IŞİD saldırılarına karşı kendi öz savunma güçlerini inşa ederken, Ermeniler de artık yüz yıl sonra Suriye’de kendilerini koruyacak bir birlik oluşturarak adını“Şehit Nubar Ozanyan Taburu” koydular.
Yani sevgili kardeşim, emek ve çabaların boşa değilmiş!
Uzun ve yorucu yolculukların, sırt çantalı, aç ve susuz sınır boylarında sınır tanımadan Güney’den Rojava’ya geçişler, tuzak ve pusulardan Peşmergelerin teröründen hepsinin üstesinden gelip bugünlere gelmek kolay değilmiş.
Senin şehit düşmenden sonra, Rakka ile Dera Zor hamlelerinde TSK destekli IŞİD çeteleri tarihin çöplüğüne gömüldü.
IŞİD’in elindeki bütün toprak parçaları özgürleştirildi.Teker teker teslim oldular. Diz çöktüler. Bugünleri görmeni çok isterdim. Yoldaşların, senin ile omuz omuza savaşanlar Rakka’da bir operasyona senin adını vererek öldürücü darbeler vurdular.
Esir halkları IŞİD’in elinden kurtararak,halklara umut oldular.
Rojava Devrimi dünyanın değişik yerlerinden gelen devrimcilerin, anarşistlerin, komünistlerin ilgi odağı olurken İtalya’dan Halk Ordusuna katılan LorenzoOrsetti (TekoşerPiling) yoldaş senden sonra şehit düştü. “Bizim” naylon komünistler devrimi seyrederken dünyanın değişik yerlerinden gelip şehit düşen yüzlerce devrimciye tanık olduk.
İşte bu kahramanlardan birisi olan Lorenzo senden sonra kaybettiğimiz en değerli savaşçılardan birisi olmuştur.
Hoşça kal sevgili yoldaşım…
Bedenini toprağa, mücadeleni armağan ettin ezilen halklara …
Türkülerin türkülerimizdir…
Mücadelen mücadelemizdir…
Bir Yoldaşın…

Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler

TKP/ML MK SB”“ROJAVA VE FİLİSTİN DEVRİMLERİ YAŞAYACAK, YAŞATACAĞIZ!
Emperyalist-kapitalist egemenliğin ölüm makineleri yine işbaşındadır. Ezilen halk ve ulusların isyan ve direnişlerini bastırmak, özgürlük ve kurtuluş mücadelelerini kanla boğmak için azgınca saldırıyorlar. Ortada “yeni” değil yinelenen bir durum var. Tekrarlanan bu saldırı ve katliamların başlıca nedeni; sistemlerinin her yerden delinmesi, en acımasız zorbalık rejimleri eliyle geliştirilen sömürü ve zulüm politikalarında “başarı” ve “istikrar” sağlama çabalarının boşa çıkmasıdır.

Habip'in (bitmeyen)Öyküsü
Arkadaşları bazen, "Tünelci,"diye takılırlardı ona. Kendine ait olmayan sahte Habip Gül adıyla yakalandığında onca işkenceye rağmen bu isimde ısrar etmiş, mahkemelerde birçok kez bu isimle yargılanıp cezalar almıştı. Mahmut Alınak, "Seni yazmak istiyorum, bir sakıncası yoksa bana yaşam öykünü yazar mısın?"diye sormuştu ona. Habip söz verdiği yazıyı 4 Haziran 1998'de ulaştırmıştı Mahmut Alınak'a. Ankara Ulucanlar Cezaevi' inde yaşamının sona erdirilmesinden 16 ay önce….

Tanktan duvar(lar)ı yıkan 15-16 Haziran'ın hatırlattığı (1)
“Beklenmedik olanı beklemedikçe, onu bulamayacaksın.”[2]
Turgut Uyar’ın, “Bizim haziranımız bir yıl kadar yetecektir dünyaya/ /Ve kuytularda, dağlarda, alanlarda/ Akıtılan ve akıp gelen kanlarda/ Bir sabah büyük büyük ateşler yanınca/ Eller temizlenecektir/ Bir tören olacaktır/ Ölülerimiz toplanacaktır,” dizelerinde betimlenen 15-16 Haziran başkaldırısı, tarihimizin büyük işçi isyanı olarak anılmaya değer devrimci praksisidir...

IŞİD ve İslamcı ''Feministler
“Cehennem boş. Tüm şeytanlar burada... Hiç kimse duymak istemeyenbiri kadar sağır olamaz.”[1]
Haberiniz var, değil mi, El Kaide’den doğma, AKP beslemesi uluslararası Sünnî-İslâmcı örgüt Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD), bir aya yakın bir süredir Irak’ta Musul ve çevresini kasıp kavuruyor.

"Deniz" olmalıydım.../ Deniz Gülünay
Hasan Gülünay bu ülkede sayısı bile tam olarak tespit edilemeyen "kayıplardan" biri. İşe gitmek üzere İstanbul Tarabya’daki evinden ayrıldığı 20 Temmuz 1992 sabahından bu yana kendisinden haber yok.

Yine Bir Seçim Oyunu
"Bir cumhuriyet nasıl bir maskeye bürünürse bürünsün, ne denli demokratik olursa olsun, eğer o bir burjuva cumhuriyeti ise, eğer o toprak ve fabrikaların özel mülkiyetini koruyorsa ve eğer özel sermaye toplumun tümünü ücret köleliği içinde tutuyorsa, yani eğer bir cumhuriyet, bizim parti programımızda ve sovyet anayasasında söylenen her şeyi gerçekleştirmiyor ise, o zaman bu devlet, bazı insanların, ötekiler tarafından ezilmesi için bir makinedir.

Sînor u Mirin (Sınır ve Ölüm)
T.C beslemesi IŞİD çetesinin Kobane’ye yönelik saldırıları hız kesmeden sürerken bizler de Kürdistan Hukukçular Derneği olarak çeşitli emperyalist güçlerinin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabasının bir sonucu olarak TC-KDP işbirliğinin etkisiyle Rojava’da her gün yeni katliamlara imza atan bu paravan örgütün sınır bölgelerinde halka yaptığı zulmü yerinde görmek ve yaşananları bir de bölgedeki insanların dilinden dinlemek için Urfa’nın Birecik ilçesinde bulunan çadır alanını ve sınır köylerini ziyaret etme kararı aldık.

Biz Hayatı Öğretiyoruz, Bayım! (Rafeef Ziadah)
Kendisine “Çocuklarınıza nefret etmeyi öğretmeyi bırakırsanız, her şeyin düzeleceğini düşünmüyor musunuz?” diye sorulması üzerine Rafeef Ziadah ‘nin yazdığı şiir :
We Teach Life, Sir! ( Biz Hayatı Öğretiyoruz, Bayım! )
Bugün, bedenim TV’de yayınlanmış bir katliamdı.
Bugün, bedenim demeçlere ve kelime sınırlarına
sığmak zorunda olan, TV’de yayınlanmış bir katliamdı.
Bugün bedenim, ölçülü cevaplara karşı istatistikle dolmuş demeçlere ve kelime sınırlarına sığmak zorunda olan, TV’de yayınlanmış bir katliamdı.

Ilımlı İslam projesi ve İhvan mesajı
İslam dininin iktidar, devlet ve siyasetle ilişkisi dini, siyasi ve sosyal çevrelerin, egemen güçlerin sürekli gündeminde olmuştur. Bu ilgi “yakın tarih” diyebileceğimiz zaman dilimi içinde oldukça artmıştır. Siyasal İslam olgusu toplumsal yaşam içerisinde daha çok yer almaya başladıkça ilginin dozajı da yükselmiştir. Son olarak Mısır’da İhvan hareketinin darbeyle dağıtılması, üyeleri hakkında alınan idam kararları bu gerçekliğin bir yansımasıdır. “Siyasal İslam”ın yani siyaset ve din/İslam kavramlarının biraradalığını bu dinin ortaya çıkış yıllarına kadar götürmek mümkündür.

40. Yıl'ında Kıbrıs işgal altında esirlere ne oldu?
Kıbrıs,Sicilya ve Sardanya'dan sonra Akdeniz'in üçüncü büyük adasıdır.Bulunduğu coğrafi konumu itibariyle önemli bir yere sahiptir.Tarihten günümüze sayısız işgallere ve savaşların yaşandığı Kıbrıs'ta stratejik konumu,Ortadoğu'ya açılan pencere,her türlü müdahale için harekete geçebilme açısından önemlidir.

Unutul(a)mayan ölümsüz sesler [*]
“Yavaş yavaş ölürler;okumayanlar,müzik dinlemeyenler,vicdanlarında hoşgörüyübarındıramayanlar.”[1]
Mirabeau’nun, “Bırakın, müzikle öleyim,” dediği o muhteşem şey için Unamuno, “Aşkın duygusal anlatımı müziktir”; W.Shakespeare, “İnsanın iç dünyası müzikle beslenir”; Björk, “Müzik, dinleyeni ve dinleteni öngörülmez kılar”; Esma Redzepova, “Müzik fakirlerin tek lüksüdür”; Miguel de Cervantes, “Müziğin olduğu yerde kötülük olmaz”; Emil Zeig, “Müzik, duygularımızın en açık dilidir”; Cemal Süreya, “Ayrılık acısıdır her müzik,” notunu düşerler…