Cumartesi Şubat 22, 2025

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı

Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.

Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Elini omzuma atarak: “Bak şu duvardaki asılı olan fotoğraflara.” dedi. Duvara gözümü kaydırdığımda, Dr Nuri Dersimi, Koçgiri kaplanı Alişer ile silaha kuşanmış Zarife, Şeyh Mahmud Barzanci, Mustafa Barzani, Seyit Rıza, Qadi Muhammed, Şeyh Saidê Kal. Alt sıralardaysa Mazlum Doğan, Necmettin Büyükkaya gibi yeni neslin yeni kahramanların portreleri asılıydı.
Portrelere tek tek, uzun uzun baktım. Sonra Hasan: ‘’Kalk Hüseyin’in evine çay içmeye gidelim’’ dedi.
Kısa bir yürüyüşten sonra Hüseyin’in evine vardık. Kapının zilini çaldık. Sıcak bir kucaklaşmanın ardından, bize gösterilen yere oturduk. Hasan beni dürterek, gözleriyle de duvara asılan portreleri işaret etti. Marks’ın, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in, Mao’nun ve Fidel gibi dönemin birçok liderlerinin posterleri asılıydı. Alt sırada ise, bahsi geçen dönemle göbek bağı olduğuna inanılan günümüzün bildik portreleri vardı.

Otuz yıl sonra Hasan dostumla karşılaşmamı tesadüflere borçluydum. Her ikimizde de baş gösteren fiziksel değişimleri ayırt emek imkânsız gibiydi. Beyazlaşmış saçlarımız, kırışıklarla dolan yüz haritamız, sağ ya da sol omuzların aşağıya esnek bir dalışla aşağıya doğru çöküşü, depolaşan göbeklerimiz… ve birçok şeyi gördüm dercesine birbirimize bakan gözlerimiz. Her ikimiz de fiziksel var oluşumuzla, değişen dünyayla birlikte değişmişiz gibi bir görüntü sergiliyorduk.

Hasan’ın kardeşi olan Hüseyin’i görünce bilinçli değişim dediğimiz esas değişmez değişimin sadece bizler de değil, Dünya sorunlarıyla birlikte, ağırlıklı Kürt sorunuyla başlayan Türk soluyla biten sohbetimizde, tarihi gelişmelerine paralel bir değişimin zerresini bile, ciddi bir değişim içinde olmadığımızı gördük. 30 yıl öncesinde birbirimizi bıraktığımız yerde oturuyor gibiydik, tabii ki duvarlara bakan göz aynalarımızla.

PKK’nin diğer Kürt grupların üzerinde yarattığı baskıcı tavra devamla, Türkiye demokratik güçlerin gelişmesinin önündeki engel oluşturduğunu, kendi algılarıyla bütünleştirdiği bakışını, ballandıra ballandıra anlatıp duruyordu. Yıllardır konuşulan, söylenen, çoğu zamanda yaratılan bu baskıdan dolayı da Kürtler arası güçlü bir muhalefetin gelişmemesine sebep olarak da gösterildiği bir baskıdan hareket iddiasıyla hareketlenmişti Hüseyin.

Kendi dışındaki Kürt ulusal demokratik güçlerin gelişmesine balans ayarına başvurmayan PKK’den bahsetmek her ne kadar güç de olsa, her halükarda yaratılan ortama boyun eğen koşulların yaratılmışlıklarına bir başka bahane bularak hayallere dalan, PKK’ye karşı güç olma hayali ile yaşayan diğer Kürt siyasal hareketlerin kendi hayal dünyasının kabuğunu kırıp gerçeklerin vadisine inmemeyi, PKK’nin balans ayarına bağlama bahanesine sarılmanın ne kadar yanlış olduğunu anlattıysam da, kendi hastalıklarının her türünü PKK ile ilişkilendirme hastalığının tedavisine yardımcı olamadım maalesef…

PKK’yi, olumlu ya da olumsuzluklarıyla eleştirmek, ulusal demokratik talebine kucak açmak, karşıt olmazlarına karşı durmak demokratik bir halkın ötesinde siyasal var oluşun olmazsa olmazıdır da aynı zamanda. Olumlu olan hiçbir şeyi görmeden olumsuzluklarıyla görüp hedef tahtasına koymaksa. Kendi yetmezliklerini değil halka karşı örtmeyi, kendi reel varoluşlarına dahi örtme girişimin ötesine taşınmıyordur maalesef.

Hüseyin Akıncı

103470

Hüseyin Akıncı

1956 Doğumlu, KuK davasında yattıktan sonra yurt dışına çıktı. 1996 Yılından beri sıradan bir birey olarak  mücadaleye katkı sağlamak için siyasi makaleler yazar. 

Hüseyin Akıncı

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar