Emeğin mirasçısıyız: Özden Çiçek
Felsefe tarihine ilişkin okumalar yapıldığında sayısız önemli kaynak kitapların yanı sıra, bir dönemin en çok okunan (bestseller) felsefe kitapları listesinde Sofie`nin Dünyası adlı felsefi romanına da rastlamışsınızdır. Felsefe kitaplarına olan ilginin başladığı ilk dönemlerde Sofie`nin Dünyası romanının pek çok kişide bıraktığı etki önemlidir. Asıl önemli olan ise kitabın önsözünden önce Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832)`ye ait olan meşhur sözüdür. Nice sözler vardır söyleyemediklerimizi bir çırpıda anlatıveren, nice sözler vardır bizleri ayağa kaldıran. Yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda da, "üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır" diyen J. W. Goethe'nin, varlığımızı sorgulatan sözüydü beni de ayağa kaldıran.
Bilindiği gibi 15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofie, bir gün posta kutusunda "kimsin" sorusunun sorulduğu yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinde sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde Jostein Gaarder anlatıyor.
Yazıda sözü edilmek istenen bunca yıl sonra kitabın tanıtımı ya da kitabı anlatmak değil. Aksine üzerinde tekrar tekrar düşünülüp tarşılması gereken J. W. Goethe`nin bu önemli sözü üzerine birkaç söz ekleme isteğidir.
Düşüncenin tarihi üç bin yıl ise, bugünkü bilincimizle insanlık tarihinden bizim payımıza düşenin ne olduğu, bu bağlamda meseleleri nasıl ele almalıyız ve dahası yarını nasıl yaşayacağımız soruları sorulmalı. ‘Sorgulamak’ sözü en çok materyalist felsefe ve sol literatürde kullanılan fiildir. Kutsallık söylemleri içersinde yer alan inançlar, din vs. ‘sorgulamak’ eylemine doğası gereği yer vermeyecektir. O nedenle kutsallık aidiyetleri olmayan felsefenin ve de diyalektik materyalizmin, sorgucu oluşu onun en önemli varlık nedenidir.
Tekrar J. W. Goethe`nin sözüne geri dönecek olursak, insanlık tarihini emek kavramıyla da başlatırsak yanlış bir belirleme olmaz sanırım. İnsanlık tarihi boyunca neler yapılmış ve neler söylenmiş, tüm her şey bizlerin üzerinde bir miras olarak durduğunun yanı sıra, emekle başlayan tarih okuması içersinde emeğin de mirasını taşıyoruz. Bu anlamıyla düşünen, sorgulayan insan için sorumluluk hafif olmasa gerek. Yaygın bir hikaye vardır, kısaca anlatmak gerekirse; devrimcinin biri, yaptığı bir eylemden dolayı tutuklanır ve hakkında dava açılır. Mahkemede, hakim devrimciye iddialar karşısında savunma yapması söyler. Devrimci, savunmasına başlar ancak o gün bitiremez ve derken bir sonraki gün de devam eder, daha sonraki gün de bitiremez. En sonunda hakime şöyle der: -Gel gelelim hakim bey, ilkel komünal topluma...
Evet söylendiği gibi bizler, bilincinde olalım ya da olmayalım her anlamıyla insanlığın mirasını devralıyoruz. Eğer emek tarihinin de mirasçısı isek; insanlık tarihine ne kattığımızın önemi büyük. Günübirlik yaşam tutumu bizleri birkaç bin yıllık geçmişimizden alıkoysa da, gerçekliği değiştirmiyor tabii ki. Doğmatik düşünceye bir dünya sığmadığı gibi, doğmalarla bilimin işçisi olmak hiç mümkün değildir. Bu nedenle her şey felsefenin yani düşünmenin sorularıyla hayat bulur. Bu nedenle varlığımızı yani bizi biz yapan şeyleri sorgulamak ancak ve ancak felsefe ile mümkündür. İnsanlık tarihi bir başka okumayla sınıflar tarihi ise; sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle sınıf mücadelesi yürütmeye çalışanlar için sorgulamak elzem bir ihtiyaçtır.
Bu nedenle işe öncelikle, üç bin yılın sorusu/sorgusuyla başlamak gerekiyor. Tekrar düşünelim bu söz üzerine, emeğin mirasını kimlerden nasıl aldık ve yarınlara nasıl bir miras bırakacağız.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)