Salı Mart 25, 2025

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır

Arif Alıç

Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]

Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Kapitalist sistemde, işçilerin çıkarına yönelik bir üretim olmayıp, esas olarak büyük tekellerin azami karı uğruna, aşırı ve dengesiz üretim ekonomik sisteme egemendir. Bu nedenle de işçiler, aşırı üretim bolluğu içinde yokluk çekip, yoksulluk içinde yaşarlar.

Bu ekonomik sistem içinde enflasyon, para birimi ile ürünlerin arzı arasındaki ilişkiyle doğrudan ilgilidir. Dolaşıma  sürülen para arzı fazla, ürün arzı az ise, paranın değeri düşer, ürünün (malın) değeri ise artar. Burjuvazi, borçlanma nedeniyle, kaçınılmaz olarak dolaşıma daha fazla para sürer. Plansız üretim plansız para basımını da doğurur. Kapitalistler daha azami kar elde etmek için fiyatları yükseltme yolunu seçer. Hatta ürün fazlasını, piyasaya sürerek fiyatları düşürme yerine, fiyatların düşmemesi için fazla ürünü imha etme yolunu seçerler.

Paranın ucuzlaması büyük endüstri ve finans tekelleri için kötü değil iyi bir şeydir. Çünkü enflasyonist bir ortam ve paranın değerinin düşmesi, sermaye spekülasyonunu en üst seviyeye çıkarır.  Türkiye’de bu durum –döviz kuruyla sık sık oynama- net olarak görüldü. Bu spekülatif durum para arzını şişirmeye devam ederken aynı şekilde enflasyonun da yükselmesine neden olur.

Ulusal merkez bankaları tarafından para arzını yüksek tutmanın esas nedeni; yükselen devasa ulusal borcu baskılamak ve kontrol altında tutabilmek içindir. Bu nedenle de devamlı “değerli” kağıtlar satıp durular.  Bu da hem para arzının yükselmesine hem de borçlanmanın daha da artmasını beraberinde getiri. Ancak ne enflasyon düşer ne de borç tutarı azalır. Yani, tekellerin azami kar hırsı nedeniyle, yük bütünüyle çalışanların sırtına bindirilir.

Enflasyonist baskıyı geriletmek için, bütün dünyada burjuva ekonomistler, politik faizin yükseltilmesini ulusal merkez bankalardan ısrarla isterler. Onlar, faizlerin yükselmesiyle ulusal ekonomiye daha fazla dışarıdan para geleceğini hesapladıkları için, bunun paranın değerini yükselteceğini ve fiyatları aşağıya çekeceğini düşünürler. Ancak, ortada bir handikap var. Faiz yükselirse borçta yükselir.

Borç yükseldikçe birçok büyük belediyelerin yanı sıra birçok şirketin iflası ya da gündeme gelecek ve borç ödemek içinde para basılıp piyasaya dolaşıma sürülecek. (İstanbul belediyesinin yana yakıla borç para aradığı ve AKP'li belediyelerin ise borç içinde yüzdükleri  biliniyor.) Genel bir ekonomik çöküşü önlemek için, Türk devletinin hazinesi ve merkez bankası, borç para bulmak için, bol keseden tahvil vb. kağıtlar sattığı, swaplar yaptığı, hükümetin ise, dış ülkelerden (Londra ve Körfez ülkeleri) para bulmak için geziler düzenlediği ve kur korumalı mevduat (KKM) adı altında faizi alabildiğine yükselttiği ve aşırı borçlanmaya gittiği bilinen bir gerçek. Kısacası, yukarı tükürseler bıyık, aşağıya tükürseler sakal. Burjuva ekonomisinin çıkmazı da buradadır.

Bu durum salt Türk devletine özgü olmayıp, şu an bütün kapitalist-emperyalist devletlere özgü bir durumdur. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranı eksi (-) dedir. Burjuva medyasında ona yönelik eleştirisi, aynı TCMB’nin “politik faizine” yöneltilen eleştiri gibidir. “Faizi düşürme, yükselt!” Ancak, emperyalist sistemin içinde bulunduğu durum nedeniyle enflasyonu düşürücü politikaların öne geçmesi kısa zaman içinde zor görülüyor. Tedarik zincirlerinin ciddi boyutta aksaması, transport/navlun ve başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarının durmadan artması ve kısılan üretim, emperyalist savaş örgütü NATO ile Rus emperyalizminin Ukrayna üzerindeki çatışmalarının emperyalist bir savaşa dönüşme tehlikesi vs...

Burjuvazi, ekonomisi, çöküşü önlemek için enflasyonist bir politika izler ve bu da işçi sınıfının daha ağır bir şekilde sömürülmesini koşullar. Ücretler üzerinde baskı yapılarak düşürülmeye çalışılır. Bu durum, kaçınılmaz olarak başta işçi sınıfı olmak üzere ve emekçilerin tepkisini çeker ve işçi eylemleri yükselir. Daha ağır ekonomik koşullar ise sosyal -Şili, Arjantin ve daha birçok ülkede olduğu gibi- patlamaları tetikler. Bunu burjuvazi de görmektedir. Ancak, elinden gelen fazla bir şey olmadığı için, o azami karını önceleyecek politikaları sürdürmeye devam eder.

Sonuç olarak; kapitalist sistem sürdüğü sürece ekonomik krizler gibi, enflasyonist süreçlerde sık sık yaşanacaktır.

***


[1]              Marx-Engels, Seçme Yapıtalar-2, Ücret, Fiat ve Kar, sf. 63, Sol Yayınları

 

4415

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar