Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)
Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.
Tarih boyunca üzerinde yaşadıkları kadim topraklar, şimdi kendilerine mezar taşı bile olmayan toplu mezarlıklara dönüşüyor. Mazlum halkların ülkeleri önce açık hava hapishanelerine şimdi ise sayıları on binlerle yazılı olan açık hava mezarlıklarına dönüştü. “Uygar dünya”nın gözleri önünde gerçekleşen bu soykırım ve tehcir suçları, izlenmek ve lanetlenmekten öteye bir şey yapılamadan yaşanıyor. Ne dünya devletleri ve uluslararası kurumların ne de Arap ülkelerinin yaşanan zulmü durdurma ve işgal saldırılarını sonlandırma yönünde istekleri ne de niyetleri vardır. Dünyanın ezilen halklarının sokağa ve meydanlara yansıyan ve yansımayan öfke ve tepkilerinin gücü ise henüz yaşanan zulmü durdurmaya yetmiyor. Filistin halkı, direnişiyle ve tanımı zor olan acılarıyla baş başa kalıyor.
Kurdistan’da ise Türk devlet eliyle bilinçli ve planlı bir şekilde insansızlaştırma, kaçırtma ve boşaltma politikasıyla beyaz soykırım-“Cermag Çart” uygulanıyor. İnsanlar zorla topraklarından göçertiliyor. Topraklarından, köklerinden kopartılan Kürtler, ölüm yüklü denizlerin karanlık sularında kulaç atarken sınırlarda donma, tel örgüler önünde kurban olma pahasına cennet diye tanımlanan kapitalist cehennemlere doğru koşuyor.
Bir yanda faşist zulüm, halkları tarihinden, köklerinden, kültüründen zorla koparırken diğer yanda yokluk, yoksulluk, işsizlik ve daha iyi bir yaşam hayali ve umudu gençleri topraklarından kopartıyor. Ülkelerindeki cehennemi cennete çevirmek yerine umutları yitmiş bir şekilde sahte cennetlere ve karanlıklara doğru koşuyorlar. Rojava hariç Ortadoğu’nun bütün ülkeleri, emekçiler ve ezilenler için köle kamplarına, halklar hapishanesine ve mezarlıklarına çevrildiği bir gerçektir.
Ancak insanlar koşup ulaşmak istedikleri yerin cennet olmadığını, modern köleler için yapılmış yeni cehennemler olduğunu anladığında onlar için her şey çok geç olacaktır. Yaşamları boyunca “göçmen hastalığıyla” yaşamak zorunda kalacak ve doğdukları toprakların hasret anılarıyla birlikte derin bir göçmenlik acısı içinde ölümü bekleyeceklerdir.
Aradan yüz yıl geçmesine karşın tehcir günleri Ermenilerin, Kürtlerin, Filistinlilerin yazılı ve sözlü tarihi olmaya devam ediyor. Bir halkın son insanı “Son Ermenisi”, “Son Süryanisi” olmak. Ne acı verici bir şey! Zorla göç etmek zorunda kaldıkları toprakların anılarıyla acılara tutunarak, ağıtlar yakıp türküler söyleyecek sonra da birileri de çıkıp yaşamlarını film yapacaktır.
Soykırım ve tehcir acılarına dayanamayıp, doğduğu toprakların suyunu, ağaçlarını, mezarlıklarını bile unutamayıp yüreklerine hasret taşları basıp türküler yakan Ermenilerin hüzün dolu şarkıları kulakları çınlatarak, yürekleri acıtarak günümüze dek gelmektedir.
“Ah Garod! Günlerim yaralı. Hayatım çileli dikenli taşlı. Yol ver hasret, gidip göreyim sevdiklerimi. Hasretle ölürken değil yaşarken hayatı. Bir yaprak, bir gül gibi solgun yalnız düştüm. Yalnız kaldım, yoksun. Sevdiklerimi eller aldı.” Sürgün yaşayan sayısız yazar, şair, müzisyen hep kendi kültürünü kurtarmak yaşatmak için bir gemi yaratıp geride kalanları doldururcasına kurtaracağını düşündüler. Bu kurtarıcı gemi bazen bir müzik, bir tiyatro, bir folklor grubu olarak kalsa da hatıralarda, asla gerçek kurtarıcı olamıyor. Bir kez kopulmuşsa kökünden ne hasret dolu şiirler, türküler, romanlar asla dolduramıyor ülke topraklarının yerini.
Çocukları ürkütülmüş bir dünyanın denizi mavi olsa ne yazar…
En iç acıtıcı türküler, can yakıcı şiirler, unutulmaz hikayeler ve romanlar ayrılık üzerine yazılı olanlardır. Ve asla kapanmayan yara hasret yarasıdır. Soykırım sonrası bir tesadüf sonucu canını kurtararak Ermenistan topraklarına dönenlerin hasret hikayelerini şimdi Kürtler, Filistinliler kendi dillerinde yazıyor.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)