Genç yürümek /Nubar Ozanyan

25 Ekim’de “Özgürlüğümüz İçin Faşizme Karşı Birlikte Yürüyoruz!” kampanyasının duyurusunu yapıp amaçlarını açıklamak isteyen gençlik örgütlerine polis saldırdı. Gençliğin dinamik ve militan sesini kesmek, birleşik mücadele fikrini boğmak için yapılan bu saldırıda, dikkat çeken bir nokta vardı. O da polisin İbrahim Kaypakkaya’nın posterini bahane edip eyleme saldırmasıdır. Polisin saldırısında, devrimci gençlik kararlı bir karşı koyuşla önderlerini sahiplendi. Yürüyüşlerinin zorluklarla dolu olduğunu daha işin başında gördüler. Düşmanı korkutan yolun hangisinin olduğuna bir kez daha tanıklık ettiler. Şimdiye kadar birlikte, ortak yürüyüş yapılmasının önündeki darlık ve gerilikler önemli oranda aşıldı. Yürünecek yolun önü açıldı. Herkesin farklı neden ve gerekçelerden kaynaklanan kaygıları, belli oranda kırıldı. Görüldü ve anlaşıldı ki; birlikte ortak-mücadele etmek gereklilik ve zorunluluktur. Bu yol kolay ve rahat yaratılmıyor. Ortak yürüme başarılırsa gençlik, güven verici bir çekim merkezi haline gelir, yürüyüşünü güçlendirip örgütleyebilir. Bu yolda yürünürse, ince dereler nehir olur. O zaman, gençliğin önünde ne sultanlar ne de paşalar durabilir. Bugün her alanda işçilerin, gençliğin, kadınların, LGBTİ+’ların, Kürtlerin, inanç ve dillerin yanyana gelip omuz omuza yürümesine ve nehir gibi akışına ihtiyaç vardır.
Devrimci gençlik hareketi her dönem, devlet açısından tehlikeli olmuştur. Birleşik devrimci gençlik fikri ve hareketi daha da tehlikeli olmuştur. Bunun böyle olduğunu pratik bir kez daha gösterdi. Yanına, etrafına aynı aklı, aynı irade ve kararlılığı koyanların biraraya gelmesine; hiçbir hesap gütmeden, hiçbir kaygı taşımadan sadece özgürlük ve kazanma amacını omuzlayanların birleşerek ve çoğalarak devrimci irade göstermesine bugün fazlasıyla ihtiyaç vardır.
AKP-MHP faşist yönetiminin herkesi susturup, sindirerek diz çökerttiğini, ülkenin bekası için sükuneti sağladığını düşündüğü bir süreçte, gençliğin birleşik iradesini ortaya koyması ve bunun kararlılığını göstermesi, düşmanda ciddi kaygı yarattı. Gençliğin yürüyüşünün önünün derhal kesilmesi gerektiğini düşündü.
Sesin, sözün, türkülerin, şiir ve sanatın zalimlerde korku yarattığı, Kürt ıslığının bile devleti ürküttüğü bir ülke de yaşıyoruz. Gerçeğin dilinin, direnişin fotoğraflarının yasaklanarak devrimci basının susturulmaya çalışıldığı bir dönemde, her şeyin iyi gittiğini düşünen egemenler, fena halde yanıldıklarını anlayacaklardır. Devrimci gençlik örgütlerinin biraraya gelip birlik, mücadele ve zafer sözü vermeleri, faşizmi birlikte mücadeleyle yıkma kararlılığı göstermeleri sadece devletin korkularının büyütmedi. Aynı zamanda gençlik saflarında umut, heyecan ve coşku yarattı. Atılan adımın ne kadar gerekli ve ihtiyaç olduğunu gösterdi.
Hem genç hem devrimci olunacak; hem birleşik olunacak hem de devrimci öncülerin fotoğrafları taşınacak! Devletin korkusunun başladığı yer burasıdır. Türkiyeli-Kürdistanlı devrimci gençliğin bir araya gelmesi, birlikte düşünce üretmeleri, ortak eylem programı çıkarıp, birlikte yürümeleri bugün atılması gereken adımların neler olması gerektiğini göstermesi bakımından değerli, bir o kadar da önemlidir.
İttihatçı-Kemalist devlet neden ve kimden korkuyorsa, kendisine tehdit ve yıkım olarak hangi yolu hangi eylemi görüyorsa gelişmenin yolu oradadır. Herkes korkmadan o fotoğrafa bakmalı ve yapması gerekeni oradan almalıdır.
Şovenizmle zehirlenen, Türkçülükle kirletilen, yönü şaşırtılmaya çalışılan devrimci gençliğin aynı hedefe, aynı amaç için yürümesi herkesten çok yoldaş İbrahim Kaypakkaya’nın benimsediği ve savunduğu fikirlerdir.
Deniz-Mahir-İbrahim-Mazlum şahsında, devrim önderlerinin yarattığı gelenek, kazandırdığı devrimci fikirler oldukça değerlidir. Gerçektir. Somuttur. Akılcıdır. Ve gereklidir. Her dönem dönüp bakacağımız, tekrar tekrar okuyup büyük bir dikkat ve ciddiyetle anlamaya ve kavramaya çalışacağımız önderlerimiz, eylem ve mücadele kılavuzumuzdur. Faşizme karşı savaş ve direniş yolunda, her zaman örnek alacağımız öncülerdir. Devrimci duruşlarıyla, zaman aşımına uğramayan fikir ve kararlılıklarıyla burjuva-feodal sistemin nefesini tutan, soluğunu kesen devrimci önderler, bugün de sultanlarının ve paranın efendilerinin ve onların önlerinde diz çöken Saray şarlatanlarının korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.
Nedendir, sultanların paşaların bu bitmeyen korkuları? Yıllar önce katledilen önderlerin posterlerine olan bu tahammülsüzlük nedendir? Basın açıklaması yapan 60 genç, nasıl oluyor da bu devleti bu kadar korkutuyor? Nasıl oluyor da üst üste üç kez saldırıyla karşı karşıya kalıyorlar? Nedir bu Kaypakkaya ve Mazlum Doğan korkusu? Neden bu tahammülsüzlük? Çünkü muktedirler çok iyi biliyor ki; Somalı-Ermenekli maden işçilerinin, her türlü tehdide rağmen sokakları terk etmeyen kadınların ve LGBTİ+ların, özgürlüğü ve geleceği uğruna savaşan Kürt halkının birleşik ayak sesleri muktedirlerin saraylarını yıkabilir. Ancak nasırlı ve yaralı emekçi eller birleşirse, AKP-MHP faşistlerini gerçek anlamda yargılanmaları için beyaz tülbentli özgürlük analarının ellerine teslim edebilir.
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)