Güzel Ana’nın öyküsüdür: ‘Dünyanın bütün anneleri birleşin’

20 Eylül 2017’de aramızdan ayrılan Güzel Ana’nın anısına…
”Güzel Şahin’in önce hastaneye kaldırılış haberi kulağıma çalındı. Ardından farkettim ki sokakta gördüğüm, tanıştığım kim varsa Güzel anne için endişeleniyor, onun kaldırıldığı hastaneye koşmuş. Fotoğrafına baktım, Cumartesi Anneleri oturumlarından, cezaevi önündeki özgürlüklerinden tanıdık bir dost yüzü olduğunu anladım. Birkaç gün sonra da vefat haberi geldi. Yaşıtları pek evden bile çıkmazken, o politik eylemlilikten hiç kopmamıştı. İster istemez Güzel annenin hikayesini merak ediyordum. Bazen insanın kalbi bir hikayenin peşine düşer ya… Öyle oldu.
Güzel annenin ölüm haberinin ardından, Dr. Onur, hekimlere ait bir iletişim grubunda yazmaya başladı: “Güzel anne, eylem var diye E-5’ten tepeye çıkamayan İETT otobüslerini ben kefilim diyerek son durağına kadar götürürdü. İnsanlara eziyet olur diye erkenden indirilmelerine mani olurdu.” Bu cümlelerden sonra, Onur’un peşine düştüm, bana Güzel Şahin’i anlatsana dedim. Bana bir kitaptan sayfalar göndermeye başladı. Erdoğan Yıldız’ın Kendi Sesinden Gülsuyu-Gülensu kitabından… Gülsuyu Mahallesi’ndeki seslerden biriydi Güzel anne…
Sayfaların arasından bizden yavaş yavaş uzaklaşan o sese kulak verdim
Güzel Şahin, 1943’te doğmuş. Ben bilmem, siz hesaplayın yaşımı, zaten yıl başında doğdum, diyor. 74 yaşındaymış vefat ettiğinde, sağlığı el verdiğince protestolara koşuşturduğunda… Yirmili yaşlarına geldiğinde artık evli, bir çocuklu, bir diğerine gebe bir kadın olmuş. Bingöl’ün bir köyünde iş güç peşinde. Çünkü her yıl ağanın haracı var. Hem o haracı toparlamak zorundalar, hem de karınlarını doyurmak… Bir gün ağa sınırı aşıyor, davarlarını da istiyor. Güzel Şahin aslında o gün Güzel Ana oluyor, eşine, “Hayır, ağaya davarımızı vermeyeceğiz,” diyor. Ne köylüler bu kararına destek oluyor, ne yakınları. Ama Güzel Ana davarını vermiyor. Ağanın tehdidine de pabuç bırakmıyor. Ancak çocuklarına zarar verir diye korkuyor ve ailecek İstanbul’a göçüyorlar. Güzel Ana büyük kentte de başka ağalar, başka ağalıklar olduğunu öğreniyor…
İstanbul’da pek yaşama karışamıyor, dil bilmiyor, yani biliyor da bilmiyor. Güzel Ana “yarı Kürtçe, yarı Dersimce” dediği bir dili konuşuyor, İstanbul’un sokaklarında konuşan dili de anlıyor, ama konuşamıyor. Bir gün kapısını bekçi çalıyor ve mahalleyi teröristler bastı, diyor. Bu haberin ardından Güzel Ana hep ağlıyor, çünkü koskocaman kente belli ki yırtıcı hayvanlar, canavarlar inmiş, hem de onun mahallesine… Her an evlerin kapısını kırıp içeri girebilirler. Zaten kapı da kapı değil. Her gün dereye uçuyor, oradan bulup getiriyorlar gecekondunun derme çatma kapısını… Sonradan öğreniyor terörist nedir…
Mahallede bir gecekondu direnişi başlıyor üniversite öğrencileriyle birlikte… Güzel Ana da direnişin içinde, eşi bilmiyor, bilse “Güzel Ana’nın dediğine göre onu lime lime edecek.” Direnişin içinde dediysem, anlatayım. Bir gecekondu mu yıkılacak, Güzel Ana koşuyor oraya, evin hanımının karnına bağlıyor yastığı, yıkım ekibi gelince, “Bakın evde doğum var,” diyor. Ertesi gün başka bir evde, çok yaşlı bir nene ölüm döşeğinde oluyor. Böyle böyle gecekondu yıkımlarını geciktiriyorlar…
Güzel Ana’nın gecekondu direnişiyle başlayan politik tavrı, İstanbul’un büyük sokaklarına, caddelerine, meydanlarına da açılıyor. Bu arada oğulları büyüyor, onlar da annelerinin adımlarını takip ediyorlar. Seksen darbesinde artık bir oğlu cezaevinde Güzel Ana’nın. O günleri anlatıyor: “Zekiler içeri alındı. Tabii o cezaevinin süreci, gidip gelme, çocuklar ölüm orucundalar, Metris Cezaevindeler, ölüm orucundalar. Görüyorsun, çırılçıplaklar. Çırılçıplak mahkemeye çıkarıyorlar. Sen ne olabilirsin? Bir annesin. Bunları gördükçe ne yapabilirsin? Gittikçe bir adım ileri, bir adım ileri, bir adım ileri. Bir cop yedikçe bir adım daha ileri attım, geri çekilmedim. Cop yedikçe bir adım daha ileri attım. Adımlarım öyle çoğaldı.”
Güzel Ana, İstanbul’un büyük meydanlarına doğru adımlarını çoğaltırken, artık Cumartesi Anneleri oturumlarının da bilindik bir yüzü oluyor. Elbette, bir politik tavrı var. Ama o insan hakları savunucusu. Böyle tanımlıyor kendini: “Ben her şeyden önce bir insanım. Bu nedenle nerede bir ezilen, bir haksızlığa uğrayan ve darda kalan varsa onun yanındayım. Alevi darda ise Alevi’nin yanındayım, Sünni darda ise Sünni’nin yanındayım, Laz dardaysa onun yanındayım. Biz bir sürü katliam gördük. Biz insan hakları savunucularıyız herkesi bir tutuyoruz.”
Yaşamından, köyden kente göçü anlatırken, “Aç kaldım, susuz kaldım ama onurlu kaldım, yavrum” diyor. Şimdilerde mahalleli komşularının politik duyarsızlığından yakınıp, bazen kızsa da… Anılarını anlatırken sözcüklerinde hep umut var. Güzel Ana günlerden bir gün ameliyat olacak. Ameliyatın iyileşme dönemi de tam mayıs ayına geliyor. Olacak iş mi! Güzel Ana, genç doktoru önüne alıyor, “Ben sosyal bir insanım. 1 Mayıs’ta da alanda olmak istiyorum. Lütfen ameliyatımı öne alın” şeklinde derdini anlatıyor. Güzel anneye saygısı bir kat daha artan doktor, sadece ameliyatı öne almakla kalmayıp, özel oda ayarlıyor, özel odaya da onar onar hekim arkadaşlarını getirip, Güzel Ana’yla tanıştırıyor.
“Evde ölmek istemiyorum” diyen Cumartesi Anneleri’nden Güzel Ana, son konuşmalarından birinde, annelere seslenmişti: “Biz yaz, kış, sıcak, soğuk demeden buradayız ve çocuklarımıza sahip çıkıyoruz. Asker ve polis anneleri de buraya gelse… Eğer tüm anneler birleşirse kimse ölmez ve analar ağlamaz.”
Güzel Şahin’in Bingöl’ün bir köyünde başlayan yaşantısı, onun istediği gibi sonlandı. Politik bir insanın cenaze töreninde rahatsızlandı.
Evinde ölmedi.
Şimdi Güzel Ana’nın “Dünyanın bütün anneleri birleşin” diye atan kalbi, insan hakları savunucularının taşıyacağı en değerli miras.”
Ayşegül Tözeren
Son Haberler
Sayfalar

Rasmussen'in bağımsız Kürdistan' zırvası
NATO eski genel sekreteri Rasmussen, dün Milliyet gazetesinde çıkan bir röpotajında bağımsız Kürdistan'a taraftar olmadığını söylemiş. Ah ne büyük bir kayıp; çok üzüldük! Tımarhaneden firar etmiş bir deli çıkıp, "Danimarka bağımsız devlet olmasın," derse, acaba Rasmussen efendi ne hisseder? Bu sözü bir deli söylediği için insan güler geçer. Ama dünya siyasetinde rol oynamış biri söylese en güçlü sinirler bile gerilir. Herhalde böyle birini götürüp tımarhaneye kapatırlar

19 Aralık; Mavi bir gökyüzüne umudumuz! Ganime Gülmez
“İsteklerimiz, arzularımız, özlemlerimiz uygunsa ilkelerimize, kendi ölülerimizle dolmaz içimiz. Duygularımızın hangisi galip gelirse gelsin vurulmaz kimse…” -Kutsiye Bozoklar-
Bugün 19 Aralık’ın 14. yıldönümü.
O zaman aklı yetmeyen, yeni yürümeye başlayan çocuklar; şimdi gençliklerini yaşıyorlar.
Hiç görmediler, hapishanelerin önündeki ziyaretçi kuyruklarını. Hiç görmediler, görüşçülerin bir düğünden çıkar gibi sokaklara karışışlarını. Hiç görmediler, zindanlarla sokaklar arasındaki DUVARSIZLIĞI!

Paul HANZE’nin Çocukları! H.GÜRER

Türkiye’yi havaya uçuracaklardı!
Hakikat aşkına sizler Özgür Ülke, Özgür Gündem, Azadiya Welat büroları bombalanırken neredeydiniz?
Bugün ‘özgür basın susturulamaz’ diyenler!

İBO'nun TKP Tahlilleri-I
1971, ateşli bir idealle doğruların izini sürdüğümüz bir yıldı. Doğruların insana yansıyan cesaretini, insanın cesareti olarak algılıyorduk. Doğrularımız arttıkça, cesaretimiz ve zorunluluğa yüklenme azmimiz de artacaktı. Ruhumuzda, daha önceki yılların, Çapalı felsefe öğrencileriyle yaptığımız felsefi tartışmalarından kalma bir ateş vardı. Parmanides'in değişmez, donmuş 'BİR'ine karşı parlayan Heraklit ateşi. Bu antik ateş, okuduğumuz Marksist eserlerle daha bir harlanmıştı.

Türklük için savaşırken Rum olduğunu öğrendi /İbrahim Yaylalı
Teröre karşı vatanı savunmak” gerektiğine inanan Karadenizli bir gençti o. Ama hayat onu öyle bir değiştirdi ki önce barış aktivisti oldu, sonra Roboski’ye yerleşti.

Marabayı Ağlatacaksan,Ağayı İnciteceksin
Kim ki vesile olur o ilericidir.
İnsanlığın tarihinin varacağı nokta sınırların, bayrakların...... ortada kalkacağı tarihtir.
Ve bu tarihin ilerleyişi esnasında kimin ilerici kiminde gerici olarak anılacağı ne yazık ki tarihin bu ihtiyacına kimlerin cevap verdiğiyle alakalı olacaktır.
Bu memlekette devrimci olmak çok zor.
Helede ki biz proletarya köylüler için.

“Yeni Türkiye” İnşa Edilirken Esnaf-Haluk Gerger
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın esnafın işlevlerine ilişkin olarak söyledikleri, Gezi cinayetlerine göndermeler ışığında ele alındı. Bu arada, Mussolini İtalyası’nın “Kara Gömlekliler”ine ve Hitler Almanyası’nın SA’larına atıfta bulunanlar da oldu. Bu yaklaşımlar kuşkusuz son derece isabetli perspektifler içermekteydiler ama gündemin akıcılığı içinde daha fazla geliştirilemeden kaldılar.
Oysa, Yeni Türkiye’ye ilişkin yaşamsal önemde ipuçları verdiğinden, bu konu üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.

TKP/ML-TİKKO: “Bu, Çetelerin Son Çırpınışlarıdır”
Kobanê: Kobanê direnişi sürerken, çetelerin yaklaşık üç aydır sürdürdüğü saldırılara karşı dayanışmanın sınırları tek tek ortadan kalkıyor. Havanlarla dövülen direnişi kıramayan çeteler, tüm cephelerde savunma pozisyonuna çekilirken, Kobanê Direnişi'ni kendi direnişi bilen TKP/ML TİKKO, savaşta yerini aldı. Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak bölgede bulunan Dicle Haber Ajansı aracılığıyla TİKKO gerillaları ile, Kobanê'de yaşanan savaşa dair kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Devrimci Şiddetin Reddi, Devrimin Reddidir
Fasizm/Fasistlerle Mucadele Sadece Egitim/Teorik Mucadele Degil, Ayni Zamanda Politika/Devrimci Siddet Sorunudur
''"Eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini kuşkusuz alamaz; maddi güç ancak maddi güçle yenilebilir; ama teori de, yığınları sarar sarmaz maddi bir güç durumuna gelir." Marks-Engels

Ayar densizliği"ne-somut-uyarılar
dans le rêve de l’autre,vous êtes foutu.”
Frankfurt’ta “kaleme alınmış”(!) 9 Aralık 2014 tarihli, “S.O.S. Antisemitizm!” başlıklı ve ‘Soykırım Karşıtları Derneği’ imzalı açıklamayı okudunuz mu?
“Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi”nin (ADÖG), Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in, 22 Kasım 2014 tarihindeki anti-Semit nefret söylemini protesto etmek için kamuoyunun dikkatine sunduğu açıklamayı “yerden yere vuran” söz konusu ibret-i âlemlik “belge”yi eğer okumadıysanız, mutlaka okuyun (ve okutturun).