Çarşamba Nisan 9, 2025

Güzel Ana’nın öyküsüdür: ‘Dünyanın bütün anneleri birleşin’

20 Eylül 2017’de aramızdan ayrılan Güzel Ana’nın anısına…

”Güzel Şahin’in önce hastaneye kaldırılış haberi kulağıma çalındı. Ardından farkettim ki sokakta gördüğüm, tanıştığım kim varsa Güzel anne için endişeleniyor, onun kaldırıldığı hastaneye koşmuş. Fotoğrafına baktım, Cumartesi Anneleri oturumlarından, cezaevi önündeki özgürlüklerinden tanıdık bir dost yüzü olduğunu anladım. Birkaç gün sonra da vefat haberi geldi. Yaşıtları pek evden bile çıkmazken, o politik eylemlilikten hiç kopmamıştı. İster istemez Güzel annenin hikayesini merak ediyordum. Bazen insanın kalbi bir hikayenin peşine düşer ya… Öyle oldu.

Güzel annenin ölüm haberinin ardından, Dr. Onur, hekimlere ait bir iletişim grubunda yazmaya başladı: “Güzel anne, eylem var diye E-5’ten tepeye çıkamayan İETT otobüslerini ben kefilim diyerek son durağına kadar götürürdü. İnsanlara eziyet olur diye erkenden indirilmelerine mani olurdu.” Bu cümlelerden sonra, Onur’un peşine düştüm, bana Güzel Şahin’i anlatsana dedim. Bana bir kitaptan sayfalar göndermeye başladı. Erdoğan Yıldız’ın Kendi Sesinden Gülsuyu-Gülensu kitabından… Gülsuyu Mahallesi’ndeki seslerden biriydi Güzel anne…

Sayfaların arasından bizden yavaş yavaş uzaklaşan o sese kulak verdim

Güzel Şahin, 1943’te doğmuş. Ben bilmem, siz hesaplayın yaşımı, zaten yıl başında doğdum, diyor. 74 yaşındaymış vefat ettiğinde, sağlığı el verdiğince protestolara koşuşturduğunda… Yirmili yaşlarına geldiğinde artık evli, bir çocuklu, bir diğerine gebe bir kadın olmuş. Bingöl’ün bir köyünde iş güç peşinde. Çünkü her yıl ağanın haracı var. Hem o haracı toparlamak zorundalar, hem de karınlarını doyurmak… Bir gün ağa sınırı aşıyor, davarlarını da istiyor. Güzel Şahin aslında o gün Güzel Ana oluyor, eşine, “Hayır, ağaya davarımızı vermeyeceğiz,” diyor. Ne köylüler bu kararına destek oluyor, ne yakınları. Ama Güzel Ana davarını vermiyor. Ağanın tehdidine de pabuç bırakmıyor. Ancak çocuklarına zarar verir diye korkuyor ve ailecek İstanbul’a göçüyorlar. Güzel Ana büyük kentte de başka ağalar, başka ağalıklar olduğunu öğreniyor…

İstanbul’da pek yaşama karışamıyor, dil bilmiyor, yani biliyor da bilmiyor. Güzel Ana “yarı Kürtçe, yarı Dersimce” dediği bir dili konuşuyor, İstanbul’un sokaklarında konuşan dili de anlıyor, ama konuşamıyor. Bir gün kapısını bekçi çalıyor ve mahalleyi teröristler bastı, diyor. Bu haberin ardından Güzel Ana hep ağlıyor, çünkü koskocaman kente belli ki yırtıcı hayvanlar, canavarlar inmiş, hem de onun mahallesine… Her an evlerin kapısını kırıp içeri girebilirler. Zaten kapı da kapı değil. Her gün dereye uçuyor, oradan bulup getiriyorlar gecekondunun derme çatma kapısını… Sonradan öğreniyor terörist nedir…

Mahallede bir gecekondu direnişi başlıyor üniversite öğrencileriyle birlikte… Güzel Ana da direnişin içinde, eşi bilmiyor, bilse “Güzel Ana’nın dediğine göre onu lime lime edecek.” Direnişin içinde dediysem, anlatayım. Bir gecekondu mu yıkılacak, Güzel Ana koşuyor oraya, evin hanımının karnına bağlıyor yastığı, yıkım ekibi gelince, “Bakın evde doğum var,” diyor. Ertesi gün başka bir evde, çok yaşlı bir nene ölüm döşeğinde oluyor. Böyle böyle gecekondu yıkımlarını geciktiriyorlar…

Güzel Ana’nın gecekondu direnişiyle başlayan politik tavrı, İstanbul’un büyük sokaklarına, caddelerine, meydanlarına da açılıyor. Bu arada oğulları büyüyor, onlar da annelerinin adımlarını takip ediyorlar. Seksen darbesinde artık bir oğlu cezaevinde Güzel Ana’nın. O günleri anlatıyor: “Zekiler içeri alındı. Tabii o cezaevinin süreci, gidip gelme, çocuklar ölüm orucundalar, Metris Cezaevindeler, ölüm orucundalar. Görüyorsun, çırılçıplaklar. Çırılçıplak mahkemeye çıkarıyorlar. Sen ne olabilirsin? Bir annesin. Bunları gördükçe ne yapabilirsin? Gittikçe bir adım ileri, bir adım ileri, bir adım ileri. Bir cop yedikçe bir adım daha ileri attım, geri çekilmedim. Cop yedikçe bir adım daha ileri attım. Adımlarım öyle çoğaldı.”

Güzel Ana, İstanbul’un büyük meydanlarına doğru adımlarını çoğaltırken, artık Cumartesi Anneleri oturumlarının da bilindik bir yüzü oluyor. Elbette, bir politik tavrı var. Ama o insan hakları savunucusu. Böyle tanımlıyor kendini: “Ben her şeyden önce bir insanım. Bu nedenle nerede bir ezilen, bir haksızlığa uğrayan ve darda kalan varsa onun yanındayım. Alevi darda ise Alevi’nin yanındayım, Sünni darda ise Sünni’nin yanındayım, Laz dardaysa onun yanındayım. Biz bir sürü katliam gördük. Biz insan hakları savunucularıyız herkesi bir tutuyoruz.”

Yaşamından, köyden kente göçü anlatırken, “Aç kaldım, susuz kaldım ama onurlu kaldım, yavrum” diyor. Şimdilerde mahalleli komşularının politik duyarsızlığından yakınıp, bazen kızsa da… Anılarını anlatırken sözcüklerinde hep umut var. Güzel Ana günlerden bir gün ameliyat olacak. Ameliyatın iyileşme dönemi de tam mayıs ayına geliyor. Olacak iş mi! Güzel Ana, genç doktoru önüne alıyor, “Ben sosyal bir insanım. 1 Mayıs’ta da alanda olmak istiyorum. Lütfen ameliyatımı öne alın” şeklinde derdini anlatıyor. Güzel anneye saygısı bir kat daha artan doktor, sadece ameliyatı öne almakla kalmayıp, özel oda ayarlıyor, özel odaya da onar onar hekim arkadaşlarını getirip, Güzel Ana’yla tanıştırıyor.

“Evde ölmek istemiyorum” diyen Cumartesi Anneleri’nden Güzel Ana, son konuşmalarından birinde, annelere seslenmişti: “Biz yaz, kış, sıcak, soğuk demeden buradayız ve çocuklarımıza sahip çıkıyoruz. Asker ve polis anneleri de buraya gelse… Eğer tüm anneler birleşirse kimse ölmez ve analar ağlamaz.”

Güzel Şahin’in Bingöl’ün bir köyünde başlayan yaşantısı, onun istediği gibi sonlandı. Politik bir insanın cenaze töreninde rahatsızlandı.

Evinde ölmedi.

Şimdi Güzel Ana’nın “Dünyanın bütün anneleri birleşin” diye atan kalbi, insan hakları savunucularının taşıyacağı en değerli miras.”

Ayşegül Tözeren

6815

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek

Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde. 

Alamut Kartal Yuvasıdır

Bundan yaklaşık bin yıl önce Selçuklu veziri Nizamülmülk, “Bunlar duvarların arkasında, memleketin kötülüğünü isteyerek karışıklık çıkarrnaya çalışırlar.” (Aktaran, Faik Bulut. Hasan Sabbah Gerçeği)  demişti. Bu sözlerin muhatabı, Büyük Selçuklu İmparatorluğunun baskısı altında açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlara eşitlik-adil bir toplum için umut olan, ezilenler üzerinde gerçekleşen sınıf ve inanç baskısı karşısında başkaldıran, Nizari İsmailliğinin kurucusu Hasan Sabbah’dı.

Kılıçdaroğlu Alevileri mi temsil ediyor? —Ergin Doğru

CHP’nin Alevilerin temsilcisi olduğu iddiası, cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen aldatmacıdır. Alevilerin CHP ile ilişkisi sorgulanması ve tarihsel gerçeklerin sosyolojik olarak irdelenmesini gerektiriyor.

Gerici sistemlerin Sünni baskı politikalarına karşı sürekli olarak dışlanmış ve baskılanmışları temsil eden Alevilerin, cumhuriyete yaklaşımı baskılanmış toplum psikoloji ile olmuştur. Gerici baskılardan bunalan Alevilerin, kendilerine taktiksel olarak yaklaşan cumhuriyet yönetiminin riyakarlığını anlayabildiğini söylemek çok mümkün değildir.

Adı aşk olsun

Faruk Eskioğlu, bu kitapta yurtdışında yaşayan göçmenlerin memleket ve sıla özlemlerini tarihsel olaylarla harmanlayarak okuyucuya sunmuş. Faruk Eskioğlu, yazarlık yetisiyle gazetecilik gözlemlerini bütünleştirmiş, dişiyle tırnağıyla uğraşarak bulunduğu yerden hayata seslenmiş gazeteci bir dostumuzdur. Kendi deyimiyle bu kitap: ”Gurbetçilik, sürgünlük, kişinin dişiyle tırnağıyla, etiyle ayakta kalma savaşıdır.” Belki de bu tanımlama hayatın yeniden üretilmesi için uğraşan insanların dur-durak bilmeden bulundukları yerlerde çalışarak var-olma savaşını bizlere anlatmış.

Esas İşçi mi Köylü mü ?

Ya... bunlar insanı zoraki öncü ederler ya.. öncü.

Zindan(lar)in Türkçesi[1]

“Hapse düşmemiş bir insan,devletin ne olduğunu bilemez.”[2]

Çiğdem Diren Sarısülük;Sevgide Yoldaş olabilmek

Tüm Yoldaş kalabilenlere !

Sevgiyi, sensizlikte yaşamak öylesine zor ki güzel yürekli dost. Zamanı mıydı bu zamansız yolculuğun? Tüm güzellikleri onurluca yaşamayı, en güzel şeyleri hiç ummadığımız zamanlarda yapardın, yaparken de kıskandırırdın bizi.

Ya bu sefer ne demeli...

Hrant Dink’in Katline 2015 Perspektifinden Bakmak

 Başlıklı Yuvarlak Masa Toplantısı (18 Ocak 2014, Alba Oteli, Ankara) 

12.05 Moderatör Sibel Özbudun’un Hoşgeldiniz Konuşması. 

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...

Sayfalar