Halkımızın deyimiyle “on parmağında on marifet” olan yoldaş: Ali Uçar
1959’da Dersim’in Ovacık ilçesi Çekperi (Güney Konak) köyünde doğdu. Yöre halkı gibi ailesi de Kürt’tü. Yoksul bir ailenin ortanca çocuğuydu. Köyünde ve Ovacık’ta ilk ve ortaokulu bitirdi. Aile durumları pek iyi olmadığından dolayı öğrenimini sürdüremedi ve küçük denecek yaşta ailesine ekonomik katkıda bulunmak amacıyla İstanbul’a gitti. Çeşitli işyerlerinde çalışmaya başladı.
Ali yoldaş memleketteyken Proletarya Partisinin yöredeki faaliyetlerine yabancı değildi. Küçük yaşta devrimci düşüncelere sempati duyuyordu. İstanbul’a geldikten kısa bir süre sonra oturduğu ve gittiği Zeytinburnu, Halıcıoğlu semtlerinde partisinin faaliyetleri ile bağ kurdu. Kısa bir sürede örgütlü faaliyetlere girdi. 1976 yılında aktif bir militan olarak çalıştı. Yoldaşın hızla gelişen yönü, kararlılığı, azmi, gözüpek, girişken ve soğukkanlı yönlerinden dolayı yoldaşları onu bir askeri birime aldılar.
O dönemin çalışma tarzı gereği Ali yoldaşa hemen eldeki tabanca ve otomatik silah çeşitlerinin kullanımı öğretilip, çeşitli bomba yapımı ve kullanımı anlatılmış, atış talimleri yaptırılmış; dövüş teknikleri verilmiş, askeri eylem plan ve kuralları üzerine askeri bir eğitimden geçirilmiş ve ardından İstanbul Avrupa yakası Askeri Komitesi’nde görevlendirilmişti. O, Cemil Oka’nın askeri öğrencilerindeydi. Bir süre onun denetimindeki bir hücrede çalışmıştı. Selahattin Doğan ile aynı hücrede çalışıyordu. Ali yoldaş kısa sürede Cemil yoldaşın düşman tarafından katledilmesiyle onun yetiştirmesinden mahrum oldu. Ama Cemil yoldaşına layık oldu, onun boşluğunu hızla doldurmaya çalıştı. Gerek birçok banka kamulaştırılması, gerek birçok sivil faşistin cezalandırılması ve gerek birçok faşist yuvaların bombalanmasından dolayı bir hayli tecrübe kazandı, profesyonelleşti.
Ali yoldaş da hızlı ve istikrarlı bir gelişim vardı
Ali yoldaşın birlikte çalıştığı Selahattin Doğan yoldaş, 1978 Ocak sonlarında düşman tarafından bir çatışmada yaralı yakalanıp işkencehaneye götürülüp, günlerce gördüğü işkencelerle katledildi.
Görevleri daha da ağırlaşıyordu. Ama görevler gözünü korkutmuyordu. Yoldaşların katledilmesi onun sınıf kinini, mücadele azmini daha da biliyordu. Partisinin görevlerine daha da sıkı sarılıyordu. Yeni yoldaşları yetiştirmeye çalışıyordu. Birçok eylemde eşkalinin polisçe sık sık alınması hareket alanını daraltıyordu. Bu durumu gözönünde bulunduran sorumlu yoldaşlarında önerisiyle partisi onu “Doğu Anadolu Bölge Komitesi” denetimine atadı. 1976 yılı bölünmesiyle girilen bölgesel dönemin Örgütlenme Komitesi Partiyi 1. Konferans’a taşımıştı ve konferans bitimi sürelerinde Parti yoldaşı atamıştı. Ali yoldaş ideolojik-örgütsel siyasi faaliyetleri içinde katettiği hızlı istikrarlı gelişmeden dolayı üye yapılmıştı.
Ali yoldaş gittiği bölgede bir süre için Elazığ’da görevlendirildi. Orada birçok başka eylemin yanında birçok devrimcinin hastanede işkenceyle öldürülmesinden sorumlu devlet hastanesi o dönem başhakimlerinden Dr. Musa Duman’ı cezalandırma eylemini gerçekleştirmiş ve daha sonra Dersim’de görevlendirilmiştir. Çemişgezek merkezinde faşist örgütlenme başlarında Yaşar Uytu ve Erzincan merkezinde polisle birlikte sivil faşist örgütlenmenin başlarından ve dükkanını karargah olarak kullanan berber Yaşar’ın cezalandırılması gibi bir dizi eylemde sorumlu olarak görev almıştı.
1979’da alandaki BK’ye bağlı Alt Bölge Askeri Komitesi’nde yer almıştı. Aynı yıl bölgede bazı kadroların katıldığı dar bir askeri kampta belli teknik fiziki eğitim almışlardı. ’79 sonlarında partisi, MK’ya direkt bağlı Merkezi Eylem Komitesi oluşturmuş, Ali yoldaşı da bu komiteye atamıştı.
Nerede boşluk, ihtiyaç varsa Ali yoldaş orada oldu
Bilindiği gibi Proletarya Partisinin I. Konferansında “Gerilla savaşına hazırlık” diye bir anlayışı vardı. Ve o dönem profesyonel askeri hücrelerin yanısıra partinin diğer birçok faaliyeti de askeri eylemler yapıyordu. Her parti komitesi alanında düşmana karşı askeri eylem kararı alıp yerine getirebiliyordu. Zaman zaman hedefte veya zamanlamada düşülen bazı hatalardan hareketle önderlik parti organlarının eylem yapma yetkisini kaldırmış, MK’ya bağlamıştı. MK da eylemleri merkezi olarak yönlendirmek amacıyla bu “Eylem Komitesini” kurmuştu. Bu anlayış bu komitede deyim yerindeyse topa tutulmuştu. Eleştirenlerden biri de Ali yoldaştı. Kuşkusuz eleştirilere rağmen organda yer alınmış ve “görevlere” yerine getirilmişti. (…)
Ali yoldaş iki yıl civarında farklı bölgelerde çalıştı. Nerede boşluk varsa oraya gönderildi. Her yere gitti ve her göreve de severek gitti. Kimin nereye hangi işe verileceğini elbette Proletarya Partisi önderliği karar verirdi. Planlayan, yönlendiren önderlik olduğu için elbette bu nokta belirleyici idi. Ayrıca zaten bir üyenin verilen görevi reddetmesi onun üyeliği reddetmesiyle eş anlamlıdır. Böyle sorumluluk bilinciyle yetişen üyeler haliyle her gittiği yerde görev bilinciyle hareket ederek görevlerine sarılıyordu. Dolayısıyla bu kültürle yetişen Ali yoldaşın gönderildiği her yerde askeri alanda bir canlanma oluyordu.
Ali yoldaş yaşamı boyunca genellikle askeri faaliyet alanında çalıştı. O bir eylem insanıydı. Haliyle en gelişkin, en uzmanlaştığı alan buydu. Askeri teorik bilgisinin yanısıra özellikle askeri taktik ve pratik yönü gelişkindi.
Her askerde bulunması gereken ve her komutanda bulunan ve o olmazsa o vasfa uygun olmayan özelliklere sahipti. Kararlılık, azim, cesaret ve sıkı disipline sahipti. Bir askeri komutanın özelliği olan planlama, inisiyatif, esneklik yönü gelişkindi. Kural olarak her eylemi, eylem öncesi, eylem süresi ve eylem sonrası diye üç aşama olarak ele alıp, planlamayı, her aşaması için hazırlığı ve görevlendirmeyi buna göre yapardı. Zira doğru planlama başarının yarısıdır. İnisiyatif ve esneklik de doğru planlamanın tamamlayıcı aracı olarak onun kadar önem taşır. İnisiyatifin elde tutulamaması veya hesaplanmayan durum değişikliğine göre inisiyatifle pratik zeka ile esneklik gösterilmemesi eylemi başarısızlığa götürür. Kuşkusuz eylemde amaç ve hedef önemlidir. Eylemden eyleme değişir. (Burada grev, miting, boykot, işgal gibi kitlesel eylemler vb. değil askeri eylemleri ele alıyoruz.) Temel kural devrimin düşmanlarına yönelmesi, hedeflenmesidir veya imha etmesidir. Bir diğer temel kural genelde kendini korumak, düşmanı yok etmek; hedefi, amacı gerçekleştirmektir. Bir diğer kural az bir güçle çok güçle baş etmektir. Stratejisi de ona karşı bir taktikte bire karşı onlar hareket etmektir ki bu taktikle her eylemde mutlaka fazla insan gücü demek değildir. Güç üstünlüğü sağlama sorunudur. Üç-beş kişiyle de on ya da yüz kişi denetim altına alınabilir ve uygun yer, zaman, inisiyatif faktörleriyle eylemde bizim güç üstünlüğü sağlanabilinir. Taktik üstünlük sağlama budur. Bu bir inisiyatif sorunudur, onu elde tutma sorunudur.
Ali yoldaşın bu yönü gelişkindi. Yine iyi bir asker ve komutanda olması gereken yaratıcı ve mantık gücü de güçlü bir yönüydü. Bu yönünün payıyla bir dönem “asker” adı takılmıştı.
En yaratıcı başarılı eylemlerde bile en ufak kibirliliğe kapılmazdı
Askeri faaliyette yer alan yoldaşlarda genelde kendine aşırı güven olur. Bunun önemli payıyla bu alandaki yoldaşlarda şu ya da bu oranda kibirlilik gelişebilir. Ali yoldaş tersine tahmin edemeyeceğiniz kadar alçakgönüllü bir yoldaştı. Bulunduğu dalda ve en yaratıcı başarılı eylemlerde bile en ufak kibirliliğe kapıldığını, başka dalları ve işleri küçümsediğine tanık olmadık. Mütevazi bir kişiliği vardı. İdeolojik-siyasal örgütsel eleştiriler dışında kimseyi incittiği görülmüş değildi. Bu özelliği biraz da aile yapısının olgun, onurlu, kişilikli yapısından geliyordu. Aile yapısı, yetişme koşulları, çevre ve oldukça gençken partisi ile tanışması ve siyasal faaliyetlere girmesi, onun bu yönünü siyasi bilinçle yoğurmuş, parti bilinci ve kültürüyle yoğurmuş nitelikli bir yoldaş haline getirmişti.
Askeri faaliyetlerin sıkı bir disiplin ve katı kurallar gerektirdiği için uzun yıllar bu faaliyet dalında yer alanlarda da bu yönlerini yaşamları üzerindeki etkilerinden dolayı sert ve sosyal ilişkilerde mesafeli olurlar. Ali yoldaş eylemler içinde bu özelliği taşısa da onun dışında böyle değildi. Sanki iki Ali oluyordu. Askeri işlerde askeri disiplinli, otoriter, onun dışındaki zamanlarda oldukça neşeli, sevecen, esprili her çevre ve her yaş grubuna uyum sağlayan bir yoldaştı. Girdiği çevrede kitlelerle olağanüstü rahatlıkla ve anında diyalog kurmayı becerip, onlarla kaynaşabiliyordu. Davranışlarıyla, konuşmalarıyla, olgun, seviyeli esprileriyle, sevecenliğiyle karşısındakilere hemen güven verebiliyordu. Kitle örgütlenmesinde pek görev verilmedi ama örgütçü yeteneği de vardı. Girdiği her çevrede her yönüyle rahat diyalog kurmasıyla, her çevrede nasıl hareket edileceğini, nasıl davranılması gerektiğini, yöre ve toplumsal değerlere göre nasıl hareket etmesi gerektiği, onlara saygı göstermesiyle, konuşma, nasıl davranılması gerektiğini, yöre ve toplumsal değerlere göre davranış ve yaşamıyla karşısındakiler üzerinde saygı uyandıran, güven vermesiyle yaratıcı yetenekler sergiliyordu.
Halk deyimiyle on parmağında on marifet!
Ali yoldaşın pek fazla asker ve komutanda olmayan sanatçı yönü de vardı. Çok güzel bir sesi vardı. Çok iyi saz çalıp, bir hayli halk türkülerini bilip söylüyordu. Kendisinin besteleri de vardı. Yetenekli bir yoldaştı ve bir halk deyimiyle on parmağında on marifet vardı.
Kural olarak silahsız dolaşmazdı. Onunla yatar onunla kalkardı neredeyse. Çevresinde silah taşıdığını kimseye hissettirmezdi. Oldukça uyanık, sezgi gücü iyi olan bir yoldaştı.
1970 ortalarından sonraki devrimci yükseliş, partisinin görevleri, ihtiyaçları ve canlı pratik-askeri faaliyetlerinden dolayı Ali yoldaş, teorik-siyasal gelişmeye fazla zaman ayıracak durumda değildi. Ancak ’97-’80 yıllarında “Merkezi Eylem Komitesi”ndeyken o dönem konferans hazırlıkları sürecinde, yazılan ve organdaki taraftarlarla teorik-siyasal çalışmaya daha fazla zaman ayırabildi, hayli gelişme kaydetti. Bir-iki teorik-siyasal konuda belli yanılgı yönler taşısa da genel olarak ideolojik-siyasal olarak doğru ve sağlam bir kavrayışa sahipti. Her geçen gün partisinin yükünü, sorumluluğunu daha büyük ve iyi hissediyordu. Marksist ideolojiye, davaya ve kitlelere sonsuz güven duyuyordu. Siyasal yaşamı boyunca partisinde çıkan bütün grup ve hiziplere karşı derhal tavır almıştı. Amansız bir ideolojik mücadeleden yanaydı. Bütün oportünist akımlara karşı tavizsizdi. Ekonomist, reformist-Troçkist ve her türlü oportünist akımlara karşı sistemli bir ideolojik mücadele olduğu gibi aynı zamanda, partisinin saflarında ideolojik olarak yozlaşmış, çürümüş, soysuzlaşmış, sallantılı, yalpalayan, güvensiz, istikrarlı bir gelişme yönü olmayan, gelecek vaad etmeyen vb. unsurlara karşı acımasız olunmasından yanaydı.
Bu yönler her MLM parti için hayati derecede önemlidir. Bu yön Leninist parti olmanın belirgin yönüdür. Proletarya partilerinin sadece grup ve hiziplerde değil çürümüş, gelecek vaad etmeyen, sallantılı, yalpalayan, ortayolcu, uzlaşmacı öğelerden de arınması şarttır. Bunu görmeyen önemini kavramayan ve yerine getirmeyen her parti oportünizmin, liberalleşmenin, reformizmin ve tasfiyeciliğin batağına düşmesi kaçınılmaz olur. Sadece dönemsel de değil sistemli olarak bu tür unsurlara karşı mücadele edilmez ve saflarda temizlenmezse parti Leninist parti olmaz ve kalamaz. Bunu kavramak bugün için daha önem taşıyor. Bu Leninizm’in vasiyetidir. Lenin yoldaşın öğrencileri buna her zaman bağlı kalmalı ve bu konuda titiz olmalıdırlar. Bunu kavramayan ve uymayan partiler gerilemekten, yozlaşmaktan, çürümekten kendini kurtaramazlar. Bu ayak bağlarından tumturaklı genellemelerde bulunan, devrimci gevezelerden kurtulmayan, bunlardan temizlenmenin, arınmanın önemini anlamayan, hatta bunlardan arınmayı engelleyen sözde komünistlerden de kurtulamayan bir parti iflah olmazlıktan ve komünist niteliğini yitirmekten kurtulamaz. Bunlardan kurtulmayan bir parti militan bir yapıya kavuşmaz ve sınıf mücadelesi karşısındaki görevini layıkıyla yerine getiremez.
Aynı zamanda Leninist partide temizliği, arınmayı örgüt dışına çıkanlarla sınırlı görüp, arınmayı bilinçli iradi olarak başvurulan bir politika olarak anlamayan anlayışları mahkum etmediği müddetçe komünist ve militan bir yapı yaratamaz. Bunları bilince çıkarmayan partiler komünist niteliğini kazanamaz ve yükseltemez. İdeolojik sağlamlık, kafa açıklığı, siyasi uyanıklık, uzak görüşlülük, parti içindeki burjuvaziye karşı tutarlı ve istikrarlı acımasızca mücadele etmek ve parti üyelerinin komünist niteliğini daha da artırmak ve militan bir yapı yaratmak bugün her zamankinden daha önemlidir.
İdeolojik, siyasi haliyle örgütsel pratik olarak canlı ve militan olmayan bir parti ciddi gelişme gösteremez. Birbirine güven, coşku ve fedakarlık, azim ve kararlılık, yoldaşlık ilişkileri gelişemez. Yoldaşlık bağları güven, birbirini anlama, saygı, disiplin, otorite vb. kalmaz, adım adım partiye, mücadeleye, devrime, halk güvensizliğe kadar götürür. Partilerde insanları birbirlerine bağlayan ideolojidir, politikadır, örgüttür, disiplindir, mücadeledir. Bunlar üzerinde birbirine güvendir. Canlı militan mücadelenin (yani sınıf kavgasının yürütülmesi) olmadığı ya da hemen hemen olmadığı güç, enerji vb.nin devrimci gevezelikle boşa harcandığı, boğulduğu yerde temel nokta dinamitlenmiş demektir.
Her yoldaş bugün ona daha çok layık olmalı
12 Eylül askeri faşist diktatörlüğe geçişle birlikte koşullar daha da ağırlaştı. Faşizm başta komünist ve devrimci hareket olmak üzere bütün halk muhalefetine karşı acımasız ağır bir terör estirdiler. Devrimci dalgadaki düşüş, devrimci saflarda gerileme, yılgınlık ve karamsarlıklar gelişmesi ve şu ya da bu ölçüde proletarya partisinin saflarına yansıması ve ağırlaşan koşullara rağmen Ali yoldaş en ufak bir karamsarlık ve yalpalama göstermedi. Tersine görev ve sorumluluklarının daha da arttığının bilinciyle hareket etti ve buna hazırdı. Daha ağır görevler omuzlamaktan da çekinmedi. Cunta koşullarında yapılan 2. Konferans sonrası ağır görevler aldı. ’82 yazına doğru oluşturulan Askeri Komisyon’a atandı. MK’nın gerilla savaşına bakış ve ele alıştaki yanlış anlayışı Askeri Komisyon’un görev ve fonksiyonunun ele alıştaki anlayışına yansıyordu. Bunlar organda eleştirilmekte beraber görevlerinde en ufak bir tereddüt geçirmedi. Ve AK üyesi olarak batıdaki askeri faaliyetlerin sorumluluğuna getirildi.
Yoldaş şehit oluncaya kadar da bu görevi yürütüyordu. 1983 Nisan’ında o dönemin bir yönetici kadrosunun yakalanması sonucu, eve düşman tarafından karakol kurulmuş. Ali yoldaş evi boşaltmaya gitmiş ve pusuya düşmüş, yoldaş silahına davranıp çatışmaya girmesine karşın onlarca otomatik silahlı katil sürüsünce 6 Nisan günü katledildi. Yoldaş mücadele bayrağını bize bırakarak aramızdan ayrıldı. Onun kavga bayrağını ona layık olarak sürdürmek boyun borcumuzdur. Her yoldaş bugün ona daha çok layık olmalı sadece sınıf mücadelesine ve sınıf düşmanlarına karşı değil, aynı zamanda ona layık olmayan, ideolojik çürüme ve olumsuz pratik sergileyenlere karşı da tutarlı bir mücadelede acımasız olmalı. Bu yapıldığı oranda şehitlerimizi anmaya ve onların ideallerine sahip çıkmaya layık olabiliriz.
Bir yoldaşı
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)