Hasretle ve inançla… “Umudun öyküsünü yazmak bize düştü!”

“Umudun öyküsünü yazmak bize düştü / Bize düştü sunmak hayata ömrün baharını / Acıları tas tas içmek / kan tükürmek ihanete / Bize düştü gözyaşsız ağlamak genç ölümlere / Yetim şafaklara kardeş olmak / Alayla gülümsemek karanlıklara / Hasret vurgunuyla yanmak / Vedalaşmadan yürümek sonsuzluğa... / bize düştü / Tarih payıdır kaçınılmaz / Vurun kanatlarınızı dostlarım”*
Tarih paylarını canlarıyla ödeyerek ve son bir veda sözcüğü etmeden sonsuzluğa yürüdü 12 kızıl karanfil. Onlar ki her biri umudun öyküsünü yazdılar kısacık yaşamlarıyla.
Hayata sundukları ömürlerinin baharı kaldı bize… Ki o baharı ezilenlerin baharı olan devrime götürmektir görevimiz!
Tas tas içtikleri acı kaldı bize… Ki yoldaşlarımızın her birine çektirilen acı, intikam yeminlerimizi tazelemiş, öfkemizi bilemiştir!
Kan tükürdükleri ihanet kalmıştır bize… Ki henüz tamamlanmamış bir hesaplaşmayla yok etmektir aslolan o ihaneti!
Artları sıra gözyaşısız ağlamak düşmüştür bize… Ki gözbebeklerimiz kan çanağına dönse de bir damla dökülmeyecektir oradan ve güldürmeyecektir düşmanı!
Onların yetim bıraktığı şafaklar artık bizimdir, onların hasretiyle yanmak, onların ıssız karanlıklardaki yarım kalan ıslıklarını tamamlamak…
Artık hepsi bizimdir!
Tarih payımızı onlar gibi canımızla ödeyene kadar da ne o ıslık yarım kalacak ne şafaklar yetim!
“Durmak yok bu koşuda / Ağıt yok dilimizde / Dizlerde titreme yok / Kaç güneş sönse de sönsün içimizde / Hep aydınlıkta yakalayacağız ölümü.”*
Yetiş, Serkan, Hasan, Samet, Alican, Murat, Ersin, Doğuş, Esrin, Hatayî, Gamze ve de Umut… Her biri içimize; hem kalbimize hem de bilincimize saplanan birer acı oldu.
Özlediklerimizdi her biri… Hasret duyduklarımızdı…
Hele Umut…
Sarıgazi’nin Doktor’u, Munzurların Cem’i…
Ne genç ne umarsız ne çıkarsızdın…
Bir başladın ki bu koşuya, hiç durmamacasına… Buradan gittikten sonra da çok duyduk; titremeyen dizlerini, ağıt söylemeyen dilini…
Ve şimdi de aydınlıkta yakaladığın ölümü…
Ah Umut… Ah Doktor!
Sarıgazi zordur, zorludur. Faşist devlet öyle kolay kolay, öyle elini kolunu sallaya sallaya giremez oraya. Hem devrimcileri hem halkı bir dikildi mi ayağa, düşman sığınır kendi kalelerine, çıkamaz dışarıya!
Ama Sarıgazi devrimci mücadele açısından da zorlu bir yerdir. Keza duyarlı, demokrat bir kitle vardır ama bu devrimci dinamiği örgütlemek o kadar kolay değildir. Hem devletin saldırıları hem de devrimci yapıların politikasızlığıdır bu zorluğu yaratan…
Ama sen, en genç yaşında, lisede örgütlü olmayı seçtin. Devletin “belalı” gördüğü, ancak devrimcilerin bir zaman kale haline getirdiği Mehmetçik Lisesi’nde okurken bir yandan da Yeni Demokrat Gençlik faaliyetini sürdürüyordu.
Bir süre sonra sen özne oldun, liselileri bir araya getiriyor, tartıştırıyor, örgütlüyordun. İşin zordu. Ama sen bu zorluğa karşın kendini sınırlamadın. Her seferinde daha ileriye, daha fazla örgütlü mücadeleye atıldın. Artık sınırların sadece Sarıgazi değildi, İstanbul genelinde liselilerle görüşüyor, örgütlüyordun.
Ama tabii Sarıgazi hep başkaydı. Sonradan da duyuyorduk, Sarıgazi deyince nasıl gözlerinin içinin parladığını, yüzünde güllerin açıldığını…
Bak, şimdi cümlenin gelişi “konuşuyor, sohbet ediyordun” diyecektim. Ama sen de gülersin şimdi buna. Ah Doktor, konuşmayı senin kadar az seven başka bir devrimci tanımadım ben. Ağzından kerpetenle laf alıyorduk adeta.
Ama bu bilmediğinden, öğrenmediğinden değildi. Su gibi içiyordun her öğrendiğini… Konuşmak zorunda kalmamak için bin takla atıyordun ama en son iş başa düşünce kısaca geçtiği tüm özet konuşmalar, ne kadar hızlı öğrendiğini gösteriyordu.
“Dağların dorukları dumanlı olur / Geriye dönmez savaşçılar... / Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri / Karla yıkanmıştır yüzleri... / Bu yüzden asla vedalaşmaz / Ve kılıçlarında taşırlar şiiri / Bu yüzden sevdaları mahzundur / Yürekleri kallavi / Alınları ihanet vurgunudur / Gözleri intihar mavi”*
Ama iş pratiğe geldiğinde kimse tutmazdı seni! Görevden, sorumluluktan kaçmak yoktu sende! Bak bunu, arkandan güzelleme olarak demiyorum.
Gerçekten yoktu.
“Şu iş var, hangimiz yapalım?” “Ben yaparım!”
“Şuraya da gitsek mi?” “Ben giderim!”
Aslında gitmek istediğin, özlediğin başka bir şey vardı. İlk “Yoldaş, ben gerillaya katılmak istiyorum” dediğinde; gece vakti, bir parkta oturuyorduk. “Biraz konuşalım”la başladı, hep ben konuştum tabii, sen sustun yine… Sonra havadan sudan bir-iki şey söyledin ama aklında başka bir şey vardı, belliydi. Göz göze gelmemeye çalışarak söylemiştin özlemini.
Yanımızdaki yoldaş, ağzı kulaklarında, “Sıranı bekle yoldaş! Daha senden önce gitmek isteyenler var. Ne acelen var? Hele bir şu lise çalışmasını düzene koyalım!” dedi ama sana da yeşil ışık yaktı.
O bile yetti sana be Doktor!
“Haydi o zaman kolları sıvayalım ve lise çalışmasına girişelim” dedik.
Kallavi yürekli, ömrünü fırtınayla yıkayan yoldaşım!
Zaten senesine kalmadan dumanlı dağ doruklarına tırmandın.
“Ki bu zorlu yürüyüşte / Niceleri çürümüş / Niceleri dökülmüştü / Lakin / Her dökülene inat / Daha bir kök salıp büyümüştü / Çünkü / Bu örgünün her bir ilmeğine / Nice yoldaş bedeni düşmüş / Ve daha nice yoldaş bedeni / Yoldaşına sırdaş / Kavgasına omuzdaş olan / Mavzerine sarılıp / Baharın kokusu kadar tatlı / Yarin dudağı kadar ballı / Ve sevdalısına teslim olacak kadar harlı / Namlusunu öpmüştü.”*
Vedalaşamadık giderken…
Aslında sen veda etmeye geldin de, ben anlamadım onun seni son görüşüm olduğunu. Anlamadım be Doktor, yine aynı o toplantılardaki sessizliğinle vedalaşmaya geldiğini…
“Bir çayını içeyim” dedin. İçtik. “Ne var ne yok” dedim, “Hiç her zamanki gibi” dedin. Sessizce bakışarak çay içtiğimizden sorma gereksinimi duydum “Niye geldin?” “Hiç” dedin.
“Kendine iyi bak yoldaş” deyip merdivenlerden inerken uzun uzun bakıştık.
Hep o uzun bakışın kalacak aklımda yoldaş! O uzun bakış hatrına seni yazmak düştü payıma… Şafak Tamer demiş ya “Umudun öyküsünü yazmak bize düştü” diye… Seni yazmak, Umut’u yazmak “umudunu öyküsünü yazmaktır”!
Nasıl şehit düştün? Bilmiyorum. Ama o çok sevdiğin namlunla vedalaşma şansın oldu mu, onu son bir kez düşmana kan kusturduktan sonra öpebildin mi bilmiyorum.
Ama sana söz olsun Umut, söz olsun Doktor, söz olsun Cem!
O namlunun ucu bir an bile soğumayacak! Dudaklarımızı yaksa da senin için bir kez daha öpeceğiz düşmana bedel ödeten namlularımızı…
Özlemle, hasretle, inançla…
Bir Yoldaşı
* Çeşitli şairlere ait şiir paylaşımları Umut Polat’a aittir ve kendisine ait sosyal medya hesaplarında 2010 yılında paylaşılmıştı.
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)