Salı Mart 4, 2025

Herkese ve her şeye ragmen

Bu aralar kendimle yerle gökle tanrıyla insanlarla hayvanlarla ne aklıma geliyorsa sataşıyorum.
 “tanrıya mektuplar”  adlı kitapları olan Hasan Basri Aydın üstadım aklıma geliyor. Birçok mahkemesine katıldım, kendi mahkemelerimin dışında sanırım en çok Hasan Basri Aydın ın mahkemelerine katıldım. Hatta “ sultan Ahmet adliyesi, yol olur her pazartesi” diye de şiir bile yazdım.


Tanrı severlerden biri Hasan abinin tanrıya sataşmalarından rahatsız olmuş ve kendini tanrının savunucusu muvafakat bekçisi sayarak tanrıyla kul arasına girip hasan abi hakkında davacı olmuştu.  Mahkemenin birinde hakim işi kısa tutmak istedi, ama Hasan abi  8 sayfa savunma hazırlamış. Kulaklarından rahatsız olduğundan az işitir ağır duyardı. Hakimin “ tamam kısa kes” demesini duymadı inadı tuttu, biz ayakta bekliyoruz hakim masada alnından akan teri siliyor. “bu bana dava açan kişi, tanrıya haksızlık etmiştir onu bir nesneye benzetmekle asıl bu günahtır tanrıyı. Dolayısıyla bu kişi tanrıyı önce bir kula benzetip, sonra onun aciz olduğunu savunmasız olduğunu düşünüp onu savunmak amacıyla bana dava açmış. Bu tanrıya hakarettir” diyerek bitirdi ve dava ileri bir tarihe ertelendi.     

Şimdi mesele şudur ki, orta doğu ortadan doğranıyor adeta ve yapılan her öldürme eyleminde Allaha dualar edilerek tekbir sesleriyle yapılıyor. Ama durmadan birileri çıkıp “ Müslümanlıkta bu yoktur” veya diğer bir metafor islamiyette bu yoktur”  gibi kusursuz masum söylenceler üretiyorlar. İslamiyetin doğduğu topraklarda oluyor bu bahsettiğimiz kıyım. Kökleri öyle derindedir ki sarsılmaz dağ gibi, kan revan ölüm kıyım üzerinden göndere çıkmış bir durum var ortada ve hala “Müslümanlık bu değil” diye bilmem kaçıncı perdeden sallayanlar var. Bal gibide budur.


Hem bu olmasaydı Musul’da Türk bayrağını indirmelerine rağmen AKP tarafından bu kadar rahat karşılanmazdı. HDP kongresinde bayraksızlığa tahammül etmezken, Siirt’te kim olduğu bilinmeyen kişi tarafından bayrak inince çıldıran sözde devlet din olunca mevzubahis sorunu halediyor ve onlar “hımsımız” değil diyor dışişleri.


Uzun zaman evvel Suriye ile ilgili bir paylaşım yaptım ve altına da Nietzsche’ ye ait olan “ yeryüzünde bu kadar zulmü izleyen bir tanrının iyi niyetinden bahsedilemez” aforizmasını yazdım. Yukarda Hasan Basri Aydın hakkında davacı olan zat gibi biri özel mesaj yollayarak tehditler küfürler döşemiş. Diyor ki “ öbür dünyada cehennemde yanacaksın kâfir”
Madem tanrının bu kadar gücü var beni yakacak öbür dünyada, neden bu orta doğuda akşam sabah ona secde edenleri öldüren katleden İngilizlere Amerikalılara bir şey yapmıyor? Ha onları da mı öbür dünyada yakacak? Doğrusu ben bunu asla kabuk etmem naçizane bir kul olarak, tanrı işini biraz ciddiye almalı, böyle oyun olmaz böle kumpas olmaz. Bu dünyada ver cezalarını bende göreyim.


Fakat tanrının ceza verdiğini de bazen düşünmüyor değilim. Hani bu dünyanın öbür dünya olmadığını kim nerden bilecek ki? Belki de diğer dünyada hak edilmiş suçların günahıdır bu çekilen.


Evet, “insan bazen karıştırıyor, yaşamak mı ölmek, yoksa ölmek mi yaşamak ” diyor  Che .

Ey sancısını çektiğimiz hayat, seninle uğraşıyoruz gece gündüz. Biz mi seni zorluyoruz sen mi bizi itekliyorsun anlamadım. Haydi, biz seni iyi yaşayamadık, ya sende mi bizi reddettin? Madem adın “hayat” işini yap. “Kızım sana diyorum gelinim sen anla” 
Durulanacak mı acep bu hayat bu insanoğlu bu keramet bu kırılgan bu kifayetsiz hayat aklanacak mı? Yeryüzü çocukların olacak mı? Bunların hepsi devasa kaygı çelişki, insanoğlunun paylaşımcı fedakâr, bir yaşam biçimine uygun olduğunu düşünmüyorum. İnsanoğlu zulmün ağasıdır. Hırsla donanmış, zırhla kuşanmış, yok etmek ve kendisini yaşatmakla delirmiş.

102757

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek

Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde. 

Alamut Kartal Yuvasıdır

Bundan yaklaşık bin yıl önce Selçuklu veziri Nizamülmülk, “Bunlar duvarların arkasında, memleketin kötülüğünü isteyerek karışıklık çıkarrnaya çalışırlar.” (Aktaran, Faik Bulut. Hasan Sabbah Gerçeği)  demişti. Bu sözlerin muhatabı, Büyük Selçuklu İmparatorluğunun baskısı altında açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlara eşitlik-adil bir toplum için umut olan, ezilenler üzerinde gerçekleşen sınıf ve inanç baskısı karşısında başkaldıran, Nizari İsmailliğinin kurucusu Hasan Sabbah’dı.

Kılıçdaroğlu Alevileri mi temsil ediyor? —Ergin Doğru

CHP’nin Alevilerin temsilcisi olduğu iddiası, cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen aldatmacıdır. Alevilerin CHP ile ilişkisi sorgulanması ve tarihsel gerçeklerin sosyolojik olarak irdelenmesini gerektiriyor.

Gerici sistemlerin Sünni baskı politikalarına karşı sürekli olarak dışlanmış ve baskılanmışları temsil eden Alevilerin, cumhuriyete yaklaşımı baskılanmış toplum psikoloji ile olmuştur. Gerici baskılardan bunalan Alevilerin, kendilerine taktiksel olarak yaklaşan cumhuriyet yönetiminin riyakarlığını anlayabildiğini söylemek çok mümkün değildir.

Adı aşk olsun

Faruk Eskioğlu, bu kitapta yurtdışında yaşayan göçmenlerin memleket ve sıla özlemlerini tarihsel olaylarla harmanlayarak okuyucuya sunmuş. Faruk Eskioğlu, yazarlık yetisiyle gazetecilik gözlemlerini bütünleştirmiş, dişiyle tırnağıyla uğraşarak bulunduğu yerden hayata seslenmiş gazeteci bir dostumuzdur. Kendi deyimiyle bu kitap: ”Gurbetçilik, sürgünlük, kişinin dişiyle tırnağıyla, etiyle ayakta kalma savaşıdır.” Belki de bu tanımlama hayatın yeniden üretilmesi için uğraşan insanların dur-durak bilmeden bulundukları yerlerde çalışarak var-olma savaşını bizlere anlatmış.

Esas İşçi mi Köylü mü ?

Ya... bunlar insanı zoraki öncü ederler ya.. öncü.

Zindan(lar)in Türkçesi[1]

“Hapse düşmemiş bir insan,devletin ne olduğunu bilemez.”[2]

Çiğdem Diren Sarısülük;Sevgide Yoldaş olabilmek

Tüm Yoldaş kalabilenlere !

Sevgiyi, sensizlikte yaşamak öylesine zor ki güzel yürekli dost. Zamanı mıydı bu zamansız yolculuğun? Tüm güzellikleri onurluca yaşamayı, en güzel şeyleri hiç ummadığımız zamanlarda yapardın, yaparken de kıskandırırdın bizi.

Ya bu sefer ne demeli...

Hrant Dink’in Katline 2015 Perspektifinden Bakmak

 Başlıklı Yuvarlak Masa Toplantısı (18 Ocak 2014, Alba Oteli, Ankara) 

12.05 Moderatör Sibel Özbudun’un Hoşgeldiniz Konuşması. 

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...

Sayfalar