İbrahim KAYPAKKAYA anısına.- Davut Kurun
İbrahin Kaypakkaya Türkiye sosyalist hareketine yeni bir bakış açısı, Türkiyede hakim siyasi değerler ve dengeleri sorgulayan bir bakış açısı kazandırdı. Daha yolun başında idi ve ilk adım olarak Kemalizm, ordu ve milli mesele konularında farklı teorik tespitler ortaya koydu. Ancak unutulmamalıdır ki, İbo’nun siyasi derinliği eldeki yazılı metinlerle sınırlı değildir. Çünkü bu metinler kendi doğrularını koyma yerine ‘Şafak revizyonizminin eleştirisi’ temelinde yazılmıştı. Daha derinlikli tespitler için veri ve imkan yokluğuna rağmen ciddi çalışmalar içinde idi ve ben kısmen onunla bu tartışmaları yaptım. İşte faşistleri asıl korkutan, onun bu açılımlarını ”çok tehlikeli görüşler” i nedeniyle, mahkemeye çıkarmadan, savunma imkanı tanımadan hatta işkencede ki söylemlerini dahi dosyaya koymadan işkence ile öldürdüler.
Ne yazık ki, onun takipçileri onun temel tezlerini geliştiremediler, ser verip sır vermeyen direnişçi yönünü öne çıkararak , siyasal açılımlarını tali plana atarak dondurdular. Bu konuyu başka bir yazıda ele alacağım. Şimdi kısa birkaç anımı aktarmak istiyorum.
İbrahim ile 1970 in sonlarında tanıştım. DDKO dan bir arkadaşla İşçi Köylü bürosuna gittik ve İbrahim’in bir sohbetini dinledik. Gerçi biz Kürt devrimcileri Kürdistan konusunda farklı düşünüyorduk Türkiye Halkları Sosyalist Partisi adı altında bir grup oluşturmuştuk. Ama ibrahim’in önyargısız sorunlara yaklaşımı ve Kürdistan sorununa ilgisi hoşumuza gitmişti. Ama asıl sıcak ilişkimiz TİKKP den ayrıldıktan sonra oldu. İstanbul’a gelince benim Esenlerdeki evime geldi ve 3 ay Kemalizm, Milli Mesele, konusunu kaleme aldı. Bizde daktilo ederek Meral Yakar'a teslim ediyorduk oda teksirle çoğaltarak dağıtıyordu. Bir Grup olarak daha kuruluş aşamasında olan TKP/ML’ye katılmıştık. İki arkadaşı da Dersime gönderdik Muzo ile görüştüler. Bu üç ay boyunca devrimin temel sorunları konusunda ufkumu açan sohbetlerimiz oldu. Ne yazık ki bunları yazma imkanı bulamadan işkence ile katledildi bu değerli önder.
İbrahim İstanbul’da kaldığı süre içinde Deniz,Hüseyin ve yusuf'un kurtarılması için çok uğraştı. Hatta bu amaç için derin devletin bir elemanını kaçırmak için bir eylem de yaptık. Ancak sözkonusu kişi şuurunu yitirip saldırganlaşınca bütün hesaplarımız altüst oldu. Silah seslerine koşan nöbetçi askerlerle yüzyüze gelince asker de kaçtı. Bizde maceralı bir kaçışla bir gün sonra eve varabildik. Daha sonra Malatya'ya gittik. Bir hafta Malatya’daki işleri ile uğraştı. Dersime gitmek için Harput otobüs bürosunda beklerken, İbrahim takip altında olduğumuzu farketti. Takip eden Çapa da kantin işleten mit elemanıydı İbrahim tanıyordu. Otobüs tam hareket edecekken aşağı atladık, arkamızdan o iki kişi de atlayarak herkes yere yatsın diye bağırırken biz miletin içine karışarak kaçtık. Sokak aralarında Malatya yolunda bağlar arasında saklanarak geceyi bekledik. Sabaha doğru yola çıkarak otostop ile Elazığa gittik. Elazığ’da Hozat garajındaki kahvehanede irtibatımızı sağlayan arkadaş bekliyordu. Ancak kahveye girmek tehlikeliydi. Bir müddet dışarıda giriş çıkışları gözetlerken Malatya’da bizi takip eden iki kişi çıktı. Orayı derhal terkederek yeni yapılan yeni camiinin altındaki hamama girdik ve çareler aradık. Ben güvenilir birini tanıyordum. Bizim Türkiye halkları sosyalist partisi başkanımız Mustafa Düzgün Elazığ Lisesi müdürü idi. Ancak onun bilgisi dışında TKP/ML’ ye katılmıştık ve öfkeli olacağını tahmin ediyordum. Öyle de oldu. Tartıştık. Sonuçta yollarımız ayrıldı. Bize bir miktar para ve Karakoçan’a götürecek bir araba temin etmesini söyledim. Bir saat sonra bir taksi ile geldi. Bana 400 lira verdi. 100 lirasını kendime almamı, yakalanırsam bana lazım olacağını söyledi. Karakoçan’a kadar şoför hiç konuşmadı.
İbrahim Karakoçan’da çok rahat davrandı. Daha önce orda kalmış esnafla ilişki geliştirmişti. Onlarla senli benli. Herkes Aşur bugün bize gel, Aşur öğle yemeğine gidelim. vs. onun bu rahatlığı beni tedirgin etti ve eleştirdim. Benim bu tavrıma karşı Aşur hiç unutamayacağım şu tespitleri yaptı. ” Burası Kürdistan’dır. Burada devlet çıplaktır. Yani askeri, polisi ajanı ile yerli halk arasında keskin bir ayırım var. Halk bunları tanıyor biliyor. İngilizlerin Hindistan’daki konumu neyse, Türk devletinin durumu da aynıdır Kürdistan’da. Kürdistan’da yerli ajan çıksa bile halk bilir bizi uyarır. Kürtler devleti sevmez. Kürdistan da bir sömürge gibidir. Buradaki mücadele daha keskindir ve ulusal karakteri de vardır…” Daha sonra ki tartışmalarımızda İbrahim’in ileriki bir dönemde Hakkari bölgesinde mutlaka üstlenmemizi İran ve Irak’ taki hareketlerle ilişki kurmayı düşünüyordu.
Düzgün baba dağına bir akşam vardık. Islıklı paroladan sonra iki kişi bizi aldı gurubun kaldığı mağaraya gittik. Muzo çay yapmıştı. Konserve kutularında yorgunluk çayı içtikten sonra bölgeyi terk etmemiz gerektiği söylendi. Gece yola düştük . Büyük köyde oturan Yoksul Süleyman’ın evinden çökelek, un ve şeker alarak Hakis köyünün karşısında bir kom da birkaç gün kaldık. Oradan da Vartinik’e gittik. Kış hazırlığı yapılmamıştı. Günü birlik yiyecek işimizi köylerden temin ediyorduk . Ben bu durumu İbrahim ve Murat’la birkaç kez konuştum ve durumu düzeltmek için birşeyler yapmamız gerektiğini önerdim. Eleştirilerim Muzo’ya idi. Çünkü bölge sorumlusu oydu. Ayrıcı Muzo’nun öyle yumuşak yapısına bakıp aldanmamak lazım. Sert bir komutandı. Gerçi yazdığı romanda benim sık sık düştüğümü yazmış, öyle değildi, ama olsun iyi bir romandır.
ÖNDERİM, YOLDAŞIM VE ARKADAŞIM İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI SAYGI İLE ANIYORUM.
18.05.2015
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)