İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür
Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür.
Ancak burada çok önemli bir tespiti daha yapmazsak havanda su dövmüş olacağımız da kaçınılmazdır. Alevi toplumu, Alevi örgütleri, kanaat önderleri “Alevilik, 1400 yıllık tarihi olan İslamiyetle Müslümanlıkla ilgisi olmayan, aksine Aleviliğin binlerce yıllar öncesine dayanan, kendine özgü kuralları, ritüelleri olan, Tanrı’yı insanda, insanı Tanrı’da gören, 72 millete aynı nazarda bakan, insanı ve doğayı merkezine alan, dinin sorduğu sorulara da verilecek cevapları olan ve sosyal yaşamı düzenleyen bir erkân, bir kültür, bir felsefe, bir yaşam biçimi ve kadim bir yol” olduğunu söylemedikçe, daha çok kereler bu kısır döngüden ileri gitmeyen tartışmaları yapar, aynı sularda debelenir dururuz.
Sonra da “İzzettin Doğan, Fethullah Gülen ile birlik oldu, şunu yaptı. Tayyip ve zihniyeti Aleviliğe şöyle hakaret etti, Alevileri ibadet için Camiye çağırdı” vb şikayet ve serzenişleri konuşur dururuz. Oysa Fethullah veya başkalarından önce asimilasyonun çok kararlı askerliğine soyunan İ.Doğan’ın bugüne kadar yaptığı işlere, söylediği sözlere bir bakarsak birçok şeyi daha rahat anlatabiliriz Alevi kamuoyuna.
Hani derler ya, annesini babasını karıştırma diye. Ama bu zihniyeti tanımak için babasını, abisini de tanımak kaçınılmazdır. Doğan’ın babası Hüseyin Doğan da 1950 yılındaki seçimlerde CHP’den milletvekili seçilir ve önce Demokrat Partiye (DP) katılır, sonra 1960 yılında da Demirel’in Adalet Partisine girer ve birkaç dönem milletvekilliği yapar. Oğlu Doğan Doğan da (İ.Doğan’ın abisi) Adalet partisi Malatya il başkanı olur.
12 Eylül askeri faşist darbesinin hemen sonrasında İzzettin Doğan, darbeyi gerçekleştiren generallerden biri olan Em.Org.Turgut Sunalp ile birlikte Milliyetçi Demokrasi Partisini kurmuştur. O Turgut Sunalp ki, kendisine solcu, sosyalist, Alevi, Kürt kızlara, kadınlara gözaltında “tecavüz ve taciz edildiği, tecavüzlerde jop kullanıldığı”, bu kadın ve kızlardan bazılarının intihar ettiği şeklindeki iddiaların doğru olup olmadığını soran gazetecilere “neden jop sokalım ki, elimizde taş gibi delikanlılar var” diyecek kadar insanlık, Alevilik düşmanı aşağılık biridir. İzzettin Doğan da onun en sadık dostudur.
Babası, abisi ve de kendisi Alevi toplumunu son yıllara kadar, önceleri kapalı kapılar ardında gizlice ve sinsice, ama şimdilerde açıkça sistemin içine çekmeye çalışan, işbirlikçilikte kusur etmeyen Hızır paşalardır. İ.doğan yıllardır emperyalistlerce ortaya atılan “Ilımlı İslam” projesine paralel olarak “Alevi İslam” söylemiyle Aleviliği, Müslümanlığın, İslamın içinde eritmeye, devlete, sisteme peşkeş çekmeye, yamamaya çalışmaktadır.
Anımsanmalıdır ki, 2 Temmuz 1993 Madımak katliamı sonrasında Alevilerin sol hareketlerle, Kürt hareketiyle bir araya gelmemesi, bir başka deyişle devletin güdümüne girmesi, sistemle barışık olması ve siyasetten uzak olması için İ.Doğan’a Süleyman Demirel ve Tansu Çiller tarafından örtülü ödenekten para aktarılır. Alevileri yanıltmak için de özenle Aleviliği çağrıştıracak bir isim seçilir ve açılımı ‘Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi’ (CEM) olan bir vakıf kurdurulur.
İzzettin Doğan, sadece Süleyman Demirel’in, Tansu Çillerin ve Turgut Sunalp’ın ve Fethullah Gülen’in iyi dostlarından birisi değildir. O aynı zamanda Maraş katliamın planlayıcılarından, Ökkeş Kengerler, Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte en önemli sorumlulardan olan Musa Serdar Çelebi’nin ve Türk İslam sentezinin ideologlarından Namık Kemal Zeybek gibi birçok ülkücü faşistin de dostlarındandır.
Doğan, yüzyıllar boyu “Aleviler, Kızılbaşlar ana, bacı, kardeş tanımaz”, “kestikleri yenmez”, “namusları da, malları da, canları helâldir”, “Alevi öldüren cennete gider” diyen bir zıhnıyetin en önemli temsilcisiyle gizli pazarlıklar, anlaşmalar yapmış olabilir. Maraş’ın, Çorum’ın, Sivas’ın, Madımak’ın, Gazi’nin ve daha birçok yerdeki Alevi katliamlarının en büyük koruyucusu, savunucusu, destekleyicisi ve asimilasyoncusuyla aynı arazi üzerinde, yan yana Cami, Cemevi, Aşevi yapabilir, ama oraya Alevileri götüremez .
Ve da yıllarca insan hakkı yiyen, haram lokma yiyen, kendi inancındakileri bile soyup soğana çeviren, dünyanın en büyük zenginliklerine ulaşmış olan birisiyle aynı mekanda, aynı masada lokma yiyebilir. Oysa biz biliriz ki, bizim itlerimiz bile haram sofrasına oturmaz, haram lokma yemezler..
İzzettin Doğan, Alevi çocukları için işkenceye dönüşen “Zorunlu Din Dersleri” politikasına karşı çıkan, “Eşit Yurttaşlık Hakkı” talebinde bulunan, bu talepleri de basın açıklaması, mitinglerle protesto eden Alevilere, Alevi örgütlerine ve yöneticilerine “provokatörler” diyecek kadar düşman olan birisidir.
Maraş, Çorum, Sivas, Madımak, Gazi katliamlarını ağzına almayan, Madımak’a bir kez bile gitmeyen, Madımak katillerini himaye edenlerle belirsiz işbirliklerine giren, aynı yere ‘Cami-Cemevi’ yaptıran İzzettin Doğan zihniyetiyle, Hace Bektaş Dergahına cami minaresi diken Sultan II.Mahmut zihniyeti arasında herhangi bir fark var mıdır?
‘Cami –Cemevi-Aşevi Projesi’ tam anlamıyla sinsice, kahpece ve kalleşçe uygulanmaya çalışılan bir asimilasyon projesidir. Bu projenin boşa çıkarılması için Aleviler bir an önce 2004 yılında yurt içi ve yurtdışı örgütlerinin, kanaat önderlerinin Ankara’da birlikte ve güçlü, cesur bir şekilde deklere ettikleri ‘Alevilik tarifine’ birçok yönden gelen ya da gelebilecek saldırıları göğüslemeyi seçerek cesurca sahip çıkmalı ve Aleviliği savunmalıdırlar.
Alevi toplumu da tarihine, kültürüne, Alevi yoluna ihanet eden bu ve buna benzeyen asimilasyonun gönüllü işbirlikçilerini, Hızır paşaların, Alevi ritüellerine uygun olarak toplumdan dışlamalıdır, görüldüğü her ortamda teşhir edilmelidir. Ve mademki İzzettin Doğan bir asimilasyoncudur, mademki bir düşkündür, düşkünlere hak görülen yaptırımı İzzettin Doğan’a da uygulanmalıdır.
Erdal YILDIRIM
05 Ağustos 2013
Erdal Yıldırım
2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.
erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)