KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!
Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.
Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.
Halk Okulu, 25 Haziran 2023 tarihli 189. sayısında proletarya partisinin özerk kadın örgütlenmesi olan Komünist Kadınlar Birliği’nin 13 Haziran tarihli, Onur Haftası vesilesiyle yayımladığı “LGBTİ+ları Yok Edemezsiniz, Mücadelesini Bastıramazsınız! Yaşasın Onur Direnişimiz!” başlıklı açıklamasına yönelik de aynı üslubuyla kendince ve bildik değerlendirmelerde bulundu.
Başlarken belirtelim ki, küçük burjuva devrimciliğinin coğrafyamız topraklarındaki en “tutarlı” temsilcilerinden biri olan çizgiyle bu türden bir polemiğin bu dostlarımız nezdinde bir farklılık yaratacağını düşünmemekle birlikte yazmamızın nedeni, LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesine yönelik TC faşizminin saldırılarının ve özellikle son dönemde artan bu saldırıların gerek R.T.Erdoğan ve gerekse S.Soylu gibi halk düşmanlarının halkın gerici düşünce ve duygularına oynayan, nefret suçu işleyerek hedef gösteren açıklamalarının yanında LGBTİ+ların en doğal, en haklı ve en meşru devrimci taleplerini sahiplenmemizin getirdiği sorumluluktur.
Yazmamızın bir diğer nedeni de devrim ve komünizm mücadelesinde faşizme, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı savaşta şehit düşen ve tüm homofobik* yaklaşımlara karşın bu saflarda hala mücadele eden LGBTİ+lara “devrimcilik” adı altında hakaret edilmesini, aşağılanmasını, “sapık, hasta” ilan edilmesini kabul etmeyişimizdir. (Halk Okulu “öğretmenleri” şaşıracaktır ancak faşizme, emperyalizme karşı devrimci ve komünist saflarda mücadele eden ve ölümsüzleşen LGBTİ+lar vardır!) Evet, LGBTİ+lar vardır ve onların mücadelesini sahiplenmek, devrimci dinamikleriyle birleşmeye çalışmak, kendisine devrimciyim diyenlerin görevidir.
Yine de bu çizgiyle LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesini bilimsel temelde ve hatta tarihi süreçlerle tartışmak gereksiz diye düşünülebilir. Çünkü bu konuda gerçekten “derdi-tasası” olan, gerçekten adalet arayışında olan bir devrimci, mesele üzerine yazılmış binlerce inceleme-araştırmadan en azından üçünü-beşini okur, LGBTİ+ mücadelesinin tarihini inceler vs. Ancak H.O’nun bilimsel olmak gibi, gerçeklere dayanmak gibi bir derdi yoktur. Şöyle bir belirlemeyi yapan, bunu her durumda ve her koşulda verili doğru kabul eden bir çizgiden bahsediyoruz nihayetinde: “Biz devrimciler düşman ne diyorsa tersini düşün çünkü onun için iyi olan halklar için kötüdür diye düşünürüz.” (H.O, S.189, Sy.43) Bu nasıl bir sığlık, nasıl manipülasyona açık bir düşünüş tarzıdır! Nasıl da “şeylerin” tarihsel süreçlerle ilişkisini koparmak, en solda görünüp burjuvazinin-düşmanın ideolojik saldırılarından hiçbir şey anlamamaktır! Böyle bir düşünüş tarzı, devrimci kalmayı bırakın, burjuva ideologların gece-gündüz yaptıkları basit manipülasyonları dahi algılamamaya götürür bir kişiyi-kurumu. Bu nasıl bir okuldur ki, öğrencilerini burjuvazinin ideolojik saldırıları karşısında eğitimsiz bırakmaktadır!
Bu tür manipülasyon ve ideolojik saldırılara bir örnek verelim; Burjuva tarihçilerin Cumhuriyet’in kuruluşunun çok öncesinden başlayan kadın mücadelesinden tek satır bahsetmeyip, M.Kemal’in dünyanın birçok ülkesinden çok daha önce kadınlara seçme ve seçilme hakkını “bahşettiğini” propaganda ettiğini biliyoruz.
Bu durumda, H.O.’nun formülasyonuna göre, M. Kemal’i “ilerici” mi kabul etmeliyiz ya da burjuvaziye inanıp faşist diktatörlüğün kurucusu M.Kemal yaptıysa bu kötü bir şeydir deyip bu hakkın kadınların mücadelesiyle kazanılmış bir hak olduğunu ret mi edelim? Her iki durum da H.O.’nun derslerine uygundur ve her ikisi de diyalektik materyalizmden uzak, bomboş birer söylemdir. (Boş yere polemik konusu olmasın diye hemen belirtelim ki, insan olarak dahi kabul edilmeyen kadınların mücadelesiyle seçme ve seçilme hakkının kazanılması demokratik bir kazanımdır, yoksa bu sistemde seçip-seçilerek ne kadınların ne de halkın kurtuluşu mümkündür!)
Bu düşünüş tarzı elbette LGBTİ+ meselesine de LGBTİ+ mücadelesine de böyle bakar. Halbuki H.O. öğretmeni, “eleştirdiği” bildiriyi (ve daha önce de aynı konu üzerinde yazılan bildirileri) okusaydı, “emperyalistlerin” “şu sapıklığı, hastalığı yayalım da halkı çürütelim” demeyip, LGBTİ+lara karşı akıl almaz işkenceler, tecavüzler ve katliamlar yaptıklarını, LGBTİ+ların da buna karşı verdiği mücadeleleri ve böylece de Onur Haftası’nın tarihsel sürecine dair birkaç bilgiyi öğrenebilirdi. Yine bildiriyi okusalardı, emperyalizmin LGBTİ+ mücadelesini “sulandırma” ve onun önemli bir basamağı olan Onur Haftası’nı burjuvazi için bir “pazar” haline getirme çabalarına karşın yapılan belirlemeleri de görebilirdi.
Bu bahsi uzatmamızın nedeni, H.O.’nun bu görüşlerinin temelinin bir ayağı tüm toplumda (LGBTİ+lar da dahi) var olan, homofobi oluştururken, diğer ayağını da bu tür bir yüzeysel, bilimden, diyalektik materyalizmden uzak devrimcilik algısının oluşturmasıdır.
Diğer yandan H.O.’na yöne veren çizginin küçük burjuvazinin ideolojisi olduğunu bildiğimizden; bu ve benzeri “değerlendirme”leri küçük burjuvazinin ideolojisinin doğrudan ürünü olduğu ve başta kendileri de dahil olmak üzere devrimci komünist hareketin içinde bulunduğu durumdan bağımsız olmadığının bilincinde olduğumuzun da altını çizelim.
H.O., ABD-NATO karşıtlığıyla “anti-emperyalist” olunacağını sanıyor!
Neresinden tutsak dökülen H.O.’nun yazısında emperyalizm denirken, ABD ve Almanya, Fransa, İngiltere gibi “Batılı” emperyalistlerden bahsediliyor. Zira Rusya ve Çin gibi emperyalist ülkelerde eşcinsellik “sapıklık, hastalık” olarak görülür ve yasaktır. (“Sapıklık, hastalık”? Tanıdık geldi mi?) ABD, İngiltere vd. emperyalist de, Rusya ve Çin komünist mi yoksa?!! Ya da H.O.’nun anti-emperyalistliği ABD ve NATO ile mi sınırlı?
Sorunun yanıtını kendileri veriyor. Ne diyor H.O.: “Üstelik solun en temel değerlerinden olan antiemperyalist yanını bile unutarak NATO’nun ABD’nin BM’nin LGBTİ+cılığı ile aynı ideolojik bakışta birleşmişlerdir.” H.O. bize de öğretsin: Anti-emperyalizm ne zamandan beri, emperyalizmin sadece bir blokuna karşı olup diğer blokunu (en naif söylemle) görmezden gelmek haline geldi? H.O.’ya kötü bir haberimiz var, ABD ya da NATO karşıtlığı tek başına anti-emperyalist olmaya yetmiyor! Emperyalizme (ve tüm emperyalist ülkelere tabii ki) bir bütün karşı olmak gerekiyor. Günde beş vakit kahrolsun ABD-NATO deseniz de, bunun adı anti-emperyalizm olmuyor!
BU durumda H.O.’nun “Biz devrimciler düşman ne diyorsa tersini düşün çünkü onun için iyi olan halklar için kötüdür diye düşünürüz” formülasyonu da çöküyor. ABD gibi Rusya da emperyalistse ve ABD emperyalizmi eşcinselliği yaymaya çalışırken, Rusya yasaklıyorsa, biz hangisine göre konumlanacağız? Acaba kendimiz mi bir fikir-görüş üretsek?
H.O. için tutarlılık sadece küçük burjuva devrimciliği noktasında işliyor
H.O.’dan en azından aynı yazı içinde tutarlılık ve gerçeklere dayanmasını beklemek fazla mı lüks kaçar? Beklentimiz elbette var ama umudumuz pek yok.
H.O. soruyor: “AKP döneminde devrimciler hapishanelere doldurulurken işkence, kaçırılma ve katliamlara maruz kalırlarken LGBT+lar ne tür bir baskıya maruz kalmışlardır.” Biz bu sorunun yanıtını vermeyeceğiz. Sadece gerçeklerden kopmak nasıl dile geliyor, onu göstermek için alıntıladık. Yine de biraz gerçeklerden (en azından en görüneninden) kaçamayan H.O. devam ediyor: “Sokaklarda yaşanan ve yürüyüş engellemelerinden bahsediliyorsa eğer kimse bunun bir tek LGBTİ+ların başına geldiğini savunmuyordur sanırız.” Peki bir tek onların başına gelmemesi, onların da başına gelmediği anlamına mı gelir? Hani madem AKP LGBTİ+ları teşvik ediyor ya, eşcinsellikle bir sorunu yok ya, onların yürüyüşüne neden saldırıyor? AKP, şuursuzca bir şeylere saldırmıyor değil mi? Örneğin “LGBTİ+ karşıtı” yürüyüşe saldırdı mı, hatta propagandasını yapıp katılım için elinden geleni yapmadı mı?
Devam ediyor H.O.: “Eş cinsel politikalarında AKP’nin NATO’dan bağımsız bir politikası olamaz.” Nasıl yani? NATO, eşcinselliği yaymaya çalışıyordu ya, AKP de mi aynısını yapıyor? O zaman neden 7/24 “şunlar LGBT’ci, bunlar LGBTİ’ci” diye haykırıyorlar? Gökkuşağı renklerini gördükleri yerde neden saldırıyorlar? LGBTİ+ların “hayvanlarla evliliği (hayvan tecavüzü)” savunduklarını iddia edip halkı neden kışkırtmaya çalışıyorlar?
Tutarsızlıklar bitmiyor! H.O, KKB’nin bildirisinde “LGBTİ+ları komünizm saflarında mücadeleye çağırıyoruz” ifadesini de, “İşte bu çağrı solun kitlelerden kopuşunun dile vurumudur” diyerek “sınıf mücadelesinin reddedilmesinin” kanıtı olarak sunuyor. Düşünün ki, halkın bir kesimini komünizm (sınıf mücadelesi) saflarına çağırarak sınıf mücadelesi reddediliyor!!! İşte tutarlılık adına umudumuzu yitirdiğimiz an!
H.O. devrimcilik mi öğretiyor, had mi bildiriyor?
Başta da söyledik, bu çizgi herkesi onların meşrebine uygun “devrimci” yapmayı kendine misyon biçmiş. Olabilir. Ama onların söylediği anda, onların söylediği biçimde, onların çizdiği sınırlar içinde vs. yapmadığınız her şey “çürümenizin” kanıtları olarak karşınıza konur. Bununla da sınırlı değil! H.O. bunu yaparken gerçekleri eğip bükmekten, iftira atmaktan, manipülasyon yapmakta hiçbir beis görmüyor. Hatta eşcinsellikle pedofiliyi aynı cümle içinde kullanarak LGBTİ+ düşmanlığını meşru hale getirmeye çalışıyor, hem de hiçbir devrimciye yakıştıramayacağımız bir yöntemle.
Bakın H.O. daha neler diyor: “Ülkemiz solunun giderek düzeniçileştiği herhangi bir hak alma eyleminin gerçekleşmediği, direnişlerin örgütlenmediği, alanları sahiplenmeme tavrının sonucudur bugün yürüyüş yapamamak ve alanlara çıkamamak.
Ancak solun gündeminde bunları tartışmak yer almıyor. Başka neler yer almıyor solun gündeminde? Hapishanelerde süren direnişler, hasta tutsaklar konusunda tartışmak yer almıyor. Emperyalizmin terör yasaları o yasalara karşı direnenler, direnişler üzerine politika yürütmek tecrit gündemi yer almıyor.”
Bahsettikleri “sol” kimdir, nedir, bunu tartışmayacağız. Zira yazıda, proletarya partisinin bildirisinden yola çıktığı için üzerimize almak zorundayız. Devrimcilerin (yukarıda tartışılmadığını iddia ettiği konulardaki) hiçbir ortak hareketinde yer almayan, yer aldığı zaman kendini dayatan H.O. çizgisi, kendisi dışındaki devrimcileri, komünistleri iftira ve yalanlarla, karalamalarla teşhir ediyor!!! Komünistliğimizi, devrimciliğimizi bu çizgiye kanıtlamak gibi bir niyetimiz yok elbette. Bu nedenle “Neden tüm bu gündemler önümüzde duruyor ve içeride dışarıda tek tek de olsa direnişler sürüyorken, emperyalizm tüm dünyada devrimcilere saldırıyorken solun eş cinsellik gündeminde bunca ısrarı? Düzeni(n) dikkatini ve tepkisini çekmemek ABD ve AB emperyalizminin politikalarını benimsemekten geçiyor.” iftirası karşısında H.O.’na “haddini bil” demekten başka seçenek kalmıyor bize…
Ve bir de, H.O’ya, LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi konusunda “sakin” olmalarını, bu kadar “kaygıya” kapılmamalarını, kimsenin kimseyi “ele geçiremeyeceği”ni ve tabii ki MLM “birin ikiye bölüneceği ilkesi”nden hareketle, LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesinin de kendi içinde ikiye ayrıldığını/ayrılacağını; bu ikiden birinin emperyalizmin safında, diğerinin ise proletaryanın ve halkın safında olduğunu/olacağını hatırlatmak isteriz.
Görüşlerimiz açıktır. Peki Halk Okulu ne diyor, ne öneriyor?
Proletarya partisinin LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesini nasıl değerlendirdiği ortadır. Proletarya partisinin 50 yıllık mücadele tarihinde bu konuda eksik ve hatalı değerlendirmeleri olduğu da bilinmektedir. Nitekim bu eksiklikler hareketin birinci kongresinde değerlendirilmiş ve çeşitli sonuçlar çıkarılmıştır.
Örneğin komünist partinin programında, “Ataerkil Yapı” başlığı altında şu değerlendirmede bulunulmaktadır:
“Kadın ve LGBTİ+ların ezilmesinin, sömürülmesinin, her türlü şiddete maruz kalmasının ve baskı altına alınmasının başat unsuru olarak sömürücü sistemlerle iç içe giren ve bu sistemlerin temellerinden biri olagelen ataerkil sistem Türkiye toplumunun ve devletinin de temellerinden biridir. Özellikle de köleci toplumu yaşamadan feodalizme sıçrayan Türkiye toplumunda kadın ve LGBTİ+ların ezilmesi, sömürüsü ve cins kırımına uğraması çok daha şiddetli ve yaygın bir sorun olarak yaşanmaktadır. “ (Madde 23)
Yani H.O. çizgisi, “her şeyi emperyalizmle ve NATO”yla açıklarken(!) proletarya partisi, burjuva feodal sistemin temel kolonlarından biri olan ataerkil sistemi tanımlamakta ve çözüm önerilerini sunmaktadır.
Komünist hareket “Amerika merkezli, NATO yönlendirmeli” değil ama sınıf mücadelesinin coğrafyamızdaki aldığı biçimlerine uygun olarak değerlendirmeler yaparken çözüm olarak ise “özellikle kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik her türlü cinsiyetçi yasal düzenleme iptal edilerek, tüm toplumsal kurum ve ilişkiler eşitlik ilkesine göre yeniden düzenlenecektir. Yerellerden itibaren en üstteki devlet birimine kadar %50 kadın kotası uygulanacaktır. Kadınlar ve LGBTİ+lar, kendi bağımsız demokratik örgütlerini oluşturabilecektir” demektedir. (age, madde 53)
Yine “Demokratik Halk İktidarı; kadın bedeninin alınıp satılması başta olmak üzere, bedenlerini satmak zorunda kalan çocuk, LGBTİ+ ve kadınların ücretsiz eğitim ve meslek edindirme kursları sağlanacaktır” (age, madde 71) denilmekte ve “Kadın ve LGBTİ+ları ezen, baskı altında tutan ataerkil sistemin tamamen ortadan kaldırması amacıyla, gerekli örgütlenmeler yaratılacak, başta erkekler olmak üzere tüm topluma eğitim verilecek, toplumsal cinsiyet rolleri, homofobi, transfobiyi ortadan kaldıracak tedbirler alınacak; ev içi emek ve çocuk bakımı toplumsallaştırılacaktır” (age, madde 77) şeklinde çözüm önermektedir.
Bu konuya dair program ve tüzükte yer alan tüm maddelere bakılabilir. (Programın devrimin ilk aşaması olan Demokratik Halk İktidarı programı olduğunun altını çizelim.)
Peki, şimdi samimi olarak soruyoruz; PC çizgisinin LGBTİ+lar konusundaki çözüm önerisi nedir? Ne önermektedir? Tedavi adı altında toplama kampları, gaz odaları mı? Basit bir cevap? Kimseye hakaret etmeden, yalan söylemeden, iftira atmadan basit bir cevap?
(* Yazı boyunca zaten karışık olan kafaları daha fazla karıştırmamak için transfobi, bifobi gibi kavramları kullanmayarak sadece homofobi dedik.)
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)