Salı Mart 4, 2025

Kadınların devrim selamına bir cevabımız olmalı - Ebru Yıldırım

 Gecenin karanlığı koyu, gökyüzü soğuk ve menzil uzak değil. Stalingrad direniyor genci yaşlısıyla. Biliyor umut var, Nazilere geçiş yok. Bu kavga anavatan için, sosyalizmin zaferi için. Naziler Sovyetlere düşman, özgürlüğe, emeğe, eşitliğe kısaca insana dair ne varsa hepsine düşman. Sovyet meclis demek, kolektivizm, gönüllülük, emek, değer yani insana dair ne varsa o demek. İşte savaş bu kadar yalın: İnsanlık mı barbarlık mı? Soru net olunca cevap da aynı oranda kesin oluyor. Yıl 1942, 588. Gece Bombardıman Alayı havalanıyor gökyüzüne. Sıkı sıkı sarılıyor 20'li yaşlarında genç kadınlar. Savaş bu, ölüm bir mermi sesi kadar yakın ama paraşütsüz uçakta vurulunca ölüm yakın değil kesin oluyor. Ama ne yazar hedef açık ve düşman oracıkta korkarak bakıyor Sovyet topraklarına, emeğin yurduna. Uçaklar bir kez havalanıyor çoğunlukla bir daha zafer anına kalıyor buluşmak.

Engels kasabasında birkaç ayda genç kadınlardan oluşturulan üç kadın timi: 586, 587 ve 588. Gece Bombardıman Alayı. Namı diğer "Gece Cadıları". Düşman takıyor bu adı onlara, kendi korkusunu, düşmanının başkaldırısını tarif edercesine! Uzun zamanları yok askeri eğitim almaya. Düşman yakın, zafer için acele etmeli. Uçaklar yetersiz ancak cesaret sonsuz. Birkaç ay yetiyor temel bilgileri almaya. Gerisi savaşta pratik içinde öğrenmeye ve inanmaya kalmış.

Soğuktan donan ayakları engel değil uçmaya. Uçmak yetmez, hedefe kilitlenmeli! Bu nedenle her uçak iki bomba taşıyor kanadında. Biri faşizm için diğeri erkek egemen sistem için... Savaşın yıkıcılığına karşı her bombardıman sosyalizmin inşasına atılan bir tuğla oluyor. Bu nedenle uçmak ve özgürlüğü bir rüzgar gibi arkalamak gerekiyor. Gece Cadıları 23 bin sorti ve 3000 ton bombayla ve bir gecede 18 uçuş yaparak Alman askerlerine ağır darbeler vuruyor. Ama en etkili darbe bu üç kadın timinin Nazilerin en büyük korkusu olması. Faşizmin erkek gururuna dokunuyor Sovyet kadınları tarafından yenilgiye uğratılmak.

2017 yılı, yine aylardan Ekim. Ortadoğu'nun çöl sıcağında başka bir ateş yanıyor. DAİŞ barbarlığının yüreklerde saldığı buz gibi korku YPJ'li kadın savaşçıların gülen gözlerinin sıcaklığı ile dağılıyor. Rakka'yı erkek egemen sistemin, korkunun, esaretin ve barbarlığın başkenti yapan DAİŞ, köleleştirmek istediği kadın cinsi tarafından yenilgiye uğratılıyor. Arin Mirxan'ın bedenini siper ettiği kadın devrimi halka halka büyüyor, geçit vermiyor karanlığa. Sarya'nın (Gitmiyoruz, sonuna kadar savaşacağız, gerekirse şehit düşeceğiz' sözleri Rakka'da bir kez daha tescilleniyor. Gezi'nin kırmızı fularlı kızı Ayşe Deniz, bu defa boynundaki kesk ü sor ü zer puşiyi sallıyor özgürlük halayında. DAİŞ'ın Rakka'daki Ölüm Meydanı YPJ'nin zafer kutlamasına sahne oluyor. Arap kadınlarını esaret altına alan siyasal İslam gericiliğine karşı iki Arap kadın taburu kuran Ortadoğu'nun Cadıları, 450 bin sivili çetelerin elinden kurtarırken 30 kadın savaşçıyı sonsuzluğa uğurluyor.

Ekim devriminin 100. yılında Rakka'dan, DAİŞ barbarlığının kalbinden seslenmişti burjuvazinin bile saygı duymak zorunda kaldığı YPJ'li kadınlar: "Bu zaferi tüm dünya kadınlarına armağan ediyoruz!"

Tüm dünya gericiliğinin, emperyalistlerin ve erkek egemen iktidarların gözü kulağı Rakka'daydı. Nasıl da korkuyorlardı 5 bin yıllık iktidarlarının yıkılmasından, Ortadoğu kadınlarının tüm dünya kadınlarına örnek olmasından... DAİŞ benzeri zihniyetleri teşhir olacak, Ortadoğu'nun Cadıları tüm dünyaya yayılacak diye uykuları kaçarken, DAİŞ'in aldığı yenilgi kadar büyük bir yara aldıklarının farkındaydılar. Sovyetlerden Ortadoğu'ya yaşamın yarısı olan kadınlar evlerden toplumsal alana çıkıyordu. Yeni bir düzen yaratılırken kadınlar bu düzenin sadece öznesi değil kurucu öğeleri oluyordu. İkinci cins görülen kadınlar kölelik zincirini kırarken eşit ve özgür bir dünyanın mayasını fabrikada, komünlerde, meclislerde ve yönetim mekanizmalarında kurucu iradesi ile karıyordu. Bu eski düzenin kaybettiğinin ve kaybetmeye mahkum olduğunun göstergesiydi.

Tarihin akışında suyun yönünü çevirmek tarihe not düşmektir. Ve bazı anlarda yönünü çevirdiğimiz su bir sele dönüşebilir. Coşkun bir sel ise önüne katıp gider ona engel olan ne varsa. Ekim devrimi dünyada esen isyanın yönünü sosyalizme çevirirken, kadınlar faşizmin erkek egemenliğini selin önüne katan bir rol oynadı bu devrimde. Tüm dünya kadınlarına kürtajdan, doğum iznine, seçme seçilme hakkından yönetici olmaya kadar bir dizi kazanım armağan etti. Sovyet kadınlarının selamına dünya kadın hareketi kazanımları artırarak ve mücadeleyi daha da büyüterek karşılık verdi.

Erkek tarih yazıcıları unutturmaya çalışsa da, 100 yıl sonra Ortadoğu'nun kadınları aynı selamı veriyor hem Ekim Devrimi'ni yaratan iradeye hem de yeni Ekim'ler yaratacak kadınlara. Kadın timlerinden kadın ordusu kurmaya, kadın kotasından eşbaşkanlığa, kadını esaretten kurtarmaktan kadın devrimi yapmaya ve şiddete teslim olmamaktan özsavunmaya, Ekim devriminden aldığı bayrağı daha da yükseklere taşıyor kadınlar. Nazilerden DAİŞ'e, faşizmin ve gericiliğin karşısında can bedeli siper olarak ve cins bilincini kuşanarak üstelik…

Nasıl ki dünyanın herhangi bir yerinde tek bir kadına yapılan baskı, şiddet ya da kölelik dayatması tüm kadın cinsini baskı altına almaya yönelikse ve erkek egemen sistem dünya çapında nasıl din-dil-ulus ayrımı yapmadan gerici bir işbirliği içinde hareket ediyorsa, biz kadınların da enternasyonal bir ruhla birleşik kadın hareketini yaratmak gibi bir zorunluluğumuz var. Ancak böyle bir hattan yürüdüğümüz koşulda tek tek ülkelerdeki ya da bölgesel isyanımızı dünya çapında bir kadın devrimine taşıyabiliriz. Ekim devriminin kazanımlarına yaslanan YPJ'li kadınların 100 yıl öncesine dayanan tarih bilinci ile biz de Rakka'nın yaktığı ışığa aynı cins bilinci ve kadın dayanışması ile karşılık verme tarihsel sorumluluğu ile karşı karşıyayız.

Dün Stalingard bugün Rakka, erkek egemen faşist çetelerin somutlaştığı alanlardır. Faşizmin kendisinden daha somut başka bir gerçek ise onu alaşağı eden kadınların taşıdığı umuttur. Bize düşen Kobanê'den Şengal'e, Minbiç'den Rakka'ya yanan özgürlük ateşini daha da büyütmek ve bulunduğumuz her alanda yeni ateşler yakarak bu selama karşılık vermektir. 

46246

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar